ÇAKICI TÜRKİYE DAVASI

ÇAKICI/Türkiye Davası
(23657/94)
Strazburg
8 Temmuz 1999
USULĐ ĐSLEMLER
1. Dava, 14 Eylül 1998 tarihinde Sözlesme'nin eski 19. maddesi ile kurulan Mahkeme'ye
Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu tarafından ("Komisyon"), Sözlesmenin 32. maddesinin 1.
paragrafı ve 47. maddeleri ile belirlenen üç aylık süre içinde havale edilmistir. Dava, Türk
vatandası Sn. Đzzet Çakıcı tarafından 2 Mayıs 1994 tarihinde Sözlesmenin eski 25.
maddesi bağlamında Komisyona yapılan 23657/94 nolu basvurudan kaynaklanmaktadır.
Komisyonun talebi Sözlesmenin önceki 44 ve 48. maddeleri ve önceki Mahkeme A
Tüzüğünün 32. maddesinin 2. Paragrafına gönderme yapmaktadır. Talebin amacı davanın
esaslarının Sorumlu Devletin Sözlesmenin 2,3,5,13,14 ve 18. maddelerinden
kaynaklanan sorumluluklarının ihlalini ortaya koyup koymadığı konusunda bir karara
varmaktır.
2. Mahkeme Tüzüğünün eski 33. Maddesinin 3(d) paragrafına uygun olarak sorulan soruya
cevaben, basvuran, davada yeralmak istediğini belirtmis ve kendisini temsil edecek avukatı
görevlendirmistir. (Madde 30)
3. Özellikle 11 No'lu Protokolün yürürlüğe girmesinden önce usulle ilgili olarak
ortaya çıkabilecek problemleri çözmek için olusturulan Daire'nin (Sözlesmenin önceki 43.
maddesi ve önceki Tüzük 21) Baskanı olarak, Mahkeme Baskanı Sn. Bernhardt, Sekreter
Yardımcısı aracılığıyla, Türk Hükümeti Ajanı'nın ("Hükümet"), basvuranın avukatının
ve Komisyon Delegesi'nin yazılı usulün organizasyonu hakkındaki görüslerini almıstır.
Sonuç olarak verilen talimata uygun olarak, Raportör, basvuranın görüslerini 23 Aralık
1998 tarihinde, Hükümet'in görüslerini ise 4 Ocak 1999 tarihinde almıstır.
4. 11 Nolu Protokolün 1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra ve
5. maddenin 5. paragrafına uygun olarak dava Büyük Daire'ye gönderilmistir. Büyük Daire
re'sen (ex officio) seçilmis Türk hakim Sn. R. Türmen (Sözlesmenin 27. maddesinin 2.
paragrafı ve Tüzüğün 24. maddesinin 4. paragrafı); Sn. L. Wildhaber, Mahkeme Baskanı;
Sn. E.Palm, Baskan Vekili; Sn. J.-P. Costa ve Sn. M. Fischbach, Bölüm Baskan
Vekilleri; (Sözlesmenin 27. maddesinin 3. paragrafı ve Tüzük 24 paragraflar 3 ve 5 (a))
isimli kisilerden olusmustur. Büyük Daireyi tamamlamak üzere atanan diğer üyeler Sn. L.
Ferrari Bravo, Sn. L. Caflisch, Sn. W. Fuhrmann, Sn. K. Jungwiert, Sn. B. Zupancıc, Sn.
N. Vajic, Sn. J. Hedigan, Sn. W. Thomassen, Sn. M. Tsatsa-Nikolovska, Sn. T. Pantiru,
Sn. E. Levits ve Sn. K. Traja isimli kisilerdir. (Tüzük 24 para.3 ve Tüzük 100 para. 4).
* Dısisleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî Đsler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmis olup, gayrıresmî
tercümedir.
5. 7 Ocak 1999 tarihinde Sn. Wildhaber Sn. Türmen'i üyelikten muaf tutmustur;
Sn. Türmen Büyük Dairenin Tüzüğün 28. maddesinin 4'üncü paragrafı gereğince alınan
karara uyarak üyelikten çekilmistir.
10 Subat 1999 tarihinde Hükümet, Sekreter'e, Sn. F. Gölcüklü'nün ad hoc
hakim olarak atandığını bildirmistir. (Sözlesmenin 27. maddesinin 2. paragrafı ve Tüzük 29
(1)).
6. Mahkemenin daveti üzerine (Tüzük 99) Komisyon, üyelerinden birini, Sn. J.
Liddy'i Büyük Daire önündeki davaya katılması için görevlendirmistir.
7. Mahkeme Baskanının kararı gereğince, durusma halka açık olarak 24 Mart
1999 tarihinde Strazburg'da Đnsan Hakları Binası'nda yapılmıstır.
Mahkeme önünde:
(a) Hükümet adına
Sn. D. AKÇAY, Ajan,
Sn. B. ÇALISKAN,
Sn. E. GENEL,
Sn. A. GÜNYAKTI,
Sn. H. MUTAF, Danısmanlar;
(b) Basvuran adına
Sn. F. HAMPSON,
Sn. A. REIDY, Danısman;
(c) Komisyon Adına
Sn. J. LIDDY, Delege.
Mahkeme, Sn. Liddy'nin Sn. Hampson'un ve Sn. Akçay'ın konusmalarını dinlemistir.
ESASLAR HAKKINDA
I. Davanın Sartları
A. Basvuran
8. Basvuran, Sn. Đzzet Çakıcı 1953 doğumlu bir Türk vatandasıdır ve halen
Türkiye'nin güneydoğusunda Diyarbakır'da yasamaktadır. Komisyon'a basvuru, kendi
adına ve devletin sorumluluğu altındaki sartlarda ortadan kaybolduğunu iddia ettiği
erkek kardesi Ahmet Çakıcı adına yapılmıstır.
B. Olaylar
9. Basvuranın erkek kardesinin ortadan kaybolusu hakkındaki olaylar tartısılmıstır.
10. Basvuran tarafından sunulan olaylar asağıda Bölüm 1'de sunulmustur.
Mahkemeye sunduğu görüslerinde basvuran 12 Mart 1998 tarihli Komisyon Raporu'nda
(önceki 31. madde) tespit edilen olaylara ve daha önce Komisyon'a sunduğu görüslere
dayanmıstır.
11. Hükümet'in sunduğu sekliyle olaylar, Bölüm 2'de sunulmustur.
12. Komisyona sunulan materyaller hakkında bilgi Bölüm C'de sunulmustur.
Ulusal otoriteler önünde basvuranın erkek kardesinin ortadan kaybolması ile ilgili dava
hakkında bilgi, Komisyon'un belirlediği sekliyle Bölüm D'de sunulmustur.
13. Komisyon, basvuranın erkek kardesinin ortadan kaybolduğu sartlarla ilgili
tartısmanın ısığı altında esasları belirlemek amacıyla, Sözlesmenin önceki 28. maddesinin
1 (a) paragrafı gereğince kendi sorusturmasını yürütmüstür. Bu amaçla Komisyon, hem
basvuranların hem de Hükümetin kendi iddialarını desteklemek için sunmus oldukları bir
dizi belgeyi incelemis ve 3 ve 4 Temmuz 1996'da Ankara'da ve 4 Aralık 1996'da da
Strazburg'da yapılan durusmalarda tanıkların ifadelerini dinlemek için üç delegeyi
görevlendirmistir. Komisyonun kanıtlar hakkındaki değerlendirmesi ve bulguları Bölüm
E'de özetlenmistir.
1. Basvuranın Sunduğu Sekliyle Olaylar
14. 8 Kasım 1993 tarihinde, basvuranın erkek kardesi, Ahmet Çakıcı Çitlibahçe
Köyü'nde jandarmalar ve köy korucuları tarafından gerçeklestirilen operasyon
sonucunda gözaltına alınmıstır. Operasyon sabah erken saatlerde basladığı sırada diğerleri
açık bir alanda toplanırken, Ahmet Çakıcı çesme yanındaki bir evde saklanmıstır.
Güvenlik güçleri evleri atese vermeye baslamıstır. Ahmet Çakıcı evinin çatısına saklamıs
olduğu 4.700.000 TL'yi almıs ve evden çıkarken yakalanmıstır. Ahmet Çakıcı güvenlik
güçleri tarafından köyden götürülmüstür. Bu olaya diğer köylüler de sahit olmustur. Para
Ahmet Çakıcı'dan bir üsteğmen tarafından alınmıstır. Köyden bir erkek çocuk, Ahmet
Çakıcı'nın karısı Remziye Çakıcı'ya, bir jandarmanın sözkonusu kisiden parayı alırken
gördüğünü söylemistir.
15. Ahmet Çakıcı, Diyarbakır'a gönderilmeden önce, 1 gece kaldığı Hazro'ya
götürülmüstür. Diyarbakır'da Đl Jardarma Komutanlığı'nda gözaltına alınmıstır. Yaklasık 6 -
7 gün sonra, 8 Kasım 1993 tarihinde güvenlik güçleri tarafından Bağlan'da yapılan
operasyonda gözaltına alınan Mustafa Engin, Abdurrahman Al ve Tahsin Demirbas ile 16-
17 gün boyunca aynı odada kalmıstır. Ahmet Çakıcı dövülmüs, kaburgası kırılmıs ve
kafatası yarılmıstır. Birçok kez sorgulama için odadan çıkarılmıs, elektrik soku verilmis
ve dövülmüstür. Ahmet Çakıcı, Mustafa Engin'e de bir üsteğmenin kendisinden para aldığını
söylemistir. Bu sürenin sonunda gözaltına alınan diğer üç kisi mahkeme önüne çıkarılmıstır.
Engin ve Demirbas serbest bırakılmıs ve Abdurrahman Al gözaltına geri
gönderilmistir. Engin, Ahmet Çakıcı'yı tekrar görmemistir.
16. 1994 Ocak sonu veya Subat basında Đl Jandarma Komutanlığı'ndaki 85
günden sonra, Ahmet Çakıcı, aylarca gözaltında tutulduğu Hazro'ya geri gönderilmistir.
Oradan da Kavaklıboğaz'daki jandarma karakoluna gönderilmistir. 1994 yılında ilkbahar
veya yaz baslarında, Kavaklıboğaz'da gözaltına alınan Hikmet Aksoy, 13 gün boyunca
yemek için hücrelerinden çıkarıldıkları zaman Ahmet Çakıcı'yı görmüstür. Bu sürenin
sonunda Hikmet Aksoy Lice'ye gönderilmistir.
17. Mayıs 1996'da, Hükümetin görüsleri iletildikten sonra basvuran, ilk defa
olarak yetkililer tarafından Ahmet Çakıcı'nın 17 ve 19 Subat 1995 tarihlerinde Hani'de
Kıllıboğan Tepesi'nde bir çatısmada öldürüldüğünün iddia edildiğini öğrenmistir. Kimlik
tespitinin sadece Ahmet Çakıcı'nın kimlik belgesinin cesetlerden birinin üzerinde
bulunduğu iddiasına dayanarak yapıldığı anlasılmaktadır.
2. Hükümet'in Sunduğu Sekliyle Olaylar
18. Hükümet, bu dönemde PKK'nın (Kürdistan Đsçi Partisi) sayısız köyü imha
ettiğini, binlerce masum kurbana zarar verdiğini ve güneydoğu bölgesindeki halka
dayanılmayacak surette baskı uyguladığını hatırlatmıstır.
19. Hükümet, Ahmet Çakıcı'nın güvenlik güçleri tarafından 8 Kasım 1993
tarihinde Çitlibahçe'de yapılan bir operasyon sırasında gözaltına alınmadığını ve bu
tarihten sonra da gözaltında tutulmadığını ifade etmistir. Gözaltı kayıtları, Ahmet Çakıcı'nın
Hazro veya Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'nda tutulmadığını göstermektedir. Ayrıca,
adıgeçen Kavaklıboğaz'daki jandarma karakoluna da götürülmemistir.
20. Ahmet Çakıcı, PKK örgütünün bir militanıdır. 17- 19 Subat 1995 tarihleri
arasında PKK ve güvenlik güçleri arasındaki silahlı çatısmanın ardından Kıllıboğan
Tepesi'nde diğer 55 militan ile birlikte ölü olarak bulunmustur. Ahmet Çakıcı 23 Ekim
1993 tarihinde Dadas Köyü'nden "devletin hizmetçi köpekleri" diye söz ettiği bes
öğretmenin öldürülmesi olayına karısmıstır. Bu olaydan sonra muhtemelen adaletten
kaçmak veya PKK'daki eylemlerine devam etmek üzere ortadan kaybolmustur.
21. Basvuranın ailesinden hiçkimse sözkonusu kaybolma ile ilgili olarak
Hazro'da Cumhuriyet Savcısı'na sikayette bulunmamıstır.
C. Basvuran ve Hükümet Tarafından Sözkonusu Đddialar Đle Đlgili Olarak
Komisyon'a Sunulan Belgeler
22. Komisyon önündeki durusmada basvuran ve Hükümet, basvuran
tarafından Diyarbakır'daki Đnsan Hakları Derneği'ne (ĐHD) ve Diyarbakır'daki Cumhuriyet
Savcısına verilen ifadeleri sunmuslardır. Cumhuriyet Savcısı ve Đnsan Hakları Derneği,
Ahmet Çakıcı'nın esi Remziye Çakıcı'nın ve 9 Kasım 1 Aralık tarihleri arasında Diyarbakır
Đl Jandarma Komutanlığı'nda gözaltında tutulan Mustafa Engin'in ifadelerini almıstır.
Mustafa Engin ayrıca bir polis memuruna da ifade vermistir. Basvuran adına, Osman
Baydemir, Mustafa Engin ile aynı zamanda gözaltına alınan Abdurrahman Al'dan ve
Mehmet Bitgin ile Fevzi Okatan adlı iki köylüden ifade alınmıstır.
23. Hükümet, ayrıca Mustafa Engin, Abdurrahman Al ve Tahsin Demirbas'ın
tutuklanması ile ilgili 8 Kasım 1993 tarihli bir tevkif müzekkeresi, Çitlibahçe Köyü'ndeki
operasyonla ilgili 7 ve 8 Kasım 1993 tarihli iki rapor, Komisyon Delegesi'nin ifade
vermek üzere davet ettiği fakat ifade vermek üzere durusmaya gitmeyen tanık Hikmet
Aksoy ile ilgili belgeler ve iddialar hakkında makamlar tarafından yapılan sorusturmalar ile
ilgili belgeleri sunmustur.
