SELÇUK VE ASKER TÜRKİYE DAVASI

SELÇUK VE ASKER / TÜRKĐYE DAVASI*
(12/1997/796/998-999)
24 Nisan 1998
DAVANIN ESASI
I. DAVANIN ÖZEL KOSULLARI
A. Giris
1. Đlk basvurucu Bayan Keje Selçuk 1939 doğumludur. Dul ve bes çocuk annesidir. Đkinci basvurucu
Bay Đsmet Asker 1933 doğumludur. Bayan Fatma Asker ile evli ve yedi çocuk sahibidir.
Kürt asıllı Türk vatandası olan basvurucuların ikisi de Haziran 1993’e kadar Đslamköy’de
yasamıslar ancak bu tarihten sonra Diyarbakır’a göç etmislerdir.
2. Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde yaklasık olarak 1985’ten itibaren, güvenlik güçleriyle PKK
(Kürdistan Đsçi Partisi) üyeleri arasında ciddi çatısmalar sürmektedir. Hükümetin sağladığı en yeni
verilere göre bu çatısma simdiye dek 4036 sivilin ve 3884 güvenlik görevlisinin yasamına mal
olmustur.
Divan’ın davayı değerlendirdiği tarihte, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesindeki on bir ilden
onunda 1987’den beri süren olağanüstü hal uygulaması vardı.
3. Yaklasık olarak 150 haneden olusan dağınık bir topluluk olan Đslamköy, olağanüstü hal bölgesi
sınırları içinde yer alan Türkiye’nin güneydoğusundaki Diyarbakır iline bağlı Kulp ilçesinde dağlık
bir alanda bulunmaktadır ve PKK üyelerinin kullandığı bir yola yakındır.
Bu davadaki olaylar tartısmalıdır.
B. Basvurucuların olayları anlatımı
4. Basvurucular, Kulp Jandarma Karakol Komutanı (“KK”) Recep Cömert komutasındaki askerlerin
16 Haziran 1993 tarihinde Đslamköy’deki evlerini kasten yaktıklarından ve on gün sonra dönerek
kısmen Bayan Selçuk’a ait olan değirmeni yaktıklarından sikâyetçi olmuslardır.
5. Basvurucular bundan birkaç ay önce köylülerin, Đslamköy’ü terk etmemeleri durumunda, PKK
tarafından kullanıldığı iddia edilen bazı evlerin yıkılacağı konusunda güvenlik güçleri tarafından
uyarıldığını ancak daha sonra bu tehditten vazgeçildiğini düsündüklerini belirtmislerdir.
6. Bununla birlikte, basvuruculara göre, 16 Haziran 1993 sabahı çok sayıda asker, daha önce birkaç
kez köye geldiği için “Recep” olarak bildikleri KK Cömert komutasında Đslamköy’e gelmistir.
* Dısisleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî Đsler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmis olup,
gayrıresmî tercümedir.
Askerler ilk önce Bay ve Bayan Asker’in evine gitmis, zorla içeri girmis ve arama yapmıslar ve
Asker ailesine evi bosaltmalarını söylemislerdir. Ancak Bay ve Bayan Asker içeride esyalarını ve
mobilyalarını kurtarmaya çalısırken askerlerin evi yaktığını fark etmislerdir. Bay Asker, Komisyon
Temsilcilerine (bkz. asağıda paragraf 26), evin arkasında ahıra açılan bir kapıdan kaçamamıs
olsalardı karısının ve kendisinin boğula-bileceğini söylemistir. Yangını söndürmeye tesebbüs eden
köylüler, askerler tarafından engellenmistir. Ev, ahır ve yiyecek stokları ile kavak ağaçlarını da
içermek üzere Bay Asker’in bütün malvarlığı tamamen yok olmustur.
7. Güvenlik güçleri daha sonra Bayan Selçuk’un evine gitmislerdir. Bayan Selçuk’u ve onunla
birlikte olan bazı komsu çocuklarını zorla dısarı çıkarmıslar, eve gaz dökerek yakmıslardır.
Köylülerin yardım etmesi yine engellenmis ve KK Cömert Bayan Selçuk’u iterek onu köyü terk
etmeye zorlamıstır. Bayan Selçuk o geceyi Đslamköy’de bir komsunun evinde geçirmis ve ertesi gün
Diyarbakır’a kızının yanına gitmistir.
