AKA TÜRKİYE DAVASI

AKA /TÜRKĐYE DAVASI*
(107/1997/891/1103)
Strazburg
23 Eylül 1998
USULĐ ĐSLEMLER
1. Dava, 30 Ekim 1997 tarihinde, Sözlesmenin 47. Maddesi, ve 32. Maddesinin 1. Fıkrası’nda öngörülen üç
aylık süre içerisinde, Mahkeme tarafından Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu’na (“Komisyon”) sunulmustur. Dava,
Türk vatandası olan Sn Mevlüt Aka’nın 15 Ağustos 1991 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Komisyon’a
yapmıs olduğu basvuruya (no. 19639/92) dayanmaktadır.
Komisyon’un talebi 44. Madde ve 48. Maddenin (a) bendi ile Mahkeme A Đçtüzüğünün 32. maddesine
yöneliktir. Talebin amacı 1 no’lu Protokol’ün 1. Maddesi kapsamında muhatap Devletin yükümlülüklerini ihlal edip
etmediğine dair bir karara varılmasını sağlamaktır.
2. Mahkemenin A Đçtüzüğü’nün 33. maddesi’nin 3. Fıkrasının (d) bendi uyarınca yapılan sorusturmaya
cevaben, Ankara Baro’su üyesi ve basvuranın avukatı Sn. K. Berzeg, 28 Kasım 1997 tarihinde Sekreterya’ya Sn.
Mevlüt Aka’nın vefat ettiğini ve dul esi Sn. Sefika Aka ve çocuklarının takibatları onun adına sürdürmek ve Sn.
Berzeg tarafından temsil edilmek istediklerini (Madde 30) bildirmistir.
3. 20 Ocak 1998 tarihinde Baskan tarafından Sn. Berzeg’e Mahkeme huzurunda yapılacak yazılı takibatlarda
Türkçe’yi kullanma izni, basvurana ise yasal yardım verilmistir (27. Maddenin 3. Fıkrası ve Ek’in 4. Maddesi).
4. Olusturulan heyet içerisinde Türk vatandası olan Sn. F. Gölcüklü (Sözlesmenin 43. Maddesi) ve
mahkemenin o zamanki baskan yardımcısı Sn. R. Bernhardt (Đçtüzük 21. madde 4. Fıkra (b) bendi) vardır. 31 Ocak
1998 tarihinde, Sekreter’in huzurunda, Sn. Bernhardt diğer yedi üyenin isimlerini kura ile belirlemistir; bu üyeler
sunlardır: Sn. F. Matscher, Sn. N. Valticos, Sn. A.N. Loizou, Sir John Freeland, Sn. A.B. Baka, Sn. K. Jungwiert ve
Sn. V. Toumanov (Sözlesmenin 43. Maddesi ve Đçtüzük 21. Madde, 5. Fıkra).
5. Heyet Baskanı olarak (Đçtüzük 21. Madde, 6. Fıkra), Sn. Bernhardt, Sekreterya kanalıyla takibatların
düzenlenmesi hususunda (Đçtüzük 37. Madde, 1. Fıkra ve Đçtüzük 38. Madde) Türk Hükümeti Temsilcisi’ne
(“Hükümet”), basvuranın avukatına ve Komisyon Delegesi Sn. S. Gözübüyük’e danısmıstır. Sonuç olarak verilen
talimatlar sonrasında, Sekreter basvuranın görüsünü ve ona bağlı ekleri 3, 6 ve 28 Nisan 1998 tarihlerinde,
Hükümet’in görüsünü ise 17 Nisan 1998 tarihinde almıstır. 15 Mayıs tarihinde basvuran, Hükümet’in görüsüne
cevaben bir görüs sunmustur.
Dısisleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî Đsler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmis olup, gayrıresmî tercümedir.
6. Daha sonra, Mahkeme Baskan Yardımcısı seçilen Sn. Thor Vilhjalmsson, Mahkeme Baskanı seçilen Sn.
Bernhardt’ın yerini Heyet Baskanı olarak almıstır (Đçtüzük 21 6. Fıkra ve Đçtüzük 24. Madde 1. Fıkra).
7. 1 Temmuz 1998 tarihinde, olağan usule iliskin esasların tamamlandığı hususunda tatmin olarak davaya bir
oturumla baslanmasına karar vermistir (Đçtüzük 26. ve 38. Madde).
DAVA ESASLARI
I. DAVA KONUSU OLAYLAR
8. Basvuran Türk vatandasıdır ve 1930 doğumludur. Söz konusu zamanda Vezirköprü köyünde yasamaktadır
(Sinop ilinin - Durağan ilçesi).
9. 1987 yılının Eylül ayı baslarında baraj insaatından sorumlu Devlet kurumu Devlet Su Đsleri (“DSĐ”)
basvuranın Gökdoğan köyündeki (Sinop) iki arsasını istimlak etmistir.
Kızılırmak vadisinde Altınkaya hidroelektrik santralının insa edilmesinden sonra ürün yetistirmek için
kullanılan arsayı sel basmıstır; bu durumdan 3000’den fazla aile etkilenmistir.
10. Arsanın tapusu 4 Eylül 1987 tarihinde yetkililere devredildikten sonra, DSĐ basvurana iki arsa için toplam
4.370.962 Türk Lirası ( sırasıyla 1.380.000 TL ve 2.990.962 TL) ödemistir.
11. 2 Ekim 1987 tarihinde basvuran, her iki arsanın da istimlakine iliskin olarak, Durağan Ceza
Mahkemesi’nde artırılmıs tazminat için dava açmıstır. Dava numaraları 87/2837 ve 87/2828’dir.