24. Komisyon, ilgili süreler içerisindeki Hazro Jandarma Karakolu, Lice Jandarma
Karakolu, Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı ve Kavaklıboğaz'daki Jandarma
Karakolu'ndaki gözaltı kayıtlarının suretlerini talep etmistir. Komisyon Delegeleri daha
sonra Diyarbakır, Hazro ve Kavaklıboğaz'daki orjinal kayıtları incelemek istemistir.
Hükümet, sözkonusu süreler için, Hazro Merkez Jandarma Karakolu'nun orjinal gözaltı
kayıtlarını, Lice Jandarma Komutanlığı'nın ve Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'nın
gözaltı kayıtlarının ise kopyalarını sunmustur. Hükümet, Diyarbakır Đl Jandarma
Komutanlığı'nın orjinal gözaltı kayıtları ile Kavaklıboğaz Jandarma Karakolu'nun ne orjinal
ne de suret olmak üzere gözaltı kayıtlarını Komisyon'a sunmamıstır.
D. Đçhukuk Süreci
25. Basvuranın ve Ahmet Çakıcı'nın babası Tevfik Çakıcı, 22 Aralık 1993
tarihinde, 24 gün sonra serbest bırakılan Mustafa Engin, Abdurrahman Al ve Tahsin
Demirbas ile aynı zamanda 8 Kasım 1993 tarihinde güvenlik güçleri tarafından gözaltına
alınan Ahmet Çakıcı'nın akibeti hakkında bilgi isteyen el yazısı ile yazılmıs dilekçesini
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sunmustur. Kendisine, Ahmet Çakıcı'nın
gözaltına alınan kisiler listesinde olmadığı yolunda sözlü bir cevap verilmistir.
26. Hazro Cumhuriyet Savcısı Aydın Tekin 4 Nisan 1994 tarihli bir mektup ile,
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavcısı'na kayıtların incelenmesinden sonra
Ahmet Çakıcı'nın 8 Kasım 1993 tarihinde gözaltına alınmadığı veya tutuklanmadığı
seklinde bilgi vermistir.
27. Hazro Cumhuriyet Savcısı Aydın Tekin, Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi Bassavcısı'na gönderdiği 19 Nisan 1994 tarihli mektubuyla, 4 Nisan 1994 tarihli
mektubunu teyit etmis ve Ahmet Çakıcı'nın kaybolduğuna dair ailesi tarafından bir basvuru
yapılmadığını belirtmistir.
28. Adalet Bakanlığı (Uluslararası Hukuk ve Dıs Đliskiler Genel Müdürlüğü), 18
Ağustos 1994 tarihli mektubu ile, basvuran tarafından Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu'na
yapılan sikayetlere genel hatları ile isaret eden Dısisleri Bakanlığı'nın 19 Temmuz 1994
tarihli mektubuna atıfta bulunarak, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı'ndan basvuranın
sikayetlerini incelemesini ve hukuken değerlendirilmesini istemistir.
29. Basvuranın ifadesi, Diyarbakır'da bir savcı tarafından 9 Eylül 1994 tarihinde alınmıstır.
Đfadesinde, erkek kardesi Ahmet Çakıcı'nın askerler tarafından 8 Kasım 1993 tarihinde
gözaltına alındığını ve yine gözaltında tutulan Mustafa Engin ve Tahsin Demirbas tarafından
görüldüğünü belirtmistir. Cumhuriyet Savcısı, 25 Kasım 1994 tarihinde Remziye Çakıcı'nın
ifadesini almıstır. Remziye Çakıcı, ifadesinde, Jandarmaların 8 Kasım 1993 tarihinde bir
operasyon sırasında esini alıp götürdüklerini söylemistir.
30. 1 Aralık 1994 tarihli mektupla, Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'ndan
Albay Esref Hatipoğlu, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı'nın 22 Kasım 1994 tarihli
mektubuna cevaben, kayıtların, Ahmet Çakıcı'nın 8 Kasım 1994 (1993 tarihi hatalıdır)
tarihinde gözaltına alınmadığını gösterdiğini bildirmistir.
31. Albay Esref Hatipoğlu, 8 Aralık 1994 tarihli mektubunda, Diyarbakır Đli
yetkililerine basvuranın Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu'na basvurusu hakkında bilgi
vermistir. Ayrıca, polis memurlarının, ifadeleri alınmak üzere aranan basvuranın,
babasının, Ahmet Çakıcı'nın, Mustafa Engin'in Abdurrahman Al'ın veya Tahsin Demirbas'ın
adreslerini bulamadıkları bildirilmistir.
Kayıp olduğu iddia edilen Ahmet Çakıcı'nın, PKK'ya katılarak cinayet islediği tespit
edilmistir. Adı geçenin, 23 Ekim 1993 tarihinde Dadas Köyü'nden yedi kisiyi kaçıran (bes
öğretmen, bir imam ve imamın erkek kardesi) ve besini öldüren PKK'nın dağ takımının bir
üyesi olduğu ve arandığı rapor edilmistir.
32. Albay Esref Hatipoğlu, Hazro Bölge Jandarma Komutanlığı'na gönderdiği 1
Mart 1995 tarihli mektup ile birlikte, 17-19 Subat 1995 tarihlerinde Kıllıboğan Bölgesi'nde
gerçeklestirilen operasyon sonucunda ölü olarak bulunan 56 teröristin üzerinde bulunan
belgeleri sunmustur.
33. 14 Mart 1995 tarihli mektup ile, Hazro Cumhuriyet Savcısı Mustafa
Turhan, Lice Cumhuriyet Savcılığından, Mustafa Engin ve Tahsin Demirbas'ın 8 Kasım
1995 tarihinde jandarmalar tarafından gözaltına alınıp alınmadıklarını ve gözaltındayken
kaybolduğu iddia edilen Ahmet Çakıcı ile ilgili olarak Mustafa Engin'in görüslerinin
alınmasını talep etmistir.
34. Aynı savcı, 14 Nisan 1995 tarihli mektup ile, Hazro Bölge Jandarma
Komutanlığı'nın, 8 Kasım 1993 tarihinde Çitlibahçe'de gerçeklestirilen operasyonla ilgili
bilgi istemesini ve Ahmet Çakıcı'nın, Mustafa Engin, Abdurrahman Al ve ve Tahsin
Demirbas ile birlikte gözaltına alınıp alınmadığının arastırılmasını ivedilikle talep
etmistir.
35. Hazro Bölge Jandarma Komutanlığı, Hazro Cumhuriyet Savcısı'na verdiği 17
Mayıs 1995 tarihli cevabi mektupla 8 Kasım 1993'teki operasyonun amacının PKK üyeleri
ile yardım ve yataklık edenleri yakalamak olduğunu ve kayıtların Ahmet Çakıcı, Mustafa
Engin, Abdurrahman Al ve Tahsin Demirbas'ın gözaltına alınmadıklarını gösterdiğini
belirtmistir.
36. 22 Mayıs 1995 tarihli mektupla Hazro Cumhuriyet Savcısı, Hazro Bölge
Jandarma Komutanlığı'ndan Ahmet Çakıcı'nın yerinin belirlenmesini talep etmistir.
37. Hazro Bölge Jandarma Komutanlığı, Hazro Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdiği
23 Haziran 1995 tarihli mektubunda Ahmet Çakıcı'nın yerinin belirlenmesiyle ilgili
Savcılığın 22 Mayıs 1995 tarihli yazısı ile Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'nın 1
Mart 1995 tarihli yazısından bahsetmistir. Ahmet Çakıcı'nın PKK'nın bir üyesi olduğu
belirtilmistir. 17-19 Subat tarihlerinde Kıllıboğan Tepesi'nde gerçeklestirilen ve 56
teröristin ölümü ile sonuçlanan operasyonun ardından, Ahmet Çakıcı'nın kimliği bir
teröristin üzerinden çıkan belgeler arasında bulunmus ve adıgeçenin teröristlerden biri
olduğu sonucuna varılmıstır.
38. Hazro Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Cumhuriyet Bassavcılığı'na
gönderdiği 27 Haziran 1995 tarihli yazısında Diyarbakır Cumhuriyet Bassavcılığının 1
Aralık 1994 tarihli yazısına ve Adalet Bakanlığı'nın 18 Ağustos 1994 tarihli yazısına atıfta
bulunarak, 8 Kasım 1993 tarihinde PKK üyelerini ve PKK'ya yardım edenleri yakalamak
amacıyla bir operasyon düzenlendiğini ve Ahmet Çakıcı, Mustafa Engin ve Tahsin Demirbas
isimli sahısların iddia edildiği gibi gözaltına alınmadığını bildirmistir. Yukarıda belirtilen
23 Haziran 1995 tarihli mektuba atıfta bulunulmus ve Ahmet Çakıcı'nın PKK üyesi olduğu
17-19 Subat 1995 tarihlerinde Kıllıboğan Tepesi, Hani Bölgesi'nde gerçeklestirilen
operasyonlar sırasında ölü olarak bulunduğu belirtilmistir. Lice Cumhuriyet Savcısı'ndan
Mustafa Engin'in ifadesinin alınması istenmis olup, henüz cevap temin edilmemistir.
39. Hazro Cumhuriyet Savcılığı, 4 Temmuz 1995 tarihli yazı ile Adalet
Bakanlığı'na, (Uluslararası Hukuk ve Dıs Đliskiler Müdürlüğü) Hazro Jandarması'nın temin
etmis olduğu bilgileri iletmistir. (Bkz. yukarıdaki 37. paragraf). 1994/191 nolu hazırlık
sorusturması baslatıldığı ve devam etmekte olduğu belirtilmisti.
40. Hazro Cumhuriyet Savcısı, Adalet Bakanlığı'na hitaben yazılan 5 Mart 1996
tarihli yazı ile, yine Adalet Bakanlığı'nın talebi üzerine Diyarbakır Cumhuriyet
Savcısı'ndan Mustafa Engin'in ifadesini almasının istendiği bildirilmistir.
41. 12 Mart 1996 tarihinde bir polis memuru, Mustafa Engin'den, Ahmet
Çakıcı'yı üç yıldır görmediğini belirten kısa bir ifade almıstır. 13 Mayıs 1996 tarihinde
Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, Mustafa Engin'in ifadesini almıstır. Adıgeçen, bu
ifadesinde, Ahmet Çakıcı'yı görmediğini belirtmis, fakat, Ahmet Çakıcı'nın kendisini görmüs
olabileceğini ifade ederek, ayrıca, Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'nda bulunduğu süre
zarfında, kendisine bir kez elektrik soku verildiğini söylemistir.
42. 13 Haziran 1996 tarihinde, Hazro Cumhuriyet Savcısı Mustafa Turhan
yetkisizlik kararı vermis ve dosyayı Đl Đdare Kurulu'na göndermistir. Karar, basvuranı ve
Remziye Çakıcı'yı davacı ve mağduru da Ahmet Çakıcı olarak göstermistir. Suç,
gözaltındaki bir sahsa yapılan kötü muamele, iskence ve sözkonusu sahsın parasına el
konulması olarak tanımlanırken, davalı da Hazro Jandarma Karakolu'ndaki kimliği belirsiz
sahıslar ve köy korucuları olarak tanımlanmıstır. Sözkonusu kararda davacılar, Hazro
Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerlerin 8 Kasım 1993 tarihinde Çitlibahçe'ye
geldiklerini, mağduru gözaltına alarak, iskence gördüğü Diyarbakır'a götürdüklerini ve bir
üsteğmenin mağdurdan 4.280.000 TL aldığını iddia etmislerdir. Sorusturma, mağdurun
PKK terör örgütünün bir üyesi olduğunu ve 17-19 Subat tarihleri arasında Kıllıboğan
Tepesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçeklestirilen operasyonun ardından mağdurun
kimlik kartının öldürülen teröristlerden birinin üzerinde bulunduğunu ve dolayısıyla teröristin
süpheye yer vermeksizin Ahmet Çakıcı olduğunun belirlendiğini tespit etmistir. Mustafa
Engin, Ahmet Çakıcı'yı görmediğini belirten bir ifade vermistir. Süpheliler, Memurin
Muhakematı Kanunu kapsamına girdikleri için Hazro Cumhuriyet Savcılığı'nın yetkisizlik
kararı ile dosya Hazro Đl Đdare Kurulu Baskanlığı'na sevkedilmistir.
E. Komisyonun Kanıtları Değerlendirmesi ve Olayların Tespiti
43. Komisyon, dava konusu olaylar, özellikle de Kasım 1993 sıralarında
gerçeklesenler, tartısmalı olduğu için tarafların yardımı ile, sorusturma yapmıs ve onbir
tanıktan yazılı ve sözlü ifadeler de dahil olmak üzerelazılı delilleri kabul etmistir. Bu
tanıkların isimleri söyledir; Çitlibahçe'nin eski muhtarı Fevzi Oyazılı delilleri , Ahmet
Çakıcı'nın esi Remziye Çakıcı, 9 Kasım 1 Aralık 1993 tarihleri arasında Diyarbakır Đl
Jandarma Komutanlığı'nda gözaltına alınan Mustafa Engin, 8 Kasım 1993 tarihinde
Çitlibahçe'deki operasyonu yöneten Hazro Jandarma Komutanı Ertan Altınoluk, Çitlibahçe
Köyü'nden Mehmet Bitgin, Kasım 1994 tarihinden itibaren Hazro'da Cumhuriyet Savcılığı
yapan Mustafa Turhan, Temmuz 1993 ve Ağustos 1994 tarihleri arasında Hazro Bölge
Jandarma Komutanlığı'nda görevli olan Hazro Bölge Merkez Karakolu Komutanı Aytekin
Türker, Ağustos 1992'den beri Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'ndaki gözaltı
kayıtlarını tutmakla görevli Ahmet Katmerkaya, Temmuz 1993 ve Ağustos 1995 tarihleri
arasında Kavaklıboğaz Karakolu'nda görev yapan jandarma Kemal Çavdar ve Dadas
Köyü'nden bes öğretmenle birlikte kaçırılan imamın erkek kardesi Abdullah Cebeci.
