KILIÇ TÜRKİYE DAVASI

KILIÇ / Türkiye Davası
(22492/93)
Strazburg
28 Mart 2000
USULĐ ĐSLEMLER
1. Dava, Mahkeme'ye Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu (“Komisyon”)
tarafından, Đnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa
Sözlesmesi’nin (“Sözlesme”) 32-1 ve 47 Maddelerinin öngördükleri 3 aylık süre
içinde 8 Mart 1999 tarihinde sunulmustur. Dava bir Türk vatandası olan Sn. Cemil
Kılıç’ın Sözlesmenin eski 25. Maddesi uyarınca 13 Ağustos 1993 tarihinde Türkiye
Cumhuriyeti aleyhine yönelttiği, Komisyona yapılan bir basvurudan (no. 22492/93)
kaynaklanmıstır.
Komisyon’un talebi Sözlesmenin 44 ve 48 maddeleri ile Türkiye'nin
Mahkemenin zorunlu yetkisini tanıdığı deklarasyona dayanmaktadır. (Eski Madde
46) Talebin amacı, Davalı Devletin, Sözlesmenin 2,10,13,14 ve 18.Maddelerini ihlal
edip etmediği, mevcut olguların ortaya konup konmadığının bir kararla
saptanmasıdır.
2. Büyük Dairenin jüri heyeti, 31 Mart 1999 tarihinde Sözlesmenin 11
no’lu Protokolünün 5. Maddesinin 4. paragrafına, Đç Tüzük 100-1 ve Mahkeme'nin
24-6 iç tüzüğüne uygun olarak basvurunun, Bölümlerden biri tarafından
incelenmesine karar vermistir. Bunun üzerine basvuru Birinci Bülüme
devredilmistir.
3. Büyük Daire, bölüm içerisinde, Türkiye adına seçilen hakim Sn. R.
Türmen (Sözlesmenin 27. Maddesi, paragraf 2. Mahkemenin 26-1 (a) iç tüzüğü) ve
Bölüm Baskanı olarak Sn. E. Palm’dan olusmaktadır. (Đç Tüzük 12 ve 26., p.(a)).
Sn.J.Casadevall, Sn.L.Ferrari Bravo, Sn. B. Zupancic, Sn. W Thomassen ve Sn. R.
Maruste Daire'yi olusturmak için tayin edilmislerdir.
4. Sonradan Sn.Türmen görevinden çekilmistir (Đç Tüzük 28). Buna
mukabil, Hükümet, Sn. F. Gölcüklü’yü ad hoc Hakim olarak atamıstır. (Sözlesmenin
27. Maddesi, para. 2 ve Đç Tüzük 29. 1. Fıkrası)
5. 14 Eylül 1999 tarihinde Daire bir durusma yapmaya karar vermistir.
6. Đç tüzüğün 59. Maddesinin 3. fıkrasına göre, Daire Baskanı
basvurudaki söz konusu görüsleri ibraz etmeleri için tarafları davet etmistir. Sekreter
basvuranların ve Hükümetin görüslerini sırasıyla 23 ve 22 Temmuz 1999 tarihinde
almıstır.
7. Dairenin kararına uygun olarak, durusma 18 Ocak 2000 tarihinde
Strazburg Đnsan Hakları Mahkemesinde gerçeklesmistir. Mahkeme huzurunda hazır
bulunanlar,
A) Hükümet adına;
Sn. S. ALPASLAN
Sn. Y KAYAALP Ajan,
Sn. B. ÇALISKAN
Sn. S. YÜKSEL
Sn. E. GENEL
Sn. A. EMÜLER
Sn. E. HOÇAOĞLU
Sn. M. GÜLSEN Danısmanlar
B) Basvuru sahibi adına;
Sn. F. HAMPSON
Sn.R.YALÇINDAĞ
Sn. C. AYDIN Avukat
Mahkeme Sn. Hampson, Sn. Yalçındağ ve Sn. Alpaslan’ın beyanlarını
dinlemistir.
DAVA ESASLARI
I. Dava Konusu Olaylar
8. Basvuranın erkek kardesi olan Kemal Kılıç Sanlıurfa’da Özgür Gündem
gazetesi adına çalısan bir gazeteciydi.
Özgür Gündem, merkez binası Đstanbul’da olan günlük bir gazeteydi.
Sahipleri gazeteyi Türk-Kürt düsüncesini yansıtan arastırmacı bir gazete olarak
tanımlamıstır. Bu gazete 30 Mayıs 1992 ve Nisan 1994 tarihleri arasında
yayınlanmıstır. Yayınlanması durdurulduğunda PKK’nın beyanının yayınlanması ve
ayrılıkçı propaganda yapmak gibi nedenlerle kendilerine karsı açılmıs sayısız dava
bulunmaktaydı. 10 Aralık 1993 tarihinde Özgür Gündem'in Đstanbul bürosuna
yapılan bir arama ve operasyonun ardından, editör, müdür ve gazete sahibi PKK
üyesi olmakla ve PKK'ya yardım ve propaganda yapmakla suçlanmıslardır. 2 Aralık
1994 tarihinde Özgür Gündem'in varisi Özgür Ülke tarafından devralınan Đstanbul
bürosu bombalanmıstır.
9. Evli olmayan Kemal Kılıç, Sanlıurfa’nın dısında Külünçe’nin bir
köyünde babası ile birlikte bir evde yasamaktaydı. Gazeteci olarak çalısmanın
yanısıra Sanlıurfa Đnsan Hakları Derneği'nin de bir üyesi idi.
10. Kemal Kılıç, 23 Aralık 1992 tarihinde Sanlıurfa Valisine bir basın
bildirisi göndermistir. Bu bildiride Özgür Gündem gazetesinin dağıtımını yapan
Birlesik Basın Dağıtım temsilcisine ve dağıtım için kullanılan taksinin soförüne ve
sahibine ölüm tehditleri yapıldığı belirtilmistir. Özgür Gündem gazetesi için çalısan
sahıslara saldırıldığı ve öldürüldüğü, bunun dağıtımını ve satısını yapanların
kundaklama ve saldırıların kurbanları haline gelmis olduğu belirtilmistir.
Güneydoğudaki diğer illerde güvenlik memurlarının, büroları, isçileri ve
dağıtımcıları koruduğu gerçeğine değinilmistir. Sanlıurfa bürosunda çalısan kendisi,
diğer gazeteci, gazetenin dağıtımcısı ve soförünün güvenliğinin korunması için
önlemlerin alınmasına dair bir talepte bulunulmustur.
11. Valilik, 30 Aralık 1992 tarihli mektupla, Kemal Kılıç’ın korunma
talebinin incelendiğini bildirmistir. Hiçbir vilayette gazete dağıtımcılarına koruma
tahsis edilmediği, onlara karsı bir saldırı ya da tehdit olmadığını bildirmislerdir.
Talebi reddedilmistir.
12. Kemal Kılıç, 11 Ocak 1993 tarihinde bir basın bildirisi
yayınlamıstır. Bu bildiride, koruyucu önlemlerin alınması için acil taleplerde
bulunulduğu halde, Sanlıurfa’daki Özgür Gündem’in satısına ve dağıtımına yönelik
bu saldırıların devam ettiği belirtilmistir. 5 Ocak 1993 ve 10 Ocak 1993 tarihlerinde
gazete büfelerine yapılan kundaklama ile ilgili olarak detaylı bilgi verilmistir.
Raporda valiyi gazetenin dağıtım güvenliğini sağlamadığı için kınamıs, valinin ve
polislerin sorumluluklarını yerine getirmelerini talep etmistir.
13. Valinin sikayetine müteakip, Kemal Kılıç, basın bildirisinde basın
ve yayın yoluyla Vali’ye hakaret etmekten suçlanmıstır. 18 Ocak 1993 tarihinde
Sanlıurfa Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltına alınmıs ve aynı gün serbest
bırakılmıstır.
14. 18 Subat 1993 tarihinde, saat 17.00 sıralarında, Kemal Kılıç
Sanlıurfa merkezindeki bürosundan ayrılıp, otobüs durağına yürümüstür. Yaklasık
17.30 civarında, Kuyubası'dan Sanlıurfa Akçale otobüsüne bindi. Otobüs Külençe
yoluyla ana yol kavsağına varmadan önce beyaz bir Renault marka araba otobüsü
geçerek köyün sokağına dönmüs ve farları sönük bir sekilde park etmistir. Araba
saat 18.20 civarında yakınlardaki bir insaatta gece bekçisi olan Ahmet Fidan
tarafından fark edilmistir. Kemal Kılıç otobüs kavsakta durduğunda inen tek
yolcudur. Köye doğru yürür. Ahmet Fidan tartısma ve imdat çığlığı ardından iki el
silah sesi duymustur.
15. Hadise, olay yerine çabuk bir sekilde gelen jandarmalara rapor
edilmistir. Kemal Kılıç’ın cesedi, kafasında iki kursun yarası ile tespit edilmistir.
Basvuran ve ailesinin diğer üyeleri ne olduğunu görmek için köyden gelmislerdir.
16. Merkez Bölge Jandarma Komutanı Yüzbası Kargılı, olay yerinde
sorusturma görevini üstlenmistir. Đki kovan bulunmus ve bunlar bölgeye vardığında
savcıya verilmistir. Kurbanın ağız kısmının dört parça paket bandı ile kapatılmıs
olduğu ve boynunun etrafında ise bir ip bulunduğu görülmüstür. Aynı zamanda
üzerinde U ve Y harfleri bulunan kana bulanmıs bir kağıt parçası da ortaya
çıkarılmıstır. Olay yerinin krokisi çizilmistir. Yüzbası Kargılı kendi kamerasıyla
fotoğrafları çekmis ve tekerlek izi bulamamıstır. Karanlık yüzünden kurbanı,
saldırganları ve arabayı görmediğini belirten gece bekçisi Ahmet Fidan’ın ifadesi
jandarmalar tarafından alınmıstır.
17. Cesedin incelenmesi 19 Subat 1998 tarihinde savcının huzurunda bir
doktor tarafından yapılmıstır. Raporda iki kursunun kafasından girdiği ve sağ
sakağında bir darbe izi, sağ elinde bir sıyrık, sırtında bir çürük ve sol elinde yarım
daire seklinde ısırma izini andıran bir bere olduğu belirtilmistir. Kemal Kılıç’ın,
beyin dokusunun zedelenmesi ve beyin kanaması yüzünden öldüğü sonucuna
varılmıstır.
18. Sanlıurfa otobüsü sürücüsü ve muavinin ifadesi 19 Subat’ta
jandarmalar tarafından alınmıstır. Jandarmalar aynı zamanda 19 ve 23 Subat tarihleri
arasında basvuranın, babasının, üç erkek kardesinin ve otobüsteki yolculardan
ikisinin ifadelerini de almıslardır.
19. 26 Subat 1993 tarihinde Yüzbası Kargılı arama izni ile Kemal
Kılıç’ın yasamıs olduğu evde bir arama yapmıs, kitapları, gazete kupürlerini, bir
fotoğraf ve iki kaseti yeni incelemeler için almıstır.