12. Takibat sırasında, mahkeme istimlak yetkililerinin belirledikleri miktarların doğru olup olmadığının
değerlendirilmesi için bilirkisiler tarafından iki tane yerinde inceleme yapılması emrini vermistir. Đki bilirkisi heyeti
değerlendirmelerini yaparken 2942 Sayılı Kanun’da istimlak kurallarına iliskin olarak öngörülen kriterleri göz
önünde bulundurmuslardır. Ancak aynı hesap yöntemlerini kullanmadıkları için sonuçlar değisik çıkmıstır; iki
incelemenin sonucu da DSĐ tarafından istimlak için ödenen miktardan yüksektir
Taraflarca üçüncü bir değer biçmenin yapılmasına iliskin olarak yapılan basvuru reddedilmistir, çünkü
Mahkeme yapılan incelemelerin yasalar tarafından belirlenmis gerekliliklere uygun kriterlere dayandırıldığı ve
davaya iliskin karar verilmesi için yeterli materyalleri içerdiği kanaatindedir.
13. Bir sonraki asamada basvuran yazılı olarak, uzmanlar tarafından biçilen değerlerden düsük olanını kabul
ettiğini bildirmistir. Ceza mahkemesi bu hususu dikkate almıs ve söz konusu tutarın basvurana verilmesi kararını
vermistir.
14. 87/2837 sayılı davada, Mahkeme 22 Haziran 1989 tarihinde DSĐ’nin istimlak için ek tazminat olarak
3.089.130 Türk Lirası ödemesine karar vermistir. 87/2828 sayılı davada ise 10 Mayıs 1990 tarihinde basvurana ek
tazminat olarak 3.895.692 TL ödenmesini kararlastırmıstır. Bu tutarlar 4 Eylül 1987 tarihinden itibaren her yıl için,
yasalar tarafından belirlenmis %30 oranında gecikme faizini de içermektedir (bkz. yukarıda paragraf 10).
15. Yargıtay, sırasıyla 17 Eylül 1990 ve 6 Eylül 1991 tarihlerinde bu kararları onaylamıstır.
16. 87/2837 sayılı davada verilen ek tazminat 30 Ocak 1992 tarihinde basvurana ödenmistir. Ödenen bu
tazminat tutarı 7.097.276 TL olup, bunun 4.008.114 TL’lık kısmı Aralık 1991’e kadar hesaplanan gecikme
faizleridir.
87/2828 sayılı davada basvuran 7 Ocak 1993 tarihinde 10.116.692 TL’sı almıstır, bu miktarın 6.221.000 TL’sı
Aralık 1992 tarihine kadar olan gecikme faizidir.
II. ĐLGĐLĐ ĐÇ HUKUK
A. Anayasa
17. Anayasa’nın istimlaklere iliskin 46. Madde’sinin ilgili bölümleri su hususları öngörmektedir:
“…Kamulastırma bedeli, nakden ve pesin olarak ödenir. Ancak … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği
bu hallerde, … pesin ödenmeyen kısım Devlet borçları için öngörülen en yüksek faiz haddine bağlanır….
Söz konusu tarihte, Devlete olan borçlar üzerinden ödenen gecikme faizi aylık %7’dir (yıllık %84) (Devlete
olan borçların toplanmasına iliskin 6183 Sayılı Kanun’un 51. Maddesi ve 89/14915 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı)
B. 4 Aralık 1984 tarihli 3095 Sayılı Kanun
18. 3095 Sayılı Kanun uyarınca vadesi geçmis Devlet borçlarından alınacak faiz oranı yıllık %30’dur.
C. Borçlar Kanunu
19. Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. Maddesi sunları öngörmektedir:
“... Alacaklının düçar olduğu zarar geçmis günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur
isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.
Bu munzam zarar derhal takdir olunabilirse hakim, esasa dair karar verir iken bu zararın miktarını dahi tayin
edebilir.”
Uygulamada, bu hüküm kapsamında tazminat talep edilebilecek kayıp, borcun ödenmesi gereken tarih ile
ödendiği tarih arasında geçen zamandan dolayı ortaya çıkan kayıptır.
D. Yargıtay Đçtihatları
20. 3 Haziran 1991 tarihinde istimlakler için tazminata iliskin davalarda yetkili olan Yargıtay (Besinci Hukuk
Dairesi) asağıdaki karara varmıstır:
“Alacaklılar borcun geç ödenmesine iliskin tazmin edilmeleri yasalarla belirlenmis faizlerle yapılır.
Alacaklılar, yürütme tedbirlerine basvururken, kendilerine ödenecek miktar artı faiz de talep edebilecekleri için
baska bir tazminat talep etme hakları yoktur; buna bağlı olarak, enflasyon oranının yüksek olmasına dayanarak
alacaklıların talebini verme kararı asılsızdır...”
Hükümet, aynı daire tarafından verilen diğer bir karara da değinmistir (22 Ekim 1996 tarihli karar no.
96/13828); bu kararda Yargıtay Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi kapsamında tazminat basvurusu yapılmasına
müsaade etmistir. Karar, yetkililerin ödemeye yetkileri olmadığı bir tutarı ödemede gecikmelerinden doğan ek
tazminat iddiasıyla ilgilidir. Ancak anılan davadaki talepler, davacının ödemekle yükümlü olduğu varsayılan
miktarın ödenmesi için bir mevduat hesabını vadesinden önce kapatması ve böylece faiz kaybına maruz bırakılması
gerçeğine dayanmaktadır.