Tanıklıklarına basvurulması için çağrılan altı tanık bu çağrıya uymamıstır. Bunlar;
1994 yılında Hazro Cumhuriyet Savcısı olarak görevini yürüten Aydın Tekin, Diyarbakır Đl
Jandarma Komutanı Albay Esref Hatipoğlu, Kavaklıboğaz'da gözaltında iken basvuranın
erkek kardesini gören Hikmet Aksoy, basvuranın ve Ahmet Çakıcı'nın babası Tevfik
Çakıcı, 8 Kasım-1 Aralık 1993 tarihleri arasında Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'nda
gözaltında tutulan Tahsin Demirbas ve Abdurrahman Al. Tevfik Çakıcı tanık dinleme
durusmasından önce ölmüstür. Basvuranın, Hikmet Aksoy'un Konya Cezaevinde olduğunu
bildirmis olmasına rağmen, Hükümet, Temmuz 1996 tarihindeki durusma için sözü edilen
sahsın yerini tespit edemediğini savunmustur.Hükümet, 20 Kasım 1996 tarihinde delegeler
önündeki durusma için Hikmet Aksoy'a tebligat göndermis fakat, kendisi sözkonusu
belgeyi imzalamayı reddetmis ve 18 Kasım 1996 tarihinde serbest bırakılmıstır. Hükümet,
Komisyon'a, adıgeçenin serbest bırakılmasının nedeni ve zamanlaması ile ilgili bilgi
sunmamıstır. Aydın Tekin Komisyon'a gönderdiği bir mektup ile olayla ilgili olarak
dolaylı ya da dolaysız hiçbir bilgisi olmadığını ve katılmak zorunda olmadığı görüsünde
olduğunu bildirmistir. Temmuz 1996 tarihindeki durusmada Hükümet Ajanı, delegelere, ne
Cumhuriyet Savcılarını ne de Esref Hatipoğlu gibi kıdemli memurlarını durusmaya
katılmaya zorlayamayacaklarını talep edemeyeceklerini belirtmistir.
Komisyon, raporunun 245. paragrafında, Hükümetin, Sözlesmenin eski 28.
maddesinin 1 (a) paragrafı çerçevesinde gerçekleri belirleme görevinde Komisyona gerekli
kolaylıkları sağlamada yetersiz kaldığını belirtmistir. Bu paragrafta bahsedilenler söyledir:
(i) Hükümet'in Komisyon Delegelerinin orjinal gözaltı kayıtlarını görmelerini
sağlamamaları (bkz. yukarıdaki para. 24)
(ii) Hükümet'in tanık Hikmet Aksoy'un katılmasını sağlamaması
(iii) Hükümet'in Aydın Tekin ve Esref Hatipoğlu isimli tanıkların katılmalarını
sağlamaması
44. Komisyon, sözlü ifade ile ilgili olarak, tercümanlar aracılığıyla alınan
ifadenin değerlendirmesinin zor olduğunun farkında idi. Bu yüzden, delegeler önünde
tanıkların ifadelerine verilmesi gereken anlam ve önem konusunda titiz davranılmıstır.
Olaylarla ilgili çeliskili ifadelerin olduğu bu davada, Komisyon, detaylı ulusal
adli bir sorusturmanın yapılmamıs olmasından üzüntü duymustur. Komisyon, bir ilk
derece mahkemesi olamayacağı için kendi sınırlarının farkında idi. Yukarıda
bahsedilen dil problemine ek olarak, bölgedeki mevcut durum hakkında detaylı ve
doğrudan bilgi mevcut değildir. Dahası, Komisyon'un tanıkları ifade vermeye zorlama
yetkisi de yoktu. Bu davada 17 tanığın davet edilmis olmasına rağmen, sadece 11 kisi ifade
vermistir. Belge eksikliği konusuna yukarıda değinilmistir. Bu yüzden Komisyon, ifade ve
kanıt yetersizliği nedeni ile olayları tespit etmekte zorluk çekmistir.
Komisyon'un tesbitleri söyle özetlenebilir:
1. 8 Kasım 1993 tarihli Çitlibahçe Köyü operasyonu
45. Çitlibahçe, 1993 yılında terörist faaliyetlerin yoğun olduğu bir bölgede idi.
23 Ekim 1993 tarihi sıralarında PKK üyeleri bes öğretmen, bir imam ve Dadas Köyü'nden
imamın erkek kardesi Abdullah Cebeci'yi kaçırmıslar ve giderken Bağlan Köyü'nün
yakınından geçmislerdir. Mustafa Engin'in, gitmesine izin vermeden önce, Kürt kökenli bir
öğretmeni bir gece için evinde misafir etmesi istenmisti. PKK diğer dört öğretmeni ve
imamı öldürmüs, Abdullah Cebeci ise yaralı olarak kurtulmayı basarmıstır. Adıgeçen, Lice
Jandarma Komutanlığı'ndaki jandarmalara, yiyecek getiren ve nöbet tutan köylüler de
dahil, gördüğü sahısların esgalini vermistir. Bağlan Köyü Lice jandarmasının yetkisi altında
bir köy idi. Kaçırılan mağdurlar, Çitlibahçe Köyü'ne yakın, Bağlan'a bir kilometreden daha
az bir mesafede fakat Hazro jandarmasının yetkisi altındaki bir yere götürülmüslerdir.
46. Hazro ve Lice jandarması 8 Kasım 1993 tarihinde bir operasyon
düzenlemistir. Bu operasyon, kaçırma, öldürme ve olaya karısan sahısların yakalanması ile
ilgili kanıt ve bilgi toplamak amacıyla yapılmıstı. Ertan Altınoluk, Hazro jandarmasının
komutanı idi. 7 Kasım 1993 tarihinde sözkonusu kisi tarafından verilen operasyon emri PKK
teröristlerinin ve isbirlikçilerinin yakalanması ve barınaklarının yokedilmesi amacını
tasımakta idi ve Çitlibahçe operasyon yeri olarak belirlenmisti. Komisyon, Ertan
Altınoluk'un, Çitlibahçe'ye, Ahmet Çakıcı'yı aramak için gitmediklerini belirten ifadesini
reddetmistir. Delegeler, onun tanıklığının faydasız ve ciddiyetten uzak olduğu
görüsündedir. Komisyon, Ahmet Çakıcı'nın bu operasyondan önce, PKK'ya karıstığı
seklindeki süphelerle ilgili olarak yetkililer tarafından arandığını belirten diğer iki
jandarmadan alınan ifadeye önem vermis ve kaçırma ile ilgili olarak, Hazro jandarmasının
Ahmet Çakıcı'nın yerinin tespit edilmesi ve yakalanması için Çitlibahçe'ye gittiğini tespit
etmistir.
47. Komisyon, jandarmalar tarafından Ahmet Çakıcı'nın köyden götürüldüğünü
gören Remziye Çakıcı, Fevzi Okatan ve Mehmet Bitgin isimli tanıkların ifadelerinin
tutarlı, güvenilir, inandırıcı olduğu görüsündedir. Tanıkların ifadelerine Hükümet tarafından
sunulan itirazların, yapılan inceleme sonucunda temelden yoksun olduğuna karar
vermistir. Bu yüzden, Komisyon, jandarmalar 8 Kasım 1993 tarihinde Çitlibahçe'ye
geldiklerinde Ahmet Çakıcı'nın saklanmaya çalıstığını, fakat sonra bulunarak Hazro
jandarmaları tarafından gözaltına alındığını tespit etmistir. Bu sırada Bağlan Köyü'nde, Lice
Jandarması, Mustafa Engin, Abdurrahman Al ve Tahsin Demirbas'ı gözaltına almıstır.
2. Ahmet Çakıcı'nın kötü muameleye maruz kaldığı ve gözaltına alındığı iddiası
48. Mustafa Engin, Abdurrahman Al ve Tahsin Demirbas geceyi geçirdikleri Lice
Jandarma Komutanlığı'na götürülmüstür. Bu durum gözaltı kayıtlarına geçirilmemistir.
Ertesi gün 9 Kasım 1993 tarihinde, Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'na
götürülmüslerdir. Gözaltı kayıtları da aynı gün gözaltına alındıklarını doğrulamaktadır.
49. Hazro Jandarma Karakolu'nda tutulan gözaltı kayıtlarında, Ahmet Çakıcı ile
ilgili olarak 8 Kasım tarihine ait bir kayıt yoktur. Kasım-Aralık 1993 tarihleri arasında
Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'ndaki kayıtların kopyaları için de durum aynıdır.
Komisyon, her ikisini de detaylı olarak incelemistir. Oldukça önemli bulgular tespit etmistir.
Özellikle, kayıtların tarihsel sıra ile yapılmadığını, Diyarbakır gözaltı kayıtlarındaki
girislerin aynı el yazısı ile yapıldığını, Diyarbakır'da gözaltına alınan sahısların
sayısının hücre sayısını astığını tespit etmistir. Bu, kayıtların çağdas bir sekilde
yapılmadığı süphesini uyandırmıstır. Kayıtlara yapılan bir girdinin, bir süphelinin mutlak
surette orada olduğunu göstermediğini ve süphelilerin gözaltı alanına giris ve çıkıslarının
kayıt edilmediğini belirten Diyarbakır Đl Jandarma kayıtlarından sorumlu Ahmet
Katmerkaya'nın sözlü açıklamaları, Komisyon'u hiçbir sekilde tatmin etmemis Komisyon, bu
süre içinde gözaltına alınmıs olması mümkün olan sahısların kayıtlarının doğru ve kapsamlı
olmadığı ve Ahmet Çakıcı'nın isminin Hazro ve Diyarbakır kayıtlarında
varolmamasının onun gözaltına alınmadığını kanıtlamak için yeterli olmadığı sonucuna
varmıstır.
50. Komisyon, Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'nda iken aynı odada 16-17
gün boyunca kalan Ahmet Çakıcı'yı görüp konustuğunu söyleyen Mustafa Engin'in
sözlü ifadesini kabul etmistir. Ahmet Çakıcı'nın üzerinde kurumus kan lekeleri ile kötü
göründüğünü, dövüldüğünü, kaburga kemiklerinden birinin kırıldığını, kafatasının hasar
gördüğünü, iki kez elektrik soku verildiğini söylediği ifadesini de kabul etmistir. Ahmet
Çakıcı'nın gözaltına alındığı ve kötü muameleye maruz kaldığını destekleyen kanıt, Đnsan
Hakları Derneği tarafından Abdurrahman Al'dan alınan yazılı ifadede mevcuttur.
Komisyon, Mustafa Engin tarafından verilen ve Hükümet'in, sözlü ifadesine ters
düstüğüne inandığı yazılı ifadeleri dikkate almıstır.12 Mart 1996 tarihinde bir polis memuru
tarafından alınan ilk ifadenin kısa ve kesin olmayan bir itiraz niteliği tasıdığını tespit
etmistir. 13 Mayıs 1996 tarihinde bir savcı tarafından alınan ifadenin de kısa, çeliskili ve
net olmadığı belirtilmistir. Komisyon, bunun Mustafa Engin'in ifadesini tam ve doğru
olarak yansıtmadığı ve delegeler önündeki ifadenin güvenirliğini sarsmadığı görüsündedir.
Ahmet Çakıcı'nın Çitlibahçe'de yakalandıktan sonra, 8 Kasım 1993 tarihinde geceyi
geçirdiği Hazro'ya götürüldüğü, Engin'in serbest bırakıldığı 2 Aralık tarihi sıralarında yine
son olarak Mustafa Engin tarafından görüldüğü Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'na
transfer edildiği tespit edilmistir.
51. Komisyon, basvuranın, Ahmet Çakıcı'nın Diyarbakır Đl Jandarma
Komutanlığı'ndan Hazro'ya Hazro'dan da Kavaklıboğaz Jandarma Karakolu'na
götürüldüğü seklindeki iddialarına iliskin bulgu tespit etmemistir. Bu iddialar, delegeler
önüne çıkmayan ve yazılı ifade sunmayan Hikmet Aksoy tarafından basvurana
söylenenlere dayanmaktadır. Bazı destekleyici faktörler olmasına rağmen, Komisyon,
kanıtların gerekli standartlara sahip olmadığını belirtmistir.
3. Ahmet Çakıcı'nın Ölümü Đle Đlgili Raporlar
52. Ahmet Çakıcı'nın ailesine, adıgeçenin 17-19 Subat 1995 tarihleri arasında
güvenlik güçleri ile PKK arasında bir çatısma sırasında öldüğü konusunda bilgi verilmemistir.
Albay Esref Hatipoğlu'nun yetkililere Ahmet Çakıcı'nın nerede olduğu konusunda bilgi
vermesi istenmis olmasına rağmen, kimlik kartının Kıllıboğan Tepesi'nde ölen
teröristlerden birinin üzerinde bulunduğuna dair resmi rapor sunmamıstır. Kimlik kartının
bulunmasına dair ilk rapor, bazı belgelerle birlikte Albay Hatipoğlu tarafından
çatısmanın olduğuna dair bilginin iletildiği Hazro jandarması tarafından sunulmustur. Fakat,
Komisyon'a cesetin kimliği ya da gömülmesi ile ilgili belge sunulmamıstır. Komisyon,
Ahmet Kılıç'ın iddia edildiği gibi öldürüldüğünü veya cesedinin Kıllıboğan Tepesi'nde
ölenlerden birine ait olduğunu tespit etmemistir.
4. Ahmet Çakıcı'nın Kaybolması Đddiası Đle Đlgili Olarak Yapılan Sorusturma
53. Komisyon, basvuranın ve babası Tevfik Çakıcı'nın, Ahmet Çakıcı'nın
kaybolması konusunda, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı'na
basvurduğunu belirtmistir. Yetkililer tarafından yapılan tek girisim, Devlet Güvenlik
Mahkemesi kayıtlarının Ahmet Çakıcı'nın ismini içerip içermediğini kontrol etmek ve
kayıtları kontrol eden Hazro savcısına arastırma yapması için göndermekti.
54. Basvuru hakkında Hükümet'e bilgi verilmesinin ardından Diyarbakır ve Hazro
Cumhuriyet Savcıları inceleme yapmıstır. Mustafa Engin, Remziye Çakıcı ve
basvuranın ifadeleri alınmıstır. Tahsin Demirbas ve Abdurrahman Al'ın adresleri tespit
edilememistir. Komisyon, Hazro Savcısı'nın, Ahmet Çakıcı'nın tutuklanmasına iliskin olarak
Hazro Bölge Jandarması'ndan bilgi talep ettiğini fakat orjinal gözaltı kayıtlarını
incelemediğini tespit etmistir. Ne de bir savcı tarafından Diyarbakır Đl Jandarma gözaltı
kayıtları incelenmistir. Hazro Bölge Jandarması tarafından, Ahmet Çakıcı'nın
Kıllıboğan Tepesi'nde ölen teröristler arasında olduğunun teyidi için hiçbir girisimde
bulunulmamıstır.
