GÜNDEM TURKİYE DAVASI

GÜNDEM/ TÜRKĐYE DAVASI*
(139/1996/758/957)[1]
25 MAYIS 1998
DAVANIN ESASI
I. DAVANIN ÖZEL KOSULLARI
1. 1955 yılında doğan basvurucu, bir Türk vatandasıdır. Basvurucu, olay zamanında,
Türkiye’nin güneydoğusunda bulunan Diyarbakır ilinin, Hazro ilçesine bağlı Sarıerik köyü
civarındaki Kaniye Meheme mezrasında yasamaktaydı.
Yaklasık olarak 1985 yılından bu yana, Türkiye’nin güneydoğusunda, PKK (Kürdistan
Đsçi Partisi) üyeleri ile güvenlik güçleri arasında siddetli bir çatısma yasanmaktadır.
Hükümete göre, bu çatısmalar, binlerce sivilin ve güvenlik kuvveti mensubunun yasamlarını
yitirmesine neden olmustur.
Yakınılan olaylar gerçeklestiğinde, Türkiye’nin güneydoğusundaki on bir ilin
onu, 1987 yılından bu yana olağanüstü hal rejimine tabi idi.
2. Davanın dayandığı olaylar, özellikle 7 Ocak ve 13 Subat 1993 tarihlerinde
gerçeklesenler konusunda taraflar arasında uzlasmazlık vardır.
A. Basvurucuya göre olayların gelisimi
3. Basvurucu Kaniye Meheme yöresinde on biri kendi ailesine ait olmak üzere
yaklasık on bes hanenin bulunduğunu ve olay zamanında ailesine ait evlerden yedisinde
yasayanların bulunduğunu belirtmistir. Basvurucunun yakındığı olaylar gerçeklestiğinde,
Sarıerik köyünde köy korucusu yoktu. Basvurucunun ailesi köy korucusu olmayı
reddetmisti.
4. Đlk olayda, 7 Ocak 1993’te, Kırmatas ve Mesebağlar’dan gelen askerler ve köy
korucuları Kaniye Meheme’deki köylüleri bir alanda topladı. Asker ve korucular bazı
köylüleri dövdüler ve daha sonra evleri aradılar. Evlere girdiklerinde, bazı malları ve
esyaları tahrip edip, kıslık erzağı kullanılmaz hale getirdiler. Evleri terk ederken de, kursuna
tutup camlarını kırdılar.
1.
5. Đkinci olayda, 13 Subat 1993’te, asker ve korucular yöreye geldiler. Askerler etrafı
sardıktan sonra, köy korucuları yaklasık yirmi dakika süresince evleri atese tuttular.
Basvurucu, köy korucuları ile askerlerin telsizle yaptıkları konusmaları duyabildiğini ileri
sürdü. Bilhassa, Gündem ailesinin evi hedeflenmekteydi. Saldırı esnasında kadın ve
çocuklar evlerde mahsur kaldılar ve korunmak için yerlere yatmak zorunda kaldılar.
Erkekler evlerin dısında saklanmaya çalıstılar. Basvurucunun evi bu saldırı esnasında ciddi
bir sekilde zarar gördü.
* Dısisleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî Đsler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmis olup,
gayrıresmî tercümedir.
6. Basvurucu ve ailesi bu olaydan hemen sonra, Mart 1993 basında, köyü terk etti.
Kendileri, halen Diyarbakır’da yasamaktadırlar.
Kaniye Meheme yöresinde basvurucunun ailesine ait olan evlerin (fakat basvurucunun
kendi evi değil) birkaçı daha sonra 1993 yazında, görünüste PKK’nın yaptığı bir baskın
sonucu çıkan yangında tahrip oldu. Bu tarihte, Sarıerik köyünün merkezinde oturan köylüler
köy korucusu oldular.
7. Basvurucuya göre, ailesine ait evlerin hedeflenmesi, devletin köy koruculuğunu
kabul etmeyen köy ve mezraları tahliye politikası ile bağlantılıdır.
B. Hükümete göre olayların gelisimi
8. 7-13 Subat 1993 tarihleri arasında güvenlik güçleri Sarıerik köyünde operasyonlar
yürütmekteydi. Operasyonlar PKK militanlarının faaliyetlerine engel olmak, düzeni
sağlamak ve köylülerin mallarını korumak için yapılmıstı.
Basvurucunun akrabalarına ait olan birkaç ev, yakınılan olaylar gerçeklestikten altı ya
da yedi ay sonra teröristlerin bir saldırısında yanmıstır. Bu olay gerçeklestikten bir gün
sonra güvenlik güçleri köye gelmis ve saldırı ile ilgili tetkikler yapmıstır.
C. Komisyonun olayla ilgili bulguları
9. Komisyon, tarafların yardımıyla bir inceleme yürütmüs ve yazılı kanıtları kabul
etmistir. Bu incelemeye diğer materyaller yanında, basvurucu tarafından 15 Mart 1993 ve 31
Mayıs 1994 tarihlerinde, Đnsan Hakları Derneği Diyarbakır Subesi’nden sırasıyla Abdullah
Koç ve Mahmut Sakar’a verilen ifadeler, Hazro Cumhuriyet Savcısı tarafından 17 Kasım
1994 tarihinde , biri Sarıerik köyü Muhtarı Kasım Tatlı’dan olmak üzere, Esref Güç,
Đbrahim Türkoğuz, Musa Can ve Yusuf Yasa’dan alınan bes ifadeyi içermektedir. Bunların
ilk ikisi köyün ihtiyar heyeti üyesi olup, ifadesi alınanların tümü Kaniye Meheme yöresinde
yasamaktadırlar. Buna ek olarak, Komisyon’un iki Temsilcisi, Bay H. Danelius ve Bay. B.
Conforti, 7-8 Kasım 1995 tarihlerinde Diyarbakır’da, aralarında Bay Sakar, Bay Tatlı ve
basvurucunun babası Bay Hacı Ahmet Gündem’in de dahil olduğu, bes tanığın bulunduğu
toplam yedi kisinin ifadesini almıslardır. Fakat basvurucunun ifadesi alınamamıstır.
10. Basvurucunun basvurusunun geçerliliğine ve basvurucunun sikayetinin geri
alınmıs sayılması gerektiğine iliskin iddiaları içeren hükümetin ilk itirazı ile ilgili
bölümleri de içeren 7 Kasım 1995 tarihli oturumun tutanağı söyledir (Bkz. parag. 52
asağıda):
“Bay Danaleius: Oturum yeniden baslamıstır.
Aslında ilk planımız, basvurucu Bay Gündem’i dinlemekti, ancak simdi kendilerinin
gelemeyeceği konusunda bilgilendirildik. Bay Boyle, basvurucunun gelemeyisi ile ilgili bir
açıklamanız var mı?
Bay Boyle: Basvurucu, Bay Gündem ifade vermeye gelmekten korkmaktadır.
Basvurucu, basvurusunda belirttiklerine dayanmak-tadır. Bu kosullar altında basvurucunun
31 Aralık 1994 tarihinde uzun bir ifadesini alan (basvuru dosyasında iki ifade
bulunmaktadır) avukatı Mahmut Sakar’ın çağrılması gerekmektedir, kendisi konu ile ilgili
ayrıntılı bilgileri aktaracaktır.
Ayrıca, basvurucunun babası Bay Hacı Ahmet Gündem’in de Temsilciler tarafından
çağrılıp dinlenmesini talep ediyoruz. Bay Hacı Ahmet Gündem Türkçe bilmiyor, yalnızca
Kürtçe konusa-biliyor, yarın dinlenecek olan diğer tanık Bay Tekin’in de ifade verebilmesi
için çevirmene ihtiyaç duyulacağından; (Bay Hacı Ahmet Gündem’in) ifadesinin de yarın
alınmasını teklif ediyoruz. Bay Danelius, anladığım kadarıyla (Bay Tekin’in ifadesi) yarın
öğleden sonra alınacak.
Bay Danelius: Evet. Bay Hacı Mehmet Tekin’in ifadesinin yarın öğleden sonra 2:30
da alınması öngörülmüs.
Bay Boyle: Tanıklarla ilgili olarak bir sorun daha var. Hükümet bu konuda yardımcı
olabilir. Bize pazar günü Hükümet tarafından verilen raporun çevirisinden, yarın saat
10:00’da çağrılan tanık Murat Fidan’ın, Gündem davası ile değil Çetin Davası ile ilgili
olduğu anlasılıyor. Bu durum gün içinde düzeltilebilir, çünkü bu bize zaman bosluğu
sağlayacaktır. Hükümet, tanığı, Çetin davasını kapatmıs olmamıza karsın özel bir nedenle
çağırmıs olabilir ya da bize gönderilen raporu yanlıs anlamıs olabilirim.
Bay Danelius: Tesekkür ederim. Sayın Gündüz sizin bir söyleyeceğiniz var mı?
Bay Gündüz: Tesekkür ederim Sayın Baskan. Bu, son derece ilginç bir dava. Daha
önce örneğine rastlanmamıs bir davaya benziyor. Basvurucu, iddia ettiği olaylar
gerçeklestikten bir ay sonra Đnsan Hakları Derneği’ne giderek ifade vermis gözüküyor.
Ardından, aradan 14 ay geçtikten sonra, Đnsan Hakları Derneği’nin o dönemde baskanı
olarak gözüken Mahmut Sakar tarafından ifadeye basvurucunun ileri sürmediği pek çok sey
yazılıyor. 14 ay sonra yazılan, bir senaryo gibi gözüken bu ifadenin altında Bay Gündem’in
imzası yoktur. Sadece, Đnsan Hakları Derneği’nin Baskanı, bunları basvurucudan
duyduğunu ileri sürmektedir. Apaçık bir senaryo olduğu anlasılan bu ikinci ifadede, Đnsan
Hakları Derneği’nce bir yıl önce alınan ifadeden farklı olarak; birtakım ayrıntılara ve
suçlamalara yer verilmistir.
Bu sabah buraya gelirken Đsmet Gündem’le karsılasacağımı ve kendisine pek çok soru
yönelterek durumu netlestireceğimi düsünüyor ve büyük bir hevesle gelmesini bekliyordum.
Elimizdeki delillere göre, Đsmet Gündem’in iddiaları bir senaryodan baska bir sey değildir
ve bunun böyle olduğunu kanıtlayacağız.