Bununla birlikte, Yargıtay’ın ve özellikle de on üçüncü Dairesinin (bkz. 95/267 ve 96/9985 nolu kararlar)
istimlakle ilgili olmayan davalardaki uygulamaları özel kisiler arasındaki uzlasmazlıklarda Borçlar Kanunu’nun
105. Maddesi kapsamında bu tür kayıplar için tazminatlara müsaade etmektedir. Bu noktada, emsal davanın
tutarlılığını sağlamaktan sorumlu Yargıtay baskanlık komitelerinin, farklı daireleri tarafından verilen kararlar
arasındaki farklılıklara dayanarak temyiz basvurularını reddettiği göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü bu
komiteler, bir dava hakkında karar verilirken ilgili gerçeklerin dikkate alındığı, bu sebepten dolayı da kararların
birbirine uyumlu hale sokulmasının gerekmediği kanaatindedir.
21. 23 Subat 1994 tarihli bir kararda Yargıtay, asağıdaki hususları kabul ederek ilk defa olarak enflasyonun ters
etkileri üzerine karar vermistir:
“Ülkede enflasyon oranı %30’ların üstündeyken 3095 Sayılı Kanun onaylanmıs ve yürürlüğe girmistir. Bu
gerçeğe rağmen, mevzuat gecikme faiz oranını %30 olarak belirlemistir. Mevcut davada, bu sebepten dolayı, banka
mevduatları üzerinden ödenecek faizin kabul edilebileceği hatalı görüsünden hareketle, %30’u asan bir faiz oranı
vermek yasal olmamaktadır.”
22. 16 Haziran 1996 tarihinde Yargıtay bir diğer kararında enflasyon oranı sonucunda ortaya çıkan kayıplara
iliskin taleplerde Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi’nin (bkz. yukarıda paragraf 19) uygulanabilirliği hususuna
iliskin olarak asağıdaki kararı vermistir:
“... 3095 Sayılı Kanun’da öngörülen faiz oranı... kaybın kanıtlanmasına gerek duyulmaksızın zarar için götürü
tazminat içermektedir... Temerrüt faizi (ödemede gecikme faizi) ülkenin yasadığı ekonomik problemlerin
(enflasyon, parasal erozyon...) ısığı altında yasalar tarafından belirlenir, aynı faktörleri (enflasyon, parasal
erozyon...) Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi’nde öngörülen ek kayıplar için açık kanıt olarak göstermek veya
ortaya çıkan dezavantajların görülen zararı da içerdiğini belirtmek imkansızdır. Aksi
takdirde, yasama meclisinin dezavantajlara yönelik tazminatın %30 olması kararı herhangi bir anlam
tasımayacaktır. Eğer yasama meclisi, tüm ekonomik problemlere iliskin olarak, Anayasa tarafından kendisine
verilen yasama gücünü kullanarak bu problemlerden doğan kayba yönelik tazminat oranını belirlemis olsaydı,
yasama meclisinin değerlendirmesinin asılsız olduğu görüsüne dayanılarak zarar için ödenecek tazminatın %30
yerine %60 veya %70 üzerinden ödenmesi kabul edilemezdi. ... Ülkenin su andaki ekonomisi üzerinde önemli
etkileri olan enflasyonun 3095 Sayılı Kanun’da ... öngörülen %30 oranını astığını ve bunun sonucunda da
alacaklının geç ödemeden doğan kaybının telafi edilmediği açıktır. Ancak, yasada öngörülen %30 oranını astığı
sürece, söz konusu kayıp Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi kapsamına alınamaz... Yasama gücünü kullandıktan
sonra yasama meclisi kaybın %30’lara vardığı kanaatında olduğu için, enflasyonun %30’ları astığı gerekçesiyle
daha yüksek bir kayıp oranı uygulayan adli bir karar yasama meclisinin salahiyetine tecavüz etmek anlamına
gelmektedir...”
23. Uygulamada, söz konusu mahkemeler daha önce Yargıtay tarafından ele alınan benzer konularda karar
verirken yukarıda bahsedilen kararları dikkate almalıdırlar.
E. Ekonomik faktörler
24. Ocak 1992 ve 1993’te ABD dolarının ortalama kur oranları, Türkiye Merkez Bankası tarafından belirlenen
kur oranlarına göre, sırasıyla 5.332,59 TL ve 8.771,80 TL’ydi.
25. Türkiye’deki enflasyonun etkileri, Devlet Đstatistik Enstitüsü’nün yayınladığı perakende fiyat endeksi
listesinde açıkça görülmektedir. Söz konusu listeye göre, Eylül ve Ekim 1987 ayları (istimlak edilen arsaların
tapusu yetkililere devredildiğinde ve takibatlar Durağan Asliye Mahkemesi’nde basladığında - bkz. yukarıda
paragraf 10-11) için taban endeks 100 olarak kabul edilirse, Ocak 1992 (87/2837 nolu davada ek tazminatın
ödendiği tarih - bkz. yukarıda paragraf 16) itibariyle enflasyon endeksi 1006,06’ya; Ocak 1993 itibariyle ise
(87/2828 nolu davada ek tazminatın ödendiği tarih - bkz. yukarıda paragraf 16) 1783,48’e yükselmistir.
KOMĐSYON HUZURUNDAKĐ TAKĐBATLAR
26. Sn. Aka, Komisyon’a 15 Ağustos 1991 tarihinde basvurmustur. Durağan Asliye Mahkemesi tarafından
verilen ek tazminatın ve ona bağlı gecikme faizinin yeterli olmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden
sikayetçi olarak basvurusunu 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesi’ne dayandırmıstır. Ayrıca, mahkeme huzurundaki
takibatların Sözlesme’nin 6. Maddesi’nin 1. Fıkrasında öngörülenden uzun sürmesi hususunda da sikayetçi
olmustur.
27. 16 Ocak 1996’da Komisyon, takibatların uzunluğuna (Madde 6 Fıkra 1) ve verilen tazminatın
yetersizliğine (1 No’lu Protokolün 1. Maddesi) iliskin sikayetleri kabul etmediğini açıklamıstır.