55. 13 Haziran 1996 tarihli yetkisizlik kararını verirken, Mustafa Engin, Remziye
Çakıcı ve basvurandan alınan ifadeler ile Ahmet Çakıcı'nın cesedinin bulunması hakkında
Hazro jandarmasından alınan bilgi, Hazro Cumhuriyet Savcısı'nın elinde mevcut idi.
Savcı'nın Komisyon'a yapılan basvuru ile ilgili belgeleri ve gözaltı kayıtlarının kopyalarını da
temin etmesi mümkün olabilirdi.
II. Đlgili Đç Hukuk Ve Uygulaması
56. Hükümet, görüslerinde bu dava ile bağlantılı olarak, ulusal yasal hükümler
hakkında detaylı bilgi sunmamıstır. Mahkeme, diğer davaların, (özellikle de 25 Mayıs 1998
tarihli Kurt Türkiye'ye Karsı Kararı, Hüküm ve Karar Raporları 1998-III, s. 1169-70, para.
56-62, 9 Haziran 1998 tarihli Tekin Türkiye Kararı, Raporlar 1998-IV, s. 1512-13, para.
25-29) görüslerinde sunulan ulusal hukuka iliskin bilgilere gönderme yapmıstır.
A. Olağanüstü Hal
57. Yaklasık 1985'ten beri güvenlik güçleri ile PKK (Kürdistan Đsçi Partisi)
arasında Türkiye'nin güneydoğusunda ciddi problemler yasanmaktadır. Hükümet'e göre,
bu problemler binlerce sivilin ve güvenlik güçleri üyelerinin hayatını tehdit etmektedir.
58. 25 Ekim 1983 tarihli 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu gereğince
güneydoğu bölgesi ile ilgili iki kararname çıkarılmıstır. Bunlardan ilki olan 10 Temmuz
1987 tarihli 285 nolu Kararname ile Türkiye'nin güneydoğusundaki onbir ilden onunda
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kurmustur. Kararnamenin 4. maddesinin (b) ve (d) bendleri
gereğince, bütün özel kuvvetler ve güvenlik güçleri birimleri ve Jandarma Asayis
Komutanlığı, Bölge Valisi'nin emri altındadır.
59. 16 Aralık 1990 tarihli 430 No'lu ikinci kararname ile, 8. maddede
belirtildiği gibi, bölge valisinin yetkileri artırılmıstır; örneğin bölge valisi hakimler ve
savcılar da dahil olmak üzere kamu görevlilerinin ve çalısanlarının bölgeden nakillerini
emredebilir.
"Bu Kanun Hükmünde Kararname ile Đçisleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge
Valisine ve olağanüstü hal bölgesi dahilindeki il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile
ilgili her türlü karar ve tasarruflarından dolayı bunlar hakkında cezai mali veya hukuki
sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine basvurulamaz.
Kisilerin sebepsiz uğradıkları zararlardan dolayı Devletten tazminat talep etme hakları
saklıdır."
B. Đdari Sorumluluk Hakkında Anayasal Hükümler
60. Anayasa'nın 125. maddesinin 1. ve 7. paragrafları söyledir:
"Đdarenin her türlü eylem ve islemlerine karsı yargı yolu açıktır.
......
Đdare, kendi eylem ve islemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."
61. Bu hüküm olağanüstü hal veya savas durumlarında bile sınırlamaya tabi
tutulamaz. Bu maddenin son hükmü, sosyal risk teorisine dayalı, mutlak ve objektif bir
sorumluluk anlayısına sahip idarenin hata yapmıs olmasını gerektirmez. Bu nedenle, kamu
güvenliği veya düzenini sağlayamadığı ya da bireyin hayatını ya da mülkünü koruma
görevinde basarılı olamadığı hallerde, idare, kimliği tespit edilemeyen veya teröristler
tarafından islenen fiillerden zarar gören sahıslara tazminat ödeyebilir.
62. Đdare hakkındaki dava, yazılı usulle çalısan idari mahkemeler önünde
görülebilir.
C. Ceza Hukuku ve Usulü
63. Türk Ceza Kanunu'na göre ceza gerektiren suçlar söyledir:
- Sahsın hürriyeti Aleyhinde Cürümler (genel olarak 179. madde ve devlet
memurları hakkında 181. madde)
- Tehdit (191. madde)
- Hükümet Memurları Tarafından Efrada Karsı Yapılacak Suimuameleler (243. ve
245. maddeler)
- Sahıslara Karsı Müessir Fiiller (452. ve 459. maddeler), kasten adam öldürme
(448. madde) ve mevsuf adam öldürme (450. madde)
64. Bütün bu suçlar için, sikayetler Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 151. ve
153. maddeleri gereğince, savcıya veya yerel idari makamlara yapılabilir. Bir suçun
islenmesi ile ilgili bilgisi olan savcı dava açıp açmama konusunda karar verirken olayla
ilgili olarak inceleme yapmakla yükümlüdür. (153. madde). Sikayetler yazılı veya sözlü
yapılabilir. Davacı, savcının ceza davası açmama kararına karsı itiraz edebilir.
D. Medeni Kanun Hükümleri
65. Devlet memurlarının, maddi ve manevi zarara yol açan ve suç ya da haksız
fiil niteliği tasıyan hukuka aykırı bir davranısı hukuk mahkemeleri önünde tazminat talebi
konusu olabilir. Borçlar Kanunu'nun 41. maddesi gereğince, mağdur olan kisi, isteyerek,
tedbirsizlik veya dikkatsizlik sonucu zarar veren faile karsı sikayette bulunabilir. Hukuk
Mahkemelerine Borçlar Kanunu'nun 46. maddesi gereğince maddi zarar, 47. madde
gereğince de manevi zarar talebi ile basvurulabilir.
E. 285 No'lu Kararnamenin Etkisi
66. Terör suçlarıyla ilgili davalarda, savcılar, ayrı bir sistem olarak Türkiye'de
mevcut olan, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve savcıları lehine yetkilerinden vazgeçerler.
67. Olağanüstü hal bölgesinde, güvenlik güçleri üyelerinin islediği iddia edilen
suçlarla ilgili olarak Cumhuriyet Savcısının yetkisi elinden alınmıstır. 285 no'lu
Kararnamenin 4. maddesinin 1. paragrafı, Bölge Valisinin yönetimi altındaki bütün
güvenlik güçlerinin (bkz. yukarıdaki 58. paragraf), görevlerini yerine getirirken
isledikleri bir fiilin, 1914 sayılı Memurin Muhakematı Kanunu'na göre yargılanması
gerektiğini belirtir.Bu nedenle, güvenlik güçleri hakkında bir sikayet alan her savcı,
yetkisizlik kararı vermeli ve dosyayı Đdari Kurul'a transfer etmelidir. Bu kurullar valinin
baskanlığında toplanan devlet memurlarından olusur. Kurulun verdiği men-i muhakeme
kararı otomatik olarak Yüksek Đdare Mahkemesi'ne gönderilir. Lüzum-u muhakeme
kararı verildikten sonra davanın incelenmesi yetkisi savcıya aittir.
KOMĐSYON ÖNÜNDEKĐ ĐSLEMLER
68. Đzzet Çakıcı, 2 Mayıs 1994 tarihinde Komisyon'a basvurmustur.
Kardesi Ahmet Çakıcı'nın güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığını ve o
tarihten beri kayıp olduğunu ve bu olayların makamlarca yeterince arastırılmadığını
iddia etmistir. Sözlesmenin 2,3,5,13,14 ve 18. maddelerine dayanmıstır.
69. Komisyon, 15 Mayıs 1995 tarihinde 23657/94 numaralı basvurunun
kabuledilebilir olduğuna karar vermistir. 12 Mart 1998 tarihli raporunda (Sözlesmenin eski
31 maddesi), basvuranın erkek kardesinin kaybolusu konusunda oybirliğiyle Sözlesmenin 2.
maddesinin ihlal edildiği; basvuranın kardesi konusunda (oybirliğiyle) Sözlesmenin 3.
maddesinin ihlal edildiği; basvuranın kardesinin kaybolusu konusunda (oybirliğiyle)
Sözlesmenin 5. maddesinin ihlal edildiği; basvuran konusunda Sözlesmenin 3. maddesinin
ihlal edildiği (üçe karsı yirmi yedi oy); Sözlesmenin 13. maddesinin ihlal edildiği
(oybirliğiyle); Sözlesmenin 14. ve 18. maddelerinin ihlal edilmediği (oybirliğiyle)
görüsünde olduğunu açıklamıstır. Raporda sunulan Komisyon görüsünün ve kısmi muhalefet
serhinin tam metni bu karara ek olarak sunulmustur.
MAHKEMEYE SON SUNUSLAR
70. Basvuran görüslerinde, Mahkemeden, muhatap Devlet'in Sözlesmenin
2,3,5,13, 14 ve 18. maddelerini ihlal ettiği ve Sözlesmenin eski 28. maddesi 1(a)
paragrafından doğan sorumluluklarını yerine getirmediği seklinde karara varmasını
istemistir. Mahkemeden, kendisi, kardesinin esi ve varisleri için, 41. madde gereğince
adil tazminata hükmedilmesini talep etmistir.
71. Hükümet, görüslerinde, basvuranın iç hukuk yollarını tüketmemis olması
nedeniyle, Mahkemenin basvuruyu kabuledilemez bulmasını talep etmistir. Hükümet,
ayrıca basvuranın sikayetlerinin kanıtlarla desteklenmediğini iddia etmistir.
HUKUKA DAĐR
72. Mahkeme, 1 Kasım 1998 tarihinden önceki Sözlesme sistemi kapsamında,
olayların tesbiti ve teyidinin öncelikle Komisyonun görevi olduğu seklindeki içtihatlarını
hatırlatmıstır (Sözlesmenin önceki 28. maddesinin 1.paragrafı ve 31. madde). Mahkemenin
Komisyonun olaylarla ilgili tespitlerine bağlı kalmamasına ve önündeki bütün belgelerin
ısığı altında kendi değerlendirmesini yapmakta serbest olmasına rağmen, sadece bazı
istisnai durumlarda bu alandaki yetkisini kullanacaktır. (Bkz. diğer kararlar arasında 16
Eylül 1996 tarihli Akdivar ve Diğerleri Kararı, Hüküm ve Karar Raporları, 1996-IV, s.
1214, para. 78).
73. Hükümet, görüslerinde ve yazılı savunmalarında basvuranın, Remziye
Çakıcı'nın ve Mustafa Engin'in ifadelerindeki çeliskileri ve zayıf noktaları dikkate
almadığı için ve gözaltı kayıtlarındaki ilgisiz birtakım eksiklikleri dikkate aldığı için
Komisyon'un kanıtlarla ilgili değerlendirmesinin noksan olduğunu belirterek, Mahkeme'yi
Komisyon'un tespitleri konusunda tekrar değerlendirme yapmaya davet etmistir.
74. Bu davada Mahkeme, Komisyon'un olaylarla ilgili tespitlerine Ankara ve
Strazburg'da delegeler önünde yapılan durusmalardan sonra, (bkz. yukarıdaki 43. para.)
ulastıklarını hatırlatmıstır. Komisyon'un, önündeki kanıtları değerlendirme görevine
hassasiyetle yaklastığını ve basvuranın ifadesini destekleyen ve onun güvenirliliğine gölge
düsüren detaylara önem verdiğini belirtmistir. Komisyon, özellikle, Mustafa Engin ile
Çitlibahçe Köyü'ndeki operasyonu yürüten jandarma Ertan Altınoluk isimli sahıstan
alınan ifadeleri dikkatle incelemistir.
75. Mahkemenin görüsüne göre, Hükümet tarafından yapılan elestiriler,
Mahkeme'ye olayları teyid etme yetkisini verebilecek bir durum ortaya koymamaktadır.
Bu sartlarda Mahkeme, olayları Komisyonun tespit etmis olduğu sekliyle kabul etmistir.
76. Olaylarla ilgili tespitlerin kaçınılmaz olarak bu sekilde yapılmasından
kaynaklanan zorluklara ek olarak, Komisyon görevlerini tam olarak yerine getirmek için
gerekli kanıtlara ve ifadelere ulasamamakta idi. Komisyon, Hükümet'in Komisyon
delegelerine orijinal gözaltı kayıtlarını görmelerini ve tanık Hikmet Aksoy'un katılımını
sağlamadığını, Aydın Tekin (Cumhuriyet Savcısı) ve Albay Esref Hatipoğlu (jandarma
subayı) isimli devlet memurlarının katılımlarını sağlayamadığını tespit etmistir.
Mahkeme, bu durumun, sadece, basvuranların, yetkililerin baskısına maruz
kalmadan Sözlesme organları ile özgürce iletisim kurabilmeleri için değil, ayrıca Devlet'in
basvuruların etkili bir sekilde incelenebilmesini sağlamak için de bütün kolaylıkları
sağlamasını temin amacıyla, Sözlesmenin eski 25. maddesi ile kurulan (yerini 34. madde
almıstır) bireysel basvuru sisteminin etkili bir sekilde islemesi açısından, büyük önem
tasıdığını vurgulamıstır. (Bkz. Komisyonun olayları tespit etme sorumluluğu ile ilgili
Sözlesmenin eski 28. maddesinin 1 (a) paragrafının yerini alan mahkeme prosedürü ile ilgili
Sözlesmenin 38. maddesi). Mahkeme ayrıca, gözaltı kayıtları ile ilgili olarak, Hükümet'in
sunmus olduğu açıklamaların yetersizliğine ve tanıklar konusunda Hükümet'in yaptığı
açıklamaların tatmin edici ve inandırıcı olmayısına dikkat çekmistir. Sonuç olarak,
Hükümet'in, Komisyon'un olayları tesbiti için bütün kolaylıkları sağlama konusunda
Sözlesme'nin eski 28. maddesinin 1 (a) paragrafı ile belirlenen sorumluluklarını yerine
getirmediği seklindeki Komisyon tesbitini teyit etmistir.