Đsmet Gündem’in yerine, Đnsan Hakları Derneği’nin Baskanı olduğunu ileri süren
birinin geçmesine karsıyız. Böylece, biz farklı bir basvurucu ile karsı karsıya bırakıldık. Her
ikisinin ifadeleri bir araya getirildiğinde, Mahmut Sakar’ın söylediklerinin bütünüyle
temelsiz olduğu ve propaganda ve yalanlardan öteye geçmediği ortaya çıkacaktır. Biz, her
ikisinin de birlikte dinlenmesine taraftarız. Hükümet’e göre, Mahmut Sakar olayın tanığı
değildir. Davaya hiçbir sekilde katkıda bulunamaz. Duyduğunu iddia ettiği seyleri
aktaracaktır. Biz bunları sikayetçiden duymayı istiyoruz. Biz burada, Devlet aleyhine
faaliyetlerde bulunmak ve propaganda yapmakla suçlanarak yargılanmıs bir kisinin vereceği
bilgilerin, bizi yanlıs yönlendireceği inancındayız. Biz, Komisyon’un, Mahmut Sakar’ı
bugün burada dinlemesini istemiyoruz. Eğer dinlenilecekse de, Gündem ile birlikte
dinlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle biz buna kesinlikle itiraz ediyoruz. Biz,
Komisyon’un, kendisinin yanlıs yönlendirilmesine izin vereceğine inanmıyoruz.
Değerli meslektasım, Profesör Boyle tarafından yapılan diğer iki teklife iliskin
herhangi bir itirazımız yoktur. Elbette tanıkları dinleyeceğiz. Murat Fidan ile ilgili konu
hakkında ise, sizleri, meslektaslarımla görüstükten sonra haberdar edeceğim.
Bay Danelius: Bay Boyle, lütfen.
Bay Boyle: Değerli arkadasım Bay Gündüz’e, ifademizde, Bay Sakar’ın anılan köyde
Ocak ve Subat 1993 tarihlerinde gerçeklesen olayları gören bir tanık olduğunun ileri
sürülmediğini söylemek isterim. Fakat, kendisi çalısmalarım esnasında görüsmeler yapmıs
ve olaylarla ilgili kapsamlı bir rapor hazırlamıs biri olarak uzman bir tanıktır. Kendisi ifade
vermek için fazlasıyla yeterlidir ve Bay Sakar’ın basvurucunun neden burada olmadığına ve
alınmıs olan ifadesine iliskin olarak söyleceklerini değerlendirecek olan Temsilci-lerdir.
Devlet tarafından her ne ile suçlanırsa suçlansın, kefil olunabilecek iyi bir avukat olan Bay
Sakar’ın, herhangi bir sekilde propaganda yapacağına iliskin iddiaya itiraz ediyorum. Bu,
açıkça kabul edilemez bir iddiadır.
Gerçekte yapılan sey, Temsilcilerin çesitli dillerin konusulduğu bir ortamda delil
toplamaları ve günün sonunda bununla ilgili olarak bir rapor hazırlamalarıdır. Bu bir dava
değildir. Tanıkların hangi nedenle ve hangi yöntemle dinlendiği önem tasımamaktadır.
Kolaylık sağlayacağı için, daha önce karsılasmıs olduğumuz, yemin ettirilmis ve her iki
olayın tanığı olduğu için yasananlar hakkında ifade verebilecek olan Bay Gündem’in
babasının, yarın dinlenmesi teklif edilmektedir.
Bu nedenle, Temsilcilere, ifade hakkında bizlere bilgi verebilecek olan Mahmut
Sakar’la devam etmeyi öneriyorum.
Bay Danelius: Bay Gündüz
Bay Gündüz: Az önceki konusmamda bir noktayı atladım. Basvurucunun korktuğu
için buraya gelmediği söyleniyor. Biz bunun doğru olduğuna kesinlikle inanmıyoruz. Ben
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Bay Gündem’i neden korkuttuğunu anlayamıyorum.
Dün dinlediğimiz Çetin Davası çok daha ciddi bir davaydı. Çetin, “Askerler evime gelip
kapıyı balta ile kırdılar ve evimi yaktılar” demistir. Đddiaları çok ciddiydi. Çetin’in rahatça
konusabildiği bir yerde, Gündem’in neden korktuğunu anlayamıyorum. Biz bunu kesinlikle
kabul etmiyoruz. Biz bunu iftira olarak nitelendiriyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
burada konusan yurttaslarına hiçbir sekilde müdahale etmeyecektir. Yanlıs herhangi bir sey
yapılmayacaktır. Saygıdeğer meslektasımın yanlıs bilgilendirildiği açıktır. Kendisine
söylenilenleri aktarmaktadır. Biz bunun üzerinde ısrarla duruyoruz.
Bay Danelius: Bay Özkarol
Bay Özkarol: Kevin Boyle, Mahmut Sakar’ın iyi bir avukat olduğunu söyledi. Đyi bir
avukat, almıs olduğu yaklasık dört sayfa uzunluğundaki bir ifadenin altına, yalnızca kendi
imzasını koymaz. Đsmet Gündem ile karsılastığında, bunu ona da imzalatabilirdi. Bu
nedenle, Komisyona ve bizlere verilen belgelerdeki Mahmut Sakar’ın imzasını kabul
etmemiz düsünülemez. Bu bizi yanlıs yönlendirecektir. Bir senaryo hazırlanmıstır. Profesör
Gündüz’ün de belirttiği gibi, Đsmet Gündem buraya gelip ifade vermeden, Mahmut Sakar’ın
ifadesini kabul etmemiz mümkün değildir.
Bay Danelius: Hükümet tarafından resmi bir itiraz yapıldığından, Temsilcilerin devam
etmeden önce bu konu üzerinde tartısmaları gerekmektedir.
Oturuma ara verilmistir.
Oturuma 9:20’de ara verilmis ve 9:30’da yeniden baslatılmıstır.
Bay Danelius: Oturum yeniden baslatılmıstır.
Temsilciler sorunu tartıstılar ve devam konusundaki tavrımızı söyle
özetleyebilirim.
Her seyden önce, Temsilciler, bu davadaki tanıklığı çok büyük önem tasıyacak olan
basvurucu Bay Gündem’in hazır bulunmayısından büyük üzüntü duymuslardır. Bildiğiniz
gibi, basvurucunun buraya gelmesini sağlamak için onu zorlama olanağına sahip değiliz.
Basvurucunun gelmediği kaydedilerek; bu davada delillerin değerlendirilmesinde, uygun
sonuçlara doğal olarak bu gerçekten yola çıkılarak varılacaktır.
Bay Sakar’ın dinlenmesi konusunda, daha önce yaptığımız benzer oturumları
hatırlatmak isterim, bu konuda izlediğimiz politika çok liberaldir. Daha önceki davalarda,
basvuruculardan ya da baska kisilerden ifade alan avukatları dinlemistik. Bu tür doğrudan
olmayan ifadeleri kabul etmistik ve bundan dolayı bu tür bir tanıklığa prensip olarak bir
itirazımız bulunmamaktadır. Elbette, Bay Sakar’ın basvurucunun yerine geçmeyeceği
açıktır. O sadece, olayla ilgili kendi bildikleri hakkında ifade verecektir ve bu da doğal
olarak bir tür dolaylı tanıklık olacaktır.
Belirtmis olduğum gibi, bu tür bir tanıklık daha önceki davalarda kabul edilmisti ve
biz bu davada da bunun kabul edilmemesi için bir neden göremiyoruz. Buradan, elbette, Bay
Sakar’ın yalnızca kendisine yöneltilen sorulara yanıt vereceği ve kendisine ait herhangi bir
yorum yapmayacağı anlasılmaktadır.
Böylece, Temsilciler bu davada Bay Sakar’ın ifadesini almaya hazır bulunmaktadırlar.
Bay Gündüz: Biz, sikayetçinin yokluğunda Bay Sakar’ın dinlenemeyeceği konusunda
ısrar ediyoruz. Bay Sakar’ın söylemis oldukları sikayetçinin söyledikleri ile yakından
bağlantılıdır.
Bizce Sakar, sikayetçinin söylemediği seyleri ileri sürmektedir. Komisyon durumu
yeniden incelemeyi düsünmezse, biz de Bay Sakar’ı dinlemeyeceğiz. Sizler biz burada
yokken Bay Sakar’ı dinleyebilirsiniz.
Bay Danelius: Temsilciler, belirtmis olduğum gibi, bu kararı almıstır ve biz Bay
Sakar’ı dinlemeye hazır bulunmaktayız. Elbette, onun ifadesini değerlendirirken davanın
tüm kosullarını göz önünde bulunduracağız, fakat bu davada onu tanık olarak dinlemeyi
reddetmeyeceğiz.
Bay Gündüz: Komisyon’a duyduğumuz tüm saygıya rağmen, onu dinlemeyeceğiz.
Muhtemelen Komisyon’un yönelteceği sorular vardır. Durusmaya yokluğumuzda devam
edeceksiniz.
Hükümetin temsilcisi odayı terk etti ve tanık içeri girdi.
11. Komisyon, sözlü ifadelerle ilgili olarak, tercümanlar aracılığı ile elde edilen
delillerin, değerlendirilmesindeki güçlüklerin farkındadır (bir durumda Kürtçe ve
Türkçe’den Đngilizce’ye). Bu nedenle Komisyon, Temsilcilerin önünde, tanıkların verdikleri
ifadelere verilecek anlam ve önem konusunda dikkat sarf etmistir. Komisyon yazılı ve sözlü
ifadelerle ilgili olarak, basvurucu ve tanıkların içinde bulundukları kültürel çevrenin
kaçınılmaz bir sekilde, bu ifadelerin tarihler ve diğer ayrıntılara (bilhassa sayısal noktalar)
iliskin olarak kesinlikten uzak olması sonucunu doğura-cağının farkında olduğunu ve bu
durumun tek basına bu ifadelerin güvenilirliğini ortadan kaldırmadığını belirtmistir.
Komisyonun bulguları söyle özetlenebilir.
1. Yerel makamlar önündeki islemler
12. Basvurucu, sözlesmeden kaynaklanan haklarının ihlaline iliskin olarak herhangi bir
yerel makama basvuru yapmaya yanasmamıstır. Diğer yanda, taraf hükümet, konusunda
Komisyon tarafından 11 Ekim 1993 tarihinde haberdar edildikten sonra, Adalet Bakanlığı
(Uluslararası Hukuk ve Dıs Đliskiler Genel Müdürlüğü) 17 Aralık 1993 tarihinde,
Diyarbakır Bassavcılığı aracılığıyla Hazro Cumhuriyet Bassavcılığına basvurucunun
sikayeti ile ilgili bilgi vermistir.
