SATIK VE DİĞERLERİ TÜRKİYE DAVASI

Satık ve Diğerleri/Türkiye Davası
(31866 / 96 )
10 Ekim 2000
USULĐ ĐSLEMLER
1. Dava, on Türk vatandası, Kadir Satık, Murat Satık, Ali Haydar Özdemir,
Songül Diribas, Fesih Yılmaz, Saime Sefer, Yasar Yağcı, Terzan Adıbelli, Mehmet
Ermis ve Abdülkadir Eraslan ("basvuranlar") tarafından 26 temmuz 1995'te Đnsan
Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Đliskin Sözlesme'nin ("Sözlesme"),
eski 25. Maddesi kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde Avrupa Đnsan Hakları
komisyonu'na sunulmus olan basvuruya (no. 31866/96) dayanmaktadır.
2. Basvuranlar, halen Đzmir ( Türkiye )'de çalısmakta olan Tuncer Fırat
tarafından temsil edilmekte olup, Türk Hükümeti ("Hükümet") Mahkeme'deki
islemler için bir Temsilci belirlememistir.
3. Basvuranlar, mahkemeye çıkarılmadan önce ifade vermeyi reddettikleri için,
hapishane görevlileri ve jandarmalar tarafından ciddi sekilde dövüldüklerini iddia
etmekte olup, Sözlesme'nin 2. ve 3. maddelerine atıfta bulunmaktadırlar.
4. Basvuru, Mahkeme'ye, 11 Nolu Protokol'ün Sözlesme'ye ek olarak yürürlüğe
girmesinden sonra, 1 Kasım 1998'de sunulmustur (11 Nolu Protokol, Madde 5§2).
5. Basvuru, Mahkeme'nin Birinci Kısım'ına verilmistir (Mahkeme Đçtüzüğü,
Madde 52§1). Bu Kısım'da, davaya bakacak olan Daire (Sözlesme, Madde 27§1),
Mahkeme Đçtüzüğü'nün 26§1 maddesi uyarınca olusturulmustur. Türkiye adına
seçilen Rıza Türmen davadan çekilmis (Đçtüzük, Madde 28), müteakiben Hükümet
Feyyaz Gölcüklü'yü ad hoc hakim olarak atamıstır (Sözlesme Madde 27§2, Đçtüzük
Madde 29§1).
6. Daire, 31 Ağustos 1999 tarihli kararla, basvuruyu kabuledilebilir bulmustur.
7. Basvuranlar yalnızca esaslara iliskin görüs bildirmislerdir (Đçtüzük Madde
59§1). Hükümet, 7 Ağustos 2000 tarihli bir mektupla, davanın esasına yönelik ek
bilgi sunmustur. Daire, taraflara danısılmasından sonra, esaslar hakkında toplantı
yapılmasının gerekli olmadığına karar vermistir (Đçtüzük Madde 59§2 in fine [1]).
* Dısisleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî Đsler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmis olup,
gayrıresmî tercümedir.
OLAYLARA DAĐR
I. DAVA KOSULLARI
1.Taraflarca sunulan olaylar asağıdaki gibi özetlenebilir.
1. Basvuranlara göre olaylar
2. Đçinde on basvuranla beraber on iki diğer mahkumun da bulunduğu kisiler,
20 Temmuz 1995'te, hücrelerinden alınarak, Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde
yargılanmak üzere, Buca Cezaevi'nde bir yere götürülmüslerdir.
3. Basvuranlar ve diğer mahkumlar, götürülmek üzere beklerken, hapishane
yetkilileri mahkumların, ayakkabıları dahil olmak üzere, arama yapmaya
çalısmıslardır. Mahkumlar, bunun keyfi bir hareket olduğunu ve arama talebinde
ısrar edilirse mahkemeye çıkarılmayı reddedeceklerini belirterek arama yapılmasına
itiraz etmislerdir.
3. Basvuranların direnisi çerçevesinde, hapishane yönetimi, dısarıda bekleyen
jandarmalardan, mahkumlara mahkemeye dek refakat etmeleri için yardım talebinde
bulunmustur.
4. Yaklasık 50 jandarma, 30 gardiyan ve hapishane yetkilisi, sonuç olarak,
basvuranlara ve diğer mahkumlara cop ve ağaç kalaslarla saldırmıslardır.
Sonuç olarak, basvuranlardan Terzan Adıbelli'nin kaburga kemiklerinden biri
kırılmıs, basvuranlardan Yasar Avcı'nın ciğeri hasar görmüstür. Diğer mahkumlar
vücutlarına darbeler almıslardır.
2. Hükümet'e göre olaylar
5. Hükümet, olayların basvuranlar tarafından anlatılan hali hakkında süphelere
sahiptir. Cumhuriyet Savcısı tarafından yürütülen sorusturma çerçevesinde (bkz.19.
ve et seq [2] paragraflar), yirmiden fazla mahkum mahkemeden önce arama
yapılmasını reddetmislerdir. Mahkumlar birbirlerine kenetlenerek hapishane çıkısına
yönelmisler, merdivenden asağı yine kenetlenmis olarak inerken üst üste düsmüsler,
duvara ve trabzana çarpmıslardır. Çıkan arbedede, dört gardiyan da yaralanmıstır.
6. Aynı gün, basvuranlar, bir süre bekledikten sonra, cezaevi araçlarıyla Đzmir
Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne nakledilmislerdir.
2. Basvuranların yetkili makamlara yaptıkları sikayetler
1. Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki durusmada, basvuranların
avukatları anılan saldırıdan sorumlu kisiler hakkında sikayette bulunmuslardır.