20. 15 Mart 1993 tarihinde Yüzbası Kargılı evden birkaç parçanın ve
sorusturmayla ilgili belgelerin alınması ile ilgili arastırmasını savcıya bildirmistir.
21. 12 Ağustos 1993 tarihinde, savcı cinayetin faillerini teshis etmenin
veya yakalamanın mümkün olmadığı gerekçesiyle, 20 yıllık zaman asımı süresi
sonuna kadar arastırmaya devam edilmesi kararını vermistir.
22. 24 Aralık 1993 tarihinde Diyarbakır’daki Aydın ticaret dükkanına
silahlı bir saldırı gerçeklesmistir. Süpheli failler olay yerinden polis tarafından
izlenmis ve birkaç kisi tutuklanmıstır. 24 Aralık 1993 tarihli polis raporunda, süpheli
Hüseyin Güney’in bir apartmanın merdivenlerinden yukarı doğru kosarak kaçmaya
çalıstığının görüldüğü, nefessiz bir sekilde terler içerisinde yakalandığı belirtilmistir.
Güney'in binanın önüne yerlestirilmis 9 mm’lık Czech tabancasını almak için geri
döndüğü anlasılmıstır.
23. 27 Aralık 1993 tarihli balistik raporda, Czech tabancasının Kemal
Kılıç’ın öldürülmesi de dahil olmak üzere, diğer 15 vurma olayında da kullanılmıs
olduğu bildirilmistir. 3 Subat 1994 tarihli, diğer 16 davalıyı da içeren bir olayda,
Hüseyin Güney yasadısı Hizbullah örgütünün bir üyesi olmakla ve Devletin
egemenliğini bozarak ülkenin bir bölümünü ayırma niyetiyle faaliyetler yürütmekle
ve Đslamcı temellere dayalı bir Kürt devleti kurmaya çalısmakla suçlanmıstır. Bu
faaliyetler Aydın Ticaret'e yapılan saldırı ve Czech tabancasının kullanıldığı 15 olay
olarak tespit edilmistir.
24. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünde alınan tarihsiz sorgu
tutanaklarında, Hüseyin Güney kendisinin Hizbullah üyesi olduğunu ve Aydın
Ticaret’e yapılan saldırıda yer aldığını kabul ettiği kayda geçmistir. Kemal Kılıç’ın
öldürülmesinde yer aldığını inkar etmis ve Czech tabancasının grubun baska bir
üyesi tarafından kendisine verildiğini belirtmistir. 6 Ocak 1994 tarihinde savcıya
verdiği ifadesinde, Hüseyin Güney polisteki itiraflarının iskence yoluyla
verdirildiğini söylemis ve Hizbullah’a katılmıs olduğunu, Aydın Ticaret’e yapılan
saldırıyı inkar etmistir.
25. Diğer davalılarla birlikte, Hüseyin Güney’in davası Subat 1994 ve
23 Mart 1999 tarihleri arasında 3 no’lu Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
önünde gerçeklestirilmistir. 3 Mart 1994 tarihinde Hüseyin Güney olaylara
karıstığını inkar etmistir. 27 Ekim 1994 tarihli durusmada onu tutuklayan polis
memurları 24 Aralık 1993 tarihli olay tespit tutanağını hiçbir sey ilave etmeksizin
teyit etmislerdir. 17 Aralık 1996 tarihinde Mahkeme Kemal Kılıç’ın öldürülmesi ile
ilgili belgelerin verilmesi için talepte bulunmustur.
26. 23 Mart 1999 tarihli kararında Mahkeme, Hüseyin Güney’ı ayrılıkçı
örgüt Hizbullah’ın üyesi olmaktan suçlu bulmustur. Mahkeme, onun 9 mm’lik
Czech tabancasının bulunduğu yerden kaçmaya çalısırken yakalandığını ve sonradan
bunu inkar ettiyse de polise Hizbullah’ın bir üyesi olduğunu ve dükkana yapılan
saldırıda yer aldığını itiraf ettiğini belirtmistir. Mahkeme buna rağmen tabancaların
örgüte ait farklı bireyler tarafından kullanılmıs olabileceğini ve davalıların silahları
saldırıdan önce, grubun diğer üyeleri tarafından kendilerine verildiğini ifade
ettiklerini belirtmistir. Hüseyin Güney dükkana yapılan saldırıda yer almıs olsa bile,
diğer hiçbir eylemden sorumlu tutulmaması gerektiği belirtilmistir. Hüseyin Güney
müebbet hapisle cezalandırılmıstır.
27. Mahkemenin kararını müteakip Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi Bassavcısı, Kemal Kılıç’ın öldürülmesine iliskin olarak, bir arastırma
dosyası açmıstır (no. 1999/1187). 20 Aralık 1999 tarihli yazıyla, savcı, Sanlıurfa
Jandarma Komutanı'na Kemal Kılıç cinayetiyle ilgili ele geçirilen her olayı, her üç
ayda bir kendisine rapor edilmesi için talimat vermistir.
II. Sözlesme Organlarına Sunulan Bilgi ve Belgeler
a) Yurt Đçinde Yapılan Sorusturmanın Belgeleri ve Mahkeme Đslemleri:
28. Sorusturma dosyasının içerikleri jandarmalar ve Sanlıurfa’daki savcı
tarafından derlenmis, Subat 1994’den Haziran 1997 tarihine kadar Diyarbakır 3
no’lu Devlet Güvenlik Mahkemesindeki Hüseyin Güney’in durusma tutanakları
Komisyon’a sunulmustur. Hükümet 3 no’lu Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi'nin 23 Mart 1999 tarihli kararını mahkemeye sunmustur.
b) Susurluk Raporu:
29. Basbakanlığa bağlı Koordinasyon ve Kontrol Komitesinin ikinci
Baskanı Sn. Kutlu Savas tarafından, Basbakanın talebiyle hazırlanan Susurluk
Raporu'nun bir kopyasını basvuran, Komisyon’a sunmustur. Basbakan, Ocak
1998’de raporu aldıktan sonra bunu kamuya sunmus, ancak 11 sayfa ve bazı ekler
saklı tutulmustur.
30. Giris bölümünde, raporun adli sorusturmaya dayalı olmadığı ve
resmi bir teftis raporu olusturmadığı belirtilmistir. Bu raporun bilgi verme ve
Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde olan belli olayları tanımlamaktan öte olmayan
bir rapor olduğunu ve siyasi sahıslar, hükümet kurulusları ve gizli gruplar arasında
hukuk dısı islemlerin varlığını açıklamak için hazırlanmıs olduğu belirtilmektedir.
31. Rapor, verilen emirler direktifinde gerçeklesen cinayetler, tanınmıs
sahısların öldürülmesi ya da Kürt yanlıları ve devlete hizmet ettiği farz olunan bir
grup “muhbir”in kasti eylemleri gibi bir dizi olayı analiz etmekte ve bölgede
terörizmi yok etmek için yapılan mücadele ile bunun sonucunda olusan yeraltı
iliskileri, özellikle de uyusturucu kaçakçılığı bağlantısının mevcudiyetini sonuca
bağlamaktadır. Rapordaki, radikal dergileri ilgilendiren konuları içeren bölümler
asağıda sunulmustur:
“….Diyarbakır Emniyetine yaptığı itirafta…..Sn. G…….Ahmet
Demir’in (sf 35) zaman zaman Behçet Cantürk’ün cinayetini planlamıs olduğunu ve
gerçeklestirttiğini, aynı sekilde öldürülmüs olan PKK ve mafyadaki diğer
partizanlardan bahsettiğini, Musa Anter’in cinayetini de planlamıs olduğunu ve A.
Demir tarafından gerçeklestirildiğini belirtmistir. (Sf.37)
……
Ermeni kökenli Behçet Cantürk’e ait eski özet bilgiler asağıda verilmistir.
(Sf.72)
…….1992’de Özgür Gündem gazetesine mali destek verenlerden
biriydi. Cantürk’ün kim olduğu ve ne yaptığı belliyse de Devlet onunla basa
çıkamıyordu. Çünkü yasal müeyyideler yetersizdi. Özgür Gündem plastik
patlayıcılarla bombalandı ve Cantürk yeni bir tesebbüse baslayıp bunu Devlete
sunmayı düsünürken, Türk Emniyet Örgütü öldürülmesine karar verdi ve bu karar da
gerçeklestirildi. (Sf. 73)
Bütün ilgili Devlet organları bu faaliyetlerden ve operasyonlardan
haberdardı… Söz konusu operasyonda öldürülen sahısların özellikleri
incelendiğinde, olağanüstü halin ilan edildiği bölgede öldürülen Kürt taraftarlar ile
bu bölge dısında öldürülenler arasındaki fark ekonomik anlamdaki parasal güce
dayanmaktaydı. Tek anlasmazlığımız islemlerin sekli ve onun sonuçları ile ilgili
olanıdır. Bunların arasında bütün olayları onaylayanlar olsa bile, Musa Anter’in
cinayetinde bir pismanlığın söz konusu olduğu belirtilmistir. Musa Anter’in hiç bir
silahlı eylemde bulunmadığı, daha çok onun olayların felsefi yönüyle ilgilendiği ve
ölümüyle yaratılan etkinin onun kendi gerçek nüfuzunu asmıs olduğu ve bu öldürme
kararının bir hata olduğu söylenmistir. (Bu sahıslar hakkındaki bilgiler ek 9 de
bulunmaktadır). Diğer gazeteciler de öldürülmüstür. (Sf.74)"
32. Rapor, emniyet polis ve istihbarat bölümlerinin farklı kolları
arasındaki iletisim ve koordinasyonun gelisimini, yasadısı eylemlere bulasmıs,
emniyet güçleri görevlilerinin tanımlanması ve azledilmesi, itirafçı kullanımının
sınırlandırılması, köy koruyucularının sayılarını azaltma, Güneydoğu bölgesi
dısındaki Özel Operasyon Dairesinin kullanımının son bulması ve bu bölgenin
dısında polis kapsamında olması ve çesitli olaylarda sorusturma açılması,
uyusturucu kaçakçılığı faaliyetlerini ve çeteleri bastırmak için atılan adımlarla ilgili
tavsiyeler ve Büyük Millet Meclisi’nin Susurluk sorusturmasının sonuçlarının,
gerekli islemlerin üslenilmesi için uygun otoritelere sevk edilmesi gibi sayısız
önerilerle bitirilmistir.
c) - A.01.GEC Sayılı 1993 10/90 Meclis Arastırma Komisyon Raporu :
33. Basvuru sahibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis Arastırma
Komisyonu tarafından hazırlanan faili meçhul cinayetler ve yargısız infazlar
hakkındaki 1993 tarihli bu raporu sunmustur. Bu rapor 9’u gazeteci olan 908
çözümlenmemis cinayetle ilgilidir. Raporda halkın güneydoğu bölgesindeki
yetkililere karsı güvensiz olduğu ve Batman bölgesinde Hizbullah’ın siyasi ve askeri
eğitim verilen bir kampı bulunduğu ve emniyet güçlerinden yardım aldıkları
açıklanmıstır. Rapor, bölgede sorumsuzluk olduğu ve bazı resmi görevli gibi
görünen grupların cinayetlere karısmıs olabileceği görüsüyle bitirilmistir.
d) Komisyon Delegelerine Sunulan Deliller :
34. Komisyondan bir delege dört sahidi dinlemistir. Bunlar; basvuru
sahibi, Kemal Kılıç’ın öldürülmesiyle ilgili sorusturmayı yürüten Jandarma Yüzbası
Cengiz Kargılı, Hüseyin Güney’e karsı islemleri baslatan Diyarbakır Devlet
Güvenlik Mahkemesi Savcısı Sn. Cafer Tüfekçi ve mahkemede Hüseyin Güney
hakkındaki sorusturmayı baslatan Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı,
Sn. Mustafa Çetin Yağlı’dır.
