ALINAK TÜRKİYE DAVASI

Mahmut ALINAK/Türkiye Davası
30514/96
17 Ekim 2000
Basvuranın cevap verme hakkıyla ilgili islemler
Basvuran, 17 Temmuz 1995’de TRT (Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu)
Hukuk Müsavirliği’ne 13 Temmuz 1995’te yayımlanan bir programla ilgili basvuruda
bulunarak, anılan programda, hakarete ve karalanmaya uğratıldığını belirtmis ve canlı
yayında cevap verme hakkını kullanmak için talepte bulunmustur.
18 Temmuz 1995’te, TRT bu talebi 2954 sayılı yasanın 27. Maddesine uygun
olmadığı gerekçesiyle reddetmistir.
20 Temmuz 1995’te, basvuran, 13 Temmuz 1995 tarihli programla ilgili
olanak, Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açmıs ve cevap hakkının yayımlanması
talebinde bulunmustur.
27 Temmuz 1995’te, basvuran, TRT’ye 20 Temmuz 1995’te yayımlanan bir
programla ilgili olarak, 17 Temmuz 1995 tarihli basvurusunun benzeri bir basvuruda
bulunmustur.
1 Ağustos 1995’te, 20 Temmuz 1995 tarihli programla ilgili olarak, Ankara
Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açmıs ve cevap hakkının yayımlanması talebinde
bulunmustur.
11 Ağustos 1995’te, Ankara Sulh Ceza Mahkemesi 20 Temmuz 1995 tarihli
basvuruyu reddetmis, basvuranın iddialarının televizyon programında tarafsız olarak
tartısıldığını ve olayda geçen kisilerle görüsme yapıldığını belirtmistir. Basvuranın
karalandığı gibi bir durum gözükmemektedir. Dolayısıyla, anılan basvuru 3984 sayılı yasa
gereğince temelsiz bulunmustur.
17 Ağustos 1995’te, Ankara Sulh Ceza Mahkemesi 1 Ağustos 1995 tarihli
basvuruyu, 11 Ağustos 1995 tarihli kararı ile benzer bir gerekçeyle reddetmistir.
21 Ağustos 1995’te, basvuran, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Ankara
Sulh Ceza Mahkemesi’nin 11 Ağustos 1995 tarihli kararı aleyhinde itirazda bulunmustur.
23 Ağustos 1995’te, Ankara Asliye ceza mahkemesi bu itirazı reddetmistir.
28 Ağustos 1995’te, basvuran, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Ankara
Sulh Ceza Mahkemesi’nin 17 Ağustos 1995 tarihli kararı aleyhinde itirazda bulunmustur.
29 Ağustos 1995’te, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi, basvuranın 28 Ağustos
1995 tarihli itirazını reddetmis ve basvuranın 3984 sayılı yasanın 28/4 maddesinde
belirtilen süre sınırlamasına uymadığını, sonuç olarak cevap verme hakkıyla ilgili yapılan
basvuruların, ilgili TV programının yayımlanmasını takiben 10 gün içerisinde yapılaması
gerektiğini, buna rağmen basvuranın kendi sahsının karalandığı iddiasıyla ilgili TV
programının 20 Temmuz 1995’te yayımlandığını, halbuki basvurunun 1 Ağustos 1995’te
yapıldığını belirtmistir.
B. Đlgili Đç Hukuk
Đlgisi itibariyle, 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Yasası’nın 27.
maddesi su sekildedir:
“Yayınlarda bir kisinin haysiyet ve serefine dokunulması veya kendisi ile ilgili olarak
gerçeğe aykırı hususlar bulunması halinde;
a) Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu, o kisinin yayın tarihinden baslayarak yedi gün
içinde göndereceği düzeltme ve cevap metnini, Genel Müdürlükçe alınmasından
baslayarak üç gün içinde yayımlamakla yükümlüdür.
b)Bu düzeltme ve cevap metninde, yayının niteliğinin yukarıdaki fıkra kapsamına
girdiği, yayında kendisine gerçeğe aykırı olarak bir husus atfedildiği veyahut seref ve
haysiyetine dokunulduğu veya geçeğin ne olduğu kısaca açıklanır. Cevap ve düzeltme
metni, cevap ve düzeltmeye esas olan yayın süresinin ilgili bölümünün süresini asamaz.
c) Düzeltme ve cevap metninin bu Kanun hükümlerine uygun olmaması veya suç
niteliğindeki ifadeler tasıması veyahut yeni bir düzeltme ve cevap hakkı doğurur nitelikte
olması halinde, Genel Müdürlük bu talebi reddettiğini, yayımlamakla yükümlü olduğu üç
günlük sürenin bitiminde iki gün içinde ilgilisine bildirir.