8. Yaklasık olarak on gün sonra, 25 Haziran 1993’te ya da bu tarih dolaylarında, askerler köye tekrar
gelmisler ve Bayan Asker ile diğer üç kisinin ortak malı olan değirmeni yakmıslardır. Köyde üç evi
daha yakmıslar, bunlardan ikisi harap olmustur. Bayan Selçuk’un kayınbiraderi Bay Nesih Selçuk,
Diyarbakır’a telefon ederek onu olaydan haberdar etmistir.
9. Bay ve Bayan Asker Đslamköy’ü 25 Haziran 1993’te ya da bu tarih dolaylarında terk etmisler;
ayrılırken yangından çıkan dumanları görmüslerdir. Önce Kulp’a gitmisler, Bay Asker burada
Kaymakamlığa güvenlik güçlerinin neden olduğu kayıpları ortaya koyan ve tim komutanı olarak
“Recep”in adını belirten bir dilekçe vermistir. Kaymakam görünüse göre dilekçeyi kabul ederek
polise havale etmis ancak Bay Asker dilekçesine bir yanıt alamamıstır.
O zamanki Đslamköy muhtarı Bay Sait Memis de, iddiaya göre, olaydan yaklasık on gün sonra
Kaymakamı evlerin yakıldığından haberdar etmis ancak bunu PKK’nın yaptığını belirtmistir.
C. Hükümetin olayları anlatımı
10. Komisyon Temsilcilerine verdiği ifadede (bkz. asağıda paragraf 26) KK Cömert, 15 Temmuz
1991 ila 3 Ağustos 1993 tarihlerinde Kulp Merkez Jandarma Karakolu Komutanı olduğunu
açıklamıstır. Đslamköy’ü üç kez ziyaret etmistir ve Bay Asker ile diğer köy sakinlerinin çoğunu
tanımak-tadır. Bununla birlikte 1993’ün Haziran ayı boyunca köyü ziyaret etmemis ve kendisine bu
dönemde evlerin yandığına iliskin bilgi gelmemistir. Basvurucuların kendisinin adını neden vermis
oldukları konusunda düsüncesi sorulduğunda, Temsilcilere kendisi hakkında bu tür asılsız iddiaların
geçmiste gazetelerde ve bir kitapta yer aldığını anlatmıstır.
11. Hükümet, basvurucuların sikâyetlerinin baskaları tarafından uydurulduğunu ve onların PKK’nın
baskısıyla ve ya da para elde etmek amacıyla hareket ettiklerini ileri sürmüstür.
Hükümet, basvurucuların evlerinin ve malvarlıklarının, köylüler genel olarak güvenlik
güçleriyle iyi iliskiler içinde oldukları için bölgede Devlet’in yerine geçme iddiasında olan PKK
tarafından bir ceza ve uyarı olarak tahrip edildiğini belirtmistir. Özellikle iki basvurucu hükümet
karsıtı eylemlere karısmamıs, yasalara uyan yurttaslardır. Söz konusu olayların gerçeklestiği tarihte
Bay Asker’in oğlu, PKK’nın bölge halkını kaçınmaya zorladığı askerlik görevini yapmaktaydı ve
Bayan Selçuk’un oğullarından biri orduda görevlidir, diğeri de devlet memurudur.
12. Hükümet, Bayan Selçuk’un değirmeninin yakıldığı konusunda süphelidir ancak böyle bir sey olsa
bile bunun güvenlik güçleri tarafından yapıldığını reddetmektedir.
13. Hükümet bundan baska Bay Asker’in, alındığına dair bir belge ortaya koyamaması ve böyle bir
dilekçenin kayıtlarda yer almaması nedeniyle, Kulp Kaymakamlığına herhangi bir dilekçeyle
basvurduğunu kabul etmemistir.
D. Yerel makamlar önünde yapılan islemler
14. 15 Nisan 1994’te Komisyon’un basvuruları Hükümet’e bildirmesinin ardından, anlasıldığı
kadarıyla Adalet Bakanlığı (Uluslararası Hukuk ve Dıs Đliskiler Genel Müdürlüğü) Diyarbakır
Cumhuriyet Bassavcılığı ile bağlantıya geçmis, Bassavcılık basvurucuların herhangi bir sikâyette
bulunup bulunmadıklarının arastırılması ve böyle bir sikâyette bulunmamıslarsa sorusturma
baslatılmasını emreden bir yazıyı 4 Mayıs 1994’te Kulp Cumhuriyet Savcılığı’na göndermistir.