Avukatlar, basvuranların, mahkemeye götürülmeden önce dövüldüklerini,
dolayısıyla mahkemenin olay ve yaralanmalar hakkında gerekli incelemeleri
yapması gerektiğini belirtmislerdir.
2. Mahkeme, basvuranların durumunu gözönünde bulundurarak, bu kosullar
altında durusma yapılamayacağı gerekçesiyle, durusmayı ileri bir tarihe ertelemistir.
Ayrıca, basvuranların, iddia edildiği gibi saldırıya uğrayıp uğramadıklarının tespiti
amacıyla doktor kontrolünden geçirilmesine de karar verilmistir. Mahkeme, ayrıca,
doktor raporlarının mahkeme tutanaklarıyla beraber Đzmir Devlet Güvenlik
Mahkemesine gönderilerek bir sorusturma baslatılmasına da karar vermistir. Aynı
yönde bir mektup ta Cumhuriyet Savcısı’na gönderilmistir.
3. Ayrıca, 20 Tenmmuz 1995 günü, basvuranlardan birisinin, Abdülkadir
Eraslan, babası, Đzmir Cumhuriyet Bassavcılığı’na olay hakkında suç duyurusunda
bulunmustur. Aynı gün, Cumhuriyet Bassavcısı, Buca Cezaevi Cumhuriyet
Savcısı’ından Abdülkadir Eraslan’ın ifadesinin alınmasını ve eğer iskence yapıldığı
yönünde mahkumun bir sikayeti varsa, doktor kontrolünden geçirilmesini, ifadenin
ve verilmesi muhtemel raporun kendisine gönderilmesini istemistir.
3. Đzmir Cumhuriyet Bassavcısı’nın sorusturması
1. Đzmir Cumhuriyet Bassavcısı, 20 Temmuz 1995 günü, olayın mağdurlarının
ifadelerini almak üzere hapishaneye gitmistir. Aynı gün, hapishane doktoru tüm
mahkumları muayene etmistir. Ciddi sekilde yaralanmıs olanlar hastaneye
nakledilmistir. Basvuranlardan iki tanesi (Mehmet Ermis ve Terzan Adıbelli) de
hastaneye nakledildiğinden, ifadeleri ancak 14 Ağustos 1995 günü alınabilmistir.
(a) Basvuranların, Đzmir Cumhuriyet Bassavcısı’na verdikleri
ifadeler
1. 20 Temmuz 1995 günü, aralarında basvuranlardan sekizinin de (Kadir Satık,
Murat Satık, Ali Haydar Özdemir, Songül Diribas, Saime Sefer, Yasar Yağcı, Fesih
Yılmaz ve Abdülkadir Eraslan) bulunduğu mahkumların ifadeleri alınmıstır. Diğer
iki basvuranın (Mehmet Ermis ve Terzan Adıbelli) ifadeleri, bu kisilerin hastaneden
taburcu olmalarını takiben, 14 Ağustos 1995’te alınmıstır (bkz. yukarıda 19. ve
asağıda 23. paragraflar).
2. Basvuranlar iddialarında ısrarlı olup, hücrelerinden alındıklarını, hapishane
kapısı önünde toplandıklarını, hapishane yöneticileri ve gardiyanlar tarafından
ayakkabılarının çıkarılmasının istendiğini söylemislerdir. Basvuranlar, böyle bir
durumda, bu tür bir emrin ilk kez verildiğini, kendilerinin bu emire uymadığını,
aksine böyle bir aramanın metal dedektörüyle yapılabileceğini belirtmisler, buna
rağmen hapishane yöneticilerinin, dısarıda bulunan jandarmalar ve gardiyanlarla
birlikte kendilerini dövdüğünü ifade etmislerdir.
3. Cumhuriyet Bassavcısı’na verdikleri ifadede, basvuranlardan bir kısmı, olaya
karısan gardiyanların ismini verirken, bazıları rütbesini vermis, diğer bir kısmı ise
saldırıdan sorumlu olanları teshis edebileceklerini ayrıca belirtmislerdir.
4. 25 Temmuz 1995 günü, Abdülkadir Eraslan’ın verdiği ikinci ifadeye göre,
olay günü kendisinin ve diğer mahkumların, tabi tutuldukları insanlık dısı
muameleyi protesto ettiklerini, bir grup gardiyan ve jandarmanın protestoculara cop
ve tahta sopalarla vurduğunu, bu durumun kendileri çıkıs kapısına ulasana dek
sürdüğünü belirtmistir.
5. 14 Ağustos 1995’te, aralarında Mehmet Ermis ve Terzan Adıbelli’nin de
bulunduğu diğer 4 mahkum Cumhuriyet Bassavcısına ifade vermislerdir. Bu ifadeler
diğer basvuranların verdiği ifadelerle aynı yönde idi.
(b) Hapishane görevlilerinin Cumhuriyet Bassavcısına verdiği ifadeler
6. Üç hapishane görevlisi, 20 Temmuz 1995’te Đzmir Cumhuriyet Bassavcısı’na
verdikleri benzer ifadelerde, mahkumların, yetkililerce, defalarca arama yapılmasına
uymaları yönünde uyarıldıklarını; mahkumların buna itiraz ederek mahkemeye
çıkmayı reddettiklerini, daha sonra jandarmaların silah zoruyla mahkumları asağıya
indirmeye çalıstığını, mahkumların ise zincir olusturarak merdivenlerde kargasaya
ve arbedeye yol açtıklarını; bunun sonucunda bazı mahkumların atlayarak
kurtulduğunu, ancak diğerlerinin ise düstüğünü; mahkumların bu düsme sırasında
duvara, basamaklara ve demir trabzana çarparak yaralandıklarını; bu arada birçok
gardiyanın da yaralandığını belirtmislerdir.