35. Diğer üç sahit durusmaya çıkmamıstır. Gece bekçisi Ahmet Fidan
bulunamamıstır. Sanlıurfa Savcısı Sn. Hüseyin Fidanboy durusmaya katılmak
üzereyken, kar yağısı yüzünden Ankara’ya yapılan uçus ertelenmistir. Olay
tarihindeki Sanlıurfa Valisi, Sn. Ziyaeddin Akbulut’un 4 Subat ve 4 Temmuz 1997
tarihlerindeki durusmalara katılması istenmesine rağmen, katılmamıstır. Đlk
durusmadan sonra Hükümet ajanı, Sn. Akbulut’un yıllık iznini almıs olduğuna dair
bir açıklama sunmustur. Đkinci durusmada Hükümet, Sn. Akbulut’un Kemal Kılıç’ın
kendisine basvurduğunu hatırlamadığını, yapılan iddiaların asılsız olduğunu ve yıllık
izni münasebetiyle durusmaya katılamayacağını belirten bir yazı sunmustur.
III. Đlgili Đç Hukuk Ve Uygulaması
36. Yasaya aykırı fiillerle ilgili sorumluluk hakkındaki esaslar ve islemler
asağıdaki sekilde özetlenebilir.
e) Ceza Davaları :
37. Ceza Kanunu gereğince adam öldürme (448-455 nci Maddeler) ve adam
öldürmeye tesebbüsün (61 ve 62. Maddeler) her çesidi cezai suçları olusturur. Bu tür
suçları olusturan eylem ve ihmaller hakkında yetkililerin haberi olduğu anda hazırlık
sorusturması baslatma yükümlülükleri Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 151
ila 153. maddeleri kapsamına girmektedir. Suçlar Valiliğe, resmi makamlara ya da
güvenlik güçlerine rapor edilebilir. Sikayet yazılı ya da sözlü olarak yapılabilir.
Sözlü olarak yapılırsa, otorite bunu tutanağa geçmek zorundadır. (Madde 151)
Bir ölümün tabii sebeplerden olmadığı konusunda delil varsa, olaydan
haberdar olan emniyet güçleri mensuplarının bunu savcıya ya da ceza hakimine
bildirmesi gereklidir. (Madde 152) Ceza Kanununun 235. Maddesine göre, bir kamu
görevlisi görevi esnasında ihbar aldığı bir suçu polise ya da savcılığa bildirmezse, o
kisi hapis cezasıyla cezalandırılır.
Bir suç islediğine dair süphe uyandıran bir durumdan herhangi bir sekilde
haberdar edilen savcı, sorusturma açıp açmamaya dair karar verebilmek için olayları
arastırmaya mecburdur. (Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 153. Maddesi)
38. Terör suçları söz konusu olduğunda, Cumhuriyet Savcısı Türkiye
genelinde olusturulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve savcıları lehine savcı
yetkisinden vazgeçer.
39. Sayet süphe edilen suçlu bir devlet memuruysa ve suç görevini ifa
ederken gerçeklesmisse, hazırlık sorusturmasının yapılması, savcının ratione
personae yetkisini kısıtlayan 1914 tarihli Memurin Muhakematı Kanunu uyarınca
yürütülür. Böyle durumlarda hazırlık sorusturmasını yürütmek ve sonuçta dava açıp
açmamaya karar vermek, ilgili bölge idari kurulunun görevidir. (ilçe ya da il olması
süphelinin bulunduğu duruma bağlıdır). Lüzum u muhakeme kararı alındıktan sonra,
durumu arastırma görevi savcıya aittir.
Konsey kararına karsı Yüksek Đdari Mahkemesi'ne temyiz basvurusunda
bulunabilir. Sayet men-i muhakeme kararı alınırsa, dava kendiliğinden bu
mahkemenin önüne gelir.
40. Olağanüstü Hal Bölge Valisinin yetkilerini düzenleyen 10 Temmuz 1987
tarih ve 285 no'lu Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. Maddesinin (i) paragrafı
gereğince 1914 tarihli kanun (39. paragraf) Valinin yetkisi altında görev yapan
güvenlik güçleri mensuplarına da uygulanır.
41. Sayet süpheli, bir ordu mensubu ise, uygulanacak kanun suçun niteliğine
göre belirlenir. Eğer suç Askeri Ceza Kanunu (no 1632 ) kapsamına giren askeri
suçsa cezai islemler Askeri Mahkemelerin Kurulusu ve Đsleyisi Hakkındaki 353
no’lu yasa gereğince yürütülür. Silahlı Kuvvetler mensubunun adi bir suçtan itham
edildiği durumda, normal olarak Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri
uygulanır. (Bkz. Anayasanın 145. Maddesinin 1. paragrafı ve 353 sayılı yasanın 9-
14. bölümleri)
Askeri Ceza Kanunu Silahlı Kuvvetler mensubu bir kisinin emre itaatsizlik
sonucu baskasının yasamını tehlikeye sokması halini askeri bir suç olarak kabul eder
(Madde 89). Böyle durumlarda sikayetçiler Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda
belirtilen makamlar ya da suçlunun üstü aracılığıyla sikayetlerini yapabilirler.
f) Ceza Suçlarının Dısında Olusan Hukuki ve Đdari Sorumluluk :
42. 2577 sayılı idari usul yasasının 13. Bölümü gereğince resmi makamların
fiilleri sonucunda zarara uğradığını iddia eden kisiler, iddia edilen fiilin
gerçeklesmesinden sonra bir yıl içerisinde tazminat talebinde bulunabilirler. Sayet
talep tamamıyla ya da kısmen reddedilir veya altmıs gün içerisinde bir cevap
alınamazsa, mağdur idari yargıya basvurabilir.
43. Anayasanın 125. Maddesinin 1 ve 7. Paragraflarına göre:
“Đdarenin her türlü eylem ve islemlerine karsı yargı yolu açıktır……..
Đdare, kendi eylem ve islemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."
Bu hüküm Devletin objektif sorumluluğunu ortaya koyarak, Devlet'in kamu
düzenini sağlama, kamu güvenliğini veya kisilerin yasam ve mülkiyet haklarını
koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği ancak bizzat yetkililere atfedilmeyen
durumlarda söz konusu olur. Bu kurallar gereğince kimliği meçhul sahıslar
tarafından gerçeklestirilen eylemlerden zarar gördüğünü iddia eden herkes için,
resmi makamlar bu zararın bedelini ödemekle sorumlu tutulabilir.
44. Yukarıda belirtilen hükümden alınmıs bulunan 16 Aralık 1990 tarih
ve 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (bkz. yukarıdaki 43. paragraf) son
cümlesi söyledir:
“Bu kanun hükmünde kararname ile ….Olağanüstü Hal Bölge Valisine
ve Olağanüstü Hal Bölgesi dahilindeki Đl Valilerine tanınan yetkilerin kullanılması
ile ilgili her türlü karar ve tasarruflarından dolayı bunlar hakkındaki cezai, mali veya
hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı
merciine basvurulamaz. Kisilerin sebepsiz uğradıkları zararlardan dolayı Devletten
tazminat talep etme hakları saklıdır.”
45. Borçlar Kanunu gereğince yasal olmayan ya da haksız bir fiil
sonunda zarar gören herkes zararları (41-46. maddeler) ve manevi kayıpları (madde
47) için dava açma hakkına sahiptir. Hukuk mahkemeleri, davalının suçu hakkında,
Ceza Mahkemelerinin verdiği kararlara ve jürinin verdiği kararlara bağlı değildir.
(Madde 53).
Ancak, 657 no’lu yasanın 13. bölümü gereğince devlet yetkililerinin yetkilerini
kullanırken isledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu
edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği sekil ve sartlara uygun olarak ancak idare
aleyhine açılabilir (bkz. Anayasanın 129. Maddesi, para. 5 ve Borçlar Kanunu'nun
100. ve 55. Maddeleri). Bu yine de kesin bir kural değildir. Yasadısı veya haksız
olduğu kabul edilen bir fiilin bir "idari islem" veya eylemden kaynaklanmadığı
saptanırsa mağdurun isverenin sorumluluğu ilkesine bağlı olarak idareye dava açma
hakkı saklı tutularak hukuk mahkemesinde tazminat davası açma hakkı bulunur.
(Borçlar Kanununun 50.maddesi)
HUKUKĐ ĐNCELEME
I. Mahkemenin Olaylar Hakkındaki Değerlendirmesi
46. Söz konusu davada Mahkeme, Komisyon önünde yapılan
saptamaların, taraflar arasında artık bir tartısma konusu olmaktan çıktığını
belirtmektedir.
47. Komisyon huzurunda, basvuru sahibi açık ve belirtilen ifadelerle,
kardesinin devletin gizli ajanları tarafından ya da Hizbullah’ın üyeleri tarafından
öldürülmüs olduğunu ve devletin buna eğitim ve teçhizatla destek verdiğini iddia
etmistir. Bu iddia davalı Hükümet tarafından reddedilmistir.
48. Komisyon delegasyonu Ankara’da ve Strazburg’da (bkz. 23 Ekim 1998
Komisyon Raporu, 20. ve 24. Paragraf) tanıkları dinledikten sonra, Kemal Kılıç’ı
öldüreni tespit etmenin mümkün olamayacağı sonucuna varmıstır. Makul süphe
dısında cinayetin devlet görevlileri veya devlet adına adına hareket eden kisiler
tarafından islendiğine dair yeterli delil bulunmamaktadır. Aynı zamanda süpheli
Hüseyin Güney’in bu olay ile bağlantısı olduğuna dair kesin bir delilin mevcut
olmadığı tespit edilmistir (bkz. yukarda belirtilen Komisyon Raporu, 187-189, 201-
203. paragraflar)
Mahkeme huzurundaki görüs ve savunmalarında, basvuru sahibi ve Hükümet,
Komisyon sonuçlarını kabul etmislerdir.
49. Mahkeme, 1 Kasım 1988 tarihinde yürürlüğe giren Sözlesme sisteminden
önceki yerlesik içtihatlarının, Komisyon'un olayları saptaması ve değerlendirmesi
açısından temel bir kaynak olduğunu hatırlatır (eski 28/1 ve 31. maddeler).