13. 18 Mayıs 1994 tarihinde, Hazro’daki bir Savcı, Ekrem Bakır, tarafından takipsizlik
kararı verilmis ve sorusturma 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 15/3. maddesi
uyarınca Hazro Đlçe Đdare Kurulu’na gönderilmistir.
14. Adalet Bakanlığı, 31 Ağustos 1994 tarihinde Diyarbakır Bassavcılığı’ndan, 18
Mayıs 1994 tarihli takipsizlik kararının dayandığı hükmün 31 Mart 1992 tarihinde Anayasa
Mahkemesi tarafından Anayasaya aykırı bulunarak iptal olması nedeniyle sorusturmaya
devam etmesini talep etmistir. 21 Ekim 1994 tarihinde, Đdare Kurulu sorusturma dosyasını
Hazro Bassavcılığı’na geri göndermistir.
17 Kasım 1994 tarihinde bes kisinin (Kasım Tatlı, Esref Güç, Đbrahim Türkoğuz, Musa
Can ve Yusuf Yasa) ifadesini alan Hazro Savcısı Muhittin Çiçek, 2 Subat 1995 tarihinde
285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesinin 3/ i fıkrası uyarınca takipsizlik
kararı vererek, sorusturmayı idare kuruluna göndermistir.
2. 7 Ocak ve 13 Subat 1993 tarihlerinde gerçeklestiği ileri sürülen olaylar
15. Komisyon, 7 Ocak ve 13 Subat 1993 tarihlerinde Kaniye Meheme’de gerçeklestiği
ileri sürülen olaylarla ilgili olarak yerel düzeyde ayrıntılı bir sorusturmanın yapılmadığına
isaret etmektedir. Buna binaen, Komisyon, bulgularını Temsilcileri önünde verilen ifadelere
ve islemler esnasında kendisine yazılı olarak sunulan kanıtlara dayandırmaktadır. Komisyon
bunun dısında, bazı davalarda, bu davada olduğu gibi, basvurucunun yakındığı olayların
tanığı olduğunu ileri sürmesinin yanında kendi davasının en önemli tanığı olduğuna isaret
etmistir. Bununla birlikte, bas-vurucu ifade vermek üzere Komisyon Temsilcilerinin huzuna
gelmemistir.
16. Basvucunun , Hükümetin, köy koruculuğunu reddeden köylülere karsı izlediği
politikaya iliskin beyanları Helsinki Human Rights Watch ve Kürt Đnsan Hakları Projesi
raporlarında yer alan bulgularla desteklenmektedir. Komisyon ayrıca, daha önce yapılan
basvurularda da köylere yapılan baskınlar hakkında iddiaların bulunduğunu ve bu ifadelerin
Mesebağlar ve Kırmatas köy korucularınca yapılan diğer baskınlara gönderme yaptığını
belirtmistir.
17. Bu davada gerçeklestiği ileri sürülen olaylar ile ilgili olarak elde edilen tek delil ,
basvurucunun babası Hacı Ahmet Gündem’in basvurucunun olayla ilgili değerlendirmesini
destekleyen ve fakat ayrıntılar ve zaman konularında muğlak olan ifadesidir. Hacı Ahmet
Gündem, bununla birlikte, basvurucunun ailesine ait evlerin, aile üyelerinin köy koruculuğu
yapmayı reddetmeleri nedeniyle yakıldığını belirtmemis; evlerinin yakılması için iki
nedenin sözkonusu olabileceğini ileri sürmüstür. Birincisi, Mesebağlılar köylüleri ile
aralarındaki kan davası nedeniyle bunların güvenlik güçlerine basvurucunun ailesinin
PKK’ya destek verdiğini söylemeleri ve ikinci olarak da, basvurucunun ailesinin, kardesi
Đbrahim’in kaybolması nedeniyle bir Jandarma mensubunu suçlamıs olmaları. Komisyon bu
sorunların açıklığa kavusturulması için basvurucunun Komisyon Temsilcileri huzuru-na
gelmesinin gerekli olduğu kanısına varmıstır.
18. Diğer deliller Sarıerik köyü dolaylarında güvenlik güçleri ile teröristler arasında
sıkça çatısmalar yasandığını ortaya koyuyorsa da, basvurucunun iddiaları
desteklenmemektedir. Bunun aksine, çesitli tanıklar Kaniye Meheme’deki evlerin güvenlik
güçleri tarafından tahrip edildiğini yalanlamaktadırlar. Komisyon, inter alia, Kasım Tatlı ve
Esref Güç’ün savcı ve Temsilciler önündeki sözlü ifadelerini hatırlatmaktadır. Bazı tanıklar,
basvurucunun ailesine ait evlerin 1993 yazında Mesebağlar’da yasanan çatısma sonrasında
yandığını belirtmisler ancak bunların hiçbiri bunun güvenlik güçlerinin ya da köy
korucularının kasti eylemlerinden kaynaklandığını ileri sürmemislerdir. Komisyon, Kasım
Tatlı ve Esref Güç’ün savcıya verdikleri ifade ile Temsilcileri huzurundaki yeminli ifadeleri
ile, Hasan Çankaya’nın yeminli ifadesine dayanmıstır.
Komisyon, böylece, basvurucunun evinin ve mallarının nasıl tahrip edildiği konusunda
farklı görüslerin ileri sürüldüğüne isaret etti. Basvurucuya Komisyon Temsilcileri
huzurunda ifade vermesi için iki kez çağrı yapıldı. Basvuru ilkinde oturuma katılmadı.
Đkinci oturumda da, Komisyon’a katılmayacağını bildirdi ve bu oturumun iptali sonucunu
doğurdu. Basvurucu gelemeyisini, Komisyon Temsilcileri huzurunda ifade vermesi
durumunda aleyhinde olusabilecek ters tutumdan duyduğu korku ile açıkladı. Komisyon, bu
açıklama ile ilgilendi ancak bu korkunun ne ölçü de mesru görülebileceğini
değerlendiremedi.
Basvurucunun yokluğunun gerekçesi her ne olursa olsun, Komisyon, basvurucunun
ifade vermemis olmasının olayların tespitini güçl-estirdiği kanısındadır. Olayların güvenilir
bir sekilde takdir edilebilmesi için; basvurucunun Temsilcilerce dinlenilerek güvenilirliğinin
değerlen-dirilmesi ve olayların geçmisi de dahil olmak üzere çesitli ayrıntıların kendisine
sorulması gerekir.
Bu nedenlerle Komisyon, basvurucunun evinin ve mallarının 7 ocak ve 13 Subat 1993
tarihinde güvenlik güçleri ve köy korucularınca tahrip edildiği iddiasının makul bir
süpheden masun bir sekilde kanıtlanamadığı kanısındadır.
D. Hükümetin yerel makamlarca yürütülen sorusturmalarla ilgili olarak
sunduğu hususlar
19. Hükümet, Mahkeme’ye sunduğu dilekçesine ek olarak, basvurucunun
yakınmalarının muhatabı olan Hükümet sıfatıyla, Komisyon’la haberles-tikten sonra, Türk
iddia makamlarınca yürütülen sorusturma ile ilgili birtakım ek bilgi ve bu bilgileri
destekleyen belge sunmustur. Mahkeme’nin davayı değerlendirmesiyle bağlantılı olarak
söyle özetlenebilir.
Basvurucunun Komisyon’a yaptığı basvurudan haberdar olunur olunmaz, Hazro
Savcısı iddia edilen olaylarla ilgili sorusturma baslatmıstır. Basvurudan, basvurucunun
Diyarbakır’da ikamet ettiği anlasıldığından, Hazro Savcısı Diyarbakır savcısından,
basvurucunun ayrıntılı ifadesinin alınmasını ve olayla ilgili baska tanık ve delil olup
olmadığı ile ilgili bilgi toplamasını talep etmistir. Diyarbakır Savcılığı bir tezkere ile yerel
polisten basvurucunun adresine gitmelerini ve ifade vermek üzere Diyarbakır Savcılığı’na
gelmesini sağlanmasını talep etti. Polis verilen adrese gitti. Basvurucunun amcası Abdullah
Gündem, polise, basvurucunun Đstanbul’a tasındığını ve yeni adresini bilmediğini söyledi.
Basvurucunun Diyarbakır’daki adresinde bulunamadığı haberi üzerine, Hazro
Savcısı, basvurucu ile görüsebilmek için, Hazro Jandarma Komutanı’ndan onu bulmasını
talep etti. Hazro Jandarma Komutanı Sarıerik köyü muhtarı ve köylülerle görüstükten sonra,
basvurucunun bulunamadığını rapor etti. Bu nedenle, Hazro Savcısı, Adalet Bakanlığı’nca
sorusturmanın tamamlanması için öngörülen 1 Ocak 1994 tarihinde sorusturmayı
tamamlamaya muvaffak olamadı. 24 Mart 1994 tarihinde Hazro Bassavcısı, Savcıdan
sorusrumayı tamamlamasını ve sonuçlara iliskin rapor hazırlamasını talep etti ve Savcı da
18 Mayıs tarihinde, takipsizlik kararı verdi.
20. Dosya daha sonra Đdare Kurulu’nca yürütülecek sorusturma için Hazro
Kaymakamlığı’na gönderildi. Kaymakam Sarıerik köyü muhtarının ifadesini almıstır.
Ayrıca, Hazro Jandarma Komutanı’ndan 7 Ocak ve 13 Subat 1993 tarihlerinde Sarıerik’te
herhangi bir operasyonun yapılıp yapılmadığını ve eğer yapılmıs ise operasyonlara
katılanların listesini kendisine rapor etmesini talep etmistir.
Muhtar ve Jandarma Komutanı anılan tarihlerde böyle bir operasyonun yapılmadığını
ve iddia edilen olayların gerçeklesmediğini kesin bir dille ifade ettiler. Jandarma Komutanı
hizmet defterinin anılan tarihlere içeren bölümünün kopyasını gönderdi.