d) Đlgili, bu red kararına karsı, iki gün içinde Ankara Sulh Ceza Hakimliği nezdinde
itiraz edilebilir. Hak sahibi, itirazını, Ankara Sulh Ceza Hakimliğine gönderilmek üzere
bulunduğu yer mahkemesine de verebilir.
e) Ankara Sulh Ceza Hakimi, en geç iki gün içinde düzeltme ve cevap metnini; suç
niteliği olup olmadığı, yayın ile ilgisi bulunup bulunmadığı, bu maddede yazılı sartlara
uygun olup olmadığı, bu hakkı doğurur nitelikte olup olmadığı ve süresi içinde Türkiye
Radyo Televizyon Kurumuna gönderilip gönderilmediği yönlerinden inceleyerek karar
verir. Hâkim cevap veya düzeltme metninin aynen yayınlanmasına karar verebileceği gibi
uygun göreceği değisiklikleri bizzat yaptıktan sonra yayınlamasına da karar verebilir. Bu
kararın bir örneği taraflara gönderilir.
f) Taraflar, bu karara, kendilerine tebliğinden baslayarak iki gün içinde Ankara Asliye
Ceza Hakimliği nezdinde itiraz edebilir. Bu itiraz ve karar hususlarında, yukarıdaki (d) ve
(e) bentleri hükümleri aynen uygulanır.
g) Asliye Ceza Hakiminin verdiği karar kesindir. Bu kararın Genel Müdürlüğe
tebliğinden itibaren en geç iki gün içinde cevap ve düzeltmenin yayınlanması zorunludur.”
Đlgisi itibariyle, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kurulus ve Yayınları Hakkında
Kanun’un 28. maddesi su sekildedir:
“Gerçek ve tüzel kisilerin kisilik haklarına saldırı teskil eden yayınlar ile gerçeğe
aykırı olduğu iddia edilen yayınlara karsı cevap ve düzeltme hakkı tanınması için ilgililer
yargı yoluna basvurabilirler.
Yayın kurulusları yaptıkları her yayının bandını bir yıl muhafazaya mecburdur.
Đlgili dava açmaya esas olmak üzere, yazılı olarak Üst Kurula basvurarak yayın
bandından ücretini ödeyerek bir kopya isteyebilir.
Yargıya yapılan basvuru üzerine yargı gerekli incelemeyi yapar. Basvuru yerinde
görülürse düzeltme ve cevap, saldırı teskil eden veya gerçeğe aykırı yayının yapıldığı aynı
saatte, aynı program içinde yayınlanır. Yayın süresi ve seklini halin icabına ve delillere
göre hâkim takdir eder.
Kisilerin yargıya basvurmaları yayından itibaren 10 gün içinde yapılar. Mahkeme 3
gün içinde kara verir. Verilen karara karsı tebliğden itibaren 3 gün içinde bir üst
mahkemeye itiraz edebilir. Üst Mahkeme 3 gün içinde kara verir. Verilen kara
kesindir.”
SĐKAYETLER
1- Basvuran, Sözlesme’nin 3. maddesi çerçevesinde, Devlet Televizyonu’nun çesitli
kanallarında gösterilen program yoluyla hakarete uğrama ve hakkında gerçek dısı
açıklamalar yapılaması dolayısıyla kötü muameleye maruz kaldığı yönünde sikayette
bulunmustur.
2- Basvuran, Sözlesme’nin 6. maddesi çerçevesinde, adil bir yargılamaya tabi
tutulmayıp, cevap hakkını kullanamadığını; Mus Milletvekili Mehmet Emin Sever’in sahit
olarak çağrılmadığını, dolayısıyla, yerel mahkemelerde iddialarını kanıtlayamadığı
yönünde sikayette bulunmustur.
3- Basvuran, Sözlesme’nin 7. maddesi çerçevesinde, Devlet Televizyonu’nun
programlarında, kendi yokluğunda ve yargılanmaksızın, mahkum edildiği yönünde
sikayette bulunmustur.
HUKUK
1- Basvuran, Sözlesme’nin 3. maddesi çerçevesinde, Devlet Televizyonu’nda
gösterilen programlar yoluyla hakarete maruz kaldığı yönünde sikayette bulunmustur.
Hükümet, anılan programın TRT tarafından yapıldığını, dolayısıyla, bireysel
eylemlerin Sözlesme’nin 3. maddesi kapsamına girmeyeceğini belirtmistir.
Sikayet asağıdaki nedenlerden dolayı dayanaksız bulunduğundan, Mahkeme TRT
çalısanlarının yanlıs davranıslarından ilgili Devlet’in sorumlu olup olmayacağını
incelemeyi gerekli görmemektedir.