II. Hükümet'in Ön Đtirazı
77. Hükümet, basvuranın ceza davası yolu ile veya hukuki veya idari
mahkemelere basvurma usulünü kullanarak tazminat talebinde bulunmadığı için,
Sözlesmenin 35. maddesinin gerektirdiği sekilde iç hukuk yollarını tüketmediğini iddia
etmistir. Hükümet, Türk yetkililerin güvenlik güçlerine karsı ceza davası açma konusunda
isteksiz olmadığını ve hukuki, ile idari yolların etkili olduğunu belirten, Mahkeme'nin
Aytekin davasındaki kararına (bkz. 23 Eylül 1998 tarihli Aytekin Kararı, Raporlar 1998-VII)
atıfta bulunmustur.
22 Aralık 1993 tarihli dilekçenin üzerinde adres olmadığı veya savcılık kalemi
tarafından alındığını gösteren kayıt tasımadığı için, basvuranın, kardesinin kaybolması
konusunda iddia edildiği gibi savcıya basvuruda bulunmadığını ifade etmistir.
78. Basvuranın avukatı, durusmada, basvuranın babasının Diyarbakır Devlet
Güvenlik Mahkemesi Savcılık kalemine basvurduğunu ve bu basvuruları kayıt etmenin
mutad bir uygulama olmadığını belirtmistir. Dahası, sikayet dilekçesi, açıkça basvuranın,
erkek kardesinin güvenlik güçleri tarafından götürüldüğü seklindeki iddiasını ve buna
tanıklık eden üç tanığın ismini içermektedir.
79. Komisyon, kabuledilebilirlik kararında Hükümet'in argümanlarını
reddederek, basvuranın Türk hukuku gereğince ilgili ve yetkili otoriteler önünde
sikayetlerini sunduğunu ve sonuç olarak baska çarelere basvurmasının gerekmediğini
belirtmistir.
80. Mahkeme, Ahmet Çakıcı'nın kaybolusu ile ilgili olarak basvuranın ve
babasının Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne basvurduğu hususunu Komisyon tarafından
tesbit edildiğini gözlemlemistir. Mahkeme ayrıca, 4 ve 19 Nisan tarihli mektuplarla da
ortaya konulduğu gibi, hem Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki hem de
Hazro'daki savcıların, adıgeçenlerin sikayetleri hakkında bilgileri olduğunu belirtmistir
(Bkz. yukarıdaki paragraflar 26-27). Fakat, yetkililer sözkonusu iddialara karsı
girisimde bulunmamıslardır. Remziye Çakıcı'nın 12 Kasım 1994 tarihli ifadesi ile
doğrulanan basvuranın 9 Eylül 1994 tarihli ifadesine rağmen, Hazro ve Diyarbakır'daki
gözaltı kayıtlarının tetkiki ile Mustafa Engin'den alınan iki kısa ifadenin dısında bir tedbir
alınmamıstır. Daha sonra, 1995 yılında Ahmet Çakıcı'nın cesedinin bulunduğuna dair
raporun teyidi için veya otopsi raporu ile defin belgesinin kopyalarını talep etmek yolu
ile kimliğin tesbiti için hiçbir girisimde bulunulmamıstır. Kaybolma iddiası ile ilgili etkili
bir sorusturma yapılmayısının ve otoritelerin Ahmet Çakıcı'nın gözaltına alındığını
reddetmelerinin ısığı altında, Mahkeme, basvuranın Hükümet tarafından değinilen
hukuki ve idari yollara basvurmasının anlam tasımadığı ve basvuranın iç hukuk yollarını
tüketmek için, kendisinden beklenebilecek herseyi yaptığı sonucuna varmıstır (bkz. 25
Mayıs 1998 tarihli Kurt Türkiye Kararı, Raporlar 1998-III, s. 1175-77, para. 79-83).
Sonuç olarak, Mahkeme, Hükümet'in ilk itirazını reddetmistir.
III. Sözlesmenin 2. Maddesinin Đhlal Edildiği Đddiası
81. Basvuran, erkek kardesinin yakınlarına haber verilmeden gözaltına alındığını
ve Sözlesme'nin 2. maddesinin ihlalini ortaya koyacak sekilde, o tarihten beri kayıp
olduğunu iddia etmistir. Bu madde söyledir:
"1. Herkesin yasam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası
ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine
getirilmesi dısında hiç kimse kasten öldürülemez.
2. Öldürme asağıdaki durumlardan birinde kuvvete basvurmanın kesin zorunluk
haline gelmesi sonucunda meydana gelmisse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmıs
sayılmaz:
a) Bir kimsenin yasa dısı siddete karsı korunması için;
b) Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu
bulunan bir kisinin kaçmasını önlemek için;
c) Ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması için."
A. Mahkeme Önünde Hazır Bulunan Sahısların Đddiaları
1. Basvuran
82. Basvuran, erkek kardesi Ahmet Çakıcı'nın yakınlarına haber verilmeksizin
gözaltına alındığı sırada kötü muameleye tabi tutulduğu ve Çakıcı'nın makamların
sorumluluğu altındaki sartlarda öldüğü iddiası ile ilgili Komisyon bulgularına atıfta
bulunmustur. Basvuran, gözaltına alınan sahıslar hakkında, onların güvenliğini sağlama
ve yasama hakkını güvenceye alma, gözaltına alınan sahıs hakkında hesap verme ve
yasamasını sağlama konularında Hükümet'in sorumluluğu olduğunu belirtmistir. Dahası
süpheli bir ölüm meydana geldiğinde, Devlet'in etkili ve detaylı bir sorusturma yapması
gereklidir. Bu davada, Cumhuriyet Savcısı, Ahmet Çakıcı'nın cesedinin bulunduğu
iddiasını sorusturmak için bile hiçbir girisimde bulunmamıstır. Bu durum Cumhuriyet
Savcılarının Sözlesme'den doğan sorumluluklarını yerine getirirken meydana gelen
sistematik bir ihmaldir.
2. Hükümet
83. Hükümet, basvuranın oğlunun haber verilmeksizin gözaltında bulunduğu
sırada öldüğü konusunda somut belirtilerin olmadığı Kurt Davası'ndaki Mahkeme'nin
yaklasımına dayanarak, (bkz. Kurt Kararı s.1182, para. 107) bu davada Sözlesme'nin 2.
maddesinin uygulanamayacağını belirtmistir. Hükümet, ayrıca, adı geçenin ölümünden
güvenlik güçlerinin sorumlu olduğunun tespit edildiği hallerde,- fakat bu davada durumun
aynı olduğuna itiraz etmektedirler- 2. maddenin uygulanabilirliğini gösteren McCann
Davası'na ( 27 Eylül 1995 tarihli McCann ve Diğerleri Đngiltere'ye Karsı Kararı, Dizi A no
324 ) atıfta bulunmustur. Basvuranın ve Mustafa Engin'in, Ahmet Çakıcı'nın gözaltına
alınması veya kötü muameleye tabi tutulması iddiaları ile ilgili tutarsız ifadelerine dayanan
elestirilerini tekrar etmislerdir.
3. Komisyon
84. Komisyon, bu davanın kosullarında Ahmet Çakıcı'nın artık hayatta
olmadığının kuvvetli bir olasılık olduğu görüsündedir ve ölüm olayı, habersiz gözaltına
alınma ve kötü muamele kapsamında gerçeklestiği için, yetkililerin Sözlesme'nin 2.
maddesinden doğan sorumluluklarını yerine getirmediğini ortaya koyduğunu
düsünmektedir.
B. Mahkeme'nin Değerlendirmesi
85. Mahkeme, Komisyon'un, Ahmet Çakıcı'nın, yakınları haberdar
edilmeksizin gözaltına alındığını ve ciddi bir kötü muameleden dolayı mağdur olduğu
yolundaki tesbitini kabul etmistir. Komisyon'un da belirttiği gibi, kimlik kartının ölen
teröristlerden birinin üzerinde bulunduğu seklindeki yetkililerin iddiasından kuvvetli
sonuçlar çıkarılabilir. Mahkeme bu temelde, hiç süphesiz, Ahmet Çakıcı'nın güvenlik
güçleri tarafından yakalanmasının ve gözaltına alınmasının ardından öldüğü sonucuna
varmak için somut gerçeklere dayalı yeterli delillerin varolduğunu tespit etmistir. Bu
nedenle bu davanın, Mahkeme'nin Sözlesme'nin 5. maddesi altında basvuranın oğlunun
kaybolması ile ilgili sikayetleri incelediği Kurt Davası'ndan (Kurt Kararı, s. 1182, para. 107-
08) ayrı tutulması gereklidir.
86. Mahkeme, yasama hakkını koruma altına alan Sözlesme'nin 2. maddesinin,
baslıca hükümlerden biri olduğunu ve 3. madde ile birlikte, Avrupa Konseyi'ni olusturan
demokratik toplumların temel değerlerinden birini koruma altına aldığını
tekrarlamıstır. (bkz. McCann ve Diğerleri Kararı, s, 45-46, para 146-47) Sorumluluk,
sadece, Devlet görevlilerinin kuvvet kullanması sonucu kasten adam öldürme ile sınırlı
değildir, ayrıca, 2. maddenin 1. paragrafının ilk cümlesi ile Devletlere yasama hakkının
kanunla korunması için sorumluluk yüklemektedir. Bu durum sahısların, kuvvet
kullanılması sonucunu öldürüldüğü durumlarda etkili resmi bir sorusturma yapılmasını
gerektirir. ( bkz. 2 Eylül 1998 tarihli Yasa Türkiye Kararı, Raporlar 1998-VI, s. 2438, para.
98).
87. Ahmet Çakıcı'nın güvenlik güçleri tarafından yakınlarına haber verilmeksizin
gözaltına alınmasının ardından ölmesi sebebiyle, Mahkeme taraf Devlet'in sorumlu
olduğunu tespit etmistir. Mahkeme, gözaltına alınmasının ardından, neler olduğu hakkında
yetkililer tarafından açıklama yapılmadığını ve yetkililerin öldürücü kuvvet kullanması
konusunda Hükümet tarafından bir açıklama yapılmadığını gözlemlemistir. Ahmet
Çakıcı'nın ölümünün sorumluluğu, böylece, taraf Devlet'e yüklenebilir ve bu konuda 2.
maddenin ihlali söz konusudur.
Bunlara ek olarak, Ahmet Çakıcı'nın ortadan kaybolusu ve cesedinin bulunması
hakkında yürütülen yetersiz sorusturma ile izlenen usulle ilgili etkili güvencelerin
yokluğuna bağlı olarak (bkz. para. 80, 105-07), Mahkeme, taraf Devlet'in yasama hakkını
güvenceye alma sorumluluğunu yerine getirmediğini tespit etmistir. Bu sebepten dolayı
Sözlesme'nin 2. maddesi ihlal edilmistir.
IV. Sözlesme'nin 3. Maddesinin Đhlali Đddiaları
A. Basvuranın Erkek Kardesi Ahmet Çakıcı Hakkında
88. Basvuran, kardesinin taraf Devlet'in Sözlesme'nin 3. maddesini ihlal etmesi
dolayısıyla mağdur olduğunu iddia etmistir. Sözlesme'nin 3. maddesi söyledir:
"Hiçkimse iskenceye, insanlık dısı, ya da onur kırıcı ceza ve islemlere tabi
tutulamaz".
89. Basvuran, erkek kardesinin Hazro'da ve Diyarbakır Đl Jandarma
Komutanlığı'nda gözaltında iken, iskenceye varan ciddi kötü muameleye maruz kaldığını
ifade etmistir. Ahmet Çakıcı dövülmüs ve kendisine elektrik soku verilmistir. Basvuran,
ayrıca, Assenov ve Diğerleri Bulgaristan'a Karsı Davasına dayanarak, (28 Ekim 1998 tarihli
karar Raporlar 1998-VIII, s. 3179, para. 102), Ahmet Çakıcı'nın ölümü ile ilgili etkili bir
sorusturma yapılmamasının, Sözlesmenin 3. maddesinin de ihlalini ortaya koyduğunu
belirtmistir.
90. Hükümet'in bu konudaki görüsleri, Komisyonun esasla ilgili
değerlendirmeleri ve Sözlesmenin 3. maddesi hakkında içtihat hukuku ile ilgili standart
bir yorum gelistirmemesi konusundaki elestiriler ile sınırlı idi.
91. Komisyon, Ahmet Çakıcı'ya yapılan kötü muamelenin sonucunda ortaya
çıkan etkilere tanık olan ve Çakıcı'nın kendisine dövüldüğünü ve elektrik soku
verildiğini söylediği Mustafa Engin'in tanıklığını, Ahmet Çakıcı'nın iskence gördüğüne dair
yeterli delil olarak kabul etmistir. Komisyon, yakınlarına bilgi verilmeksizin gözaltına alma
ve kaybolma durumlarında, bağımsız ve tarafsız bir tıbbi kanıt veya görgü tanığı ifadesinin
sunulamayacağı ve bunlardan birisinin varlığının 3. maddenin ihlal edildiğinin tespit edilmesi
için ön sart olarak talep edilmesinin bu madde ile sağlanan korumayı engelleyeceği
görüsündedir.
92. Mahkeme, Mustafa Engin'in Delegelere sunduğu ifadenin güvenilir olduğunu
belirtmistir. Bu tanık Ahmet Çakıcı ile 16- 17 gün boyunca aynı odada kalmıs ve onu tanıma
ve onunla konusma sansı olmustur. Đfadesinde Ahmet Çakıcı'nın kıyafetlerinin üzerinde
kan lekeleri gördüğünü (bkz. yukarıdaki para. 50) ve fiziksel olarak kötü bir durumda
olduğunu söylemistir. Ahmet Çakıcı'nın, kendisine, dövüldüğünü, kaburga kemiklerinden
birinin kırıldığını ve kafatasının yarıldığını söylediğini belirtmistir. Birlikte tutuldukları
odadan alınmıs ve dönüsünde Mustafa Engin'e, sorgulama sırasında kendisine iki kere
elektrik soku verildiğini söylemistir.