Adalet Bakanlığı’nın olayın tekrar tetkiki yolundaki talebi üzerine, Hazro Cumhuriyet
Savcısı yeniden bir sorusturma baslattı. Bu defa Savcı değisti. Savcı Jandarma
Komutanı’ndan muhtarın ve Sarıerik köyü Đhtiyar Heyeti üyelerinin ve eğer gerçeklesmisse
iddia edilen operasyona katılan güvenlik güçlerinin isimlerini bir tezkereyle talep etti. Savcı,
ayrıca basvurucunun görüsme yapılabilmesi için bulunmasını talep etti. Jandarma
Komutanı, raporunda, anılan tarihlerde Sarıerikte herhangi bir operasyon yapılmadığını ve
basvurucunun köyden tasınmıs olması nedeniyle bulunamadığını ve bulunduğu yerin de
bilinmediğini belirtti. Ayrıca muhtar ve Đhtiyar Heyeti üyelerinin isimlerini verdi. Savcı
ayrıca, Kaymakam’dan, anılan tarihlerde Sarıerik köyünün köy korusu olup olmadığını ve
Mesebağlar köyünün korucularının isimlerini kendisine bildirmesini talep etti. Kaymakam
Mesebağlar’ın köy korucularının bir listesini hazırladı ve Sarıerik köyünün söz konusu
tarihte korucusu olmadığını belirtti.
Cumhuriyet Savcısı muhtar ve Đhtiyar Heyeti üyelerini dinledi (Kasım Tatlı, Esref Güç,
Musa Can, Đbrahim Türkoğuz ve Yusuf Yasa). Bunların tümü, iddia edilen olayların
gerçeklesmediğini kesin bir ifade ile dile getirip ve iddia edilen olaylardan yaklasık 6 ay
sonra Gündem ailesine ait 3 ya da 4 evin güvenlik güçleri ile teröristler arasında çıkan
çatısma sonucunda yandığını belirttiler. Eski Savcı ve Kaymakam tarafından yapılan
sorusturmadan hareketle, yeni savcı bu davayı takip etmeye yetkili olmadığı ve bu konunun
Hazro Đdare Kurulu’nun yetkisi dahilinde olduğu sonucuna varmıstır. Aslında, takipsizlik
kararı verebilecek olmasına karsın, basvurucuyla yüz yüze görüseme fırsatına sahip
olamadığı için, basvuruyu Đdare Kurul tarafından incelenmek üzere Kaymakamlığa havale
etti.
Hazro Đdare Kurulu, hazırladığı rapor, daha sonra Komisyon’a gönderilen, müfettisi
olayla ilgili sorusturma yapmak üzere atadı. Kurul, 17 Ağustos 1995 tarihinde Bay
Gündem’in iddialarını destekleyen ya da kanıtlayan herhangi bir delil olmadığı için
sorusturmaya yer olmadığına karar verdi. Kurul kararı, Diyarbakır Đdare mahkemesi’nce 15
Ocak 1996 tarihinde oybirliği ile onandı.
II. Đlgili Đç Hukuk ve Uygulama
A. Đdari sorumluluk
21. 2577 sayılı idari yargılama usulü ile ilgili yasanın 13. maddesi uyarınca idarenin
eylemlerinden zarar gören kisilere, iddia ettikleri olaylardan dolayı idareden tazminat talep
etme hakkına sahiptirler. Talep tamamen ya da kısmen reddedilirse veya talebe hiçbir yanıt
verilmezse ilgililer altmıs günlük süre içinde yargı yoluna basvurabilirler.
22. Türk Anayasası’nın 125. Maddesi söyledir:
“Đdarenin her türlü eylem ve islemine karsı yargı yolu açıktır…
Đdare kendi eylem ve islemlerinden kaynaklanan zararı ödemekle yükümlüdür.”
23. Bu hüküm, olağanüstü hal ve savas hallerinde bile herhangi bir sınırlamaya tabi
tutulamaz. Đdarenin sorumluluğuna gidilebilmesi için idarenin bir kusurunun olduğunun
ispatı gerekmez, çünkü idarenin sorumluluğu mutlaktır, objektiftir ve ‘sosyal risk’ teorisi
üzerine kurulmustur. Böylece, idare kimliği bilinmeyen kisilerin ya da teröristlerin
eylemlerinden zarar gören kisilerin bu zararlarını, devlet, kamu düzeni ve güvenliğini
sağlayamadığı veya kisilerin hayat ve mal varlıklarını koruyamadığı gerekçesinden
hareketle tazmin etmek durumunda kalır.
B. Cezai sorumluluk
24. Türk Ceza Kanunu’na göre asağıdaki fiiller suçtur.
- Bir kimseyi bir seyi islemek ya da islememeye mecbur etmek için zor
kullanmak (Madde 188),
- Tehdit (Madde 191),
- Mesken masuniyetini ihlal (Madde 193,194),
- Bir kimseye iskence yapılması veya kisilere kötü muamele (Madde 243 iskence,
Madde 245 memurların kötü muamelesi) ve
- Baskasının malına kasten zarar verilmesi (Madde 526).
25. Tüm bu suçlar için, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 151 ve 153.
maddelerine uygun olarak savcılık veya yerel idari makamlara sikayette bulunulması
gerekmektedir. Savcı ve polis kendilerine bildirilen suçları takip etmekle yükümlüdürler.
Savcı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 148. Maddesine uygun olarak sorusturmanın
baslatılmasına ve devam ettirilmesine karar verir. Sikayetçiler, savcının takipsizlik kararına
itiraz edebilirler.
26. Eğer sikayet edilen fiillerin süphelileri askeri personel ise, Askeri Ceza
Kanunu’nun 86. ve 87. maddeleri uyarınca verilen emirlere uygun davranmamıslarsa onlar
da, büyük bir zarara neden olmak, insan hayatını tehlikeye atmak ya da mülkiyete zarar
vermekten dolayı kovusturulabilirler. Bu kosullarda, takibat (asker olmayan) ilgili kisiler
tarafından ya Askeri Ceza Yargılama Usulü Kanunu uyarınca yetkili makamlar önünde ya
da sanığın hiyerarsik amiri nezdinde yürütülür (353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kurulusu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 93 ve 95. maddeleri).
27. Eğer suçun faili kamu görevlisi ise, lüzumu mukakeme kararı yerel idare
kurullardan alınabilir. Yerel kurul kararlarına karsı Danıstay’a basvurulabilir, men’i
muhakeme kararları kendiliğinden temyize tabidir.
C. Tazminata iliskin hükümler
28. Devlet memurlarının, tecavüz ve haksız fiil, gibi maddi zarara yol açan hukuka
aykırı fiillerine karsı tazminat talebiyle hukuk ve idare mahkemelerine basvurulabilir.
Terörist siddetten kaynaklanan zararlar Sosyal Yardımlasma ve Dayanısma Fonu’ndan
karsılanabilir.
29. Đdare aleyhine, yazılı usulle yargılama yapan idare mahkemelerinde dava açılabilir.
D. Anayasal hükümler
30. Anayasanın 13 ila 15. maddeleri anayasanın temel haklara iliskin hükümlerinin
genel sınırları düzenlemektedir.
Anayasanın geçici 15. maddesi 12 Eylül 1980 ile 25 Ekim 1983 tarihleri arasında
çıkarılan kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle alınan önlemlerin anayasaya
aykırılıklarının ileri sürülemeyeceğini belirtmektedir. Bu hükme, hükümlerine dayanılarak
yargı denetimi dısında bırakılan kararnameler yürürlüğe konulan, 25 Ekim 1983 tarih ve
2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu da dahildir.
E. Olağanüstü hal tedbirleri
31. Olağanüstü Hal Bölge Valisi’ne, anılan türden kararnamelerle, bilhassa 424, 425
ve 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değistirilen 285 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile, genis yetkiler verilmistir.
16 Aralık 1990 tarih ve 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesi hükmü
söyledir:
“ Bu Kanun Hükmünde Kararname ile Đçisleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge
Valisine ve olağanüstü hal bölgesi dahilindeki il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile
ilgili her türlü karar ve tasarruflarından dolayı bunlar hakkında cezai, mali veya hukuki
sorumluluk ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine basvurulamaz.
Kisilerin sebepsiz uğradıkları zararlardan dolayı Devletten tazminat talep etme hakları
saklıdır.”
32. Basvurucuya göre bu hüküm Valilere dokunulmazlık sağlamaktadır. Terörle
mücadele sonucunda ortaya çıkacak zararlar mazur görülecek ve bunların giderilmesi için
dava açılamayacaktır. Bunun yanında 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Olağanüstü
Hal Bölge Valisi’nin yetkilerini genisletmis ve Valiye köylerin daimi veya geçici olarak
bosaltılması, konutlardan yararlanma hakkının sınırlandırılması ve insanların baska yerlere
gönderilmesi konusunda yetkiler vermistir. Sonuç olarak, hukuk, Olağanüstü Hal Bölge
Valisi’ne olağanüstü hal kosullarında olağandısı genislikte yetkiler vermekte ve bu yetkileri
yargısal ve siyasal denetim (parlamento denetimi) dısında bırakmaktadır. Bununla birlikte
söz konusu tarihte yerleri değistirilen kisilere ev verilmesi ya da tazminat ödenmesine
iliskin hükümler içeren kararnameler yoktu.
KOMĐSYON ÖNÜNDE ĐSLEMLER
33. Basvurucu, Komisyon’a 7 Temmuz 1993 tarihinde sunulan basvurusunda (No.
22275/93), Sözlesmenin 3,5,6,13 ve 18. maddeleri ile 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesine
dayanarak, evinin ve mallarının güvenlik güçleri ve köy korucuları tarafından yönlendirilen
saldırılar sonucunda ciddi bir sekilde zarar gördüğünü ve bu nedenle evini terk etmek
zorunda kaldığını belirtmistir.
34. Komisyon, 9 ocak 1995 tarihinde, basvuruyu kabul edilebilir bulduğunu beyan
etmistir. 3 Eylül 1996 tarihli raporunda, Komisyon Sözlesme’nin 3,5/I, 8 ve 18. maddeleri
ile, 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal edilmemis olduğuna (bire karsı yirmisekiz oy),
Sözlesmenin 6/ I. maddesinin ihlal edilmis olduğuna (üçe karsı yirmialtı oy) ve 13. maddeye
iliskin ayrı bir meselenin doğmamıs olduğuna karar vermistir (üçe karsı yirmialtı oy).