Mahkeme Komisyon'un olayla ilgili bulgularına bağlı kalmayarak, kendi
değerlendirmesini önündeki kaynaklar ısığında yapmakta serbesttir, ancak bu
alandaki yetkisini sadece istisnai durumlarda kullanır (bkz. diğer otoriteler arasında,
8 Temmuz 1999 Tanrıkulu Türkiye Kararı, 1999 Raporları 67. paragraf).
50. Tarafların iddialarının ve mahkeme huzurundaki delillerin
değerlendirilmesiyle görevli Komisyon tarafından verilen bilgileri göz önünde
bulundurarak, Mahkeme, olayları değerlendirmek için kendi yetkilerini kullanmayı
gerektirebilecek hiçbir unsura rastlamamıstır. Komisyon tarafından yapılan tespitleri
kabul etmistir.
51. Mahkeme, Komisyon'un saptamalarda bulunduğu sırada, dönemin
Sanlıurfa Valisi Ziyaeddin Akbulut’un ifade vermekten kaçması, Komisyon'un
olayları tespit etme görevinin önlendiğine dikkat çekmektedir. Sn. Akbulut’un
gelmesi hükümetten iki kez talep edilmistir. Komisyon, Sayın Akbulut'un
tanıklığının Kemal Kılıç ve Sanlıurfa’daki Özgür Gündem gazetesinde çalısan diğer
sahısların tehlike içerisinde olduğu iddialarına karsılık olarak, yetkililerin ne gibi
önlemler almıs olduğu konusunda ısık tutması ve yetkililerde bulunan bilgilerin
neler olduğunu aydınlatmak açısından önemli olduğunu belirtmistir. (Yukarıda
belirtilen Komisyon Raporunun 182. paragrafı)
52. Mahkeme, Sözlesmenin eski 25. Maddesi (yeni 34.madde)
anlamındaki bireysel basvuru hakkı sisteminin etkili bir sekilde islemesi için,
sadece basvuranların veya potansiyel sikayetçilerin resmi makamların herhangi bir
baskısına maruz kalmaksızın, Sözlesme makamlarıyla serbestçe iletisim
kurabilmesinin değil, aynı zamanda basvuruların doğru ve etkili bir incelemesinin
yapılabilmesinde Devletin bütün gerekli kolaylıkları sağlamasının da son derece
önemli olduğunu belirtmistir. (bkz. Komisyonun olayları olusturma görevini içeren
Sözlesmenin eski 28. Maddesinin 1 (a) paragrafı, Mahkeme Đç Tüzüğü gereğince
simdi Sözlesmenin 38. maddesi olarak değistirilmistir.)
53. Mahkeme, Hükümetin bu kadar önemli, resmi bir tanığın Komisyon
Delegeleri huzurunda ifade vermemesi konusunda yeterli veya samimi bir
açıklamada bulunmamasına da dikkat çekmektedir. (bkz. yukarıda 35. Paragraf)
Sonuç olarak, 28/1(a) maddesi anlamında, Hükümetin Komisyona
olayları tespit etme görevi için gerekli tüm olanakları sağlama yükümlülüğünü
yerine getirmediğini ileri sürmektedir.
II. Sözlesmenin 2. Maddesinin Đhlal Edildiği Đddiası
54. Basvuran koruma ve etkili bir sorusturma yapılmadığı için kardesi Kemal
Kılıç’ın ölümünden, Devlet'in sorumlu olduğunu iddia etmistir. Sözlesmenin
asağıdaki 2. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmistir. Buna göre;
“1. Herkesin yasam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm
cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu
cezanın yerine getirilmesi dısında hiç kimse kasten öldürülemez.
2. Öldürme asağıdaki durumlardan birinde kuvvete basvurmanın kesin
zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmisse, bu maddenin ihlali
suretiyle yapılmıs sayılmaz.”
Bir kimsenin yasadığı siddete karsı korunması için, usulüne uygun olarak
yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kisinin kaçmasını
önlemek için ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması için.
55. Hükümet, bu iddialara itiraz etmistir. Komisyon, davanın olaylara iliskin
bölümünde Devlet görevlilerinin yasadısı eylemlerine karsı etkili müeyyidelerin
yokluğundan bahsetmis, Özgür Gündem'le ilgili çalısan kisilere yönelik saldırılarla
bağlantılı olarak Devlet'in Kemal Kılıç'ın sikayetlerine kayıtsız kalarak ve onun
ölümünden sonraki sorusturma ve hukuki islemlerde gösterdiği eksiklik dolayısıyla
Kemal Kılıç'ın yasam hakkının korunması konusunda pozitif yükümlülüğünü yerine
getirmediğini belirtmistir.
III. Mahkeme Huzurunda Bulunanların Sunumları
a) Basvuran;
56. Basvuran Komisyon'un Raporu ve (28 Ekim 1998 Osman-Đngiltere
Davası Raporları 1998-VIII, S-3124) Mahkemenin Osman davasındaki kararını
ortaya koyarak, resmi makamların 1993 ve buna yakın tarihlerde güneydoğu
bölgesinde, hukukun etkin bir sekilde yürütülmesini ve uygulamasını
sağlayamadıklarını ileri sürmüstür. Basvuran, Susurluk raporuna dayanarak söz
konusu raporun yasadısı saldırıların, devlet görevlilerinin bilgisi ve desteği dahilinde
gerçeklestirildiği iddialarına güçlü destek verdiğini belirtmistir. Güvenlik güçleri ile
ilgili iddialarda savcıların etkili sorusturma yürütmediklerine, yasadısı öldürmelerde
ve sözlesme organları tarafından tespit edilen sorusturma eksikliklerine değinmistir.
Aynı zamanda güvenlik güçlerine karsı yapılan sikayetleri incelemek için
salahiyetin savcılardan alınıp bağımsız olmayan idari konseylere verilmis olduğunu
ve iddia edilen terörist suçları ele almak için askeri bir hakimin varlığından dolayı
bağımsız olmayan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev yaptığını belirtmistir.
57. Bütün bu unsurlar, basvurana ve Komisyon'a göre güvenlik güçleri
veya bunların kontrolü veya bilgisi dahilinde hareket edenlerin sorumsuz
davranıslarının hukukun üstünlüğü ilkesiyle çelistiğini göstermektedir. Bir gazeteci
olarak Kemal Kılıç’ın Özgür Gündem’de hedef olarak risk altında bulunmus olduğu,
bu davanın özel durumlarında, otoriteler kanunda öngörüldüğü gibi onun hayatını
koruma talebine yeterli cevap verememislerdir.
58. Basvuran, tekrar Komisyon raporuna dayanarak Kemal Kılıç’ın
ölümüyle ilgili sorusturmanın temel olarak kusurlu olduğunu ileri sürmüstür. Olay
yerindeki ön arastırmaya iliskin unsurlardan sonra, otoriteler faillerin bulunması için
fazla çaba göstermemislerdir. Sorusturmayı yürüten jandarma yüzbasısının o
dönemde muhabirlerin ve özellikle Kemal Kılıç'ın içinde bulunduğu zorlukları
bilmesine karsın, yetkili makamlar Kemal Kılıç’ın öldürülmesinin Özgür Gündem
muhabiri olarak çalısması ile ilgili olup olmadığını ortaya çıkarmak için
sorusturmayı genisletmeye bile gerek görmemislerdir. Kemal Kılıç’ın
öldürülmesiyle ilgili olarak diğer tanıkların arasında Hüseyin Güney, bir süpheli
olarak suçlansa da basvuran, onun durusmasında cinayetle bir bağlantısı olduğuna
dair hiç bir delilin bulunmadığını belirtmistir. Ne var ki, Ekim 1998'de Komisyon'un
raporunu yayınladığı tarihlerde dava henüz devam etmekteydi ve olaya iliskin delil
olmamasına karsın, öldürmeye iliskin sorusturma kapanmak üzereydi.
b) Hükûmet;
59. Hükümet, Komisyon'un yaklasımını genel ve tutarsız olduğu gerekçesiyle
reddetmistir. “Susurluk Raporu”nun delile dayalı ve kanıtlayıcı bir değeri olmadığını
ve Türkiye’nin Güneydoğusundaki durumunu değerlendirirken göz önünde
bulundurulamayacağını siddetle ileri sürmüstür. Rapor, Basbakanlığa sadece bilgi
sağlama ve bazı öneriler sunma maksadıyla hazırlanmıstır. Raporu düzenleyenler
raporun doğruluğu ve uygunluğunun Basbakanlık tarafından değerlendirileceğini
vurgulamıslardır. Raporda öne sürülen olaylar hakkındaki spekülasyon ve
tartısmalar yaygındı ve içeriğinin doğru olduğu varsayımına dayalıydı. Ancak
Devlet, sadece makul süphe ötesinde ispatlanmıs olaylarla sorumlu tutulabilir.
60. Komisyon'un ve basvuranın, Kemal Kılıç’ın hukuk dısı bir saldırı
kurbanı olma tehlikesi içerisinde olduğuna dair saptamaları karsısında, Hükümet,
Devletin, 1993-94 yılları arasında en üst düzeye ulasmıs olan 30.000’den fazla Türk
vatandasının ölümüne neden olan 1984 yılından beri süregelen terörist saldırılarıyla
uğrasmakta olduğunu belirtmistir. Güneydoğu’daki durum, 1993-1994 tarihlerinde
bu bölgede yetkili olmak için mücadele veren PKK ve Hizbullah da dahil olmak
üzere birçok silahlı terörist grup tarafından istismar edilmistir. Güvenlik güçleri,
yasa ve düzeni olusturmak için ellerinden gelen her seyi yaparlarken çok büyük
engellerle karsılasmıslardır ve dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi terörist
saldırılar ve öldürmeler engellenememistir. Aslında, söz konusu dönemde toplumda
hiç kimse tehdit ve siddetin yaygın olduğu bir ortamda kendini güvende
hissedemezdi. Örneğin, sadece Kemal Kılıç değil, bütün gazetecilerin risk altında
olduğu söylenebilir.
61. Hükümet, Kemal Kılıç’ın ölümünde yapılan sorusturmanın oldukça
dikkatli ve ustalıkla yürütüldüğünü ileri sürmüstür. Olayı yeri, otopsi, balistik
inceleme tutanakları ve sahitlerin ifadelerinin alınması dahil olmak üzere bütün
gerekli adımlar çabuk ve etkili bir sekilde atılmıstır. Diğer üç kisinin de cinayete
karıstığı bilinerek Hüseyin Güney hakkındaki yargılama basladıktan sonra bile
sorusturmaya devam edilmistir. Ayrıca, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
Hüseyin Güney’in öldürmeyi bizzat gerçeklestirdiğini saptayamadığından
sorusturma yasal sürenin sonuna kadar devam edecek olan Devlet Güvenlik
Mahkemesinde açılmıstır.