Mahkeme, bu ifadenin hiç süphesiz, Ahmet Çakıcı'nın gözaltında iken
iskence gördüğü seklindeki Komisyon görüsünü doğruladığını paylasmaktadır. Sonuç
olarak, basvuranın erkek kardesi Ahmet Çakıcı hakkında, Sözlesme'nin 3. maddesinin ihlali
sözkonusudur.
93. Mahkeme, bu konuyu asağıda 13. madde bağlamında incelediği için,
Sözlesme'nin 3. maddesi bağlamında, sorusturmadaki eksiklikler konusunda ayrı bir
bulgu tespit etmesi gerektiği görüsünde değildir.
B. Basvuran Konusunda
94. Mahkeme'nin Kurt Davası'ndaki kararına dayanarak, (bkz. Kurt Kararı, s.
1187-88, para. 130-34), basvuran, kendisi, Ahmet Çakıcı'nın esi Remziye ve çocukları da
dahil ailenin diğer üyeleri ile ilgili olarak kardesinin kaybolmasının insanlık dısı bir
muameleyi ortaya koyduğunu belirtmistir. Ahmet Çakıcı'nın basına gelenler konusunda
ailenin bos ümitlere kapılmasına neden olan ve üzüntülerini arttıran uzun süreli
belirsizliğe ve arastırmalarına cevaben kendilerine bilgi verilmediğini ifade etmistir.
95. Hükümet, basvuranın, kardesinin haklarının ihlal edilmesi nedeniyle dolaylı
olarak mağdur olduğunu iddia etmesine itiraz etmistir. Kardesler arasındaki bağların yakın
olmadığını ve basvurunun bu yönü hakkında, sonuçlara varabilmek için gerekli ve detaylı bir
arastırmanın yapılmadığını belirtmistir.
96. Komisyon'un büyük çoğunluğu, basvuranın çektiği endise, süphe ve
belirsizliğin uzun sürmesine değinerek, Sözlesmenin 3. maddesine aykırı olarak, basvuranın
insanlık dısı ve asağılayıcı bir muameleye tabi tutulduğunu iddia edebileceğini saptamıstır.
Azınlıkta kalan bir kısım ise, basvurana uygulanan duygusal baskının ayrı bir meseleyi
ortaya koymadığı görüsündedir; çünkü, aksi taktirde, bu düsünce, kabul edilemeyecek
surette, Sözlesme ihlallerinden dolaylı olarak etkilenen genis çaplı bir gruba uygulanabilir.
97. Mahkeme, bu sikayetin sadece basvuranla ilgili olarak, Komisyon önünde
incelendiğine dikkati çekmistir. Komisyon'un kabuledilebilirlik kararına göre, Ahmet
Çakıcı'nın esi ve çocukları bağlamında sikayet sunulmamıstır. Mahkeme önündeki dava,
Komisyon'un kabuledilebilirlik kararı ile sınırlandığı için, (bkz. diğer kararlar arasında
24 Subat 1995 tarihli McMichael Đngiltere'ye Karsı Kararı, Dizi A no 307-B, s. 50, para.
71), Mahkeme, basvuruyu sadece basvuran ile ilgili olarak inceleyecektir.
98. Mahkeme, habersiz gözaltına alma sırasında basvuranın oğlunun kaybolması
ile ilgili Kurt Davası'nda, (Kurt Davası, 1187-88, para. 130-34), davanın özel sartlarına
bağlı olarak Sözlesme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğini tespit ettiğini gözlemlemistir.
Hakları ihlal edilen bir mağdurun annesi olduğu, onun sıkıntı ve endiselerine rağmen,
yetkililerin rahatlığı karsısında mağdur olduğu gerçeğine dikkati çekmistir. Fakat, Kurt
Davası, "kayıp sahıslar"ın aile bireylerinin 3. maddeye aykırı bir muamelenin mağduru
olduğu seklinde bir genelleme yapılmasını sağlamamaktadır.
Bir aile bireyinin mağdur olup olmadığı konusu, basvuranın maruz kaldığı
sıkıntıya, hakları ihlal edilen mağdurların akrabalarının kaçınılmaz olarak yasadıkları
duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve sekil kazandıran özel faktörlerin varlığına
bağlı olacaktır. Đlgili faktörler, aile bağlarının yakınlığını içermektedir- bu bağlamda, aileçocuk
bağına-, iliskilerin özel durumlarına, aile bireyinin sözkonusu olaylara ne kadar tanık
olduğuna, aile bireyinin kayıp sahıs ve makamların sorulara verdikleri cevaplar hakkında
bilgi edinmek için ne kadar çaba gösterdiğine belirgin bir ağırlık verilecektir. Mahkeme,
böyle bir ihlalin özünün, aile bireyinin "kaybolması" ile değil, yetkililerin dikkatine
sunulduğunda gösterdikleri tepki ve davranıslarla ilgili olduğunu vurgulamıstır. Özellikle de
sonraki konu ile ilgili olarak, bir akraba, yetkililerin sorumsuzluğunun doğrudan bir
mağduru olduğunu iddia edebilir.
99. Bu davada, basvuran, kayıp sahsın erkek kardesidir. Kurt davasındaki
basvuranın aksine, güvenlik güçleri basvuranın kardesini götürdükleri zaman, basvuran, baska
bir yerde kendi ailesi ile birlikte yasadığı için, olay yerinde değildi. Basvuran, yetkililere
basvuruda bulunup sorular yöneltirken bu görevi tek basına yüklenmemistir; babası Tevfik
Çakıcı 22 Aralık 1993 tarihinde Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne basvuruda
bulunmustur. Yetkililerin verdiği yanıtların neden olduğu ağırlastırıcı detaylar bu davada
Mahkeme'nin dikkatine sunulmamıstır. Sonuç olarak Mahkeme, bu davada basvuranın
kendisi ile ilgili olarak, Sözlesme'nin 3. maddesinin ihlal edildiği iddiasını savunacak
hiçbir özellik tespit etmemistir. Bu sebepten dolayı, basvuran konusunda Sözlesme'nin 3.
maddesinin ihlali sözkonusu değildir.
V. Sözlesmenin 5. Maddesinin Đhlali Đddiaları
100. Basvuran, erkek kardesinin ortadan kaybolmasının Sözlesme'nin 5.
maddesinin bir çok kez ihlal edilmesine sebep olduğunu belirtmistir.
"1. Herkesin kisi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Asağıda belirtilen
haller ve kanunla belirlenen yollar dısında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kisinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne
uygun olarak hapsedilmesi;
b) Bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara
riayetsizlikten dolayı, veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini
sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;
c) Bir suç islediği hakkında geçerli süphe bulunan veya suç islemesine, ya da suçu
isledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul
nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere
yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;
......
2. Yakalanan her kisiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü
suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.
3. Bu maddenin 1/c fıkrasında öngörülen kosullar uyarınca yakalanan veya tutulu
durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili
kılınmıs diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya
veya adli kovusturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin
durusmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.
4. Yakalama veya tutulu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden
yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre
içinde karar verilmesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için
bir mahkemeye basvurma hakkına sahiptir.
5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yakalama veya tutulu kalma isleminin
mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.
101. Basvuran, erkek kardesi Ahmet Çakıcı'nın bir gece için Hazro'ya, sonra da 2
Aralık 1993 tarihine kadar gözaltında tutulduğu Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'na
götürülerek güvenlik güçleri tarafından gözaltında tutulduğunu ifade etmistir. Kardesini
gözaltına alınması, kayıtlara geçirilmemis ve yetkililer tarafından reddedilmis, böylece
gözaltında iken sağlanması gereken güvencelerden yoksun bırakılmıstır. Sözlesmenin
5. maddesinin 3. paragrafının gerektirdiği gibi, makul bir süre içinde, hakim önüne
çıkarılmamıs; avukata, doktora veya bir akrabasına basvurmasına izin verilmemis ve
Sözlesmenin 5. maddesinin 4. paragrafı bağlamında gözaltına alınmasının yasallığına itiraz
etmesi engellenmistir. Basvuranın görüsüne göre, ailesinin Ahmet Çakıcı'nın gözaltına
alındığı seklindeki iddiası konusunda yetkililer tarafından hızlı ve etkili bir sorusturma
yapılmamıstır ki bu ayrıca Sözlesme'nin 5. maddesinin ihlalini olusturur.
102. Hükümet, Ahmet Çakıcı'nın gözaltına alındığı iddiasına itiraz ederek,
yetkililerin, erkek kardesi ile ilgili bütün bilgileri özellikle de isminin gözaltı kayıtlarında
yeralmayısı konusundaki bilgileri basvurana verdiklerini iddia etmistir. Hükümet, ayrıca,
Komisyon'un gözaltı kayıtları konusundaki elestirilerinin bu dava esası içerisinde ilgisiz ve
orantısız olduğunu belirtmistir. Hükümet, sahısları, iddia edilen süreler içerisinde kayıtlara
geçirmeden veya uygun adli usule basvurmadan gözaltında tutmanın mümkün olmadığı
görüsündedir. Ayrıca, Mahkeme'nin güneydoğudaki terör tehdidinin sonucu olarak, ulusun
varlığına tehdit olusturan olağanüstü halin varlığını kabul ettiği Aksoy davasını (18 Aralık
1996 tarihli Aksoy Türkiye'ye Karsı Kararı, Raporlar 1996-VI) delil olarak göstererek
Sözlesmenin 15. maddesi bağlamında derogasyona atıfta bulunmustur.
103. Komisyon, Ahmet Çakıcı'nın özgürlüğünün güvenlik güçleri tarafından
keyfi olarak engellendiğine karar vererek Hükümet'in onun basına gelenler hakkında
güvenilir veya delile dayanan bir açıklama yapmadığına karar vermistir. Komisyon, ayrıca
gözaltındaki bir sahsın kaybolmasını önlemek için getirilen güvenceleri incelerken, Lice,
Hazro ve Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'ndaki gözaltı kayıtlarının kusurlu, karısık
ve tutarsız olduğunu ve güvenilir veya doğru olmadıklarını gözlemlemistir. Jandarmaların
doğru ve etkili kayıt tutma usullerini uygulamaya koyduğu konusunda tatmin olmamıstır.
104. Mahkeme, demokrasilerde yetkililer tarafından gerçeklestirilen keyfi
gözaltına alınmalardan, bireylerin haklarını koruyan Sözlesme'nin 5. maddesinin
sağladığı güvencenin önemini sıklıkla tekrarlamıstır (bkz. Kurt Kararı, s. 1184-85, para. 122).
Bu bağlamda, özgürlüğün engellenmesi sadece iç hukukun esasla ve usulle ilgili kurallarına
değil, ayrıca bireyin keyfi gözaltına alınmasından koruyan Sözlesme'nin 5. maddesi ile de
uyum içinde olmalıdır (bkz. 15 Kasım 1996 tarihli Chahal Đngiltere'ye Karsı Kararı,
Raporlar 1996-V, s. 1864, para. 118). Sözlesmenin 5. maddesi keyfi olarak gözaltına
alınma riskini minimuma indirmek amacıyla, özgürlüğün kısıtlanmasını bağımsız adli bir
incelemeye tabi tutmak açısından asli bir hak sağlar ve yetkililerin sorumlu olmasını
gerektirir. Mahkemenin Kurt Davası'nda daha önce almıs olduğu karar gibi, (Kurt Kararı, s.
1185, para. 124), bir bireyin yakınlarına haber verilmeksizin gözaltına alınması, bu
güvencelerin reddedilmesini ve Sözlesme'nin 5. maddesinin ciddi bir biçimde ihlalini ortaya
koyar. Kendi denetimleri altındaki bireyler için, yetkililerin hesap verme sorumluluklarına
bağlı olarak, 5. madde kaybolma riskine karsı etkili tedbir alınmasını ve bir sahsın gözaltına
alındığı ve o tarihten sonra tekrar görülmediği iddiası hakkında etkili bir sorusturma
yapılmasını gerektirir.
105. Bu düsüncelerin ısığı altında Mahkeme, Komisyon'un Ahmet Çakıcı'nın güvenlik
güçleri tarafından yakalandığını, 8 Kasım 1993 gecesini geçirdiği Hazro'ya
götürüldüğünü, 2 Aralık 1993 tarihine kadar gözaltında tutulduğu Diyarbakır Đl Jandarma
Komutanlığı'na gönderildiğini hatırlatmıstır (bkz. para. 50). Bu gözaltı, Hazro veya
Diyarbakır gözaltı kayıtlarına geçirilmemistir, ayrıca, nerede ve ne durumda olduğuna dair
baska bir resmi kayıt mevcut değildir. Gözaltına alınmaların tarihi, saati ve yeri, nedeni ile
bunu gerçeklestiren sahısların konuda etkili olan sahısların isimleri ile ilgili bilgilerin kayıt
edilmesi, Sözlesme'nin 5. maddesinin 1. paragrafının amacı doğrultusunda bir sahsın
gözaltına alınmasının kanuna uygunluğu açısından gereklidir. Basvuran hakkında kayıt
tutulmaması Komisyon'un sözkonusu kayıtlarla ilgili genel güvensizlik bulgularını
ağırlastırılan ciddi bir ihlali ortaya koymaktadır. Mahkeme, ayrıca, Komisyon delegeleri
önüne çıkan jandarma tanıkların bilgileri kayıt etmede kullanılan uygulamalar konusunda
Komisyon'un endiselerini paylasmaktadır; söyle ki bir kimse resmi olarak belirlenen gözaltı
bölgesinden farklı bir yerde tutulduğunda veya herhangi bir sebeple gözaltı
bölgesinden götürüldüğünde kayıt tutulmamaktadır. Mahkeme, gözaltındaki bir kimsenin
belli bir zamanda nerede olduğunu tespit etmeyi sağlayan kayıtların tutulmamasını kabul
edememektedir.
106. Ayrıca, Ahmet Çakıcı'nın gözaltına alınması hususunda üç tanığın olduğu
yetkililerin dikkatine sunulmus olduğu halde, basvurunun Komisyon tarafından Hükümet'e
sunulmasına kadar gözaltı kayıtlarının incelenmesinden baska, kanıt aramak için hiçbir
girisimde bulunulmamıstır. Mahkeme, Ahmet Çakıcı'nın cesedinin bulunması ile ilgili
rapor hakkındaki sorusturmanın yapılmaması ile o asamada sonuçlanan sınırlı sayıdaki
arastırma üzerinde yorum yapmıstır (bkz. yukarıdaki para. 80). Ahmet Çakıcı'nın
kaybolması hakkında, ne hızlı ne de anlamlı bir sorusturma yapılmıstır.