15. Basvurucuların herhangi bir dilekçesine rastlanmadığından Kulp Cumhuriyet Savcısı 1994/57
sayılı dosyada sorusturma açmıstır. 11 Mayıs 1994’te Kulp jandarmasından, basvurucuların nerede
olduklarının arastırıl-masını ve mümkün olan en kısa sürede kendisiyle görüsmeye gelmeleri için
çağrılmalarını talep etmis ve 18 Mayıs 1994’te Kaymakamlığa yazarak Bay Asker tarafından verilen
bir dilekçenin olup olmadığını sormustur. Kaymakam adına Jandarma Yüzbası Ali Ergülmez
tarafından gönderilen 26 Mayıs 1994 tarihli yazıda, kayıtların incelenmesinden Bay Asker tarafından
yapılmıs bir sikâyetin olmadığının anlasıldığı belirtilmistir.
16. Bay Asker 20 Haziran 1994’te, Bayan Selçuk da 21 Haziran 1994’te Cumhuriyet Savcısına ifade
vermistir.
17. 18 Ağustos 1994’te Cumhuriyet Savcısı, Bölge Jandarma Komutanın-dan 16 Haziran 1993’te
Đslamköy’de KK Cömert komutasında bir operasyon yapılıp yapılmadığı ve basvurucuların evlerinin
bu birimler tarafından yakılıp yakılmadığı konusunda derhal bilgi verilmesi talebinde bulun-mustur.
Komisyon’a ulastırılan sorusturma dosyasındaki belgelerde bu arastırmaya iliskin bir yanıt
bulunmamaktadır. Aynı biçimde, bu dosyaya göre yakma olaylarını gerçeklestirdikleri iddia edilen
faillerin ya da olaylara tanıklık edebilecek diğer köylülerin ifadelerinin alınmadığı anlasılmaktadır.
18. 30 Kasım 1994’te Cumhuriyet Savcısı Bay Erdal Yatmıs takipsizlik kararı vererek, konunun
güvenlik güçleri ile PKK arasındaki yoğun bir çarpısma sırasında 1993’ün kıs aylarında meydana
gelen mülke zarar verme iddialarıyla ilgili olduğunu ve güvenlik güçleri bu sırada idari görevlerini
yerine getirdiğinden sorusturma yetkisinin Đdare Kurulu’nda (bkz. asağıda paragraf 44) bulunduğunu
belirtmistir. Bu karar gereğince dosya 30 Kasım 1994’te Kulp Kaymakamlığına gönderilmistir.
E. Komisyon’un olaylar hakkındaki bulguları
19. Komisyon tarafların yardımıyla bir sorusturma yürütmüs ve yazılı tanık beyanları ile söz konusu
döneme iliskin Kulp jandarmasının görev çizelgelerini de içeren yazılı delilleri kabul etmistir.
Komisyon’un üç Temsilcisi, Subat 1996’da Ankara’da basvurucular, Bay Asker’in karısı ve Bayan
Selçuk’un kayınbiraderi ve Đslamköy’ün ya da komsu mezraların eski sakinleri olan diğer bes kisi
(Necmettin Korkmaz, Tevfik Karaaslan, Sait Memis, Celal Seker ve Sah Simsek) ve Çavus
Cömert’ten olusan on tanığın sözlü ifadelerini dinlemistir. Ayrıca Komisyon sekreteryasının ve
Temsilcilerin yineledikleri taleplere karsın Hükümet, güvenlik güçlerinin Haziran 1993’te Kulp
bölgesindeki etkinlikleriyle ilgili tüm kayıtları vermekten kaçınmıstır.
Sözlü delillerle ilgili olarak Komisyon, çevirmenler aracılığıyla (bazı durumlarda Kürtçeden
Türkçeye ve Türkçeden Đngilizceye) sözlü olarak elde edilen delilleri değerlendirmedeki güçlüğün
farkında olmustur. Bu nedenle Komisyon, Temsilcileri karsısına çıkan tanıkların sözlerine verilecek
anlam ve önem konusunda özenli bir dikkat göstermistir. Yazılı ve sözlü deliller açısından Komisyon,
basvurucuların ve tanıkların kültürel kosullarının kaçınılmaz olarak tarihlerin ve diğer ayrıntıların
(özellikle sayısal ayrıntıların) kesinliğini engellediğinin farkında olmus ve bunun tek basına tanıklığın
geçerliliğini olumsuz etkilediğini düsünmemistir.