Mahkeme, sikayetin, Sözlesme’nin 3. maddesi kapsamına girebilmesi için, en az
seviyede bir ciddiyete sahip olmalıdır. (bkz. Đrlanda-Birlesik Krallık, 18 Ocak 1978 tarihli
karar, Seri A, no. 25, s. 65 &162).
Mahkeme, yerel mahkemelerin, basvuranın tv programında asağılanmadığı
kararına vardığına isaret etmekte olup, esasen, bu olayda olduğu gibi, ilgili tv
programlarında tartısılan konuların kamuya açık olduğunu; sonuç olarak, anılan
asağılamanın gerekli en az seviyede bir ciddiyete sahip olmadığını belirtmektedir.
Dolayısıyla, basvurunun bu kısmı Sözlesme’nin 35&3 maddesi çerçevesinde
temelden yoksundur.
2- Basvuran, adil bir yargılamaya tabi tutulmadığı için cevap hakkını kullanamadığını
belirtmis, iddialarını kanıtlayabilecek olan Mus Milletvekili Mehmet Emin Sever’in sahit
olarak çağrılmadığını belirtmis ve Sözlesme’in 6. maddesine atıfta bulunmustur.
Hükümet, Türk kanunlarına göre, cevap hakkıyla ilgili islemlerde, özel durumlar söz
konusudur. Mahkemeler bu tür islemlerde sahitleri dinleyemezler, bunun yerine yayının
niteliğini inceleyerek basvuranın cevap hakkını kullanıp kullanamayacağına karar verir.
Hükümet, ayrıca, anılan hakkın, bu olay bağlamında, Sözlesme’nin 6. maddesinde
sözü edilen “medeni hak” olarak kabul edilemeyeceği için, Sözlesme’nin 6. maddesi
kapsamına girmeyeceğini belirtmektedir.
Mahkeme, anılan sikayeti asağıdaki sebeplerden dolayı kabul edilmez bulduğundan,
anılan hakkın Sözlesme’nin 6. maddesinde sözü edilen “medeni hak” olarak kabul edilip
edilemeyeceğini incelemeyi gerekli görmemektedir.
Mahkemeye göre, iç hukuk yollarının tüketilmesi ile ilgili basvuru, Sözlesmeci
Taraflar’ın üzerinde anlastığı sekilde insan haklarının korunmasına yönelik vasıtalar
çerçevesinde uygulandığı için, makul bir tölerans payına sahip olmalıdır. Buna göre,
Sözlesme’nin 35. maddesi belli bir esneklik payına imkan vererek, asırı sekilci bir biçimde
olmaksızın, basvuruların uygun yerel mahkemelere yapılmasını gerektirmeksizin,
halihazırda verilmis kararı etkilemek üzere hukuksal yollar kullanılması yoluyla
uygulanmalıdır. Ayrıca, anılan madde, sonuçta Strazburg’a yapılacak basvuruların, iç
hukukta belirtilen resmi kosullar ve zaman sınırlamaları içinde içerik ve yeterlilik olarak
aynı düzeydeki mahkemelere yapılmasını gerekli kılmaktadır. (bkz. 19 Mart 1991 tarihli
Cardot-Fransa kararı, Seri A, no. 200, s. 18. &34 16 Eylül 1996 tarihli Akdivar-Türkiye
Kararı, Reports of Judgements and Decisions 1996-IV, syf.1204-1205,&65).
Mevcut davada, Mahkeme, yerel islemlerde, basvuranın Mus milletvekili Mehmet
Emin Sever’in sahit olarak çağırılmasını yalnızca 28 Ağustos 1995 tarihli basvurusunda
talep edildiğini, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nin bu basvuruyu 29 Ağustos 1995’te,
yasal süresinden sonra yapıldığı gerekçesiyle, reddetmis olduğunu dikkate almaktadır.
Bu nedenle, Mahkeme, basvuranın, Sözlesme’nin 35&1 maddesi çerçevesinde iç
hukuk yollarını tüketemediği sonucuna varmıstır.
3-Basvuran, Devlet Televizyonu’nun programlarında, kendi yokluğunda ve
yargılanmaksızın, mahkum edildiği yönünde sikayette bulunmus, Sözlesme’nin 7.
maddesine atıfta bulunmustur.
Hükümet, bu sikayet hakkında görüs belirtmemistir.
Basvuran, kendi açısından görüslerini belirtmistir.
Mahkeme, mevcut davada, basvuranın ne yargılandığını ne de mahkum edildiğine
dikkat çekmektedir.
Dolayısıyla, basvurunun bu kısmı Sözlesme’nin 35&3 maddesi çerçevesinde
temelden yoksundur.
Bu gerekçelerle, Mahkeme, oybirliğiyle,
BASVURUYU KABUL EDĐLMEZ BULMUSTUR.
Michael O’Boyle Elisabeth
Palm
Raportör Baskan

Eklenmiş Dosya : alınak türkiye davası