MAHKEMENĐN DEĞERLENDĐRMESĐ
Yasama Hakkının Koruma Yükümlülüğünün Đhlal Edildiği Đddiası,
I. Koruyucu Önlemlerin Alınmadığı Đddiası
62. Mahkeme, Sözlesme’nin 2/1. Maddesinin ilk cümlesinin bir Devlete
bilinçli ve yasadısı öldürmeleri önleme yükümlüğü yanında, kisilerin yasam
hakkının hukuken korunması için uygun önlemlerin de alınmasını gerektirdiğini
belirtmektedir. (bkz. 9 Haziran 1998 L.C.B. Đngiltere Kararı, Raporları 1998-III s.
1403. paragraf 36) Bu hüküm, kisiler aleyhine islenecek suçları caydırıcı etkili ceza
hükümleri koyarak ve bu hükümlerin ihlalini önleyici, bastırıcı ve cezalandırıcı icra
mekanizması getirerek yasam hakkını güvence altına alma konusunda devlete
verilecek asli bir görevi de içermektedir. Pozitif bir yükümlülükten bahsedildiğinde
otoritelerin birey veya bireylerin yasam hakkına yönelen gerçek ve yakın bir
tehlikenin varlığından haberdar olması, ve bu tehlikeden kaçınabilmek amacıyla
yetkileri kapsamında önlem almaları durumunun varlığı söz konusudur. (bkz.
yukarıda belirtilen Osman Kararının 115. paragrafı)
63. Modern toplumların yönetilmesindeki güçlükler, öncelikler ve mevcut
kaynaklar kapsamında yapılması gereken insan yönetimi ve islemsel seçeneklerin
öngörülmezliği de göz önüne alındığında, pozitif yükümlülüğünün kapsamı
makamlara imkansız veya ölçüsüz bir yük getirmeksizin yorumlanmalıdır.
Dolayısıyla yasam hakkına geldiği iddia edilen her tehlike sözlesmenin gerekleri
anlamında yetkililer için bu tehlikenin gerçeklesmesini önleyici önlemler almasını
gerektirmez. Pozitif bir yükümlülüğün söz konusu olabilmesi için, yetkililerin birey
veya bireylerin yasama hakkını üçüncü bir tarafın suç niteliği tasıyan fiillerden
gelebilecek gerçek ve yakın tehlikenin varlığından haberdar olmalı veya olmaları
gerekmekte ve selahiyetleri kapsamında söz konusu tehlikeden kaçınabilmeye
yönelik önlemler almayı ihmal etmis olmaları gerekmektedir. (bkz. Osman kararı
yukarıda p.116)
64. Söz konusu davada, makul süphe ötkesinde bir Devlet görevlisi veya
Devlet makamları için hareket eden bir kisinin Kemal Kılıç'ın öldürülmesi olayına
karıstığı belirlenememistir. (bkz. Paragraf 48 ve 50). Burada saptanması gereken
sorun yetkili makamların, Kılıç'ın yasama hakkına yapılan bilinen tehlikeden onu
korumak anlamındaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmeyi ihmal edip etmemis
olduklarıdır.
65. Mahkeme, kimliği meçhul silahlı kisilerce vurularak öldürülmesinden tam
iki ay önce Kemal Kılıç’ın, 23 Aralık 1992 tarihinde Sanlıurfa Valiliği’nden bir
koruma talebinde bulunduğunu belirtmistir. Dilekçesi, Özgür Gündem gazetesinde
çalıstığı için onun kendisinin ve diğerlerinin risk altında olduğunu açıklamaktadır.
Sanlıurfa’da ve güneydoğu bölgesinin diğer sehirlerinde gazetenin dağıtıcılarına ve
satıcılarına tehdit ve saldırılar geldiğini iddia etmistir. 11 Ocak 1993 tarihli basın
bülteninde Sanlıurfa’da olan özel saldırılar hakkındaki iki haberi detayıyla vermistir.
66. Hükümet, bu bölgedeki kargasanın mağdurlarının, trajik sayısına bakarak,
Kemal Kılıç’ın güneydoğu bölgesindeki diğer insanlardan ya da gazetecilerden daha
fazla bir risk altında olmadığını iddia etmistir. Mahkeme 1993’ün baslarında,
otoritelerin Özgür Gündem gazetesinin basımında ve dağıtımında yer alan kisilerin
devlet görevlileri tarafından kabul edilmese de karsılıklı bir mücadelenin kurbanı
durumuna düsmek korkusunu tasıdıklarından haberdar olduğunu belirtmistir. (bkz. 2
Eylül 1998 Yasa-Türkiye Kararı, 1998-VI Raporları, s. 2440, paragraf 106) Gazete
dağıtıcılarına ve bayilerine yapılan saldırılar ile gazetecilerin öldürülmesi olayları
tartısılmaz olarak bilinmektedir. (bkz. Yasa-Türkiye Kararı yukarıda belirtildiği gibi
106. paragraf No. 23144/93, Ersöz ve Diğerleri-Türkiye, 29.10.98 tarihli Kom.Rap.,
p.28-62, 141-142, Mahkeme huzurunda devam ediyor). Mahkeme Özgür Gündem
gazetecisi olan Kemal Kılıç’ın yasa dısı bir saldırı kurbanı olma tehlikesi altında
bulunduğuna ikna olmustur. Ayrıca, bu tehlike söz konusu kosullarda gerçek ve
yakın bir tehlike olarak kabul edilebilir.
67. Otoriteler, bu tehlikeden haberdardı. Kemal Kılıç, Sanlıurfa Valisi'ne
önlem alınması talebiyle dilekçe yazmıstır. Diyarbakır Polisi Özgür Gündem
bürosuyla koruyucu önlemler alınması konusunda görüsme halindeydi.
68. Ayrıca, otoriteler söz konusu tehlikenin, güvenlik güçlerine tanıdık olan
veya onların bilgisi dahilinde hareket eden kisiler veya grupların faaliyetlerinden
kaynaklanma olasılığının bilincindeydi veya bilincinde olması gerekirdi. Meclis
Arastırma Komisyonunun 1993 tarihinde yayınladığı bir rapora göre (bkz. Paragraf
33), bir Hizbullah Eğitim Kampına güvenlik güçleri tarafından yardım ve eğitim
verilmekteydi ve raporda bazı görevlilerin Güneydoğu bölgesinde 908
çözümlenmemis cinayete karısmıs olabileceği belirtiliyordu. Ocak 1998’de
yayınlanan Susurluk raporunda, Musa Anter ve baska gazeteciler dahil, PKK’yı
desteklediği iddia olunan kisileri ayıklamak amacıyla düzenlenen cinayetlerden,
otoritelerin haberdar oldukları açıklanmıstı. Hükümet, bu raporun hukuki veya
kanıtsal bir niteliği olmadığı konusunda ısrar etmistir. Ancak, Hükümet, bile bunun
Basbakanı bilgilendirmek, gerekli önlemleri almasını sağlamak amacıyla
hazırlanmıs olduğunu ifade etmistir. Bu nedenle, rapor önemli bir belge olarak kabul
edilebilir.
Mahkeme, raporun herhangi bir Devlet görevlisinin belirli bir öldürme olayına
karıstığı seklinde bir yoruma gitmemektedir. Ancak rapor “kontrgerilla” veya
terörist gruplarının Devlet çıkarlarına aykırı hareket ettiği kabul edilen bireyleri
hedef aldığını ve bu olayların güvenlik güçlerine mensup kisilerin bilgisi dahilinde
meydana geldiğini belirtmektedir.
69. Mahkeme, otoritelerin Kemal Kılıç’a yönelen tehlikeyi önlemek için
onlardan makul olarak beklenen her seyi yapıp yapmadıkları konusunu göz önünde
tutmak zorundadır.
70. Mahkeme, Hükümet'in belirttiği gibi, kamu düzeninin sağlanması amacıyla
güneydoğu bölgesinde çok sayıda güvenlik gücünün görev yaptığını
hatırlatmaktadır. Güvenlik güçleri PKK ve diğer gruplardan gelen silahlı ve siddetli
saldırılara karsı koyma gibi önemli bir görev üstlenmislerdir. Yasam hakkının
korunmasına yönelik hukuki bir çerçeve mevcuttur. Türk Ceza Kanunu cinayeti
yasaklar ve Cumhuriyet Savcılarının yetkisi dahilinde polis ve jandarma güçlerine
suçları önleme ve sorusturma yetkisi verir. Ayrıca ceza hukukuna göre yargılama
yapan, hüküm veren ve cezaya çarptıran mahkemeler görev yapmaktadır.
71. Ancak, Mahkeme güvenlik güçlerinin katılımıyla islendiği iddia olunan
yasadısı eylemler bağlamında ceza hukuku uygulamasının, söz konusu dönemde
güneydoğuda bazı özel nitelikler tasıdığını gözlemlemektedir.
72. Öncelikle, söz konusu suçlar belirli kosullar altında Devlet
görevlileri tarafından islendiğinde, savcıların sorusturma görevi, sorusturma yapılıp
yapılmaması konusunda kararı veren idari kurullara devredilmektedir. (bkz. Paragraf
39) Bu kurullar, söz konusu olan güvenlik güçlerinden sorumlu Valinin emri altında
çalısan hükümet görevlilerinden olusmaktadır. Olayla ilgili sorusturma, olayla ilgili
birimlere hiyerarsik bir sekilde bağlı olarak çalısan jandarmalar tarafından
yürütülmektedir. Mahkeme iki davada idare kurullarının güvenlik güçlerinin dahil
olduğu bir ölüm olayının arastırılmasıyla ilgili olarak bağımsız veya etkili bir
sorusturma yapılmadığını saptamıstır. (27 Temmuz 1998 Güleç-Türkiye Kararı,
1998-IV Raporları s 1731-33, paragraf 77-82 ve 20 Mayıs 1999 tarihli Oğur-Türkiye
Kararı, 1999-Raporlarında basılmıs, paragraf 85-93)
73. Đkinci olarak, sözlesme organlarınca incelenen davalarda, söz
konusu bölgede, o dönemde hem Sözlesmenin 2. Maddesi gereğince usulü
yükümlülükleri kapsamında, hem de Sözlesmenin 13. Maddesi tarafından getirilen
etkili müeyyidelerin uygulanması bağlamında güvenlik güçlerinin neden olduğu
kusurları arastırmada bazı eksiklikler bulunduğunu saptamıstır. (bkz. 2. Maddenin
dahil olduğu 19 Subat 1998 Kaya-Türkiye Kararı, 1998-I Raporları, p.86-92,28
Temmuz Ergi-Türkiye Kararı,1998-IV Raporları, p.82-85, 2 Eylül 1998 Yasa-
Türkiye Kararı, 1998-VI Raporları, p.98-108, 8 Temmuz 1999 Çakıcı-Türkiye
Kararı, p.87 ve 8 Temmuz 1999 Tanrıkulu-Türkiye Kararı, p.101-111; Sözlesmenin
13. Maddesiyle ilgili olarak, bkz. daha önce belirtilen kararlar ve 18 Aralık 1996
Aksoy-Türkiye Kararı, 1996-VI Raporları, s.2286-7, p.95-100, 25 Eylül 1997
Aydın-Türkiye Kararı, 1998-VI Raporları, s.1895-8, p.103-109, 28 Kasım 1997
Mentes ve diğerleri-Türkiye Kararı, 1997-VIII Raporları, s-2715-6, p.89-92, 24
Nisan 1998 Selçuk ve Asker-Türkiye Kararı 1998-II Raporları, s-912-4, p.93.98, 25
Mayıs 1998 Kurt-Türkiye Kararı, 1998.III Raporları, s-1188-90, p.135-142, 9
Haziran 1998 Tekin-Türkiye Kararı, 1998-IV Raporları, s-1519-1520, p.62-69)
Bu davaların ortak özelliği savcının bireyler tarafından Güvenlik
güçlerinin yasadısı bir fiile karısma olayıyla ilgili iddiaları takip etmede gösterdiği
ihmal, söz konusu güvenlik güçleri üyelerinin ifadelerini alamaması ve onları
sorguya çekememesi, güvenlik güçleri tarafından sunulan olay tutanaklarına
dayanarak olayların PKK tarafından meydana getirildiği savını temel alması ve
baska delile dayanamamasıdır.