Ancak, 14 Ekim 1996 tarihinde 19639/92 no’lu basvuruyu kabul ettiğini açıklamıstır, çünkü bu basvuru ek
tazminat ödemesindeki gecikme faizi oranının yetersizliğine iliskindir. 9 Eylül 1997 (Madde 31) tarihli raporunda
Komisyon, 1 No’lu Protokolün 1. Maddesinin ihlal edildiğine iliskin ortak görüsünü açıklamıstır. Komisyon’un
görüsünün tam metni bu karara ek olarak sunulmustur[1].
MAHKEMEYE YAPILAN NĐHAĐ SUNUMLAR
28. Basvuran Mahkemeden 1 No’lu Protokolün 1. Maddesinin ihlal edildiğine iliskin karar vermesini ve
kendisine Sözlesme’nin 50. Maddesi uyarınca adil tazminat verilmesini talep eder.
29. Hükümet dilekçesinde, ana sunum olarak, Mahkemeden iç hukuk yollarının tüketilmediğine iliskin
basvuruyu reddetmesini ve 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesi’nde garanti altına alınan hakların ihlal edilmediğine
dair karar vermesini talep eder.
HUKUK AÇISINDAN
I. 1 NO’LU PROTOKOL’ÜN 1. MADDESĐNĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI
30. Basvuran, istimlak için ek tazminat üzerinden ödenen gecikme faizi oranının çok düsük olmasından ve
istimlak görevlilerinin söz konusu tutarları ödemede gecikmelerinden sikayetçi olmustur. 1 No’lu Protokolün 1.
Maddesinin ihlal edilmesi sonucunda mağdurun kendisi olduğunu belirtmistir; bu madde su hususları
öngörmektedir:
“Her yasal ya da tüzel kisi mülkiyetini dilediğince kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararına ve kanunda veya
uluslararası hukukta öngörülen sartlara tabi olma dısında, hiç kimsenin bu hakkı elinden alınamaz
Ancak, yukarıdaki hüküm, hiç bir sekilde, Devlet’in mülkiyetin kullanımını kontrol etmek ve vergilerin
ödenmesi veya diğer cezaların yerine getirilmesini garanti altına lamak için gerekli gördüğü durumlarda yasaları
yürürlüğe sokma hakkına zarar vermez.”
Hükümet bu görüse itiraz etmistir. Komisyon ise sikayeti kabul etmistir.
A. Hükümet’in ön itirazı
31. Hükümet, basvuranın Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi (bkz. yukarıda paragraf 19) kapsamında tazminat
talebinde bulunmadığını göz önünde bulundurarak iç hukuk yollarının tüketilmediği iddiasına karsı çıkmıstır.
Yargıtay’ın 22 Ekim 1996 tarihli bir kararına (bkz. yukarıda paragraf 20) dayanarak, basvuranın “tazmin
edilen gecikme faizinin üzerinde” zarar gördüğünü kanıtlaması durumunda ek tazminatın ödenmesindeki
gecikmenin neden olduğu kayıp iddiası için tazminat alabileceğini ifade etmislerdir. Hükümet’in sunumunda,
enflasyonun su andaki oranıyla yasalar tarafından belirlenmis gecikme faizi oranı arasındaki fark 105. Madde
kapsamında “ek tazminat için gerekçe olusturmamaktadır”, ancak basvuran yine de eğer sikayetçi olduğu “ödeme
gecikmesi ya da ödemenin yapılmaması sonucunda yasadığı kisisel kaybı” kanıtlamıs olsaydı bu hükümden
yararlanabilirdi.
32. Basvuran ise Yargıtay tarafından 23 Subat 1994 ve 16 Haziran 1996 tarihlerinde sunulan emsal dava
kararlarının (bkz. yukarıda paragraf 21-22) ortaya çıkardığı durumun Devlet tarafından ödenecek borçlar söz
konusu olduğunda paranın değer kaybetmesine iliskin olarak tazminat talep etmenin bosuna olduğunu gösterdiğini
ifade etmistir.
33. Komisyon, mevcut davada Hükümet tarafından önerilen çözümün basarı sansı olmayacağı kanaatindedir.
34. Mahkeme, Sözlesmenin 26 maddesi uyarınca bir basvuranın anılan ihlallerin düzeltilmesi için yeterli ve
etkin hukuk yollarına olanak tanıyan normal bir basvuru hakkının sağlanmıs olması gerektiğini yinelemektedir.
Anılan hukuk yollarının mevcut olduğu sadece teoride değil, aynı zamanda uygulamada da yeterli düzeyde kesinlik
kazanması gerekmektedir ki bunun sağlanamadığı durumlarda basvuru ve yeterlilik ön kosulları yerine getirilmemis
olmaktadır. Bu açıdan iç hukuk yollarının tüketilmediğine iliskin talebin Mahkeme nezdinde ıspatlanması
Hükümet’in yükümlülüğündedir. (bkz, diğer otoritelerin yanı sıra, 16 Eylül 1996 tarihli Akdivar ve Diğerleri -
Türkiye kararı, Karar ve Hüküm Raporları 1996 -IV, s. 1210, Madde 66 ve 68).
35. Mahkeme, Yargıtay’ın yukarıda sözü geçen kararlarının Türk yasaları uyarınca Yargıtay’da karara
bağlanan hususlara iliskin olarak daha alt mahkemelerde yeterli ve bağlayıcı olduğuna dikkat çeker (bkz. yukarıda
paragraf 23).