MAHKEMEYE SON SUNUSLAR
23 Eylül 1997 tarihinde yapılan durusmada, hükümet, sunusunda da belirtmis
olduğu gibi, Mahkeme’den, basvuruyu, geçersiz olduğu ya da basvurucunun
sikayetini geri almıs olduğu için, basvurunun kabul edilemez olduğunun tespitini
istemistir. Buna ek olarak, basvurucunun iç basvuru yolarını tüketmediği de ileri
sürülmüstür. Mahkeme’nin ilk itirazları kabul etmemesi durumunda, Hükümet, iddia
edilen olayların gerçeklesmediğine karar verilmesini talep etmistir.
35. Aynı oturumda basvurucu, sunusundaki talebini hatırlatarak, Mahkeme’den
Sözlesmenin 13. Maddesinin ya da alternatif olarak 6. maddesinin ihlal edilmis olduğunu
kabul etmesini ve kendisine 50. madde uyarınca hakkaniyete uygun bir tazminat
ödenmesine karar vermesini talep etmistir.
KARAR
I. HÜKÜMETĐN ĐLK ĐTĐRAZLARI
36. Hükümet, Mahkeme önünde, Mahkeme’nin yetkisine iliskin iki ilk itiraz ileri
sürmüstür. Hükümet ilk olarak, basvurunun geçerliliğinin süpheye açık olduğu ya da
altenatif olarak basvurucunun basvurusunu geri aldığını veya takip etmediğini; ikinci olarak
da basvurucunun sözlesmenin 26. maddesine aykırı olarak iç basvuru yollarını
tüketmediğini ileri sürmüstür.
37. Mahkeme, ilk itirazları, bunların ilgili devlet tarafından yeterli açıklıkta olmak
kaydıyla, prensip olarak, Komisyon’un kabul edilebilirliğe iliskin inceleme yaptığı asamada
ileri sürülmesini halinde göz önüne almaktadır (bkz. 9 Aralık 1994 tarihli Stran Greek
Rafineries ve Stratis Andreadis/ Yunanistan Kararı, Seri A no. 301-B, s. 77, paragraf 32).
A. Hükümetin birinci ilk itirazı
38. Hükümet basvurunun geçerliliğini tartısırken, basvurucunun kimliğini
sorgulamıstır. Hükümet basvurunun, Đsmet Gündem’in, yoksul ve okuma yazma bilmeyen
insanların cehaletini istismar ederek pek çok asılsız basvuru yapmaktan sorumlu olan
Diyarbakır Đnsan Hakları Derneği’nden Mahmut Sakar’a verdiği iddia edilen ifadeye
dayandığını ileri sürmüstür. Đfadenin Bay Gündem tarafından değil de, Bay Sakar tarafından
yazıldığı açıktır ve 31 Mayıs 1994 tarihli ifadedekinden farklı olarak (bkz. paragraf 18
yukarıda), vekaletnamede olduğu gibi görünüste Gündem’in imzasını tasımaktadır. Her
ikisinde de imzalar okunamayan karalamalardan ibarettir. Bunun ötesinde, basvurucu
Komisyon önüne gelmediği gibi, ne Hükümet ne de Komisyon basvurucunun gerçek bir
basvurucu olup olmadığını saptama olanağına sahip olamamıstır. Mahmut Sakar ve Bay
gündem’in babasının Komisyon Temsilcilerine verdikleri ifadelerden (bkz. paragraf 18
yukarıda) hareketle, Bay Gündem’in kendi adına yapılan basvurudan haberdar olmadığı
sonucuna varılabilir.
39. Hükümet Bay Gündem’in bu davada basvurucu olarak kabul edilmesi halinde,
alternatif olarak basvurusunu takip etmediğinin kabulünü talep etmistir.
40. Komisyon Temsilcisi, Komisyon’un basvuruyu gerçek bir basvuru olarak kabul
ettiğini vurgulamıstır. Temsilci, Mahkeme’nin basvuruyu, Đsmet Gündem tarafından
yapılmadığı ya da basvurunun zımnen geri alınmıs sayılması gerektiği noktalarından
hareketle reddetmemesini talep etmistir. Đsmet gündem adında birinin nüfus kayıtlarında yer
aldığına ve söz konusu olayların gerçeklestiği tarihte bir evi olduğuna ve ailesi ile birlikte
Kaniye Meheme’de yasadığına itiraz edilmemistir. Bu, Komisyon Temsilcileri önünde ifade
veren basvurucunun babası tarafından doğrulanmıstır (bkz. 18. paragraf yukarıda). Đmzaların
Bay Gündem’e ait olmadığına ya da Đnsan Hakları Derneği’nce alınan ifadenin
basvurucunun sikayetlerinin doğru bir yansıması olmadığına iliskin süphelere dayanak teskil
edebilecek hiçbir kanıt ileri sürülmemistir. Bay Sakar’ın ifadesinde Đsmet Gündem’in ikinci
ifadeyi vermediğine ya da kendi adına yapılan basvurudan haberdar olmadığına isaret
edebilecek herhangi bir neden yoktur. Bunun yanı sıra, basvurucunun kendi adına,
basvurusunu takip etmeyeceğine ya da sikayetini geri almayı istediğini ortaya koyan
herhangi bir belirti yoktur.
41. Mahkeme, önündeki materyalden, Hükümetin basvurunun geçerliliğine iliskin bu
itirazını Komisyon’un 9 Ocak 1995 tarihinde kabul edilebilirlik kararını vermeden önce,
ileri sürüp sürmediğinin anlasılamadığını belirtmistir. Bununla birlikte, hükümetin
Mahkeme’ye bu konu ile ilgili olarak yaptığı itirazı Kasım 1995 tarihinde Komisyon
Temsilcileri önünde yapılan oturuma dayandırdı.
Bununla birlikte Mahkemeye göre, kabul edilebilirlik asamasında, hiçbir sey,
hükümetin, ifade tutanakları ve 15 Mart 1993 tarihli vekaletname üzerindeki imzaların
kaynağı ile; basvurucu tarafından Komisyona yapılan 7 Temmuz 1993 tarihli basvuruda ve
Bay Sakar tarafından hazırlanan 31 Mayıs 1995 tarihli ifade tutanağında basvurucunun
imzasının bulunmadığı itirazlarının ileri sürülmesine engel olusturamaz. Bunun yanında,
Hükümetin Temsilciler önündeki oturumdan sonraki asamada da, ne 15 Mart 1993 tarihli
belgenin ve 7 Temmuz 1993 tarihli basvurunun geçerliliğine, ne de basvurucunun oturuma
katılmayısından onun sikayetini geri alacağı ya da basvurusunu takip etmeyeceği anlamının
çıkarılacağını ileri sürmediği hatırlatılmalıdır. Hükümetin itirazları yalnızca Bay Sakar
tarafından 31 Mayıs 1994 tarihinde hazırlanan ifadenin ilk ifadeden daha ayrıntılı bir sekilde
hazırlanmıs olmasına ve Bay Sakar’ın Temsilciler önünde ifade vermesine yönelikti (bkz.
paragraf 19 yukarıda).
Sonuç olarak, hükümet basvurunun geçerliliği ve basvurucunun sikayetini geri almıs
sayılacağına iliskin itirazları yapma hakkını kaybetmistir.
B. Hükümetin ikinci ilk itirazı
42. Hükümet, daha önce komisyon önünde kabul edilebilirlik asamasında olduğu gibi,
basvurucunun, Sözlesmenin 26. maddesinde öngörülen basvuru yollarını tüketmediğini ve
sikayetine konu olan hakla ilgili olarak yerel makamlarca karar verilebilmesi için herhangi
bir girisimde bulunmadığını belirtmistir. Bu nedenle Mahkeme, basvurucunun sikayetini
dinleme hakkına sahip değildir.
43. Hükümet, basvurucunun Strasbourg organları önünde yakındığı olayların, sikayet
yapılması durumunda Türk Ceza Hukuku uyarınca da cezalandırılabilir fiillerden olduğunu
belirtmistir (Bkz. paragraflar 35-38 yukarıda). Olağanüstü hale tabi olarak yönetilen
yerlerde mahallin savcıları, güvenlik kuvveti mensuplarının görevleri sırasında ya da resmi
görevleri ile bağlantılı olarak isledikleri suçlarla ilgili sorusturmayı yürütecektir. Eğer bir
güvenlik mensubunun suç islediğine dair prima facie bir kanıt ele geçerse, savcı dosyayı
ilgili Đdari Kurulu’na gönderir. Đdare Kurulu, karar almadan önce, güvenlik kuvveti mensubu
aleyhinde yargısal islem yapılıp yapılamayacağı konusunda görüs vermesi için bir
sorusturmacı atar. Kararın olumsuz olması halinde, bu karar aleyhine Danıstay’a
basvurulabilir. Eğer karar olumlu olursa dosya, cezai takibatı baslatması için savcıya geri
gönderilir.
Somut olayda, Hazro Savcısı, basvurucunun iddialarını Hükümet Komisyon’la basvuru
ile ilgili olarak haberlestikten sonra öğrendi (bkz. paragraf 21 yukarıda).Savcı,
basvurucunun ikametgahının o dönemde Diyarbakır’da olması nedeniyle - kendi görev
alanının dısında - görevini ifa edemedi (Bkz. paragraf 30 yukarıda). Diyarbakır’da da polis,
Đstanbul’a tasındığı ve yeni ikametgahına iliskin olarak bir ipucu bırakmadığı için
basvurucunun izini bulamadı. Böylelikle jandarma ve polisin basvurucuyu bulmak için
yaptıkları girisimler basarısız oldu. Buna rağmen, savcı takipsizlik kararı vermeden
sorusturmaya devam etti ve iddia edilen olayları gerçeklestiği reddeden bes tanık dinledi.
Ayrıca, söz konusu tarihe ait Jandarma görev defterinin bir kopyasını aldı. Olayların
gerçeklestiği iddia edilen günlerde Sarıerik köyünde operasyon yapılıp yapılmadığını
arastırdı ve ilgili askeri personelin listesini istedi. Sözü edilen olayların gerçeklesmediği
kesin bir dille ifade edildi (Bkz. paragraf 30-31 yukarıda).
Aynı sekilde, Đdare Kurulu kendi sorusturmasını yaptı ve iddia edilen olayların
gerçeklesmediği sonucuna vardı (Bkz. paragraf 30 yukarıda).