74. Üçüncü olarak, terör suçlarını arastırma yetkisi Devlet Güvenlik
Mahkemelerine verildiği için, sorusturmaya ve adli takibata dayalı olarak olayların
sorumluluğunun PKK’ya atfedilmesi özel bir durumdur. (bkz.p.38). Bir çok davada
Mahkeme, Askeri Hakimin varlığı nedeniyle, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Sözlesmenin 6. Maddesince öngörülen bağımsızlık kosulunu yerine getirmediğini
ve bu mahkemelerin davanın doğası ile ilgili olmayan bazı düsüncelerden
etkilenebileceğini saptamıstır. (bkz. 9 Haziran 1998 Incal-Türkiye Davası, 1998-IV
Raporları, s-1571-3, p-65-73)
75. Mahkeme bu davanın geçtiği dönemde, güneydoğu bölgesinde Ceza
Hukuku uygulamasının etkililiği konusunda bazı eksiklikler olduğu saptamasında
bulunmaktadır. Güvenlik güçleri mensuplarının faaliyetleri söz konusu olduğunda
Komisyon'un raporunda belirttiği gibi Sözlesme gereğince güvence altına alınan
temel hak ve özgürlüklere saygılı demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğü ilkesi
ile çelisen bir sorumluluk eksikliğine izin verildiğini ifade etmektedir.
76. Kemal Kılıç’ın hukuken alması gerekli önlemlerin eksikliklerine ek
olarak, saldırıya karsı da önlem alınması da gerekirdi. Hükümet saldırılara karsı
etkili önlem sağlanamayacağını da belirtmistir. Mahkeme bu tezle ikna olmamıstır.
Kemal Kılıç’ın yasama hakkına yönelik tehlikeyi asgari düzeye indirgeyebilecek ve
elverissiz sayılamayacak çok sayıda önlem alınabilirdi. Ancak bunun tersine,
otoriteler herhangi bir tehlike bulunmadığını öne sürmüslerdir.
Uygun koruma önlemleri bağlamında makamların ne Kemal Kılıç'ın koruma
talebiyle ilgili olarak, ne de Sanlıurfa'daki Özgür Gündem çalısanlarına yönelik
tehlikenin kapsamını arastırma bağlamında adım attığına iliskin hiç bir delil
bulunmamaktadır.
77. Mahkeme mevcut davada , yetkililerin Kemal Kılıç’ın yasamına yönelmis
olan gerçek ve yakın tehlikenin önlenmesi için makul önlemler almadıklarına karar
vermistir. Bu nedenle, Mahkeme Sözlesmenin 2. Maddesinin ihlal edildiği kararına
varmıstır.
II. Sorusturmanın Yetersizliği Đddiası
78. Mahkeme, Sözlesmenin 2. Maddesi gereğince yasamı koruma yükümlülüğü
ile Sözlesmenin 1. Maddesine göre Devletin genel görevi olan “kendi yetki alanları
içinde bulunan herkese Sözlesmede açıklanan hak ve özgürlükleri korumak”
hükmünü hatırlatarak, güç kullanma sonucuyla öldürülen bireyler için etkili resmi
sorusturma yollarının bulunması gerektiğini belirtmektedir. (bkz. Mutatis mutandis,
27 Eylül 1995 Mc. Cann ve Diğerleri-Đngiltere Kararı, A Serisi no. 324, s.49, p 161
ve yukarda belirtilen Kaya-Türkiye Kararı.p.105)
79. Mahkeme, sorusturmanın Jandarma Yüzbası Kargılı tarafından, olay
yerinde olası tanıkları sorguya çekmek ve saptamak ve olay yerinde bulunan mermi
çekirdeklerini balistik incelemesini yaptırmak vasıtasıyla gerçeklestirildiğini
belirtmektedir.
80. Ancak, Kargılı 15 Mart 1993 tarihinde bilgi ve belgeleri Sanlıurfa
savcısına yolladıktan sonra, sorusturmaya iliskin baska bir tesebbüste
bulunmamıstır. Ayrıca 24 Aralık 1993 tarihinde Diyarbakır'da yakalanan Hizbullah
üyesi Hüseyin Güney hakkında, ayrılıkçı suçlardan biri olarak Kemal Kılıç’ı
öldürdüğü iddiasıyla düzenlenen iddianameye rağmen, onun söz konusu suçu
islediğini gösteren doğrudan bir delil bulunmamaktaydı. (bkz. P.48 ve 50)
Diyarbakır DGM, Kılıç olayıyla ilgili tanık dinlememistir ve Güney’de bu suçu
islediğine dair bir itirafta bulunmamıstır. Kemal Kılıç’ın Sanlıurfa'da öldürülmüs
olmasıyla ilgili bağlantının kurulması yolunda hiçbir adım atılmamıstır. Her ne
kadar savcılık Hüseyin Güney tarafından kullanıldığı iddia olunan silahın
Diyarbakır'da bir dükkana yapılan saldırıda ve baska 15 olayda kullanılmıs olduğuna
iliskin balistik incelemesine dayanmaktaysa da dükkana yapılan saldırıdan önce
silahın Güney'e ait olduğunu gösteren hiç bir delil bulunmamaktadır. Bu bulgu
Güney'in silahı baska bir olayda kullanmadığını saptayan Diyarbakır Devlet
Güvenlik Mahkemesi'nin 29.3.1999 tarihli kararı ile teyit edilmistir.
81. Hükümet, Hüseyin Güney'in yanlıslıkla Kemal Kılıç’ın öldürülmesi
olayına karıstığı yolundaki basvuranın ve Komisyon'un görüslerine karsı çıkmıs ve
bunun sorusturmanın kapanmasıyla ilgili pratik etkisi olmadığını savunmustur.
Ancak, Mahkeme 16 Subat 1994 tarihinde Sanlıurfa Cumhuriyet Savcısının verdiği
yetkisizlik kararıyla olayın Devlet Güvenlik Mahkemesinin yetkisine girdiğini
belirttiğini ve dosyayı bu mahkemeye gönderdiğini belirtmektedir. Diyarbakır DGM
Savcılığı'nın sorusturmayı esaslı bir sekilde yürütme kapsamında herhangi bir
girisimde bulunduğu açık değildir. Dosyanın atıl kalması DGM'nin 29 Mart 1999
tarihinde vermis olduğu kararla olayla ilgili olarak genel bir bilgi talebinde bulunan
savcının yeni bir dosya açtığını bildirmesiyle de desteklenmektedir.
82. Mahkeme, olaydan sonra Jandarma ve Sanlıurfa Savcısı tarafından
yapılan sorusturmanın Kemal Kılıç’ın bir Özgür Gündem Muhabiri olarak olası bir
hedef durumunda bulunmasına yönelik herhangi bir incelemeyi kapsamadığını
belirtmektedir. Davanın DGM savcılığına intikal etmesi, olayın, ayrılıkçı bir suç
olarak kabul edildiğini göstermektedir. Olayda güvenlik güçlerinin bağlantısını
arastırma yolunda herhangi bir girisimde bulunulduğuna iliskin bir gösterge yoktur.
83. Dar kapsamlı ve kısa süren sorusturma nedeniyle Mahkeme, Kemal
Kılıç’ın ölümüne iliskin olarak yetkililerin etkili bir sorusturma yapmadığını
belirtmistir. Bu bağlamda Sözlesmenin 2. Maddesinin ihlal edildiğine karar
vermistir.
III. Sözlesmenin 10. Maddesinin Đhlal Edildiği Đddiası
84. Basvuran, kardesi Kemal Kılıç’ın öldürülmesi nedeniyle, Sözlesmenin
10.maddesinin ihlal edildiği sikayetinde bulunmustur.
Buna göre;
“1. Herkes asayisi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca
çıkarlarını korumak için baskalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara
katılmak haklarına sahiptir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik
bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin toprak
bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve
suç islenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın, baskalarının söhret ve haklarının
korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla
öngörülen bazı biçim kosullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir."
85. Basvuran, kardesinin bir gazeteci olduğu için öldürüldüğünü iddia etmistir.
Gazetecilik faaliyetleri göz önünde tutularak hedef olduğu için bu düsünce ifadesi
özgürlüğüne yapılmıs kanundısı bir girisimdi. Böylece, öldürme olayı Sözlesme'nin
2. ve 10. Maddesi gereğince ayrı ayrı ihlallere neden olan iki yönlü bir eylemdi.
86. Hükümet basvuranın iddialarını reddetmistir.
87. Mahkeme, basvuranın sikayetlerinin, Sözlesme'nin 2. Maddesi
kapsamında incelenmesini gerektiğini belirtmektedir. Bu nedenle bu sikayetin ayrıca
incelenmesine gerek görmemistir.
IV. Sözlesmenin 13. Maddesinin Đhlal Edildiği Đddiası
88. Basvuran Sözlesme'nin 13. Maddesi kapsamında güvence alına
alınan etkili bir basvuru hakkına sahip olmadığından sikayetçi olmustur.
Bu maddeye göre;
“Bu Sözlesme’de tanınmıs olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes,
ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmıs
da olsa, ulusal bir makama etkili bir basvuru yapabilme hakkına sahiptir.”
89. Hükümet, yürütülen cezai sorusturmanın ve Hüseyin Güney’in
yakalanmasına takiben yapılan cezai takibatın ısığında, etkili basvuru yolları ile
ilgili hiç bir sorun bulunmadığını ileri sürmüstür.
90. Komisyon, basvuranın görüslerini paylasarak basvuranın kardesinin
öldürülmesi olayına güvenlik güçlerinin karıstığı iddiasında haklı gerekçeler
olabileceği fikrindedir. Komisyon sorusturmanın yetersizliği konusundaki
saptamalara dayanarak, basvuranın etkili iç hukuk yollarından mahrum kaldığına
karar vermistir.