Bu bağlamda, Yargıtay, ilk olarak istisnalar olmaksızın 3095 Sayılı Kanun’da öngörülen yasalar tarafından
belirlenmis % 30 oranını (bkz. yukarıda paragraf 21) kabul ederek, mevcut davada ortaya çıkan hususa iliskin
olarak 16 Haziran 1996 tarihinde diğer bir karara varmıstır. Bu kararda Yargıtay, mahkemelerin bu oranla enflasyon
oranı arasındaki farkın Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi kapsamında bir kayba (bkz. yukarıda paragraf 19) neden
olduğu hususunu dikkate alarak, 3095 Sayılı Kanun’da (bkz. yukarıda paragraf 22) % 30 olarak belirlenen gecikme
faizi oranını artırmaya karar vermeleri durumunda, yasama meclisinin ihtiyari gücüne tecavüz etmis olacaklarını
ifade etmistir.
36. Söz konusu kararlarda açıkça görülmektedir ki, Devlet’ten alacakları olan kisiler, kendilerine 3095 Sayılı
Kanun kapsamında verilen gecikme faizini asacak sekilde paranın değer kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan
zararların telafi edilmesini sağlayacak ve Hükümet tarafından talep edilen tazminat yollarına basvuramazlar (bkz.,
mutatis mutandis, 8 Haziran 1995 tarihli Yağcı ve Sargın - Türkiye kararı, A Serisi no. 319, s. 17, Madde 42).
Ayrıca, Hükümet daha farklı bir sonuca götürecek mahkeme kararlarını ifade etmemistir, çünkü Yargıtay Besinci
Ceza Dairesi’nin 22 Ekim 1996 tarihli kararı bu konu ile ilgili değildir (bkz. yukarıda paragraf 20).
37. Sonuç olarak, Mahkeme, Hükümet’in Borçlar Kanunu’nun 105. Maddesi’nde öngörülen yolların yeterlilik
ve etkinliğini olusturamadığı kararına varmıstır (bkz. en yakın otorite olarak, 19 Subat 1998 tarihli Dalia - Fransa
kararı, Raporlar 1998-I, s. 87-88, Madde 38).
Bu sebepten dolayı, ön itiraz reddedilmistir.
B. Esaslar
1. Takibatlarda yer alanların görüsleri
38. Basvuran, Hükümet’in hatalı davranarak mevcut dava ile Akkus - Türkiye davası arasında benzerlik
kurduğunu belirtmis ve basvurusunun sadece Durağan Asliye Mahkemesi tarafından verilen ek tazminatın
ödenmesindeki gecikmeye iliskin değil; aynı zamanda, esas olarak, mahkemeye basvuru yaptığı tarih ile ilgili
miktarları aldığı tarih arasında yasadığı kayıplara iliskin olduğunu vurgulamıstır. O süre içerisinde ek tazminat
ödemesindeki gecikme faizi oranının yıllık sadece % 30 iken, enflasyon oranının % 70 olduğuna dikkat çekmistir.
Sn. Aka arsaların istimlak edilmesinden bes ve altı yıl sonra ödemenin yapıldığını belirtmis ve söz konusu
gecikmelerin sonuçlarının o dönemde Türkiye’de görülen paranın büyük oranlarda değer kaybıyla birlikte çesitli
önlemlerin alındığı kamu yararı ile kendi kisisel yararları arasında adil olmayan bir dengesizlik yarattığını iddia
etmistir.
39. Hükümet Mahkeme’nin emsal davasına isaret ederek 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesi’nin istimlakle ilgili
tüm davalarda azami tazminatın ödenmesini gerektirmediğini ifade etmistir. Devletlere azami tazminatı verme
yükümlülüğü getirilmesi durumunda bu husus, devletlerin, mevcut davada da olduğu gibi, binlerce insanın çıkarı
için büyük çapta planlara baslamasını engeller.
Hükümet, 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesi’ne iliskin olarak, toplumun genel talepleriyle birey haklarının
korunma gerekliliği arasında adil bir dengenin kurulması gerektiğini kabul etmistir. Ancak, Devletlerin, özellikle
gecikme faizi oranlarını belirlerken ve “adil bir denge” kurmaya çalısırken genis takdir marjları olduğunu iddia
etmistir. Bu yüzden de, mevcut davada uygulanan yasanın soruna en tatmin edici çözümü sunup sunmadığına veya
yasama meclisinin ihtiyari gücünü daha farklı kullanması gerektiği hususlarında karar vermek Mahkeme’nin isi
değildir.
Ayrıca, mevcut davada basvuranın “kisisel ve asırı bir yük” tasıdığı kararına varmak da güçtür. Eğer basvuran
sikayetlerini Borçlar Kanunu’nun 105. maddesi kapsamında sunmus olsaydı “adil bir denge” kurulabilirdi. Söz
konusu hüküm, mülkleri istimlak edilen kisilerde görülebilecek ters etkileri gidermek için öngörülen usulün
esnekliği nedeniyle dengenin kurulmasında çok büyük rol oynamıstır.
40. Komisyon, ek tazminatların basvurana istimlakten sırasıyla dört yıl üç ay ve bes yıl üç ay sonra ödendiğine
dikkat çekmistir. Komisyon’un görüsüne göre, 3095 Sayılı Kanun kapsamında verilen gecikme faizi oranı, ortalama
oranın % 67 olduğu dönemlerdeki paranın değer kaybetme seviyesiyle orantılı değildir. Eğer o dönemlerde
enflasyon ulusal yetkililer tarafından dikkate alınmıs olsaydı, Sn. Aka ilk arsası için 28.051.771 TL, ikinci arsası
için ise 59.077.779 TL alacaktı (bkz. yukarıda paragraf 16 ve asağıda paragraf 55).