44. Hükümet ayrıca basvurucunun idare mahkemeleri önünde düzeltme talep etme
hakkına sahip olduğunu belirtmistir (Bkz. paragraf 32-34 yukarıda). Böylece, bir idare
mahkemesine basvurulmus olsa idi, basvurucu tarafından iddia edildiği gibi 200 jandarma
ve 150 köy korucusunun Sarıerik’e aramak için gelip ve evlere ates etmeleri durumunda
eski halin iadesi ya da en azından tazminat ödenmesi talep edilebilirdi. Đlk olarak, Devlet
görevlileri kusurlu olduğunda Devletin tazminat ödeme yükümlülüğü ortaya çıkar. Devlet,
daha sonra ödenen tazminatı sorumlulardan talep edebilir. Đkinci olarak, PKK teröristlerinin
yol açtığı ya da teröristlerle güvenlik güçleri arasındaki çatısmalardan kaynaklanan
zararlardan dolayı, Devletin kamu düzeni ve güvenliğini sağlayama veya bireylerin hayat ve
mülklerini koruma görevini yerine getiremediğinin söylenebileceği durumlarda Devletin
sorumluluğu ‘Sosyal Risk’ teorisine dayandırılabilir.
Özetle, devlet kendi görevlilerinin güvenliğin sağlanması için yaptıkları fiillerden
kaynaklanan zararın tazmininde sorumluluktan kaçamayacaktır.
45. Basvurucu ve Komisyon, Mahkeme’den, Hükümetin iç basvuru yollarının
tüketilmediğine iliskin ilk itirazını reddetmesini talep ettiler. Bu bağlamda, temel olarak
basvurucunun Sözlesmenin 6. ve 13. maddeleri ile ilgili sikayetinde dayandığı görüslere
basvurmuslardır. Görüsler asağıda 71-73. paragraflarda özetlenmistir.
46. Mahkeme bu davada, 26. maddede öngörülen iç basvuru yollarının tüketilmis olup
olmadığını incelerken 16 Eylül 1996 tarihli Akdıvar ve Diğerleri/ Türkiye (Reports of
Judgements and Decisions 1996-IV, s. 1210-11), 18 Aralık 1996 Aksoy/ Türkiye (Reports
of Judgements and Decisions 1996-VI, s. 2275-76, parg. 51-53) ve 28 Kasım 1997 tarihli
Mentes/ Türkiye (Reports 1997-VII, s. 2706-07, parag 57-58) kararında ortaya konan
ilkelerden hareket edecektir. Bu davada temel sorun, anılan davalarda da olduğu gibi,
basvurucunun kendisini iç basvuru yollarını tüketme yükümünden muaf kılacak özel
kosulların varlığını ispat edip etmediğidir.
Bu bağlamda, bu davada basvuru yollarının etkinliğine iliskin hukuki ve siyasal
kosulların yukarıda değinilen davadakilerle aynı olduğu hatırlatılmalıdır. Mahkeme, bu
nedenle basvurucunun sikayetini yaptığı dönemde Türkiye’nin güneydoğusunda hüküm
süren, hala da devam eden, ve PKK üyeleri ile güvenlik güçleri arasındaki siddetli
çatısmaların karakterize ettiği kosulları dikkate alacaktır (Bkz. paragraf 9 yukarıda).
Mahkeme Akdıvar ve Diğerleri Davası’nda su ifadeleri kullanmıstır:
“ Böylesi bir durumda, adalet kurumunun bir düzen olarak bir düzen olarak uygun
biçimde isleyisine engeller bulunduğu kabul edilmelidir. Özellikle de, böyle güç bir
durumda yürütülen yerel adli davalar için gerekli olan kanıtları güvence altına alma
hususunda karsılasılan güçlükler, adli yollara basvuru arayısını bosa çıkarabilir ve yolların
bağlı olduğu idari sorusturmaların gerçeklesmesi önlenmis olabilir.” ( s. 1211-12, paragraf
70.)
47. Bunun ötesinde Mahkeme, köylerin tahrip edilmesine iliskin büyük bir sorun
olmasına karsın, kisilerin mallarının güvenlik güçlerince kasten tahrip edildiğine iliskin
iddialarla ilgili olarak verilmis herhangi bir tazminat hükmüne ya da bu iddialarla ilgili
olarak yapılan herhangi bir sorusturma örneğine rastlanmayısına dikkat edilmelidir. Bunun
ötesinde, yetkililerin bu türden bir uygulamanın güvenlik güçlerince sürdürüldüğünü kabul
etmek konusunda büyük bir isteksizlik olduğu görülmektedir.
48. Diğer yanda, basvurucunun babası Komisyon Temsilcileri önünde ailenin mahalli
jandarmaya basvurduğunu belirtmistir. Basvurucu sözlesmeden kaynaklanan haklarını,
Mentes ve Diğerleri Davası’nda olduğu gibi, Strasbourg’a yakınmadan önce yerel makamlar
önünde ileri sürmemistir. Mentes davasında olduğu gibi, Mahkeme, Hükümetin,
Komisyon’la basvurucunun basvurusu ile ilgili olarak haberlesmesini müteakiben,
basvurucunun iddiaları ile ilgili olarak yürütülen sorustur-mada basvuru yollarının
tüketilmesinden beklenenlerin değerlen-dirilmesinde önem tasımaktadır.
49. Bu bağlamda Mahkeme, sorusturmanın, Hazro Bassavcısı’nın basvurudan haberdar
olduktan kısa bir süre sonra 17 Aralık 1993 yılında basladığını ve Hazro Đdare Kurulu’nun
sorunun takip edilmesine gerek görmediğine iliskin karar verdiği 17 Ağustos 1995 tarihinde
sona erdiğini belirtmistir (Bkz. 21 ve 31. paragraflar yukarıda). Bu süre içinde dosya yetkiye
iliskin güçlükler yüzünden Savcılık ile Đdare kurulu arasında mekik dokumustur (Bkz. 21-
24. paragraflar). Basvurucuyu bulmaya çalısmadan, basvurucunun yakındığı olayların
açıklanabilmesi yönünde ilk takipsizlik kararının verildiği 18 Mayıs 1994 tarihinden sonra
pek az sey yapılmıstır (Bkz. paragraf 30 yukarıda). 17 Kasım 1994 tarihine kadar,
sorusturmanın ikinci turuna kadar, Hazro Savcılığı tanık dinlememistir. Bunun ötesinde,
yetkililer basvurucuyu bulamadıklarında; onun ailesi ile görüsmek için herhangi bir
girisimde bulunmadıkları gibi, hiçbir güvenlik kuvveti mensubunu da sorguya
çekmemislerdir. Böylece, basvurucunun iddialarının ciddiyetine karsın, yürütülen
sorusturma sadece uzamakla kalmamıs, aynı zamanda dar kapsamlı da tutulmustur.
Diğer yanda, Hükümet sunusunda, basvurucunun ifadesinin alınabilmesi için
yetkililerin çaba harcadıklarını göstermeye çalısmıstır (Bkz. paragraf 30 yukarıda).
Mahkeme elindeki delillerden hareketle, bu konuda yetkililerin bir ihmali olmadığı
görüsündedir. Bunun yanında, Mahkeme, sorusturmanın uzamasında ve dar tutulmasında
da, basvurucunun yetkililerle yardımlasmamasının payı olduğunu kabul etmemektedir.
Ayrıca, Hazro Cumhuriyet Savcılığı’nca yapılan sorusturma esnasında, ifadeleri alınan
Sarıerik Muhtarı ve basvurucunun yasadığı mezradan dört köylü iddia edilen olayların
gerçeklesmediğini belirtmislerdir. Bunun dısında, dava Đdare kuruluna ilk kez
gönderildiğinde, muhtarın ifadesi alınmıs ve Hazro Jandarma Komutanı’ndan söz konusu
tarihte anılan yerde operasyon yapılmadığına iliskin kesin bir bilgi alınmıstır. Muhtar ve
Hazro Jandarması bunun bu davayla ilgili olmadığını ileri sürmüstür (bkz. paragraf 31
yukarıda)
50. Yukarıdakilerin ısığında, Mahkeme, yakınılan kosulların basvurucunun iç basvuru
yollarını tüketme yükümünden muaf kılacak bir nitelik tasıyıp tasımadığı konusunda
süphelidir. Bununla birlikte, Hükümetin ikinci ilk itirazıyla, basvurucunun Sözlesmenin 13.
maddesine iliskin yakınması arasında yakın bir bağ olduğundan, Mahkeme bu itirazı esasla
birlestirmistir.
II. BASVURUCUNUN YAKINMALARININ ESASI
A. Sözlesme’nin 3, 5/ 1, 8 ve 18. maddeleri ile 1 No’lu Protokolün 1.
maddesinin ihlali iddiası
51. Basvurucu Komisyon önünde, kendisi ve ailesinin hedef alınması ve evlerini
terketmeleri için kendilerine karsı cebir kullanılmasının (Bkz. 11-16. paragraflar yukarıda),
gayriinsani ve haysiyet kırıcı muamele olduğunu ve bunun Sözlesmenin 3. maddesini ihlal
ihlal ettiğini savunmustur. Sözlesmenin 3. maddesi söyledir:
“Hiç kimse iskenceye, gayriinsani yahut haysiyet kırıcı ceza ve muameleye tabi
tutulamaz.”
Öte yandan, kardesi Đbrahim’in kaybolusunu hatırlatan basvurucu, Devlet
görevlilerinin tacizkar ve tehditkar tutumlarının kardesinin güvenlik hakkını ihlal ettiğini
savunmustur (Bkz. 11-16. paragraflar yukarıda). Bu, Sözlesmenin 5. maddesinin ihlali
sonucunu doğurmustur. Sözlesmenin 3. maddesi söyledir:
“Her ferdin hürriyete ve güvenliğe hakkı vardır.”
Buna ek olarak, basvurucu evine yapıldığını iddia ettiği iki saldırının
Sözlesme’nin 8. maddesini ayrı ayrı ihlal etmis ve güvenlik güçleri ve köy korucularının
basvurucunun evini ve ailesini hedeflemis olmaları da (Bkz. 11-16. paragraflar yukarıda)
ihlali ağırlastırmıstır. 8. madde hükmü söyledir:
“1. Her sahıs hususi ve ailevi hayatına, meskenine ve haberlesmesine saygı
gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına resmi bir makamın müdahalesi demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması,
suçların önlenmesi, sağlığın veya ahlakın ve baskasının hak ve özgürlüklerinin korunması
için zorunlu bulunduğu derecede ve kanunla öngörülmesi kosuluyla gerçeklesebilir.”