91. Mahkeme, Sözlesme'nin 13. Maddesinin Sözlesme tarafından
öngörülen Sözlesmenin hak ve özgürlüklerin iç hukuk düzeninde ne sekilde
sağlanabilecek olursa olsun ulusal hukukta gerekli müeyyidelerin getirilmesi
güvencesini sağladığını belirtmektedir. Her nekadar 13. Madde kapsamındaki
yükümlülüklere uymak konusunda yüksek sözlesen devletlere belli ölçüde takdir
hakkı sağlansa da, 13. Maddenin etkisi Sözlesme kapsamında “tartısılabilir iddia”
konusunda bir iç hukuk yolu hükmünün ve yeterli tazminin sağlanmasında
kendisini gösterir. Bununla beraber 13.Madde tarafından talep edilen basvuru yolu
teoride olduğu kadar uygulamada da etkili olmalıdır, özellikle de bu yolun
kullanılması Devlet makamlarının islemleri savsaklaması nedeniyle hukuka aykırı
olarak sekteye uğramamalıdır. (bkz. Aksoy-Türkiye, yukarıda belirtilmistir. s.2286,
p.95; Aydın-Türkiye, yukarıda belirtilmistir, s:1895-96, p:103; ve Kaya-Türkiye,
yukarıda belirtilmistir, s:329-30, p.106)
Yasama hakkının korunmasının temel önemi karsısında, 13.Madde
gerekli durumlarda tazminat ödenmesinin yanında, bir kisinin yasam hakkını ihlal
edenlerin tespit edilerek cezalandırılması ve sikayetçinin sorusturma asamasına etkin
olarak katılımını sağlayabilecek tam ve etkin bir sorusturma yapmayı da içerir. (bkz.
yukarıda belirtilen Kaya Kararı, s:330-31, p.107)
92. Söz konusu davada sunulan deliller göz önüne alındığında,
Mahkeme öldürme olayının Devlet görevlileri tarafından gerçeklestirildiği ya da
onların bu ise karıstıklarına dair makul süphe ötesinde bir delil olmadığını ileri
sürmüstür. Ancak, daha önceki davalarda olduğu gibi bu durum 13. Maddenin
amaçları bakımından söz konusu sikayetin 2. maddeyle bağlantılı olarak
“tartısılabilir” olmasını önlememektedir. (bkz. 27 Nisan 1988) Boyle ve RıceĐngiltere
Kararı, Seri A no. 131,s.23,p.52 ve yukarıda belirtilen Kaya ve Yasa
Kararları, s.330-31, p.107 ve sırasıyla s.2442, p.113) Bu bağlamda, Mahkeme,
basvuranın kardesinin yasadısı bir öldürme olayının kurbanı olduğunu ve bu yüzden
“tartısılabilir iddia” olarak dikkate alınabileceğini belirtmistir.
93. Böylelikle basvuranın kardesinin öldürülmesiyle ilgili olarak
yetkililerin etkili bir sorusturma yapma yükümlülüğü bulunmaktaydı. Ancak
yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, (bkz: p.79-82) kapsamı 2. Madde
anlamındaki sorusturma yapma yükümlülüğünden daha genis olan 13. Maddeye
uygun olarak etkili bir cezai sorusturma yapılmamıstır. (bkz. yukarıda belirtilen
Kaya Kararı, s. 330-31, p.107) Mahkeme, basvuranın kardesinin ölümüne dayalı
olarak, basvurana etkili bir basvuru yolu sağlanmadığını ve bu münasebetle tazminat
talebini de içeren diğer geçerli basvuru yollarından mahrum kaldıklarını belirtmistir.
Sonuç olarak Mahkeme 13. Maddenin ihlal edildiğine karar vermistir.
V. Yetkililerin Sözlesme’nin 2. 10 Ve 13. Maddelerini Đhlal Ettiği
Đddiası
94. Basvuran, Türkiye’de resmi olarak Sözlesmenin 2. ve 13.
Maddelerinin ihlali uygulaması bulunduğunu, kendisinin mağdur durumuna
düsürüldüğünü iddia etmistir. Basvuran, Komisyon ve Mahkeme'nin Türkiye’nin
güneydoğusundaki olaylarla ilgili verdiği kararlara da değinerek, bu hükümlerin
daha önce de ihlal edildiğinin saptandığını ve bu durumun yetkililerin ciddi insan
hakları ihlalleri iddialarıyla etkili müeyyideleri inkar ettiğinin bir göstergesi
olduğunu belirtmektedir.
95. Yukarıda belirtilen 2. ve 13. Maddelerin kapsamındaki saptamalara
dayalı olarak Mahkeme, yetkililerin bu tür bir idari uygulamada bulundukları
yolunda bu davada bir saptamada bulunmaya gerek olmadığını belirtmektedir.
VI. Sözlesmenin 14. Maddesinin Đhlal Edildiği Đddiası
96. Basvuran, kardesinin gazeteci ve Kürt kökenli olduğu için
öldürüldüğünü ve bu yüzden 2. Maddede koruma altına alınan yasam hakkı ile
bağlantılı olarak, ulusal köken, siyasi veya diğer fikir ayrılıkları sebebinden mağdur
durumda olduğu gerekçesi ile Sözlesmenin 14. Maddesinde yer alan yasak hükmüne
aykırı olduğunu belirtmistir. 14. Maddeye göre:
“Bu Sözlesme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet,
ırk, renk, dil, din, siyasal ve diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir
azınlığa mensupluk, servet, dosum, veya herhangi baska bir durum bakımından hiç
bir ayırımcılık yapılmadan sağlanır”
97. Hükümet bu konuyu görüslerinde veya durusmada dikkate
sunmamıstır.
98. Mahkeme, bu sikayetin Sözlesme'nin 2. ve 13. Maddeleri
kapsamında değerlendirildiğini ve ayrıca incelenmesine gerek olmadığını
belirtmistir.
VII. Sözlesmenin 41. Maddesinin Uygulanması
99. Sözlesmenin 41. Maddesine göre :
“Mahkeme isbu Sözlesme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar
verirse ve ilgili Yüksek Sözlesmeci tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi
edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette zarar
gören tarafın tatminine hükmeder”.
A) Maddi Zarar :
100. Basvuran, su an ölmüs bulunan erkek kardesi için maddi zarar
olarak, 30.000 Đngiliz Sterlini (Đ.S.) talep etmistir. Basvuran, öldüğünde 30 yasında
olan ve gazeteci olarak çalısan kardesinin maasının 1000 Đ.S’ne denk geldiğini,
bunun da kaybettiği maddi gelirler göz önünde tutulacak olursa, 182.000 Đ.S olarak
hesaplanabileceğini ileri sürmüstür. Ancak, haksız bir meblağdan kaçınmak için
basvuran 30.000 Đ.S gibi daha az bir meblağ talep etmistir.
101. Hükümet, basvuranın kardesinin ölümüyle devlet arasında doğrudan
bir bağlantı kurmadığını belirterek, basvuranın talebini abartılı ve haksız bir meblağ
olduğu için reddetmistir. Türkiye sartlarında kardesinin talep edilen bu yüklü
meblağı kazanmıs olacağına itiraz etmistir.
102. Mahkeme, basvuranın kardesinin evli olmadığını ve hiç çocuğu
bulunmadığını belirtmistir. Basvuranın hiç bir sekilde ona bağımlı olduğu iddia
edilmemistir. Bu Sözlesme'nin ihlalinden zarar gören ailenin yakın bir üyesi olan
basvurana yapılan maddi zarar kararının dısında tutulmaz. (bkz. 18 Aralık 1996
Aksoy-Türkiye Kararı, 1996-VI Raporları, p.113, basvuranın ölmeden önceki
kazancı ve gözaltı ile iskence nedeniyle yaptığı tıbbi masraflar mahkemece takdir
olunarak basvuruyu devam ettirenin babası için öngördüğü tazminat miktarı ile ilgili
kısım) Ancak söz konusu davada, maddi zararlar için yapılan talep basvuranın
kardesinin ölümünden kaynaklanan zarara bağlıdır. Hem basvuranın ölmeden önce
kardesi tarafından hem de kardesinin ölümünden sonra basvuran tarafından maruz
kalınan kayıpları kapsamaktadır. Bu yüzden Mahkeme, bu davada basvurana bu
baslığa göre bir karara varmanın uygun olmadığını belirtmistir.
B) Manevi Zararlar :
103. Basvuran, ihlallerin sayısına ve siddetine bağlı olarak kardesi adına
40.000 Đ.S. kendisi içinse 2,500 Đ.S. talep etmistir.
104. Hükümet bu meblağın asırı olduğunu ve adil olmadığını ileri sürmüstür.
105. Ölmüs kardesi için adına talep ettiği manevi tazminata dayalı
olarak, Mahkeme, eslerin ve çocukların ve gerektiği yerde ailesinin ya da
kardeslerinin yasamlarını idame ettirmesi için, daha önceden tazminatlara
hükmettiğini belirtmistir. Kaybından ya da ölümünden önce, keyfi gözaltı ya da
iskencenin varlığının tespit edildiği durumlarda, ölmüs sahıs hakkında daha önceden
kararlastırılmıs miktarlar sahsın mirasçısına verilir. (bkz. yukarıda belirtilen Kurt-
Türkiye Kararı p. 174-175 ve Çakıcı-Türkiye, p.130), Mahkeme kimliği meçhul
sahıslarla yaptığı kısa bir tartısmadan sonra aniden ölen Kemal Kılıç’ın yasama
hakkının korunmasında gösterilen ihmal konusunda 2. ve 13. Maddelerin ihlal
edildiği saptamasını hatırlatmaktadır. Mahkeme, söz konusu dava kapsamında
basvurana ve kardesinin mirasçılarına 15.000 Đ.S. verilmesini uygun görmüstür.
106. Mahkeme, basvuranın sadece ihlal saptamasıyla tazmin edilemeyecek
manevi bir zarara uğradığını kabul etmektedir. Adil bir değerlendirme yaparak
Mahkeme, basvurana ödeme tarihindeki kur üzerinden Türk Lirasına çevrilmek
üzere 2500.- Đ.S ödenmesini kararlastırmıstır.
C- Masraflar ve Giderler :
107. Basvuran, basvuruyu yaparken maruz kaldığı masraflar ve ücretler
için, Avrupa Konseyi adli yardım kapsamında aldığı miktar haricinde toplam
32.327.36 Đ.S talep etmistir. Bu miktar, Ankara ve Strazburg’daki durusmalarda
Komisyon delegeleri huzuruna ve Strazburg Mahkemesinde yapılan durusmaya sahit
olarak katılması münasebetiyle ortaya çıkan masrafları ve ücretleri de içermektedir.
Görevi Đngiltere ve Türkiye'deki avukatlar ve basvuran arasındaki irtibatı sağlamak
olan Kürdistan Đnsan Hakları Projesi'nin hususunda ücretleri ve idari harcamaları
için 5.255 Đ.S ve Türkiye’deki avukatlar tarafından yürütülen is için harcamalar
3.570 Đ.S olarak belirlenmistir.
108. Hükümet, mesleki ücretleri abartılı olması gerekçesiyle makul bulmamıs
bunun Đstanbul Barosu ücretlerine uygun olması gerektiğini ileri sürmüstür.