Komisyon’un olaya iliskin bulguları söyle özetlenebilir:
20. 16 Haziran 1993 tarihinde sabahın erken saatlerinde Đslamköy köyüne büyük bir jandarma
kuvveti gelmistir. Bunların KK Cömert komutasındaki bir kısmı Bay Asker’in evine gitmistir. Ev
yakılmıs ve bu, evin ve içindekilerin büyük bölümünün harap olmasına yol açmıstır. Bay ve Bayan
Asker malvarlıklarını kurtarmaya tesebbüs ederek evin içine girmislerdir: bu olay ya jandarmalar gaz
dökerek evi yaktıkları sırada ya da hemen önce olmustur. Evin Asker ailesi içerdeyken yakıldığı
saptanamamıstır. Köylüler ne olduğuna bakmak için gelmisler ve yangını söndürmeye çalısmaları
engellenmistir.
21. Aralarında KK Cömert’in de bulunduğu bir grup jandarma daha sonra Bayan Selçuk’un evine
yönelmistir. Bayan Selçuk’un itirazlarına rağmen evine gaz dökülmüs ve ya KK Cömert tarafından
ya da onun emri üzerine ev yakılmıstır. Aralarında Komisyon Temsilcilerine ifade veren iki kisinin
de bulunduğu köylülerin yangını söndürmeleri engellenmistir. Bayan Selçuk’un evi ve evin
içindekiler tamamen yok olmustur.
22. Bay ve Bayan Asker köyü terk etmisler ve yaklasık on gün sonra geri dönmüslerdir. Bayan
Selçuk bir ya da birkaç geceyi köyde geçirmis ve daha sonra kız kardesinin yanında kalmak üzere
Diyarbakır’a gitmistir.
23. 26 Haziran 1993’te ya da bu civarlarda bir jandarma kuvveti Đslamköy’e gelmistir. Jandarmalar
köyün yakınındaki yolda ve köyde görülmüslerdir. Đslamköy’de bir çayın üzerine kurulu Bayan
Selçuk ve diğerlerine ait olan değirmen yakılmıs ve yıkılmıstır. Bunlar olurken KK Cömert
değirmende jandarmalarla birlikte görülmüstür.
24. Bay Asker evinin harap edilmesini bir dilekçe vererek Kulp Kaymakamlığına sikâyet etmistir.
Buna yanıt olarak herhangi bir girisimde bulunulmamıstır.
25. Bu olayların ardından Bayan Selçuk ve Bay ve Bayan Asker sürekli olarak oturmak üzere
Diyarbakır’a gitmislerdir. Đslamköy, artan PKK eylemleri nedeniyle 1994 yılı sonunda tamamen
terkedilmistir.
II. ĐLGĐLĐ ĐÇ HUKUK VE UYGULAMA
A. Đdari sorumluluk
26. Türk Anayasasının 125. Maddesine göre:
“Đdarenin her türlü eylem ve islemlerine karsı yargı yolu açıktır.
(...)
Đdare, kendi eylem ve islemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
27. Bu hükmün sıkıyönetim ya da savas durumunda bile herhangi bir istisnası bulunmamaktadır.
Hükmün ikinci kısmındaki kosul, sorumluluğu “sosyal risk” teorisi olarak adlandırılan ve kollektif
sorumluluk esasına dayanan, mutlak ve nesnel bir nitelik tasıyan idarenin kusurunun varlığını
gerektirmemektedir. Bu nedenle idare, Devlet’in kamu düzeni ve güvenliğini sağlama ya da kisi
yasamını ve mülkiyeti koruma görevini yerine getirmediğinin söylenebildiği durumlarda, bilinmeyen
kisilerce ya da teröristlerce gerçeklestirilen eylemlerden zarar görenlerin zararını karsıla-malıdır.
28. Đdari sorumluluk ilkesi 25 Ekim 1983 tarih ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun ek 1.