2. Mahkeme’nin değerlendirmesi
41. Mahkeme, basvurana iki arsanın istimlaki için 4 Eylül 1987 tarihinde Devlet Su Đsleri tarafından verilen
tazminatın (bkz. yukarıda paragraf 10), istimlak tarihinde, sırasıyla, 1.380.000 TL ve 2.990.962 TL olduğunu ifade
etmistir. Basvuranın Durağan Asliye Mahkemesi’ne fazla tazminat (bkz. yukarıda paragraf 11) için açtığı davalar
basarılı olmustur. Durağan Asliye Mahkemesinin 22 Haziran 1989 ve 10 Mayıs 1990 tarihli kararlarında – ki bu
kararlar Yargıtay’ın 17 Eylül 1990 ve 6 Eylül 1991 tarihli kararları (bkz. yukarıda paragraf 15) sonucunda
kesinlesmistir – söz konusu miktarların yeterli olmadığına karar verilmis ve DSĐ’ye, arsalardan biri için 3.089.130
TL, diğeri için ise 3.895.692 TL ek tazminat ödemesi emri verilmistir. 3095 Sayılı Kanun’u müteakiben, belirlenen
miktarlar istimlak tarihi olan 4 Eylül 1987 itibariyle yıllık % 30 oranında gecikme faizi tasımaktadır (bkz. yukarıda
paragraf 12-14)
Ancak, DSĐ 30 Ocak 1992 ve 7 Ocak 1993 tarihlerine kadar, yani Yargıtay’ın kararından on altı ay sonra ve ilk
arsanın istimlakinden dört yıl üç ay ve ikinci arsanın istimlakinden bes yıl üç ay sonraya kadar (bkz. yukarıda
paragraf 16) ek tazminatları ödememistir.
42. Dava bir bütün olarak göz önünde tutulduğunda, Mahkeme, baslangıçta, mevcut davadaki esaslar ve yasal
durumla daha önce karara vardığı Akkus davasının esasları ve yasal durumu arasında (bkz. 9 Temmuz 1997 tarihli
karar, Raporlar 1997-IV, s. 1303) kapsam olarak büyük değisiklik gösteren konular dısında herhangi bir farklılık
olmadığı kanaatindedir.
Sn. Aka’nın basvurusu, davanın Durağan Asliye Mahkemesi’nde baslamasıyla birlikte dört yıl iki ay ve bes yıl
iki ay süresince ortaya çıkan paranın değer kaybetmesinin neden olduğu kaybın tazmin edilmesini amaçlayan ve
yasalar tarafından belirlenmis gecikme faizinin yetersizliğine iliskindir (bkz. yukarıda paragraf 11 ve 38) ve bu
dava Mahkeme tarafından belirlenen miktarların ödenmesiyle (bkz. yukarıda paragraf 16) sonuçlanmıstır. Diğer
taraftan, yukarıda anılan Akkus - Türkiye davasında söz konusu olan tek husus ek tazminatın ödenmesinde
yetkililerin gecikmesidir (aynı yerde, s. 1309, Madde 28).
43. Bu sekilde tanımlandıktan ve sınırlandırıldıktan sonra, basvuranın sikayetçi olduğu durum istimlaklere
iliskin olarak 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesi’nin ilk paragrafının ikinci cümlesine tekabül etmektedir.
44. Mahkemenin içtihatına göre, büyük çaptaki kamu programlarının gerçeklestirilmesini garanti altına almak
için yapılan istimlakler sonucunda ortaya çıkan müdahale, - Hükümet’in de dilekçesinde kabul ettiği üzere -
toplumun genel talepleriyle bireyin temel haklarının korunması arasında “adil
bir denge” kurmalıdır (bkz., diğer otoritelerin yanı sıra, 23 Ekim 1997 tarihli National & Provincial Building
Society, Leeds Permanenet Building Society and Yorkshire Building Society - Birlesik Kraliyet kararı, Raporlar
1997-VII, s. 2353, Madde 80).
45. Böyle “bir adil dengenin” ilgili çıkarlar arasında korunup korunmadığını değerlendirmek için, Mahkeme iç
mevzuat kapsamında tazminatın ödenebileceği sartları ve bu sartların basvuranın davasında nasıl uygulanmıs
olduğunu dikkate almalıdır (bkz. mutatis mutandis, 8 Temmuz 1986 tarihli Lithgow ve Diğerleri - Birlesik Kraliyet
kararı, A Serisi no. 102, s. 50, Madde 120 ve yukarıda anılan Akkus kararı, s. 1309, Madde 27 ve 29).
46. Mahkeme, ilk olarak, Durağan Mahkemesi tarafından istimlak için verilen tazminat tutarının (bkz. yukarıda
paragraf 14) mevzu konusu olmadığına dikkat çeker. Bu sebepten dolayı da davanın bu yönünü değerlendirmek
gereksizdir.
47. Đkinci olarak, Mahkeme, Hükümet’in gecikme faizi oranının belirlenmesinin genis takdir marjı sınırları
içerisinde olduğunu iddia ettiğini belirtmistir ki bu takdir marjı Sözlesmeci Devletler tarafından istimlak sonrasında
ödenecek tazminatın sartlarını belirlemekte kullanılmaktadır (bkz. yukarıda paragraf 39).
Mahkeme ulusal yetkililerin takdir marjı olduğunun farkındadır; bu marj Devlet’in ödeyeceği borçların faiz
miktarını kısıtlarken önemli rol oynayabilir. Ancak, bu marj genel taleplerle bireyin temel haklarının korunması
arasında “adil dengenin” korunup korunmadığı hususu kanıtlayamaz (bkz. yukarıda paragraf 44). Bu yüzden de,
Mahkeme, sorunu çözerken kullanılan yollarda izlenen amaç arasında belirli bir orantının sağlandığını ve
mülkünden mahrum bırakılan kisi üzerine fazlasıyla yük bindirilmediğini garanti altına almalıdır (bkz. mutatis
mutandis, yukarıda anılan Lithgow ve Diğerleri kararı, s. 50, Madde 120).