(c ) Basvuranlar hakkındaki sağlık raporları
1. Buca Cezaevi’ne, 20 Temmuz 1995 günü, öğleden sonra saat 6.00’da gelen
Cumhuriyet Bassavcısı’nın gözetiminde, aralarında 10 basvurandan sekizinin de
(Kadir Satık, Murat Satık, Ali Haydar Özdemir, Songül Diribas, Fesih Yılmaz,
Saime Sefer, Yasar Yağcı, ve Abdülkadir Eraslan) bulunduğu 18 mahkum, adli tabip
tarafından aksam 8.30’da tıbbi muayeneden geçirilmislerdir. Raporlara göre, bu
kisiler baslarından ve/veya vücutlarının diğer bölümlerinden darbeler almıslardır.
Yaralanmalar tüm detaylarıyla verilirken, sebepler hakkında herhangi bir açıklama
yapılmamıstır. Basvuranlardan Terzan Adıbelli ve Mehmet Ermis ise muayene için
hastaneye gönderilmislerdir.
2. 21 Temmuz 1995’te Buca Cezaevi Müdürlüğü, basvuranlardan dört tanesini
daha tıbbi muayene için hastaneye sevk etmistir. Đzmir Dis Hekimliği Fakültesi
Hastanesi’ne, Kadir Satık, Murat Satık ve Ali Haydar Özdemir Đzmir Devlet
Hastane’sine gönderilmistir. Terzan Adıbelli için düzenlenen ancak tarihi
okunamayan hastane taburcu belgesine göre, adı geçen için darp teshisi konmustur.
3. 9 Ekim 1995 günü Đzmir Devlet Hastanesi’nden bir adli tabip Buca
Cezaevi’ne giderek Terzan Adıbelli, Murat Satık ve Yasar Avcı’yı muayene etmis,
buna göre Terzan Adıbelli ve Yasar Avcı 20 – 25 Temmuz 1995 tarihleri arasında,
Murat Satık ise 20 – 28 Temmuz 1995 tarihleri arasında hastaneye yatırılmıs olup,
nihai tıbbi rapor daha sonra hazırlanacaktır.
4. Bu arada, Adli tıp Kurumu’ndan bir doktor, Mehmet Ermis’i muayene etmis
ve Cumhuriyet Bassavcılığı’na verdiği ayrıntılı raporda, basvuran için sislik ve
ekimoz teshisi koymustur. Rapora göre, söz konusu yaralanmalar hayati tehlike
içermemekte olup, hastalar 20 gün içinde iyilesebileceklerdir.
5. 17 Kasım 1995’te Adli Tıp Kurumu’ndan bir fizyoterapist, 9 Ekim 1995
günü yeniden muayene edilen Terzan Adıbelli ve Yasar Avcı için darp teshisinde
bulunmus, Terzan Adıbelli 15 gün, Yasar Avcı ise 10 gün boyunca herhangi bir
cezaevi isini görememislerdir. Rapora göre adı geçenler iyilesecektir.
1. Sorusturmalar
1. Cumhuriyet bassavcısı, 9 Nisan 1996 günü, Buca Cezaevi Müdürü ve
hapishane görevlileri hakkında, mahkumların kötü muamele görmesi ile ilgili olarak,
herhangi bir sorusturma açılmamasına karar vermistir. Đki mahkumun avukatları bu
karara itiraz etmis, ancak itirazları 25 Haziran 1996’da Karsıyaka Ağır Ceza
Mahkemesi baskanı tarafından reddedilmistir.
2. Buca Cezaevi’ndeki jandarmalar hakkında sorusturma açılmıs, ancak Đzmir
Cumhuriyet Bassavcısı,olayın jandarmaların idari görevlerinden kaynaklanması
sebebiyle, takipsizlik kararı vermistir. Dava dosyası, buna bağlı olarak, 11 Nisan
1996’da Đzmir Đl Đdare Kurulu’na gönderilmistir. Hükümet, Mahkeme’ye, dosyanın,
Buca Cezaevi’nden sorumlu Đlçe Jandarma Komutanlığı’na gönderildikten sonra
yanlıs bir yere gönderilmistir. 7 Nisan 2000 tarihinde, Đçisleri Bakanlığı, bu durumu
aydınlatmak için bir müfettis görevlendirmistir. Kayıp dava dosyası ile ilgili olarak,
üç jandarma subayı hakkında, 4483 sayılı Devlet Memurlarının Yargılanması
Hakkında Kanun hükümleri uyarınca, sorusturma açılmasına izin verilmistir (bkz.
asağıda, 37. paragraf). 1 Mayıs 2000 tarihinde, Đzmir Đl Đdare Kurulu, basvuranların
Buca Cezaevi’nden Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne 20 Temmuz 1995 günü
nakillerinden sorumlu olan jandarma subayları hakkında, sorusturma açılmamasına
karar vermistir.
3. 20 Temmuz 1997 günü, Đzmir Cumhuriyet Bassavcısı, kendisinden olayla
ilgili bilgi istenmesine istinaden, Adalet Bakanlığı’na gönderdiği cevabi yazıda,
olayın arama yapılmasını mahkumların reddetmesinden kaynaklandığını,
mahkumların mahkeme gönderilmeyi reddederek, ana kapıya çıkan merdivenlerde
birbirlerine kenetlendiklerini, bazılarının düserek kendilerini yaraladığını, bazı
hapishane görevlilerinin de yaralandığını belirtmistir.