Maddesinde yansıtılmaktadır. Buna göre,
“... bu yasanın verdiği yetkilerin kullanılmasından kaynaklanan tazminat davaları idareye
karsı idare mahkemelerinde açılır.”
B. Cezai sorumluluk
29. Türk Ceza Yasasına göre,
- hukuka aykırı olarak kisiyi hürriyetinden mahrum etmek (179. Maddeye göre genel olarak, 181.
Maddeye göre memurlar yönünden),
- kisiyi zor kullanarak ya da tehdit ederek bir eylemde bulunmaya ya da bulunmamaya mecbur etmek
(188. Madde),
- tehdit (191. Madde),
- kisinin evini hukuka aykırı bir sekilde aramak (193. ve 194. Maddeler),
- kundakçılık (369., 370., 371., 372. Maddeler) ya da kisinin hayatı tehlikeye sokulmussa mevsuf
kundakçılık (382. Madde),
- tedbirsizlik, dikkatsizlik ya da deneyimsizlik nedeniyle taksirle yangın çıkmasına neden olma (183.
Madde),
- baskasının malına kasten zarar verme (516 ve devamı Maddeler) suç sayılmıstır.
30. Ceza Yargılaması Yasasının 151. ve 153. maddeleri uyarınca bu suçlara iliskin sikâyetler
(ihbarlar) Cumhuriyet Savcılarına ya da yerel idari makamlara yapılabilir. Cumhuriyet Savcısının ve
polisin kendilerine ihbar edilen suçlarla ilgili sorusturma yapma görevleri vardır ve Ceza Yargılaması
Yasasının 148. Maddesine göre ceza davası açılmasına Cumhuriyet Savcısı karar verir. Sikâyetçinin,
Cumhuriyet Savcısının cezai takibatın baslatıl-maması (kamu davası açılmaması) kararına karsı bir
basvuru yapma olanağı bulunmaktadır.
31. Đslenen fiillerin zanlılarının askeri personel olması durumunda, bunlar Askeri Ceza Yasasının 86.
ve 87. Maddeleri uyarınca hareket etmemislerse haklarında ayrıca büyük bir zarara yol açma, kisi
yasamını tehlikeye düsürme ya da mala zarar verme nedeniyle sorusturma açılabilir. Bu kosullarda
ilgili kisiler (asker olmayan) tarafından, Ceza Yargılaması Yasasına göre yetkili makamlar ya da
zanlının hiyerarsik üstü önünde takibat baslatılabilir (353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kurulusu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasanın 93. ve 95. Maddeleri).
32. Suç islediği iddia edilen kisinin devlet memuru olması durumunda, sorusturma yapılabilmesi için
yerel idari kurullardan (Đl Đdare Kurulu) izin alınması gerekir. Bu kurulun kararlarına Danıstay’da
itiraz edilebilir; son sorusturmanın yapılmamasına iliskin karar kendiliğinden incelenir.
C. Tazminata iliskin hükümler
33. Devlet memurlarının suç ya da haksız fiil olusturan hukuka aykırı fiillerinden doğan maddi ya da
manevi zararların giderilmesi (genel) adli mahkemeler önünde talep edilebilir.
34. Đdareye karsı, yazılı yargılama yöntemi izlenen idari mahkemeler önünde dava açılabilir.
35. Terörist siddetten kaynaklanan zarar, Sosyal Yardımlasma ve Dayanısma Fonundan
karsılanabilir.
D. Olağanüstü hal önlemlerine iliskin hükümler
36. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu (25 Ekim 1983) ve özellikle 424 ve 425 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerle değistirilen 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 430 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Olağanüstü Hal Bölge Valisine genis yetkiler tanınmıstır.
37. 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının (1991),
olağanüstü hal uygulanan bölgeler yönünden, uygulanma biçimini değistirmis ve güvenlik güçleri
üyeleri hakkında takibat yapma yetkisini Cumhuriyet Savcılarından alarak yerel idare kurullarına
vermistir. Komisyon’a göre, bu kurullar devlet memurlarından olusmaktadır ve kolaylıkla güvenlik
güçlerinin amiri konumundaki Bölge Valisi ya da Đl Valilerinin etkisi altında kalabilecekleri
nedeniyle olduğu gibi hukuk bilgilerinin eksikliği nedeniyle de elestirilebilirler.