107. Bu sebeple, Mahkeme, Ahmet Çakıcı'nın, Sözlesme'nin 5. maddesindeki
güvencelerden tamamen yoksun bırakılarak yakınlarına haber verilmeden gözaltına
alındığına ve bu hüküm bağlamında garanti altına alınan özgürlük ve kisi güvenliği
hakkının ihlal edildiğine karar vermistir.
VI. Sözlesmenin 13. Maddesinin Đhlali Đddiası
108. Basvuran, erkek kardesi adına ve olayın doğrudan mağduru olarak
kendisi adına, erkek kardesinin kaybolusu hakkında etkili bir iç hukuk yolunun
olmayısı konusunda sikayette bulunmus ve Sözlesmenin asağıda gösterilen 13. maddesinin
ihlal edildiğini iddia etmistir.
" Bu Sözlesme'de tanınmıs olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal
fiili resmi görev ifa eden kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmıs da olsa,
ulusal bir makama etkili bir basvuru yapabilme hakkına sahiptir. "
109. Basvuran, erkek kardesinin kaybolusu hakkında zamanında yapılmayan ve
yüzeysel sorusturma nedeni ile etkili bir iç hukuk yolunun olmadığını ifade etmistir.
Cumhuriyet Savcılarının orijinal kayıtları doğrudan incelememelerine ve Cumhuriyet
Savcısı'nın görevsizlik kararında, Ahmet Çakıcı'nın cesedinin teröristlerle yapılan
çatısmadan sonra bulunduğunu belirten temelsiz rapora dayanmasına atıfta bulunmustur.
110. Hükümet, Aytekin Kararı'na gönderme yaparak, cezai, hukuki ve idari
adalet sisteminin, basvuranlar tarafından kullanıldığında etkili bir tazmin yolu sunduğunu
savunmustur. Hükümet'e göre, basvuran, iddiaların kendilerine iletilmesinden sonra uygun ve
gerekli adımları atan ulusal makamlarda etkili bir iç hukuk yolu sağlamak için ciddi bir
biçimde girisimde bulunmamıstır.
111. Komisyon, Cumhuriyet Savcıları'nın, basvuranın, kardesinin kaybolusu
hakkındaki iddialarını destekleyen kanıtları gözardı ederek veya dikkate almayarak etkili
ve hızlı bir sorusturma yapılmadığı için 13. maddenin ihlal edildiği sonucuna varmıstır.
Komisyon Delegesi, durusma sırasında sözkonusu basvuruyu, yasama hakkı, kötü muamele,
ve güneydoğudaki evlerin tahrip edilmesi ile ilgili iddialarda, etkili iç hukuk yollarının
sağlanmadığı, daha da önemlisi güvenlik güçlerinin kusurlu olduğu durumlar için yetkili
makamların sorusturma yapmada isteksiz ve güvenlik güçlerinin temelsiz iddialarını kabul
etmeye meyilli olduğu davalarda, Mahkeme'nin daha önce vermis olduğu onbes kararın
kapsamı içinde ele almaya karar vermistir. Olayın en basında basvuranın esine ates eden
failin kimliğinin tespit edilmesi ile farklılık gösteren Aytekin davası hariç, bütün bu
davalarda yetersiz sorusturma prosedürü ile ilgili bulgular elde edilmistir.
112. Mahkeme, Sözlesme'nin 13. Maddesinin, Sözlesme'deki hak ve özgürlüklerin
iç hukukta korunabilmesi için ulusal düzeyde bir iç hukuk yoluna basvurmayı güvence
altına aldığını hatırlatmaktadır. Böylece 13. madde, Sözlesmeci Devletlerin sözlesme ile
ilgili sorumluluklarına uyma biçimleri konusunda, takdirin kendilerine ait olmasına rağmen
bir iç hukuk yolu hükmünün Sözlesme gereğince, "tartısılabilir bir sikayet"le ilgilenmesini
ve uygun çareyi sağlamasını gerektirir. Sözlesme'nin 13. maddesi kapsamındaki
sorumluluğun amacı basvuranın sikayetinin niteliğine bağlı olarak değisiklik gösterir. Yine de
Sözlesme'nin 13. maddesinin gerektirdiği iç hukuk yolu teoride olduğu kadar uygulamada da
etkili olmalıdır, özellikle de uygulama, sorumlu Devlet'in yetkililerinin fiilleri veya
ihmalleri tarafından haksız bir biçimde engellenmemelidir (Bkz. Aksoy Kararı, s. 2286,
para. 95, 25 Eylül 1997 tarihli Aydın Türkiye Kararı, Raporlar 1997-VI, s. 1895-96, para.
103 ve 19 Subat 1998 tarihli Kaya Türkiye Kararı, Raporlar 1998-I, s. 329-30, para.
106).
113. Mahkeme, bu davada yakınlarına haber verilmeksizin gözaltına alma, kötü
muamele ve basvuranın erkek kardesinin bu olaylar sırasında öldüğü ihtimalini
kuvvetlendiren Komisyon bulgularını onaylamıstır. Yasama hakkının güvence altına alınma
ve iskence ile kötü muameleden korunma haklarının önemi gözönüne alındığında
Sözlesmenin 13. maddesi, iç hukuk sistemi içinde mümkün olan baska bir hukuk yoluna
zarar vermeden, faillerin tespit edilip cezalandırılmalarını sağlayacak, etkili bir sorusturma
yapma ve basvuranın da bu sorusturmaya katılımını sağlama sorumluluğunu Sözlesmeci
Devletlere yükler (bkz. Yasa Kararı, s. 2442, para. 114).
114. Bu davada yetkililerin, basvuranın erkek kardesinin kaybolusu hakkında
etkili bir sorusturma yapma sorumluluğu vardı. Mahkeme, yukarıdaki 80. ve 106.
paragrafları dikkate alarak, Taraf Devlet'in, ileriki asamalarda varolabilecek hukuk yollarının
etkinliğine zarar verebilecek sekilde sorumluluğunu yerine getirmediğini tespit etmistir.
Sonuç olarak, Sözlesme'nin 13. maddesi ihlal edilmistir.
VII. Sözlesmenin 14. Ve 18. Maddelerinin Đhlali Đddiaları
115. Basvuran, erkek kardesinin kaybolusunun Kürt kökenli vatandaslara karsı
sürdürülen ayırımcı politikayı sergilediğini, yetkililer tarafından sürdürülen uygulamanın
sırasıyla Sözlesme'nin 14. ve 18. maddelerinin ihlalini olusturduğunu belirtmistir.
Sözlesme'nin 14. maddesi söyledir:
"Bu Sözlesmede tanınmıs olan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet,
ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir
azınlığa mensupluk, servet, doğus veya herhangi baska bir durum bakımından hiçbir
ayırım gözetilmeksizin sağlanır."
18. madde ise söyledir:
“Bu sözlesmenin hükümleri gereğince, sözü edilen hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamalar ancak öngörülen amaçlar için uygulanabilir."
116. Komisyon, basvuranın, bu hükümler altındaki iddialarının
savunulmadığı ve hiçbir ihlal ortaya koymadığı sonucuna varmıstır. Hükümet de aynı
görüstedir.
117. Mahkeme de, Komisyon tarafından tespit edilen esasların temelinde bu
hükümlerin ihlal edilmediği sonucuna varmıstır.
VIII. Yetkililerin 13. Maddeyi Đhlal Etme Pratikleri Đle Đlgili Đddialar
118. Basvuran, Sözlesme'nin ihlalini olusturan, büyük oranda müsamaha gösterilen
uygulamaların Türkiye'de varolduğuna ve bu uygulamalarda varolan resmi hosgörünün
derecesinin, Sözlesmenin 13. maddesinin ihlalini olusturacak sekilde, Türkiye'nin
güneydoğusunda hukuk yolları ile ilgili sistemin tamamen etkisiz olmasına neden olduğuna
dair kanıtların mevcut olduğunu belirtmistir.
119. Hükümet, basvuranın bu konudaki iddialarını reddetmistir.
120. Komisyon Delegesi, etkisiz iç hukuk yolları ile ilgili bulguları kapsayan Türk
davalarına iliskin Mahkeme'nin önceki kararlarına atıfta bulunmus olmasına rağmen,
Komisyon'un, henüz kendi tecrübelerinin ısığı altında böyle bir uygulama tespit
etmediğini vurgulamıstır. Ekim 1999'da görevi sona eren Komisyon'un, bu tarihten önce
incelediği davalar için böyle bir tespit yapmasının mümkün olabileceği de gözardı
edilmemelidir.
121. Mahkeme, bu davadaki delillerin incelenmesinden ve dava dosyasındaki
belgelerden, yetkililerin Sözlesme'nin 13. maddesinin ihlalini olusturacak surette bir
uygulama içerisinde oldukları konusunda karar vermek için yeterli olmadığı görüsündedir.
IX. Sözlesmenin 41. Maddesinin Uygulanması
122. Sözlesmenin 41. maddesi gereğince,
"Mahkeme isbu Sözlesme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve Đlgili
Yüksek Sözlesmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa,
Mahkeme, gerektiği taktirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine
hükmeder".
A- Maddi Zarar
123. Basvuran, kardesinin esine ve çocuklarına maddi tazminat ödenmesini talep
etmistir. Basvuran, tutukluluğu esnasında Ahmet Çakıcı'dan bir üsteğmen tarafından
alındığı iddia edilen 4.700.000 TL'ye karsılık gelen 282.47 Đngiliz Sterlini, Ahmet
Çakıcı'nın 30.000.000 civarındaki aylık kazancından yola çıkılarak hesaplanan gelir kaybı
için 11.534.29 Đngiliz Sterlini (ĐS) talep etmistir.
124. Hükümet, kendi görüslerine göre, ifadesi çeliskili ve güvenilmez olan
Mustafa Engin'in bilgi kaynağına bağlı olarak, 4.700.000 TL'nin ödenmesine itiraz etmistir.
Öldüğü kesin olarak tespit edilmediği için gelir kaybını ödemenin uygun olmayacağı ve bu
davada basvuruda bulunmadıkları için, her halükarda, Ahmet Çakıcı'nın varislerine tazminat
verilemeyeceği belirtilmistir.
125. Mahkeme, basvuranın kendi adına ve kardesi adına basvuruda
bulunduğunu gözlemlemistir. Bu sartlar altında, Mahkeme, uygun gördüğü taktirde,
kardesinin varislerine verilmek üzere, basvurana tazminat verebilir (bkz. Kurt Kararı, s. 1195,
para. 174).
126. 4,700,000 TL tutarındaki iddia ile ilgili olarak, Mahkeme, Komisyon'un, bir
jandarma memurunun Ahmet Çakıcı'dan para aldığı iddiası hakkında herhangi bir tesbitte
bulunmadığına dikkati çekmistir. Mahkeme, bu iddianın, Ahmet Çakıcı'nın Mustafa
Engin'e Diyarbakır Đl Jandarma Komutanlığı'nda gözaltında tutulurken, bir
üsteğmenin kendisinden para aldığını söylemesinden kaynaklandığını hatırlatmıstır.
Aynı zamanda Remziye Çakıcı da köyden bir erkek çocuğun kendisine, bir jandarmanın
Ahmet Çakıcı'dan para aldığını gördüğünü söylediğini iddia etmistir. (bkz. yukarıdaki para.
14 ve 15). Mahkeme, bu tanıkların güvenilir olduğu seklindeki Komisyon görüsünü kabul
etmis fakat, hiçbir tanığın olaya direkt olarak sahit olmadığına ve baskaları tarafından
söylenenlere dayandığına dikkati çekmistir. Mahkeme, bu konuda, tazminat verilmesi için,
yeterli ve doğrulanmıs bir temelin mevcut olduğu konusunda tatmin olmamıstır.
127. Mahkeme içtihatları, basvuranın gelir kaybı ile ilgili olarak, basvuranın iddia
ettiği zarar ile Sözlesmenin ihlal edilmesinin arasında nedensel bir bağlantı olması gerektiğini
belirler ve bu zarar, kazanç kaybı konusundaki tazminatı kapsar. (bkz. diğer kararlar
konusunda 13 Haziran 1994 tarihli Barbera, Messegue ve Jabardo Đspanya'ya Karsı
Kararı, (50. madde), Dizi A, no 285-C, s. 57-58, para. 16-20). Mahkeme, Ahmet Çakıcı'nın
güvenlik güçleri tarafından yakalanmasının ardından öldüğünü ve Devletin Sözlesmenin 2.
maddesi gereğince sorumlu olduğunu tespit etmistir (bkz. yukarıdaki para. 85). Bu sartlar
altında 2. maddenin ihlali ile esine ve çocuklarına sağladığı maddi desteğin kaybı arasında
doğrudan nedensel bir bağlantı vardır. Mahkeme, Hükümetin, basvuran tarafından talep
edilen meblağa itiraz etmediğine dikkati çekmistir. Ahmet Çakıcı'nın ölümü ile ilgili gelir
kaybını yansıtan toplam miktarın hesaplanmasının gerçekçi temeli ile basvuran tarafından
yapılan ayrıntılı açıklamalara bağlı olarak, Mahkeme, kardesinin hayattaki esi ve çocukları
adına basvurana 11,534.99 Đngiliz Sterlini ödenmesine hükmetmistir.
B. Manevi Zarar
128. Basvuran, daha önceki yasa dısı gözaltına alma, iskence ve etkili bir
sorusturmanın yapılmadığı durumlar için verilen tazminatlara atıfta bulunarak, kardesinin
Sözlesmenin ihlali ile ilgili olarak maruz kaldığı manevi zarar için 40.000 Đngiliz Sterlini
talep etmistir.
129. Hükümet, tazminatın basvuranları zenginlestirmek için bir araç haline
getirilmemesi gerektiğini ve kurban ile basvuranın yaslarının, sosyal durumlarının olduğu
kadar bölgenin de sosyoekonomik sartlarının gözönünde bulundurulması gerektiğini
ifade etmistir. Hükümetin görüsüne göre, basvuran tarafından iddia edilen miktarları
ödemenin gerekçesi yoktur.