Basvurucu, ayrıca evine ve mallarına verilen zararın (Bkz. 11-16. paragraflar yukarıda)
mülkiyet hakkından mahrum kalmasına neden olduğunun ve aynı zamanda 1. No’lu
protokolün 1. maddesi uyarınca güvence altına aldığı mülkiyet hakkından yararlanma
hakkının da ihlal edildiğini belirtmistir. 1. No’lu protokolün 1. maddesi hükmü söyledir:
“Her gerçek ve tüzel kisi mallarının masuniyetine riayet edilmesi hakkına maliktir.
Herhangi bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpis eylediği sartlar ve
devletler hukukunun prensipleri dahilinde mülkünden mahrum edilebilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, emvalin umumi menfaate uygun olarak istimalini
tanzim veya vergilerin veyahut sair mükellefiyetlerin veyahut da para cezalarının tahsili için
zaruri gördükleri kanunları yürürlüğe koymak hususunda malik bulundukları hukuka halel
getirmez.”
Basvurucu ayrıca, yasadıklarının, Devletin Sözlesme’nin 18. maddesini ihlal
eden resmilesmis uygulamasının bir yansıması olduğunu iddia etmistir. Sözlesme’nin 18.
maddesi hükmü söyledir:
“Bu sözlesmenin hükümleri gereğince, mezkur hak ve hürriyetlere yapılan takyitler
ancak derpis edildikleri gaye için tatbik edilebilirler.”
52. Komisyon, kendisine sunulan yazılı ve sözlü ifadelerden, basvurucunun iddia ettiği
olayların gerçeklestiğinin, makul bir süpheden masun bir sekilde kanıtlanamadığı sonucuna
varmıstır (Bkz. 25-29. paragraflar yukarıda). Komisyon bu nedenle, Sözlesmenin 3,5, veya
8. maddeleri ile 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulasılmasını
sağlayacak yeterli kanıt olmadığı kanısındadır. Bunun yanında, bu olaylarla ilgili olarak
uygun olmayan amaçları gerçeklestirmek için basvurulan sınırlamaların da, 18. Madde
bağlamında bir mesele doğurmayacağı görüsü hakimdir.
Hükümet Mahkemeyi, Komisyon’un bu kararını onaylamasını talep etmistir.
Mahkeme, önündeki davanın görüsülmesi esnasında, basvurucunun olaylara iliskin
değerlendirmesine itiraz etmemistir. Mahkeme, yerlesik içtihatlarına atıfta bulunarak,
olayların tespit ve tahkikinin Komisyon’un asli görevi olduğunu (Sözlesme’nin 28/ 1 ve 31.
maddeleri) ve kendisinin bu alandaki yetkisini istisnai durumlarda kullandığını (Bkz.
yukarıda anılan Mentes ve Diğerleri kararı, s. 2709-10, paragraf 66) hatırlatarak; somut
olayda bu karardan ayrılmak için bir neden görmediğini belirtmistir. Sonuç olarak,
Mahkeme, Sözlesmenin 3, 5/ 1, 8 ve 18. maddeleri 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal
edilmemis olduğu sonucuna varmıstır.
B. Sözlesme’nin 6/ 1 ve 13. maddelerinin ihlali iddiası
1. Mahkeme önündeki tartısmalar
53. Basvurucu, mülkünün güvenlik güçleri tarafından kasten tahrip edildiği
konusundaki iddialarını ileri sürüp, tazminat talep edebileceği etkili bir yargısal veya bunun
dısındaki bir basvuru yolundan mahrum bırakıldığından yakındı ve Sözlesme’nin 13.
maddesinin ihlal edilmis olduğunu iddia etti. 13. madde hükmü söyledir:
“Đsbu Sözlesmede tanınmıs hak ve hürriyetleri ihlal edilen her sahıs ihlal fiilini resim
vazifelerini ifa eden kimseler tarafından bu vazifelerin ifası sırasında yapılmıs da olsa, milli
bir makama fiilen müracaat hakkına sahiptir.”
Alternatif olarak, basvurucu Sözlesmenin 6. maddesinin 1. fıkrasının ilgili
olduğu ölçüde ihlal edilmis olduğunu ileri sürmüstür. Sözlesmenin 6/ 1. maddesi söyledir:
“Herkes medeni hak ve vecibeleriyle ilgili nizalar…hakkında karar verecek olan
kanuni müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde
hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir.”
54. Hükümet, 55 ila 57. paragraflarda görüslerine dayanarak, Türkiye2de etkili
basvuru yolları olmasına karsın, basvurucunun bundan faydalanmadığını vurguladı ve
Mahkemeden Sözlesmenin 6 ve 13. maddelerinin ihlal edilmemis olduğuna karar vermesini
talep etti.
55. Komisyon, basvurucunun 6. maddenin 1. fıkrası anlamında, kisisel hakları
hakkında karar verebilecek olan etkili mahkeme basvuru olanağına sahip olmadığından
hareketle bu hükmün ihlal edilmis olduğu kanısına vardı. Komisyon’un görüsüne göre,
Olağanüstü Hal Bölge Valisi’ne ve yardımcılarına (Bkz. 43-45. Paragraflar) olağanüstü
yetki ve dokunulmazlıkların sağlandığı Türkiye’nin güneydoğusunda, basvurucu gibi,
evlerinin ve mallarının tahrip edildiğini ileri süren kisiler, süpheye yer bırakmayacak ölçüde
güçlükler ve engellemelerle karsılasmaktadırlar. Somut olayda, Komisyon tarafından Türk
Hükümeti’ne basvurucunun sikayeti hakkında bilgi verilene kadar olaylara iliskin herhangi
bir sorusturmanın yapılmamıs olması ve sonrada yapılan sorusturmalarda da iki takipsizlik
kararı verilmis olması sorusturmanın etkili bir biçimde sürdürüldüğü anlamına gelmez ve
bunlar yukarıda anılan güçlüklere bir kanıt teskil eder (Bkz. 21-24. paragraflar yukarıda).
Diğer yandan, basvurucu yakınmalarının kisisel hakları dısındaki haklarına iliskin
olduğunu belirtmediği için, 13. Maddeye iliskin ayrı bir mesele doğmamaktadır.
56. Mahkeme önündeki durusmada, Komisyon temsilcisi, Mahkemenin Komisyon
raporundan sonraki tarihli, yukarıda adı geçen, Akdıvar ve Diğerleri ve Aksoy kararları
ısığında “etkili” basvuru yolu kavramını irdelemistir. Temsilci, etkili basvuru yolunun
mağdura sadece tazminat ödenmesini sağlayan değil, bunun yanında yakınılan olayların
sorumlularının bulunmasını ve sorumluluğun tasdikini de gerektiren bir yol olduğunu
vurgulamıstır. Böylesi bir bulgu ya da tasdik - ya da en azından böylesi bir bulguya bir
mahkeme tarafından erisilebilme olasılığının varlığı- olmaksızın, tazminat ödenmesine karar
verilmesi mağdurun gerçek tatminini ya da kusurun düzeltilmesini sağlamaz ve Türkiye’nin
güney-doğusunda yasayanlara zarar veren fiillerin tekerrür etmesini engelleyecek bir etki
tasımaz. Bölgede ciddi ölçüde köy tahribi söz konusu olmasına karsın, Hükümet köylerdeki
ev ve malların güvenlik güçlerince kasten tahrip edildiğine iliskin herhangi bir idare ya da
hukuk mahkemesi kararı gösteremediği gibi, herhangi bir güvenlik mensubunun da
kovusturul-duğuna iliskin bir örnek de sunamamıstır.
Hükümet, basvurucunun mülkünün kasten zarara uğratılıp, tahrip edildiğine iliskin
tartısılabilir iddialarına karsı bu zararın giderilebilmesini sağlayabilecek uygulamada etkili
bir basvuru yolunun varolduğunu gösterememistir.
57. Basvurucu Mahkeme’den, ileri sürdüğü olaylar nedeniyle bir savcıya basvurmamıs
ve Komisyon Temsilcileri önünde ifade vermesi için yapılan çağrılara karsın ifade
vermemis olmasına iliskin olarak yasadıklarının ve güvenlik güçlerine karsı duyduğu
korkunun dikkate alınmasını talep etmistir. Basvurucu, Ocak 1993 tarihli ilk olaydan
yaklasık olarak on bes ay önce 26 Eylül 1991 tarihinde kardesi Đbrahim’in kaçırıldığı ya da
kaybolduğu iddiası ile Jandarmaya yaptığı sikayet üzerine fena halde dövüldüğünü ileri
sürmüstür. Ayrıca, Hazro güvenlik kuvvetlerini suçladığı için mahalli jandarma ve köy
korucuları tarafından ölümle tehdit edildiğini ileri sürmüstür.
Basvurucu bundan baska, Mahkeme’den, basvurusu üzerine Türk Makamları’nın
Komisyon’la yaptıkları görüsmeler üzerine baslattığı sorusturmanın yetersiz olduğuna
iliskin Komisyon görüsünü kabul etmesini talep etmistir. Basvurucu, Sözlesme’den
kaynaklanan haklarının açıkça ihlal edildiğinin savunulabileceğini belirtmistir. Komisyon
iddia edilen olayların, makul bir süpheden masun bir sekilde, değerlendirmede kullanılacak
standartların gereklerini karsılayamadığına iliskin Komisyon kararı, Komisyon tarafından
herhangi bir kanıt bulunamadığı anlamına gelmez.
2. Mahkeme’nin Değerlendirmesi
58. Mahkeme basvurucunun, kisisel haklarının ihlali ile ilgili iddialarını teorik olarak
idare ve hukuk mahkemelerin önünde ileri sürebileceğini tartısmamıs; fakat uygulamada
etkili bir basvuru yolundan mahrum bırakıldığını savunmustur. Basvurucunun mahkemeler
önünde bu yönde bir girisimi olmayınca (Bkz. paragraf 21 yukarıda), Türk Mahkemelerinin
basvurucunun gerekli yolları izlemesi durumunda, iddialarıyla ilgili bir karar verip
veremeyeceğine iliskin bir karar vermesi mümkün değildir. Bununla birlikte, Mahkeme,
basvurucunun bilhassa güvenlik güçlerinin kendi ev ve mülküne kasten zarar verdiğine
iliskin iddiaların uygun bir sekilde sorusturulmadığı iddialarını inceler.