38. 16 Aralık 1990 tarih ve 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8. Maddesine göre,
“Bu Kanun Hükmünde Kararname ile Đçisleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge Valisine ve
olağanüstü hal bölgesi dahilindeki il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili her türlü karar
ve tasarruflarından dolayı bunlar hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez
ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine basvurulamaz. Kisilerin sebepsiz uğradıkları zarardan
dolayı Devletten tazminat talep etme hakları saklıdır.”
Basvuruculara göre, bu Madde Valilere yargısal bağısıklık tanımak-tadır ve Bölge Valisinin köylerin
geçici ya da daimi olarak bosaltılması, ikâmet sınırlamaları getirme ve insanları diğer bölgelere
nakletme yetkilerini güçlendirmektedir. Terörizme karsı verilen mücadelenin doğurduğu zararın bir
“sebebi” olacaktır ve bu nedenle bu konuda dava açılamayacaktır.
KOMĐSYON ÖNÜNDEKĐ ĐSLEMLER
39. Komisyon’a 15 Aralık 1993’te sunulan basvurularında (no. 23185/94 ve 23185/94) basvurucular,
Sözlesmenin 3, 5, 6, 8, 13, 14 ve 18. Maddelerine ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddesine dayanarak,
evlerinin 16 Haziran 1993’te ya da bu tarih dolaylarında Devletin güvenlik güçleri tarafından
yakıldığından ve bu nedenle köylerini terk etmeye zorlandıklarından sikâyetçi olmuslardır. Đlk
basvurucu (Bayan Selçuk), ayrıca, kısmen sahibi olduğu değirmenin 26 Haziran 1993’te ya da bu
tarih dolaylarında güvenlik güçleri tarafından tahrip edildiğinden sikâyetçi olmustur. Đkinci
basvurucu, ek olarak, evine yapılan saldırı sırasında, Sözlesmenin 2. Maddesi ihlal edilerek,
yasamının tehlikeye sokulduğunu iddia etmistir.
40. Komisyon Bayan Selçuk’un basvurusunun kabul edilir olduğunu 3 Nisan 1995’te, Bay Asker’in
basvurusunun kabul edilir olduğunu 28 Kasım 1994’te beyan etmistir. Đki basvuruyu 8 Mart 1996’da
birlestirmistir. 28 Kasım 1996 tarihli raporunda (Madde 31) asağıdaki görüsü belirtmistir:
(a) Sözlesmenin 8. Maddesi ihlal edilmistir (oybirliğiyle);
(b) 1 Numaralı Protokolün 1. Maddesi ihlal edilmistir (oybirliğiyle);
(c) Sözlesmenin 3. Maddesi ihlal edilmistir (bire karsı yirmi yedi oyla);
(d) ikinci basvurucu açısından Sözlesmenin 2. Maddesi ihlal edilmemistir (oybirliğiyle);
(e) Sözlesmenin 5/1. Maddesi ihlal edilmemistir (oybirliğiyle);
(f) Sözlesmenin 6/1. Maddesi ihlal edilmistir (ikiye karsı yirmi altı oyla);
(g) Sözlesmenin 13. Maddesi ihlal edilmistir (ikiye karsı yirmi altı oyla);
(h) Sözlesmenin 14. Maddesi ihlal edilmemistir (oybirliğiyle);
(i) Sözlesmenin 18. Maddesi ihlal edilmemistir (oybirliğiyle).
Komisyon görüsünün ve iki ayrı görüsün tam metnini içeren rapor bu kararın eki olarak
yayınlanmıstır.
MAHKEME’YE SON SUNUSLAR
41. Hükümet, dilekçesinde ve sözlü durusmada, Mahkeme’den basvuruların, geçerli olarak
yapılmadığı ve iç hukuk yolları tüketilmediği için kabul edilmez olduğunun ya da alternatif olarak bu
davada, basvurucuların iddiaları Komisyon temsilcilerinin dinlediği ifadelerle doğrulanmadığı için,
Sözlesmenin ihlal edilmediğinin beyan edilmesini talep etmistir.
42. Basvurucular, her biri kendi açısından, Mahkeme’den Sözlesmenin 3, 6, 8, 13, 14 ve 18.
Maddelerinin ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddesinin ihlal edildiğinin kabul edilmesini ve
Sözlesmenin 50. Maddesine göre hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesini talep etmislerdir.