48. Mahkeme, mevcut davadaki söz konusu süreler içerisine (bkz. yukarıda paragraf 42), Türkiye’de
enflasyonun yılda %70’lere çıktığına dikkat çeker (bkz. yukarıda paragraf 25 ve Komisyon raporunun 49. paragrafı
- ve, mutatis mutandis, yukarıda anılan Akkus kararı, s. 1310, Madde 30). Ancak, 3095 Sayılı Kanun çerçevesinde,
Sn. Aka’ya ödenecek miktar üzerinden alınan gecikme faizi oranı yıllık % 30’dur. Su söylenmelidir ki, söz konusu
istisnai durum Devlet’in yararına olmustur; Devlet, yükümlülüklerini yerine getirirken alacaklılarının yasal olarak
ondan bekleyebilecekleri kadar dikkatli olmayabilir; ancak bu durum gecikme faizlerini enflasyon oranına yakın bir
oranda ödemeleri istenen Devlete borcu olan kisilerin durumuyla tezat olusturmaktadır (bkz. yukarıda paragraf 17
ve Komisyon raporunun 52. paragrafı – ve yukarıda anılan Akkus kararı, s. 1310, Madde 29; yukarıda anılan
Lithgow ve Diğerleri kararı, s. 58-59, Madde 144-147).
49. Mahkemenin daha önce Akkus kararında da belirttiği üzere, istimlak tazminatının ödenmesindeki normal
olmayan gecikmeler, özellikle belirli ülkelerde paranın değer kaybetmesi göz önünde tutulduğunda, arsası istimlak
edilen kisiyi belirsizlik içinde bırakarak büyük oranlarda maddi kayıplara yol açmaktadır (bkz. yukarıda anılan
Akkus kararı, s. 1310, Madde 29). Aynı durum söz konusu tazminatın belirlendiği idari veya adli takibatlardaki
normal olmayan gecikmeler için de geçerlidir; özellikle de arsası istimlak edilen kisinin hak ettiği tazminatı almak
için bu tür takibatlara basvurması gerektiğinde (bkz. yukarıda paragraf 10-15).
50. Mahkeme, Sn. Aka’nın arsalarının istimlak edildiği tarihte kendisine verilecek tutarla ödemenin yapıldığı
zamanki tutar arasındaki farkın – ki bu farka tamamen istimlak yetkilileri sebep olmustur – mülkiyet hakkının
korunması ve genel talepler arasında olması gereken adil dengeyi alt üst ederek basvuran açısından, arsanın
kaybıyla da ikiye katlanan çesitli kayıplara neden olduğu kanaatındadır (bkz., mutatis mutandis, yukarıda anılan
Akkus kararı, s. 1310, Madde 30-31).
51. Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesi ihlal edilmistir.
II. SÖZLESME’NĐN 50. MADDESĐ’NĐN UYGULANMASI
52. Sözlesme’nin 50. maddesi sunları öngörmektedir:
“Eğer Mahkeme, yasal bir otorite tarafından veya Yüksek Sözlesmeci Tarafın diğer bir otoritesi tarafından
alınan bir karar ya da önlemin kısmen ya da tamamen Sözlesme’den doğan yükümlülüklerle çeliskili olduğuna
karar verirse, ve eğer söz konusu Taraf’ın iç hukuku sadece bu karar ya da önlemin sonuçları için kısmi tazminata
müsaade ediyorsa, Mahkeme’nin kararı, eğer gerekirse, mağdur tarafın adil tazminatını karsılar.”
A. Maddi zarar
53. Basvuran, Komisyon’un mevcut davaya iliskin dönemlerde paranın değer kaybetmesine yönelik yeterli
tazminat seviyesinin ne olacağı hususunda varmıs olduğu sonuçları (bkz. yukarıda paragraf 40 ve asağıda paragraf
55) kabul ettiğini ifade eder. Mahkeme’den kendisine maddi zarar için toplam 9.557 ABD doları verilmesini talep
eder; bu miktar Komisyon’un Türk Lirası (“TRL”) olarak hesapladığı tutara esittir.
54. Hükümet, eğer Mahkeme adil tazminat olarak basvurana maddi zarar için tazminat ödemeye karar
verdiyse, verilecek tutarın Akkus kararında kullanılan yöntemle belirlenmesi gerektiğini ileri sürer. Söz konusu
kararda izlenen yöntem göz önünde bulundurulduğunda, iddia edilen kaybın süresi Yargıtay’ın mevcut davaya
iliskin kararını açıklamasından sonra makul bir sürenin – Hükümet bu sürenin üç ay olması gerektiğini ifade
etmistir – sonu itibariyle hesaplanması gerekmektedir. Bu sebepten dolayı, dikkate alınması gereken süre 87/2873
no’lu takibatta belirlenen ödeme için on üç ay, 87/2828 no’lu takibatta belirlenen ödeme içinse on üç buçuk aydır
(bkz. yukarıda paragraf 15-16). Hükümet bu dönemler içerisinde ortalama enflasyon oranının sırasıyla %58.5 ve
%56.5 olduğunu belirtmistir. Sn. Aka’nın toplam kayıp miktarını 4.350.347 TL olarak hesaplamıslardır.
55. Komisyon, basvuranın maddi zararını değerlendirmek için gecikme faizi oranıyla (% 30) Ekim 1988 ve
Aralık 1992 tarihleri arasındaki ortalama enflasyon oranı (yıllık % 67) arasındaki farkın göz önünde tutulması
gerektiği kanaatindedir. Buna göre su sonuca varmıstır; 87/2837 ve 87/2828 no’lu davalarda ek tazminat olarak
ödenen 7.097.276 ve 10.116.692 TL (bkz. yukarıda paragraf 16) ilgili dönemlerdeki enflasyon oranı göz önüne
alınmıs olsaydı basvurana ödenmesi gereken miktarın – 28.051.771 ve 59.077.779 TL - sadece % 25,3 ve %
17,12’sine tekabül etmektedir (bkz. yukarıda paragraf 40 ve Komisyon raporunun 32. 33 ve 54. paragrafları).