II. ĐLGĐLĐ ĐÇ HUKUK
A. Sorusturma
1. Bir Cumhuriyet Savcısı, bir saldırı olduğu yönünde bir süphe doğuran
herhangi bir olaydan, herhangi bir sekilde haberdar edilirse olayın sorumlularını
ortaya çıkarmak için gerekli arastırmayı yapmakla yükümlüdür (Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu – “CMUK” Madde 163). Bir süpheli hakkında sorusturma açılmasını
sağlayacak delilin yetersiz olması nedeniyle, Cumhuriyet Savcısı sorusturmayı
kapatabilir.Bununla birlikte, sorusturmanın yapılmaması, ancak ve ancak, delilin
yetersiz olmadığının açıkça ortaya çıkması durumunda söz konusudur.
2. Adli bir sikayet yapılması bağlamında, bir sikayetçi Cumhuriyet Savcısı’nın,
sorusturma yapılmaması yönündeki kararına itiraz edebilir. Bu basvuru, ilgili
karardan basvuranın haberdar edilmesinden sonra, on bes gün içerisinde,
yapılmalıdır (CMUK, Madde 165).
3. Eğer süpheli sahıs bir devlet memuru ise ve suç görev esnasında islenmisse,
davanın ön sorusturması, Cumhuriyet Savcısı’nın yaptığı yargılamayı sorusturma
asamasında kısıtlayan 1914 tarihli Memurin Muhakemat Kanunu’nun
uygulanmasıyla sürdürülür. Böyle durumlarda, ön sorusturmayı yapmak ve
gerekiyorsa yargılamanın yapılması kararını vermek yetkisi yerel idari kurula
(zanlının durumuna göre, il ya da ilçe bazında) aittir. Yargılama yönünde bir karar
verilmesi durumunda, davayı Cumhuriyet Savcısı inceleyecektir. Aksi halde dava
ilgili mahkemeye gönderilecektir.
4. 2 Aralık 1999’da kabul edilen ve 1914 tarihli yasa hükümlerini yeniden
düzenleyen, 4483 Sayılı yeni yasa, devlet memurlarının görevlerini yaparken
isledikleri suçlarla ilgili olarak yargılanmalarından sorumlu mercileri ve bu süreçte
takip edilecek usulleri belirlemektedir. 4483 sayılı bu yasanın 3. maddesine göre,
kamu görevlilerinin çalıstığı yerdeki en üst düzeydeki merci, sorusturma izni
yetkisine sahiptir. Sorusturma kararı verilmesi veya sorusturma izni yetkisinin
reddedilmesi savcının kararından sonraki 30 gün içerisinde karara bağlanmalıdır.
Dosyanın ilgili merciye naklinden önce, savcı, ancak, özelliği gereği,
kaybolabilecek, değitirilebilecek veya yok edilebilecek delilleri toplayabilir. Đlgili
merci bir sorusturma baslatabilir veya bir vekil avukat aracılığıyla kendi adına
arastırma yaptırabilir. 9. maddeye göre ise, yerel idari mahkemeler ve Danuıstay
ilgili mercinin verdiği karara yapılan itirazları da görüsür. Böyle bir basvurunun,
ilgili mercinin kararından sonra 10 gün içerisinde yapılması zorunludur.
B. Đdari Sorumluluk
5. Türk anayasasının 125 / 1. ve 7. maddeleri su sekildedir :
“Đdarenin her türlü eylem ve islemlerine karsı yargı yolu açıktır...
...
Đdare kendi eylem ve islemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
6. Bu hüküme, herhangi bir olağanüstü hal veya savas döneminde dahi bir
sınırlama getirilemez. Đkinci paragraf, kesin ve objektif karaktere sahip olan,
toplumsal sorumluluk kavramına dayalı ve “sosyal risk” teorisine atıfta bulunan,
idare nezdinde islenmis bir kusur için herhangi bir ispat gerektirmemektedir.
Dolayısıyla, idare, Devlet’in kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak veya
vatandasların can ve mal güvenliğini korumak görevlerini aksattığında, kisilerin
failimeçhul veya terörist eylemler dolayısıyla uğradığı zararı tazmin etmek
durumundadır.
C. Objektif Sorumluluk
1. Borçlar Kanunu’nun 41. maddesine göre, yasadısı veya haksız bir fiilden
dolayı mağdur olan kimse zararının maddi ve manevi tazmini için dava açabilir.
.Hukuk mahkemeleri, bulgular veya davalının suçu hakkında ceza mahkemesince
verilen karara uymak zorunda değildir (Madde 53).
HUKUKA DAĐR
1. Sözlesme'nin 3. maddesinin
ihlali iddiası
2. Basvuranlar, Sözlesme'nin 3. maddesinin, asağıda öngörülen biçimde,
yasakladığı bir muameleye tabi tutulduklarını iddia etmektedirler:
" Hiç kimse iskenceye, insanlık dısı yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye
tabi tutulamaz."
A. Hükümet'in ilk itirazı
3. Hükümet, sorusturmanın kabuledilebilirlik asamasında ortaya koyduğu
ifadede, yetkili mercilerin basvuranların iddialarını arastırmak üzere alınan
tedbirlere dikkat çekmistir. Bu bağlamda, ilk önce Đzmir Devlet Güvenlik
Mahkemesi'nin 20 Temmuz 1995 tarihli kararı ile ikinci olarak basvuranlar, aileleri
ve avukatlarının savcıya suç duyurusunda bulurımaları ile ilgili savcılık tarafından
baslatılan iki sorusturmaya atıfta bulunulmaktadır.