KARAR
I. OLAYLARIN SAPTANMASI
43. Hükümet Komisyon’un bulgularına, özellikle de kendi Temsilcileri tarafından Ankara’da alınan
ifadelere (bkz. yukarıda paragraf 26) iliskin değerlendirmesine itiraz etmistir. Sunusunda, Bay Asker
ve karısının ve Bayan Selçuk ve kayınbiraderinin Mahkeme’nin vereceği bir tazminat kararından
kazanç sağlamayı beklemelerinin yanı sıra PKK’nin misilleme-sinden korkmaları nedeniyle, bunların
tanıklıklarının büyük bir kuskuyla karsılanması gerektiğini belirtmistir. Davada maddi çıkarı olmayan
tanıkların yalnızca Bay Korkmaz, Bay Karaaslan, Bay Memis, Bay Seker ve Bay Simsek olduğuna
isaret etmistir. Bunların, ifadesi çeliskilerle dolu olan ve güvenilmez görünen Bay Korkmaz dısında,
hepsi de Temsilcilere basvurucuların evlerinin basvurucuların iddia ettiği gibi Devlet tarafından değil
PKK tarafından tahrip edildiğini söylemislerdir. Hükümet ayrıca, Komisyon’a vermis olduğu Kulp
jandarmasının söz konusu tarihlere iliskin görev çizelgesinin, jandarmaların köye herhangi bir
ziyarette bulunduğunu göstermediğine isaret etmistir.
44. Basvurucular Hükümet’in, basvurucuların ve tanıklarının verdikleri ifadelerdeki çeliskileri ortaya
koyarken çok seçici davrandığını belirtmislerdir. Basvurucular Mahkeme’ye, evleri PKK’nın
yaktığını ifade eden dört köylünün hiç birinin de söz konusu olaylar sırasında gerçekten köyde
bulunmadığını anımsatmıslardır. Bundan baska, bunların tanıklıkları, diğer yönlerden, Hükümet’in
besinci tanığı Çavus Cömert’in ifadesiyle bağdasmamaktadır.
45. Durusma sırasında Temsilci, Komisyon’un, Hükümet’in delillere iliskin olarak ileri sürdüğü
seylerin tümüne raporunda karsılık verdiğini ve dikkatli ve ayrıntılı bir değerlendirme yaparak
gerçeklesmis olduğunu kabul ettiği çesitli olayların kuskuya yer bırakmayacak biçimde kanıtlandığı
sonucuna vardığını vurgulamıstır.
46. Mahkeme, içtihatlarına göre, olayların saptanması ve doğruluklarının kanıtlanmasının aslen
Komisyon’un görevi olduğunu tekrar eder (Sözlesmenin 28/1 ve 31. Maddeleri). Mahkeme
Komisyon’un olaylara iliskin bulgularıyla bağlı olmayıp önündeki davayla ilgili malzeme ısığında
kendi değerlendirmesini yapmakta serbest olmakla birlikte, bu alandaki yetkilerini yalnızca ayrıksı
durumlarda kullanacaktır. Bu tür ayrıksı durumlar özellikle Mahkeme’nin, Komisyon’un ulastığı
sonuçları dayan-dırdığı delilleri dikkatle inceledikten sonra olayların kuskuya yer bırakmayacak
biçimde kanıtlanmamıs olduğuna hükmetmesiyle ortaya çıka-bilecektir (bkz. 28 Kasım 1997 tarihli
Mentes ve Diğerleri / Türkiye Kararı, Reports of Judgments and Decisions 1997-..., s. ..., paragraf
66).
47. Mahkeme, Komisyon raporundaki bulguları ve Komisyon’un vardığı sonuçları dayandırdığı,
esasen Ankara’da yapılan durusmaların (tanıkların dinlenmesinin) transkriptlerinden olusan (bkz.
yukarıda paragraf 26), delilleri bu davada bu tür ayrıksı durumların gerçeklesip gerçeklesmediğine
karar vermek amacıyla incelemistir.
48. Bu bağlamda Mahkeme, Komisyon Temsilcilerinin basvurucuları ve diğer tanıkları, ifade
verirken ve Temsilcilerin kendilerinin sordukları ve Hükümet ve basvurucuların avukatlarının
yönelttikleri soruları yanıtlarken görme ve dinleme olanağına sahip olmalarının özel bir öneminin
olduğunu kabul eder. Mahkeme, Komisyon’un basvurucuların hal ve tavırlarını inandırıcı ve samimi
bulduğunu belirtir (bkz. Komisyon Raporu, paragraf 149).