56. Mahkeme mevcut davada göz önünde tutulması gereken süre ve ihtilafın kapsamına iliskin bulgularını dile
getirmektedir (bkz. yukarıda paragraf 42). Yukarıda 48. ve 50. paragraflarda ifade edilen sonuçlara iliskin olarak,
Mahkeme, Komisyon’un değerlendirmesini kabul eder ve, Komisyon gibi, Sn. Aka’nın zararının 30 Ocak 1992 ve 7
Ocak 1993 tarihlerinde ödenen miktarlarla arsanın istimlak edildiği 4 Eylül 1993 tarihindeki paranın değer kaybı
(bkz. yukarıda paragraf 40 ve , mutatis mutandis, yukarıda anılan Akkus kararı, s. 1311, Madde 35) veya Durağan
Asliye Mahkemesindeki takibatların baslama tarihi ve basvuranın ifade ettiği tarih olan 2 Ekim 1987 (bkz. yukarıda
paragraf 38) dikkate alınarak ek tazminat düzenlenmis olsaydı basvuranın alacağı miktar arasındaki farka esit
olduğu kararına varır.
57. Mahkeme ilgili ekonomik verilerin ısığı altında kendi hesaplamalarını yaparak (bkz, yukarıda paragraf 24-
25), Komisyon tarafından toplam maddi zarar miktarı olarak hesaplanan 69.915.582 TL’yi (bkz. yukarıda paragraf
40 ve 55) kabul edebileceği sonucuna varır.
Ek tazminatın ödendiği tarihlerde Türkiye Merkez Bankası tarafından belirlenen ortalama kur oranları (bkz.
yukarıda paragraf 24) göz önünde tutulduğunda, söz konusu miktar basvuran tarafından talep edilen 9.557 ABD
dolarına tekabül etmektedir (bkz. yukarıda paragraf 53). Yukarıda ifade edilen istisnai durumları (bkz. paragraf 48)
dikkate alarak Mahkeme, maddi zarar için söz konusu miktarın basvurana verilmesi kararına varır.
B. Manevi zarar ve masraf ve harcamalar
58. Basvuran, kendisi ve ailesinin tek geçim kaynakları olan arsalarının istimlak edilmesi sonrasında yeterli
tazminatı almadıkları için katlandıkları yoksulluk ve güvencesizlik gibi manevi zararlar için 20.000 USD talep
etmistir.
Ayrıca, çıkarlarını Türk Mahkemeleri ve Sözlesme kurumları huzurunda savunurken maruz kaldığı masraf ve
harcamalar için de 10.000 USD talep etmistir.
59. Hükümet, bu tür zararlar için verilen tazminatın adil olmayan bir zenginliğe yol açacağını ifade etmistir.
Masraf ve harcamalara iliskin olarak, sadece makul olanlar ve haklı sebebe dayandırılanlar tazmin edilebilir.
60. Mahkeme, Aka ailesi üyelerinin Sözlesme’nin ihlalini teskil eden bir dizi olayın sonucunda manevi zarara
uğradıkları kanatindedir. 50. Madde çerçevesinde esit temelde değerlendirme yaparak, Aka ailesine 1000 USD
tazminat verilmesi kararına varır.
Masraf ve harcamalara iliskin olarak, Mahkeme basvuranın bu baslık altındaki iddialarını desteklemek için
herhangi bir kanıt ileri sürmediğine dikkat çeker. Sonuç olarak, bu talepler kabul edilemez (bkz., mutatis mutandis,
3 Temmuz 1997 tarihli Pressos Compania Naviera S.A. ve Diğerleri - Belçika kararı (Madde 50), Raporlar 1997-
IV, s. 1299, Madde 24).
C. Temerrüt faizi
61. Mahkeme, USD olarak verilen tutarların temerrüt faizini yıllık %5.5 olarak belirlemenin yerinde olacağı
kanaatine varmıstır.
YUKARIDAKĐ GEREKÇELERE DAYANARAK MAHKEME OYBĐRLĐĞĐYLE
1. Hükümet’in ön itirazının reddine;
2. 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesi’nin ihlal edildiğinin kabulüne;
3. (a) muhatap Devlet’in üç ay içerisinde basvuranın adına takibatları devam ettiren mirasçılarına, ödeme
tarihinde geçerli olan oran üzerinden Türk Lirasına çevrilecek asağıdaki tutarları ödemesinin:
(i) maddi zarar için 9.557 (dokuz bin bes yüz elli yedi) ABD Doları; ve
(ii)manevi zarar için 1000 (bin) ABD doları;
(b) bu miktarlar için ödemeye kadarki üç ayın sona ermesinden itibaren yıllık % 5.5 faizin geçerli
olmasının kabulüne;
4.Adil tazminata iliskin diğer taleplerin reddine; iliskin alınan isbu karar Đngilizce ve Fransızca olmak
üzere, 23 Eylül 1998 tarihinde Strazburg’da bulunan Đnsan Hakları Binası’ndaki halka açık oturumda tefhim
edilmistir.
Đmza: THOR VĐLHJÁLMSSON
Baskan
Đmza: HERBERT PETZOLD
Sekreter
[1] Sekreterya Notu: Uygulama nedenlerinden dolayı bu ek, sadece kararın baskılı sürümünde verilecek olup
(1998 Karar ve Hükümleri Raporları), ancak Komisyon Raporunun bir sureti Sekreterya’dan temin edilebilecektir.

Eklenmiş Dosya : aka türkiye davası