4. Hükümet, savcının 9 Nisan 1996'da takipsizlik kararı verdiğini belirtmistir.
Bu karara yapılan itiraz, 25 Haziran 1996'da, Karsıyaka Ağır Ceza Mahkemesi
baskanınca reddedilmistir. Buca Cezaevi'nde meydana gelen olaylara karısan
jandarma erleriyle ilgili olarak, Hükümet, dosyanın Đzmir Đl Đdare Kurulu'na
hukuksal nedenlerle gönderildiğini Mahkeme'ye 7 Ağustos 2000 tarihli bir mektupla
bildirmistir. Bununla beraber, dava dosyası Buca Cezaevi Jandarma Komutanlığı'na
gönderildikten sonra ortadan kaybolmus, dolayısıyla idari sorusturma
yapılamamıstır. 7 Nisan 2000 tarihinde, Đçisleri Bakanlığı olayı açıklığa
kavusturmak için bir müfettis görevlendirmistir. Müfettis sorusturmasını takiben, 1
Mayıs 2000 tarihinde, Đzmir Đl Đdare Kurulu, basvuranların 10 Temmuz 1995
tarihinde mahkemeye nakilleri ile görevli jandarma erlerine karsı dava açılmaması
yönünde bir karara varmıstır. Ayrıca, yukarıda belirtilen dava dosyasının
kaybolmasıyla ilgili olarak, üç jandarma subayı hakkında, devlet memurlarının
yargılarımasını düzenleyen 4483 sayılı yasa hükümlerine uygun olarak, kovusturma
açılmasına da karar verilmistir. Hükümet'e göre, subaylar hakkında açılacak
kovusturma için gerekli yetkilendirme verilmis olup, kayıp dava dosyası ile ilgili
dosya Bölge Đdare Mahkeme'sine " gerekli tebligatlar yapılır yapılmaz " verilecektir.
5. Hükümet, yetkili mercilerin, basvuranların sikayetlcrinin incelennıesine özel
bir önem gösterdiğini vurgulamıstır. Bu bağlamda, Adalet Bakanı'nın, Đzmir
Cumhuriyet Savcısı'ndan, davanın durumu hakkında kendisini bilgilendirmesini
talep ettiği belirtilmistir.
6. Basvuranlar, cevaben, yaptıkları suç duyurusu hakkında Cumhuriyet
savcısının bir sorusturma yürüttüğünü kabul etmislerdir. Bununla beraber, hapishane
görevlileri hakkındaki sorusturmanın devam ettirilmemesine karar verilmis, iki
mahkum arkadasları da bu karara itiraz hakkından faydalanamamıslardır. Karsıyaka
Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Haziran 1996 tarihli kararının, kendilerine ancak 23
Haziran 1997'de, Cumhuriyet savcısının ofisine gittiklerinde, tebliğ edildiğini ifade
etmislerdir.
7. Basvuranlar, Jandaırna erleri ve polis memurları hakkındaki sorusturmayla
ilgili olarak, sorusturmanın sonucu hakkında bilgilendirilmediklerini belirtmislerdir.
8. Mahkeme, 31 Ağustos 1999 tarihinde benimsenen kabuledilebilirlik
kararında, Hükümet'in atıfta bulunduğu sorusturma olayının, basvuranların
sikayetleri hakkında alııımıs etkili bir tedbir olarak tanımlanabilmesinin, ancak
Sözlesme'nin 3. maddesi çerçevesinde, sikayetlerin esaslarının dikkatle incelenmesi
temelinde ceavplandırılabileceğini belirtmistir. Bu sebeple, Hükümet'in ilk itirazının
basvuranların 3. madde çerçevesindeki sikayetlerinin esaslarına dahil edilmesine
karar verilmistir. Mahkeme, bu yaklasımı onaylamaktadır.
B.
Sikayetler
in
Esasları
1. Basvuranlar, ifadelerinde, Buca Cezaevi'nde jandarma erleri ve gardiyanlar
tarafından keyfı olarak dövüldüklerini, ancak sans eseri içlerinden kimsenin
ölmediğini belirtmislerdir. Fiziksel yaralanmanın boyutları da tıbbi raporlarda açık
olarak görürımektedir.
2. Basvuranlar, cezaevi yönetiminin, kendilerinin mahkemeye katılımını zor
kullanarak sağlamasının hiçbir sekilde yasal olmadığını belirtmislerdir. Bu meyanda,
güç kulanımının mahkeme kararıyla ve gerekli görülen hallerde mümkün olabileceği
belirtilmistir. Bir mahkumun mahkemeye katılmayı reddetmesi durumunda bile,
mahkeme, mahkumu huzuruna zor kullanarak getirme konusunda, takdir yetkisine
sahiptir. Basvuranlar, bu bağlamda iç hukuka dair örneklere atıfta bulunmustur.
Basvuranlar, 13 Haziran 1995 tarihinde Đzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne
çıkartıldıklarını belirtmislerdir. Mahkeme, bir sonraki oturumun 20 Temmuz 1995
tarihinde toplanmasını kararlastırmıs, ancak kendilerinin bu oturuma zorla
getirilmeleri yönünde bir karar veımemistir.
3. Hükümet, mahkumlar hakkında sorusturma yapılmasının hapishane hayatının
normal bir parçası olduğunu ve güvenlik endisesiyle gerçeklestirildiğini belirtmistir.
Basvuranların iddialarının aksine, basvuranların ayakkabılarının aranması keyfı ve
asağılayıcı bir muamale olarak kabul edilemez. Hükümet nezdinde, basvuranlar, ki
hepsi terörizm suçu dolayısıyla yargılanrrıaktadır, bir olay çıkmasını sağlamak
amacıyla planlı bir sekilde aramayı reddetmislerdir. Basvuranlar, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu'nunl 14. maddesine göre mahkemeye katılmak
zorundadırlar ve hapishane yönetiminin mahkemeye katılımları yönündeki talebini,
aldatıcı bahanelerle boykot etme hakları yoktur.