109. Masraflarla ilgili taleple bağlantılı olarak, Mahkeme adil karar vererek ve
basvuran tarafından iddia edilen taleplerin ayrıntılarına dayanarak, Avrupa
Konseyince yapılan adli yardım kapsamında ödenen 4.200 Fransız Frangının karar
tarihindeki kur üzerinden Đngiliz Sterlinine çevrilerek 20.000 Đngiliz Sterlininden
çıkarılması ve buna KDV’nin de eklenerek basvurana ödenmesine karar vermistir.
D) Temerrüt Faizi:
110. Mahkeme, isbu kararın düzenlenmis olduğu tarihte, eldeki verilere göre
tespit edilmis olan yıllık % 7,5 oranına tekabül eden Đngiltere’de uygulanan yasal
faiz oranının uygulanmasının yerinde olacağı kanaatine varmıstır.
YUKARIDA BELĐRTĐLEN NEDENLERLE MAHKEME
1.Altıya karsı bir oyla, Kemal Kılıç’ın yasama hakkının Hükümet tarafından
korunmaması nedeniyle Sözlesme’nin 2. Maddesinin ihlal edildiğine;
2.Oybirliğiyle, ilgili Hükümet yetkililerinin basvuranın kardesinin ölümüne
iliskin etkili bir sorusturma yürütmede gösterdiği ihmal nedeniyle 2. Maddenin ihlal
edildiğine;
3.Oybirliğiyle, 10. Maddenin ihlaliyle ilgili iddianın ayrıca incelenmesine gerek
olmadığına;
4.Altıya karsı bir oyla Sözlesmenin 13.maddesinin ihlal edildiğine;
5.Oybirliğiyle. Sözlesmenin 14. Maddesinin ihlaliyle ilgili iddiasının
incelenmesine gerek olmadığına;
6.Altıya karsı bir oyla, Hükümetin basvuranın kardesi için üç ay içinde manevi
tazminat olarak 15.000 Đngiliz Sterlinin ödeme günü kuru üzerinden Türk Lirasına
çevrilerek, basvuranın kardesinin mirasçılarına verilmek üzere basvurana
ödemesine;
7.Oybirliğiyle, Hükümetin basvurana üç ay içinde manevi tazminat olarak
2.500 Đngiliz Sterlininin ödeme günü kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek
ödemesine;
8.Oybirliğiyle, üç ay içinde yargılama masrafları olarak adli yardım
kapsamında ödenen 4.200 Fransız Frangının karar tarihindeki kur üzerinden Đngiliz
Sterlinine çevrilerek 20.000 Đngiliz Sterlininden çıkarılması ve buna KDV’ninde
eklenerek basvurana ödenmesine;
9.Oybirliğiyle, üç aylık süreden sonra geç ödeme dolayısıyla yıllık %7,5 faiz
uygulanmasına;
10.Basvuranın tazminatla ilgili diğer taleplerinin reddine karar vermistir.
Bu karar 28 Mart 2000 günü Strazburg’da Đnsan Hakları Binasında yapılan
durusmada Đngilizce olarak verilmistir.
Michael O’BOYLE Elizabeth
PALM
Sekreter
Baskan
Sözlesmenin 45. Maddesi 2. Paragrafı uyarınca Sn. Gölcüklü’nün
muhalefet serhi bu karara eklenmistir.
HAKĐM GÖLCÜKLÜ’NÜN KISMI MUHALEFET SERHĐ
(Geçici çevri)
Asağıdaki nedenlerden dolayı, Kılıç davasının hükümlerinin 1, 4 ve 6.
Maddelerindeki çoğunluk kararına katılmadığımı üzülerek belirtmek isterim.
1. Mahkeme , Kemal Kılıç’ın yasama hakkının Hükümet tarafından
korunmaması nedeniyle Sözlesmenin 2. Maddesinin ihlal edildiğine karar
vermistir.
Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesinin, bütün halkı için oldukça riskli bir bölge
olduğuna dair hiç kimsenin aklında en ufak bir süphe yoktur. PKK ve Hizbullah
teröristleri ve asırı sol üyeleri, yabancı güçler tarafından tesvik edilenler ve
desteklenenler suçlarını gerçeklestirmek için her fırsatı kullanmaktadırlar. Daha da
öte gangsterler ve dolandırıcılar bu bölgedeki teröristlerin varlığından istifade
etmektedirler. Hükümet yasamı tehdit edenlerle mücadele etmek için, kendi yetkileri
içerisinde bütün gerekli önlemleri almıstır, almaya da devam edecektir. (bkz.
Kararın 70. paragrafı) Mahkeme, bizzat kendisi, Sözlesme tarafından Devlete kabul
ettirilen pozitif yükümlülüğün kesin olmadığını fakat sadece en iyi çabaları
kullanmak için bir yol olduğunu kabul etmektedir. (bkz. Kararın 63’den 66’ya kadar
olan paragrafları)
Dolayısıyla, Kemal Kılıç gibi, bu bölgede yasayan kendi ifadesiyle riskli
bir iste çalıstığını (o bir gazeteciydi) ve tehdit edildiğini söyleyen – kim tarafından
olduğunu bile söyleyememis biri, diğerlerinden daha fazla dikkatli olmalıydı ve bu
tehlikelere karsı hükümetin onu korumasını beklemekten ziyade kendi güvenlik
önlemlerini almıs olmalıydı.
Komisyon’un bulgularına dayalı olarak, Kemal Kılıç'ın maruz kaldığı riskin
bilincindeyken 18 Subat 1993 tarihinde, saat 5.30’da havanın karanlık olmasına
rağmen eve gitmek için otobüse binmis ve iddia edilen süpheli araba otobüsün
pesine düsmüstür. Hiç bir önlem almaksızın gerektiğinde hiç kimsenin yardım için
gelemeyeceği, ıssız bir durakta inmistir.
Ne yazık ki, hiçbir Hükümet yüzlerce ve hatta binlerce kisinin aynı durumda
bulunduğu yüksek riskli bir bölgede tehdit edildiğini hisseden veya kisisel koruma
talep eden herkese güvenlik görevlisi sağlayamaz.
Sonuç olarak, Hükümetin Kemal Kılıç’ın yasamını koruması konusunda
Sözlesmenin 2. Maddesini ihlal ettiği görüsünü paylasmamaktayım.
2. Sözlesmenin 13. Maddesinin ihlali saptamasıyla ilgili olarak Ergi-Türkiye
davasındaki muhalefet serhime gönderme yapıyorum (bkz. 28 Temmuz 1998 Kararı,
1998-IV Hükümler ve Kararlar Raporları)
Ayrıca, ölüme iliskin yeterli sorusma yapılmadığı konusunda Sözlesmenin 2.
Maddesinin ihlal edildiği saptamasına varıldığı zaman, 13. Madde kapsamında da
ayrı bir inceleme yapılmasına gerek olmadığı yolundaki Komisyon'un saptamasına
katılmaktayım. 2 ve 13. Maddeler uyarınca basvuranın yapmıs olduğu sikayetlerle
ilgili olarak ölüme iliskin tatmin edici ve yeterli sorusturma yapılmamıs olması
konusu otomatik olarak ulusal mahkemeler önünde etkili müeyyidenin bulunmadığı
anlamına gelmektedir. Bu konuda Kaya-Türkiye davasındaki muhalefet serhimi ve
(bkz. 19 Subat 1998 Kararı, 1998 Raporları) çoğunlukla birlikte Komisyon
tarafından ifade edilen fikirleri sunmaktayım. (bkz. Aytekin-Türkiye, basvuru no.
22880/93 18 Eylül 1997, Ergi-Türkiye, basvuru no. 23818/94, 20 Mayıs 1997, Yasa-
Türkiye, basvuru no. 22495/93, 8 Nisan 1997)
3.Mahkeme basvurana “kardesi için….manevi tazminat olarak…basvuranın
kardesinin mirasçılarına verilmek üzere” basvurana 15.000 Đngiliz Sterlini
ödenmesine karar vermistir.
Bu durumun mantıklı bir sonucu olarak, kamu davası (actio popularis) sözlesme
sisteminin dısında bırakılmıstır. Bu nedenle Mahkeme, simdiye kadar bireysel
ihlallerde mağdurun hayattaki esi ya da çocukları gibi sadece çok yakın akrabalara
ya da istisnai olarak sayet hakkaniyete uygun sekilde bir talep belirtilmisse, anne ve
babasına manevi zarar tazminat ödenmesine karar vermistir. (bkz. Söz konusu
davanın kararının 105. paragrafı ve Tanrıkulu-Türkiye Davası, p.138)
Đhlallerin sonucunda, herhangi bir haklı ispatı olmayan, manevi zarara
uğramamıs soyut, meçhul ve tanımlanmayan bir grup için (muhtemelen çok uzak
mirasçılar) talep edilen tazminat tamamıyla Sözlesme sistemine yabancı ve aykırıdır.
Kemal Kılıç bekardı. Çocukları ve esi yoktu, bu yüzden manevi zarar için
tazminatı hak eden mirasçıları yoktu. Fakat, çok sasırtıcıdır ki, Mahkeme basvuranın
erkek kardesine, manevi zarar olarak 2.500 Đngiliz Sterlini ödemeyi kararlastırmıstır.
(bkz. söz konusu dava kararının 106. paragrafı) Mağdurun mirasçılarından biri
olarak, bu erkek kardes 15.000 Đngiliz Sterlin’in bir kısmını da alacaktır. Bu davada,
Mahkeme kararının özüne aykırı olarak, aynı kayıp için tazminatı iki kısım halinde
olacaktır.
4. Bitirmeden önce, önemli olduğunu düsündüğüm bir nokta da düsüncelerimi
ifade etmede kendimi zorunlu hissetmekteyim. Devletin görevlisinin suçlu olduğu
varsayılan davalarda, sadece idari organ (idari kurulus) salahiyet verdiği takdirde
sorusturma baslatılabilir. Ancak bu organ yasayla kamu görevlilerinden
olusturulmustur. Bağımsız ve tarafsız değildir. Görüsüne tamamıyla katıldığım
Mahkeme mütemadiyen Türk Hükümetini bu islemler nedeniyle elestirmistir.
Ancak, Mahkemenin Grams-Almanya davasındaki 5 Ekim 1999 kararı
bu noktada öğreticidir. Dava Kızılordu Franksiyonunun bir üyesinin ölümüyle
ilgilidir. Mahkeme Schwerin Savcılığının, polis memurlarının kendilerini koruma
maksadıyla ates açmıs olduklarını ve Grams’ın kendisini basından vurarak intihar
etmis olduğu esasına dayanarak davayı düsürmüs olduklarını belirtmistir. Sonuçta,
Savcılık neticelerini olusturduğu davanın sorusturmasından sorumlu özel bir birimin
verdiği 210 sayfalık bir raporu (Absclussvermerk) öne sürmüstür. Bu örnekte ilginç
ve daha da önemli olan sey, basvurunun Hükümet'e bile iletilmemis olması,
sorusturmanın adli bir organ tarafından değil de özel bir birim tarafından yani idari
bir organ tarafından yürütülmesidir.

Eklenmiş Dosya : kılıç türkiye davası