130. Mahkeme, Kurt Türkiye'ye Karsı Kararı'nda (s.1195, para. 174-75),
basvuranın oğlunun gözaltında iken kaybolması hakkında Sözlesmenin 5. ve 13.
maddelerinin ihlal edilmesinden dolayı, basvurana, oğlu ve varislerinin adına 15.000
Đngiliz Sterlini ödenmesine karar verdiğini ve Mahkeme'nin 3. ve 13. maddelerin ihlal
edildiği kararına neden olan özel sartlardan dolayı basvuranın kendi adına 10.000 Đngiliz
Sterlini ödenmesine hükmettiğini hatırlatmıstır. Bu davada, Mahkeme, 5. ve 13.
maddelerin ihlaline ek olarak, 2. madde ile güvence altına alınan yasam hakkının ihlal
edildiğine ve 3. maddeye aykırı olarak da siddete maruz kaldığına karar vermistir.
Türkiye'nin güneydoğusundaki davalarda daha önce verilen tazminat hükümlerine
değinerek, (bkz. 3. madde ile ilgili olarak, Aksoy Kararı, s. 2289-90, para. 113, Aydın Kararı,
s. 1903. para. 131, Tekin Kararı, s. 1521-22, para 77; ve 2. madde ile ilgili olarak Kaya
Kararı, s. 333, para. 122, 27 Temmuz 1998 tarihli Güleç Türkiye Kararı, Raporlar 1998-IV,
S. 1734, para. 88, 28 Temmuz 1998 tarihli Ergi Türkiye Kararı, Raporlar 1998-IV, s. 1785,
para. 110, Yasa Kararı, s. 2444-45, para. 124 ve Mahkeme'nin resmi raporlarında
yayınlanacak olan 20 Mayıs 1999 tarihli Oğur Kararı, s....., para. 98), ve bu davanın
sartlarına bağlı olarak, Mahkeme, manevi zarar konusunda basvurana kardesinin varisleri
adına 25.000 Đngiliz Sterlini (ĐS), verilmesine hükmetmistir. Basvuran hakkında
Mahkeme, 3. maddenin ihlal edilmediğine karar vermistir (bkz. yukarıdaki 99. paragraf).
Fakat, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlaller konusunda süphesiz zarara maruz
kalmıstır ve Sözlesmenin 41. maddesinin anlamı doğrultusunda "zarar gören taraf" olarak
nitelendirilebilir. Đhlallerin ciddiyetine ve hakkaniyete uygun olarak basvurana 2,500
Đngiliz Sterlini verilmesine karar verilmistir.
C. Yargılama Masrafları
131. Basvuran, yargılama masrafları için toplam 32,205.17 Đngiliz Sterlini talep
etmistir. Bu meblağa, Ankara'da ve Strazburg'da Komisyon Delegeleri önünde ve
Strazburg'da Mahkeme Heyeti önündeki durusmalara katılım masrafları da dahildir.
Kürdistan Đnsan Hakları Projesi'nin (KHRP) Đngiltere'deki hukuk ekibi ve Türkiye'deki
avukatlar ve basvuran arasında irtibat sağladığı için 3,520 Đngiliz Sterlini ve Türkiye'deki üç
avukat tarafından yürütülen isler için 3600 Đngiliz Sterlini talep edilmistir. Basvuran, yasal
kesinliği sağlamak ve gelecekteki basvuru sahiplerine ve temsilcilerine yardımcı olmak
için, Mahkeme'nin, karar verilen tazminat hakkında ya da en azından talep edilen
meblağlardan ayrılınması konusunda sebep göstermesini istemistir.
132. Hükümet, islevi hakkında tam olarak detay sunulmayan KHRP için
tazminat verilmesine itiraz etmistir. Yabancı avukatlar konusunda yüksek meblağlarda
tazminat verilmesine itiraz edilmis ve Türkiye'deki avukatlar tarafından yapılan is için
istenen meblağın, ulusal düzeyde uygulanan oranlarla, özellikle de Kurt davasındaki Türk
avukatların talep ettiği 25 Đngiliz Sterlini saat ücreti ile yabancı avukatların talep ettiği 60
Đngiliz Sterlini saat ücreti karsılastırıldığında, aradaki farkın fahis olduğu belirtilerek bu
konuda da itiraz edilmistir. Ayrıca, basvuranın avukatlarının diğer davalarda
faydalanmaları için, içtihat incelemesi ve analizi yapma konusunda sorumlu olmadıklarını
belirtmislerdir.
133. Masraflar ile ilgili iddialar konusunda, Mahkeme, adil sekilde karar vererek
ve basvuran tarafından sunulan iddiaların detayları ile ilgili olarak, 20,000 Đngiliz
Sterlini'nin uygulanabilecek diğer vergiler ile birlikte, Avrupa Konseyi'nden alınan 7,000
Fransız Frangı adli yardım düsüldükten sonra ödenmesine karar vermistir.
C. Gecikme Faizi
134. Mahkeme, bu kararın verildiği tarihte, Đngiltere'de uygulanan % 7.5 yıllık
yasal faiz oranını uygulamaya karar vermistir.
BU SEBEPLERDEN DOLAYI, MAHKEME
1. Hükümetin ilk itirazlarını oybirliğiyle reddetmistir.
2. Oybirliğiyle Sözlesme'nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar vermistir.
3. Basvuranın kardesi ile ilgili olarak, oybirliğiyle Sözlesme'nin 3. maddesinin ihlal
edildiğine karar vermistir.
4. Basvuran ile ilgili olarak, 3'e karsı 14 oyla Sözlesme'nin 3. maddesinin ihlal
edilmediğine karar vermistir.
5. Oybirliğiyle Sözlesme'nin 5. maddesinin ihlal edildiğine karar vermistir.
6. 1'e karsı 16 oyla Sözlesme'nin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar vermistir.
7. Oybirliğiyle Sözlesme'nin 14. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermistir.
8. Oybirliğiyle Sözlesme'nin 18. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermistir.
9. Oybirliğiyle;
(a) Taraf Devletin, basvurana, üç ay içinde, asağıdaki meblağları ödeme gününde
geçerli döviz kurundan Türk Lirasına çevirerek ödemesine karar vermistir;
(i) maddi zarar olarak, 11,534 (Onbirbin besyüz otuzdört) Đngiliz Sterlini (ĐS) ve
29 (yirmidokuz) Peni, kardesinin sağ kalan esi ve mirasçıları için basvuran tarafından
alınacaktır.
(ii) manevi zarar olarak, 25,000 (yirmibes bin) ĐS, bu meblağ kardesinin
mirasçıları için basvuran tarafından alınacaktır ve manevi zarar olarak basvuran için
2,500 (ikibin besyüz) ĐS.
(b) Yukarıda bahsedilen üç aylık sürenin asılması halinde ödemeye kadar yıllık olarak
% 7.5 oranında basit faiz uygulanır.
10. 5'e karsı 12 oyla
(a) Taraf Devlet'in, basvurana, üç ay içinde, yargılama masrafı olarak,
uygulanabilecek Katma Değer Vergisi ile birlikte 20,000 (yirmi bin) ĐS'den 7,000 (yedi bin)
Fransız Frankını bu kararın yayınlandığı tarihte geçerli kurdan ĐS'ne çevirerek çıkarıp
ödeyecektir.
(b) Yukarıda bahsedilen üç aylık sürenin asılması halinde ödemeye kadar yıllık olarak
% 7.5 oranında basit faiz uygulanır.
11. Adil tatmin hakkında basvuranın taleplerinin geri kalan kısmını oybirliğiyle
reddetmistir.
Đngilizce ve Fransızca olarak hazırlanmıs olup, 8 Temmuz 1999 tarihinde
Strazburg'da Đnsan Hakları Binası'nda halka açık bir durusmada tefhim edilmistir.
Đmza: Luzius WILDHABER
imza: Maud DE BOER-BUQUICCHIO Baskan
Sekreter Yardımcısı
Sözlesme'nin 45. Maddesinin 2. Paragrafı ve Mahkeme Tüzüğün 74. Maddesinin 2.
Paragrafı gereğince, asağıdaki kısmi muhalefet serhleri bu karara ek olarak sunulmustur:
(a) (a) Sn. Jungwiert ve Sn. Fischbach'ın da katıldıkları Bayan Thomassen'in kısmi
muhalefet serhi;
(b) (b) Sn. Gölcüklü'nün kısmi muhalefet serhi
L.W.
M.B.
JUNGWIERT VE FISCHBACH'IN DA KATILDIKLARI HAKĐM THOMASSEN'ĐN
KISMĐ MUHALEFET SERHĐ
Çoğunluk, basvuran ile ilgili olarak Sözlesmenin 3. Maddesinin ihlal edilmediği
görüsündedir. Ben bu görüsü paylasmıyorum ve oyumu ihlal yönünde kullanıyorum.
Hükümet, kaybolma, siddet ve basvuranın erkek kardesinin ölümünden
sorumludur. Basvuran, erkek kardesinin güvenlik güçleri tarafından gözaltında tutulduğu süre
içinde iskence görmesi hakkında Hükümet'in sorumlu tutulabileceği konusunda ikna
olmustur; ki bu sartlar altında oldukça makuldur. Daha sonra, basvuranın erkek kardesi
ortadan kaybolmustur. Hükümet, basvuranın bilgi edinme çabalarına karsılık vermemis ve
hatta gözaltına alındığını reddetmistir. Basvuranın erkek kardesinin ölü olarak bulunduğu
iddia edildiğinde, Hükümet, belirli bir süre sonra, çarpısmada öldüğünü iddia etmistir. Buna
rağmen, kimliğinin tespit edilmesi veya defin islemleri için aile ile temas kurulmamıstır.
Basvuranın, kardesinin akibetni öğrenmek için gösterdiği bütün çabalar yetkililer tarafından
gözardı edilmistir; bu yüzden bes buçuk yıldan uzun bir süre boyunca süphe ve üzüntüye
terkedilmistir. Böyle bir davada, kardesinin Türk Hükümeti tarafından insanlık dısı bir
muameleye maruz bırakıldığına inandığını düsünüyorum.
Çoğunluk, kaybolan bir sahsın aile bireylerinin, duygusal çöküntü yasaması
mağdurun akrabaları için kaçınılmaz bir sonuç olduğu için, Sözlesme'nin 3. Maddesinin ihlal
edilmesi için yeterli olmadığını belirtmistir. Aile bireylerinden birinin mağdur olup olmaması,
çoğunluğun görüsüne göre, basvuranın üzüntüsüne duygusal çöküntüden farklı bir boyut
kazandıracak özel faktörlerin varlığına bağlı olacaktır (kararın 98. paragrafı). Bu kriterlerin
esasına girmeden bu davada söz konusu kriterlerin varolmadığı konusunda ikna olmadım.
Kararda, çoğunluk, Mahkemenin kaybolan bir sahsın annesi ile ilgili olarak 3.
Maddenin ihlal edildiğine karar verdiği Kurt Davası ile ( bkz. Kurt Kararı ) bu dava arasında
farklılık olduğunu iddia etmektedir. Oğlunun yakalandığını gören ve yetkililerin ihmalkarlığı
nedeniyle, akibeti konusunda haber alamamasının dayanılmaz bir acı olduğu açıktır. Fakat,
bir ağabey de kardesinin kaderinin belirsizliği nedeniyle, aynı acıyı hissedebilir. Ayrıca,
basvuranın kendi ailesi ile birlikte farklı bir yerde yasaması nedeniyle güvenlik güçlerinin
kardesini götürdüklerinde orda bulunmamasına kararda değinilmis olmasını inandırıcı
bulmuyorum. Babası, 22 Aralık 1993 tarihli dilekçesini Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi'ne sunduğu için, basvuranın birçok dilekçe sunarken ve yetkililere soru
yöneltirken asıl yükü tasımadığının öne sürülmesini inandırıcı bulmuyorum. Basvuran ile
ilgili olarak, kardesinin ortadan kaybolduğu andan itibaren, yetkililere soru yöneltmesi ve
basvuruda bulunması ve Mahkememize onun basvuruda bulunmasından daha çok etkilendim.
Türk Hükümeti en ciddi insan hakkı ihlali; yasama hakkına saygı konusunda
sorumlu bulunmustur. Dahası, basvuranı, bes buçuk yıldan fazla bir süre ile belirsizlik, süphe
ve endiseye terk etmistir. Böyle davranarak, basvuranın hislerini ve basına gelenleri öğrenme
çabalarını zalimce gözardı etmistir. Kardesinin yasama hakkına saygı gösterme
sorumluluğunu yerine getirmemesinin dısında, Hükümet, ayrıca, ihmalkarlıkları ve
davranısları sonucunda basvuranın uzun bir süre maruz kaldığı endise ve sıkıntı konusunda
sorumlu tutulmalıdır. Basvuran ile ilgili olarak, bu faktörlerin 3. maddenin ihlal edildiğine
karar verilmesi için yeterli olduğu görüsündeyim.
HAKĐM GÖLCÜKLÜ'NÜN KISMĐ MUHALEFET SERHĐ
(Çeviri)
Asağıdaki bazı nedenlerden dolayı çoğunluğun görüsünü paylasmadığımı üzülerek
belirtmek istiyorum.
Ergi Türkiye Kararı'ndaki kısmi muhalefet serhinde de belirttiğim gibi, (28
Temmuz 1998 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları 1998-IV), Mahkeme, ölüm hakkında
etkili ve yeterli bir sorusturma yapılmadığını ileri sürerek Sözlesmenin 2. Maddesinin ihlal
edildiğine karar verdiğinde, Sözlesmenin 13. maddesi bağlamında farklı konuların ortaya
çıktığı görüsünde değilim; çünkü söz konusu ölüm hakkında etkili ve yeterli bir sorusturma
yapılmaması, hem 2. madde hem de 13. madde bağlamında basvuranın sikayetlerinin temelini
olusturmaktadır. Bu bağlamda, Kaya Türkiye Kararı'ndaki muhalefet serhime ( 19 Subat 1998
tarihli karar, Raporlar 1998-1) ve konu hakkında Komisyon'un çoğunluğunun paylastığı
görüse atıfta bulunuyorum. (Aytekin Türkiye Kararı, basvuru no 22880/93, 18 Eylül 1997;
Ergi Türkiye Kararı, basvuru no 23818/94, 20 Mayıs 1997; Yasa Türkiye Kararı, basvuru no
22495/93, 8 Nisan 1997).

Eklenmiş Dosya : çakıcı türkiye davası