4. Hükümet, olayla ilgili sorusturmanın sonuçlarına, basvuranların idddialarının
geçerliliğini sorgulamak amacıyla atıfta bulunmaktadır. Basvuranlar, arama
yapılmasına ve mahkemeye götürülmeye, karsı direnisi, özellikle mahkumların
toplanma zamanına denk getirmislerdir. Hapishane yönetiminin bu direnise tepki
göstereceğini bilmekteydiler. Bununla birlikte, mahkumlar birbirlerine tutundukları
için merdivenlerden düsmeye basladığında, ne jandarma erleri ne de gardiyanlar bir
müdahalede bulunamamıslardır.
5. Bundan baska, Hükümet, basvuranların iddialarında birçok çeliskiler
bulunduğuna isaret etmektedir. Đlk basvuran Bay Satık, diğer dört basvuranla
birlikte, Cumhuriyet savcısına, hastanede oldukları için ifade veremedikleri
yönünde, sikayette bulunmustur. Bu talebe karsılık, cumhuriyet savcısı, hapishane
yönetimine Bay Satık'ı odasına getirmeleri yönünde bir talimat vermistir. Ancak,
bay Satık bunu reddetmistir. Ayrıca, bay Satık ve diğer birçok basvuran, ciddi
sekilde yaralandıkları ve ölmek üzere oldukları iddialarına rağmen, üç olayda daha
fazla tıbbi müdahale için hastaneye gitmeyi reddetmislerdir.
6. Mahkeme, 3. maddenin demokratik toplumun en önemli değerlerini içinde
bulundurduğunu hatırlatmaktadır. Terör ve organize suçlarla mücadele gibi en zor
sartlar altında bile, Sözlesme, iskence ile insanlık dısı ve asağılayıcı muamele ve
cezayı, kurbanın davranısı ne olursa olsun, kesin hükümlerle yasaklamaktadır.
Sözlesme'nin ve 1 ve 4 sayılı protokollerin asli hükümlerinin aksine, 3. madde
istisnai unsurlar içermemekte olup, milletin hayatını tehdit edici acil bir durumda
bile 15. maddenin 2. paragrafına göre izin verilebilir bir aykırılık teskil edemez (bkz.
Selmouni - Fransa [ GC ], no. 25803 / 94, § 95, ECHR 1999 - V; 28 Ekim 1998
tarihli Assenov ve diğerleri - Bulgaristan kararı, Reports of Judgements and
Decisions 1998 - VIII, s. 3288, § 93; 15 Kasım 1996 tarihli Chahal - B,irlesik
Krallık kararı, Reports 1996 - V, s. 1855, § 79 ).
7. Mahkeme, ayrıca, polis tarafından sağlıklı olarak gözaltına alınan fakat
serbest bırakıldığında yaralı bir halde bulunan bir kisinin bulunduğunu hatırlatarak,
Devlet'in bu yaralanmanın nasıl olduğuna dair makul bir açıklamakla yükümlü
olduğunu, bunu yapamamanın 3. maddeye göre açıkça bir sorun yaratacağını ifade
etmistir ( bkz. mezkur Selmouni kararı, § 87 ).
Mahkeme nezdinde, aynı ilke, özgürlükten mahruın edilmeleri ve hapishane
yönetiminin kontrol ve sorumluluğuna tabi olmaları sebebiyle, hapishanedeki
mahkumlar için de geçerlidir. Özgürlüğünden mahrum edilmis bir kisi ile ilgili
olarak, tutumunun sonucu olarak kesinlikle gerekli olmamasına rağmen fıziksel güç
kullanımı uygulanması insan onurunu zedeler ve ilkesel olarak, 3. maddede ifadesini
bulan hakkın ihlalidir ( bkz. 9 Haziran 1998 tarihli Tekin - Türkiye kararı, Reports
1998 - IV, syf. 1517 - 1518, §§ 52 ve 53 ).
8. Ek olarak, Mahkeme, kötü muamele iddialarının sağlam bir delille
desteklenmesi gerektiğini ifade etmistir ( bkz., mutatis mutandis[3] 2, 22 Eylül 1993
tarihli Klaas Almanya kararı, Series A no. 269, s. 17, § 30 ). Bu delilin
değerlendirilmesi amacıyla, Mahkeme, ispatın standardını "makul süphelerin
ötesinde" kabul etmis, fakat böyle bir ispatın ardından, yeterince güçlü, açık ve
uyumlu bir müdahale veya benzer çürütülmemis varsayımın varlığı gelmelidir ( bkz.
18 Ocak 1978 tarihli Đrlanda - Birlesik Krallık kararı, Series A no. 25, s. 65, § 161 in
fıne [4]).
9. Simdiki olayda, basvuranlar, Devlet yetkilileri tarafından ciddi derecede ve
haksız dayak muamelesiyle karsılastıklarını iddia etmistir. Hükümet'in ifadesine
göre ise, basvuranlar, kendi tahrik edici protestoları sonucu meydana gelen
düsmeden dolayı yaralandıklarını kabul etmislerdir.