Bu kosullar altında, Mahkeme, kendi içtihatlarına uygun olarak (yukarıda adı geçen
Mentes ve Diğerleri Kararı, s. 2715, 87-88. paragraflar), bu sikayeti devletlerin
Sözlesme’nin 13. maddesinden kaynaklanan, Sözlesme’nin ihlaline iliskin iddialarına karsı
etkin basvuru yollarının sağlanması yükümü açısından değerlendirmeyi uygun bulmustur.
Bu nedenle, 6/ 1. maddenin ihlal edilip edilmediğinin tespitini gerekli görmemistir.
59. 13. madde ile ilgili konuya geri dönülecek olunursa, Mahkeme, bu hükmün, ulusal
düzeyde, Sözlesme’de öngörülen hakların özünü güçlü kılacak basvuru yollarının
bulundurulmasını ve özgürlüklerin korunmasını iç hukuk düzeninde güvence altına
alınmasını sağladığını hatırlatmaktadır. Akit devletler, bu hükümden kaynaklanan
yükümlülüklerinin ifasında takdir yetkisine sahip olmalarına karsın, bu hükmün asıl etkisi,
yetkili ulusal makamın, hem Sözlesme’de öngörülen hakların özüyle ilgilenecek hem de
uygulamada uygun çözümler sağlayacak olan bir ulusal basvuru yolu bulundurulmasını
gerekli kılmasıdır. Basvuru yolu hukuken olduğu kadar fiilen de etkili olmalıdır, özellikle
basvuru yollarının uygulamada taraf devletin yetkililerinin eylem ve ihmalleri yüzünden
gereksiz yere islevsiz kılınmamalıdır (Bkz. yukarıda değinilen Aksoy Kararı, s. 1895-96,
paragraf 103 ve Mentes ve Diğerleri Kararı, s. 2715-16, paragraf 89).
Bununla birlikte, bu hüküm sadece sözlesmede öngörülen hakların ihlaline iliskin
iddialar söz konusu olduğunda uygulanır (Bkz. örn. 27 Nisan 1988 tarihli Boyle ve Rice/
Birlesik Krallık Kararı, Seri A no.131, s. 23, paragraf 52). Basvurucunun, evinin ve
mallarının güvenlik güçleri tarafından kasten tahrip edildiği iddiaları Sözlesme’nin sağladığı
çesitli güvencelerin kapsamında olsa bile, buna, özel olaylar ve ortaya konulan yasal
meselelerin doğası ısığında karar verilmelidir.
60. Bu bağlamda Mahkeme, incelenmekte olan soruna iliskin olaylarla ilgili olarak
elde edilen tek delilin, basvurucunun babasının, onun iddialarını destekleyen yeminli
ifadesinden ibaret olduğuna iliskin bulguyu hatırlatmaktadır. Bununla birlikte, bu yeminli
ifade hem ayrıntılara ve zamana iliskin konularda muğlak ve hem de basvurucunun evine ve
mallarına verilen zarara iliskin olarak ileri sürülen gerekçeden farklı bir gerekçeye
dayanmaktadır. Bazı tanıklar Kaniye Meheme’deki evlerin güvenlik güçleri ve köy
korucuları tarafından tahrip edilmediğini belirtmislerdir. Bazı tanıklarsa, basvurucunun
ailesine ait evlerin bir kısmının 1993 yazında Mesebağlar’da çıkan bir çatısma sonucunda
yandığı konusunda görüs bildirmisler ve fakat bu tanıkların hiçbiri, bunun, güvenlik güçleri
ya da köy korucularının kasti fiillerinden kaynaklandığını ileri sürmemistir (Bkz. paragraf
27-28 yukarıda).
Bunun ötesinde, Mahkeme, basvurucunun iki kez Komisyon Temsilcileri önünde ifade
vermeye çağrıldığına isaret etmistir. Basvurucu ilkinde oturuma katılmamıstır. Đkinci
oturumda da, Komisyon’a katılmayacağını bildirdi ve bu da oturumun iptali sonucunu
doğurdu. Basvurucu gelemeyisini, Komisyon Temsilcileri huzurunda ifade vermesi
durumunda aleyhinde olusabilecek ters tutumdan duyduğu korku ile açıkladı. Komisyon, bu
açıklama ile ilgilendi ancak bu korkunun ne ölçü de mesru görülebileceğini
değerlendiremedi (Bkz. paragraf 29 yukarıda).
Basvurucunun yokluğunun gerekçesi her ne olursa olsun, Komisyon, basvurucunun
ifade vermemis olmasının olayların tespitini güçlestirdiği kanısındadır. Olayların güvenilir
bir sekilde takdir edilebilmesi için; basvurucunun Temsilcilerce dinlenilerek güvenilirliğinin
değerlen-dirilmesi ve olayların geçmisi de dahil olmak üzere çesitli ayrıntıların kendisine
sorulması gerekir (ibidem).
61. Mahkeme kendi adına, basvurucunun kendi evinin ve mallarının güvenlik
güçlerince kasten tahrip edildiğine iliskin iddialarını içeren ifadesinin gerçek olaylara
dayanıp dayanmadığı konusunda ciddi süpheleri olduğunu belirtmistir. Bu kosullar altında,
Komisyon da Đnsan Hakları Derneği’nce alınan ifadeleri doğrudan denetleme sansına sahip
olamamısken, basvurucunun ihlal edildiğini ileri sürdüğü Sözlesme hükümleri ile ilgili
iddiaları Mahkeme’yi tatmin etmemistir (Bkz. örn., The Platform “Arzte für das Leben”/
Avusturya Kararı, 21 Haziran 1988, Seri A no. 139, s. 11, paragraf 27; The Halford/ Birlesik
Krallık Kararı, 25 Haziran 1997, Reports 1997-III, s. 1021-22, paragraflar 69-70; Anne-
Marie Andersson/ Đsveç Kararı, 27 Ağustos 1997, Reports 1997-IV, s. 1418, paragraflar 41-
42; Kaya/ Türkiye Kararı, 19 Subat 1998, Reports 1998, s. …, paragraf 107). Mahkeme,
davada 13. maddenin ihlal edilmediği sonucuna varmıstır.
62. Bu sonuçtan hareketle, Mahkeme, Hükümetin iç basvuru yollarının tüketilmediğine
iliskin ilk itirazını incelemenin gerek olmadığı kararına varmıstır.
BU NEDENLERLE MAHKEME
1- Hükümetin, basvurunun geçerliliğine ve takip edilmediğine iliskin olarak, ilk
itirazda bulunma hakkını kaybetmis olduğuna, oybirliğiyle;
2- Đçbasvuru yollarının tüketilmesine iliskin ilk itirazla esasın birlestirilmesi, altıya
karsı ondört oyla;
3- Sözlesme’nin 3,5/ 1, 8 ve 18. maddeleriyle 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal
edilmediğine, oybirliğiyle;
4-Sözlesmenin 6/ 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğinin incelenmesine gerek
olmadığına, oybirliğiyle;
5- Sözlesme’nin 13. maddesinin ihlal edilmediğine ve bu nedenle Hükümetin iç
basvuru yollarının tüketilmediğine iliskin ilk itirazını incelemenin gerekli olmadığına,
yediye karsı onüç oyla; karar vermistir.
YARGIÇ DE MEYER’ĐN KARSI OYU
(Çeviri)
Bu dava Mentes Davasına çok benziyor. Bu davada da; iddia edilen olaylar için
Türkiye’de herhangi bir makama yakınılmamıs ve davaya Strasbourg’da bakılana kadar
Türkiye’de herhangi bir sorusturma yapılmamıstır ve dava Komisyon’a, basvurucu adına
Diyarbakır Đnsan Hakları Derneği tarafından getirilmistir.
Yukarıda değinilen davada olduğu gibi ve aynı nedenlerle, ilk olarak iç basvuru
yollarının tüketilmediği ve ikinci olarak da basvurucunun Sözlesmenin 6 ve 13.
maddelerinin ihlal edildiği sonuçlarına varılması mümkün değildir.
YARGIÇ VALTĐKOS VE CASADEVALL’ĐN MÜSTEREK KISMĐ
KARSIOYLARI
Yargiç Pekkanen’in kısmi karsı oyunda belirttiği nedenlerle, bu davada
sözlesmenin 13. maddesinin ihlal edildiğini düsünüyoruz. Bunun sonucu olarak,
basvurucunun iç basvuru yollarını tüketme yükümünden muaf tutulması sonucunu doğuran
özel kosulların varlığını kabul ediyoruz. Bununla beraber, sorun açık bırakıldığı için,
çoğunlukla bir oy kullandık
YARGIÇ PEKKANEN’ĐN, YARGIÇ PETTITTI, LOIZOU, REPIK VE
LOHMUS’UN DA KATILDIKLARI KISMĐ KARSI OYU
Biz, çoğunluk kararına, Hükümet’in 26. maddede öngörülen iç basvuru yollarının
tüketilmemis olduğuna iliskin ilk itirazı ile esasın birlestirilmesi konusunda ve Sözlesme’nin
13. maddesinin ihlal edilmediğine iliskin bulgusu ve bu nedenle ileri sürülen iddianın
incelenmesinin gereksiz olduğuna; iliskin olan kısımları dısında tüm sonuçlarıyla
katılıyoruz.
26. maddeden kaynaklanan mesele ile ilgili olarak, asağıda 4. paragrafta açıkladığımız
nedenlerle, Savcıların, basvurucunun basvurusundan haberdar olduktan sonra onun iddiaları
ile ilgili anlamlı bir sorusturma yapmadıkları konusunda süphe yoktur. Bu bağlamda,
görülmekte olan davanın dayandığı olaylarla, Mentes ve Diğerleri ve diğer benzer
davalardakilerin birbirinden ayırmak için maddi bir temel göremiyoruz. Bu nedenle,
basvurucunun iç basvuru yollarını tüketme yükümünü ortadan kaldıran özel kosulların
gerçeklestiğinin ispat edildiği ve bu nedenle Hükümetin ilk itirazının reddedilmesi gerektiği
görüsündeyiz.
[1] Đlk iki sayı, davanın Mahkeme’ye giris sayısını ve gönderildiği yılı, üçüncüsü Divan’a
gönderilen davalar arasında genel sayısını ve sonuncusu Komisyon’a yapılan basvurunun
sayısını belirtmektedir.

Eklenmiş Dosya : gündem turkiye davası