10. Mahkeme, basvuranlarda meydana gelen ve doktor raporuyla da sabit olan
yaralanmalar hakkında Hükümet'in açıklamalarını yetersiz bulmustur. Haklarında
düzenlenen tıbbi raporlara göre basvuranlar ve diğer mahkumlar " baslarından ve /
veya vücutlarının diğer bölümlerinden yaralanmıslardır ( bkz. yukarıda 26. paragraf
). Basvuranlardan biri daha sonra " dayak sonucu olusan genel vücut travması "
halinde bulunmustur (bakınız yukarıda 27. paragraf). Mahkeme, ayrıca,
basvuranların, savcıya verdikleri ifadede, jandarma erleri ve gardiyanlar tarafından
saldırıya uğradıklarını açıkça ifade etmis olmalarını da dikkate almak gerektiğini
belirtmistir. ( bkz. yukarıda 21 ila 24. paragraflar ). Hükümet, basvuranların protesto
eylemi sırasında kasıtlı olarak dayak yedikleri iddialarını çürütecek herhangi bir
delil sunnıamıstır. Hükümet, özellikle, Buca Cezaevi'nde bir isyan veya iç güvenliğe
karsı planlı bir saldırıyı bastırmak amaçlı bir müdahalenin gerekli olduğu yönünde
bir öngörüde bulunmamıstır.
11. Mahkeme, hapishane ortamındaki siddet olusma olasılığını veya mahkum
kalkısmalarının kanlı olaylara yol açabilmesi tehdinin, hapishane yönetimini
güvenlik güçlerinin yardımına basvurmasını göz ardı edemez. Bununla birlikte,
Mahkeme, hapishane yönetiminin, yetki sınırları içindeki bir olayla ilgili olarak,
böyle bir dıs yardıma basvurduğunda, bağımsız bir eylem gözlem seklinin,
kullanılan gücün, orantılılığı da dahil, uygunluğunu garanti edebilmek amacıyla,
olması gerektiğini belirtmektedir.
12. Simdiki olayda, Cumhuriyet savcısı olay örgüsünü, basvuranlar, diğer
mahkumlar ve üç hapishane yetkilisiyle yaptığı görüsmelere dayalı olarak, yeniden
kurmak zorundadır (bkz. yukarıda 25. paragraf). Göri.inen odur ki, savcının, anılan
hapishane yetkililerinden aldığı ifadeler, kendisini, aynı gün yapılan resmi
açıklamanın, geçerliliği konusunda ikna etmistir. Bu durum, savcının, Buca
Cezaevi'nde meydana gelen olaylar hakkında Adalet Bakanlığı'nca baslatılan
sorusturma kapsamında, 29 Temmuz 1997 tarihinde gönderdiği cevabi yazıda ayrıca
belirtilmistir ( bkz. yukarıda 33. paragraf ). Mahkeme'ye göre, bu ifade, jandarma
subaylarının olayla ilgilerinin arastırılması esnasında, bir Cumhuriyet savcısının
görev ve yetkileriyle, tamamen uyumsuzdur.
13. Mahkeme, ayrıca, Đzmir Đl Đdare Kurulu'nun, olaylar sırasında Buca
Cezaevi'nde bulunan jandarma erlerinin davranısları hakkında adli kovusturma
baslatılmaması yönündeki 1 Mayıs 2000 tarihli kararını da dikkate almaktadır. Bu
karar, dava dosyası Kurul'a iletildikten 4 yılı askın bir süre sonra alınmıstır. Bu
zaman zarfında, dava dosyası, Buca Cezaevi'nde görevli jandarma subaylarına
gönderildikten sonra kaybolmustur. Yetkili mercilerin, önemli dava evraklarının
güvenliğini sağlama konusundaki basarısızlığı, sorustuma sürecinde ciddi bir
eksiklik olarak algılanmalıdır. Elbette, dava dosyasının yokluğu Đzmir Đl idare
Kurulu tarafından 1 Mayıs 2000 tarihinde alınan nihai kararın esasına yönelik süphe
uyandırmaktadır.
Ayrıca göz önüne alınmalıdır ki, 28 Mart 2000 tarihli Kılıç - Türkiye kararında
( no. 22492 / 93 ECHR 2000'de yayımlanmak üzere, § 72 ), Mahkeme, idari
kurulların Vali'nin emri altında bulunan memurlar olduğunu, Vali'nin kendisinin de
bu olaydaki güvenlik güçlerinin hareketlerinden sorumlu olduğunu tespit etmistir.
Ayrıca, sürdürülen sorusturmalar genellikle olayla ilgili birimlere hiyerarsik olarak
bağlı jandarmalar tarafından gerçeklesmektedir. Mahkeme'ye göre, Đzmir Đl Đdare
Kurulu'nun, Buca Cezaevi'nde basvuranların yaralanmasından sorumlu jandarma
erleri hakkındaki sorusturma ile görevlendirilmesi, bu zaman zarfında ne olduğu
hakkında bağımsız bir karar verebilmenin ne kadar mümkün olduğu
sorgulanmalıdır.
14. Yetkili merciler nezdinde makul bir açıklama yapılamaması nedeniyle,
Mahkeme, basvuranların, iddia edildiği üzere, Devlet görevlilerince dövüldükleri ve
yaralandıkları hükmüne varmıstır. Basvuranların maruz kaldıkları muamele,
Sözlesme'nin 3. maddesinin ihlali anlamına gelmektedir.
15. Olayla ilgili sorusturmadaki ciddi eksiklikler dikkate alındığında, Mahkeme,
Hükümet'in ilk itirazını doğru olarak kabul etmemektedir. Sorusturmanın
yetersizliği, kendi içinde, bir kisinin devlet görevlilerince kötü muameleye maruz
kalmasıyla ilgili makul bir iddia hakkında açılacak olan ve sorumluların tesbit ve
cezalandırılmasını mümkün kılacak bir sorusturmayı gerekli kılan Sözlesme'nin 3.
Maddesi uyarınca, taraf Devlet mercilerinin göreviyle uyumsuzluk içindedir ( bkz.
mezkur Assenov kararı, s. 3290, § 102 ).
ii.Sözlesme'nin 2. maddesinin
ihlali iddiası
16. Basvuranlar, kendilerini öldürmek niyetinde olan Devlet görevlilerince
saldırıya uğradıklarını öne sürmüsler ve Sözlesme'nin 2. maddesine göndermede
bulunmuslardır :
"1. Her ferdin yasama hakkı kanunun himayesi altındadır. Kanunun ölüm
cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu
cezanın infazı dısında, hiç kimse kasten öldürülemez.
2. Öldürme, asağıda belirtilen zorunluluk halleri dısında, bu maddenin ihlali
yoluyla yapılmıs kabul edilmez.
Bir kimsenin yasadısı siddete karsı korunması
için;
Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu
bulunan bir kisinin kaçmasını önlemek için;
Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması
için. "
3. Hükümet, basvuranların iddiaları hakkında herhangi bir beyanı
bulunmamaktadır.
4. Mahkeme, Sözlesme'nin 3. maddesine dayanan basvuranların sikayetleri
hakkındaki bulguları dikkate aldığında, 2. maddeyle ilgili sikayeti incelemenin
gerekli olmadığına kanaat getirmistir.
III. SÖZLESME'NĐN 41. MADDESĐNĐN UYGULANMASI
1. Sözlesme'nin 41. maddesi su meyandadır :
" Mahkeme isbu Sözlesme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve
ilgili Yüksek Sözlesmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi
edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zararı
gören tarafın tatminine hükmeder. "
A. Zararlar
1. Basvuranlar arasında bulunan Yasar Yağcı, Kadir Satık, Mehmet Ermis, Ali
Haydar Özdemir ve Abdülkadir Eraslan ortaya çıkan manevi zararın tazmini
amacıyla 30,000 Đngiliz poundu talep etmistir. Yine basvuranlar arasında bulunan
Songül Diribas, Saime Sefer ve Fesih Yılmaz 20,000 Đngiliz poundu talep etmistir.
Diğer basvuran Murat Satık 50,000 Đngiliz poundu talep ederken, Terzan Adıbelli
35,000 Đngiliz poundu talebinde bulunrrıustur.
2. Hükümet, basvuranların iddialarının abartılı ve kanıtlanmamıs olmaları
gerekçesiyle Mahkeme tarafından reddedilmesi talebinde bulunmustur.
3. Mahkeme, esitlik ilkesi gözönünde bulunduıularak, her basvurana 5,000
Đngiliz poundu ödenmesini kararlastırmıstır.
B. Masraflar ve Giderler
1. Basvuranlar, Sözlesme kovusturmaları süresince ortaya çıkan masraflar ve
giderlere mahsuben 20,000 Đngiliz poundu talep etmistir. Ayrıca, 250,000,000 TL
ödemek zorunda kaldıklarını beyanla, buna mahsuben aldıkları faturayı da teslim
etmislerdir.
2. Hükümet, basvuranların bu yöndeki iddialarını ispat edemediklerinden
iddiaların reddini talep etmistir.
3. Mahkeme, esitlik ilkesi göz önünde bulundurularak, basvuranlara genel
toplamda 5,000 Đngiliz poundu ödenmesini kararlastırmıstır.
C.Yasal Faiz
1. Mahkeme'de mevcut bilgiler ısığında, bu kararın kabul edildiği tarihteki
Birlesik Krallık'ta geçerli olan kanuni faiz oranı yıllık % 7,5'tur.
BU NEDENLERDEN DOLAYI, MAHKEME, OYBĐRLĐĞĐYLE
1. Hükümet'in, iç hukuk yollarının tüketilmediği yönündeki ilk
itirazının Reddine;
2. Sözlesme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğinin Kabulüne;
3. Sözlesme'nin 2. Maddesinin, basvuranların sikayetleri kapsamında ayrıca ele
alınmasının Kabulüne;
4. Asağıdaki hükümlerin
Kabulüne;
a) Taraf Devlet'in her bir basvurana, manevi tazminata mahsuben, toplam 5,000
( bes bin ) poundun, anlasmanın sağlandığı tarihteki kur üzerinden Türk Lirası
olarak karsılığını ödemesinin;
b) Taraf Devlet'in basvuranlara, masraflar ve giderlere mahsuben, eklenmesi
muhtemel her türlü katma değer vergisiyle birlikte, toplam 5,000 ( bes bin )
poundun, anlasmanın sağlandığı tarihteki kur üzerinden Türk Lirası olarak
karsılığını ödemesinin;
c) Yukarıda anılan miktarların, kararın Sözlesme'nin 44. maddesi 2. paragrafına
göre nihai hal aldığı tarihten itibaren, üç ay içinde ödenmesinin;
d) Anlasmaya dek, yıllık % 7,5 olan faiz oranının, mezkur üç ayın hitamından
itibaren ödenebilmesinin.
5. Basvuranların geri kalan iddialarının adil tatmininin Reddine KARAR
VERMĐSTĐR.
Đngilizce olarak alınan bu karar, yazılı olarak ve Mahkeme Đçtüzüğü'nün 77 §§ 2
ve 3. hükümleri uyarınca 10 Ekim 2000 tarihinde tefhim edilmistir.
Michael O'Boyle Elisabeth Palm
Sekreter Baskan
[1] Sonunda.
[2] Et sequence: Müteakip.
[3] Asağı yukarı.
[4] Sonunda.