Mahkeme, bundan baska, Komisyon’un delilleri değerlendirirken, dil ve kültür farklılıklarının
yarattığı engeller ve muhtemelen önemli tanıklık ve delillerin yokluğu gibi (bkz. yukarıda paragraf
26), görevinin içerdiği zorlukları göz önünde tuttuğuna kanaat getirmistir.
49. Mahkeme, Hükümet’in basvurucuların ve tanıklarının ifadelerin-deki bağdasmazlık ve çeliskilere
iliskin iddialarını göz önünde bulundurmustur. Mahkeme, Komisyon’un raporunda Hükümet’in
kuskularına sırasıyla karsılık vermis olduğunu (bkz. Komisyon raporunun 150-166. paragrafları)
belirtir. Davadaki delilleri inceleyen Mahkeme, özellikle yukarıda belirtildiği gibi Temsilcilerin sözlü
tanıklığı ilk elden dinleme avantajına sahip olduklarını dikkate alarak, Komisyon’un
değerlendirmesini ve vardığı sonuçları makul ve geçerli bulmustur.
50. Yukarıda açıklananlar ısığında Mahkeme, Komisyon tarafından ortaya konulan, ve Mahkeme’nin
kuskuya yer bırakmayacak biçimde kanıtlanmıs olduğuna hükmettiği olayları (bkz. yukarıda paragraf
27-32) kabul eder.
II. HÜKÜMET’ĐN ĐLK ĐTĐRAZLARI
A. Basvuruların geçersizliği
51. Hükümet, Komisyon’a yapılan basvuruların gerçekten ve serbestçe Bayan Selçuk ve Bay Asker
tarafından yapılmadığını, bunların yerine baskaları tarafından siyasal dürtülerle yapıldığını ileri
sürmüstür. Bunu desteklemek için, inter alia, Bayan Selçuk’un Komisyon Temsilcilerine Diyarbakır
Đnsan Hakları Derneği’ne (“ĐHD”) sikâyet için değil yalnızca yardım almak için gittiğini anlatmasına
ve orada (Bayan Selçuk’un) beyanını aldığı tahmin edilen avukatın adını anımsamamasına atıfta
bulunmustur. Bay Asker’in ĐHD ile ilgili olarak anlattıklarında da benzer sorunlar ortaya çıkmaktadır.
52. Basvurucuların temsilcisi, müvekkillerinin her ikisinin de geçerli vekaletnameler imzalamıs
olduklarını ve sikâyetleri hakkında çapraz sorgu yapılması için Komisyon Temsilcileri önüne çıkmak
da dahil olmak üzere Strasbourg yargılama sürecine tamamen katıldıklarını söylemistir.
53. Komisyon, ĐHD tarafından sunulan yazılı dilekçelerdeki açık yanlıs-lar ve farklılıklara rağmen,
basvurucuların sikâyetlerinin esasını Temsilciler önünde ileri sürmeleri ve bu sürece katılmakta hiçbir
tereddüt ve isteksizlik göstermemeleri nedeniyle basvuruların geçerli ve gerçek olduğunu kabul
etmistir.
54. Mahkeme Komisyon’un yukarıdaki kanaatini göz önünde tutar ve, bundan baska, her iki
basvurucunun da Mahkeme önündeki yargılamada yer alma isteklerini gösteren ve kendilerini temsil
edecek avukatları belirle-yen formları imzaladıklarını dikkate alır. Bu kosullarda Mahkeme,
Komisyon’a yapılan basvuruların geçerli olduğundan ve gerçekten Sözlesmenin 25. Maddesinde yer
alan bireysel basvuru hakkının kullanıl-masını ifade ettiğinden kusku duymak için bir neden
görmemektedir.
B. Đç hukuk yollarının tüketilmemis olması
55. Hükümet, Bay Asker’in, bu yöndeki iddialarına rağmen, Kaymakam’a bir sikâyette bulunmus
olamayacağını çünkü böyle bir sey yapmıs olsaydı sikâyetinin kayıtlara geçirileceğini ve kendisine
bir kayıt numarası ve kabul belgesi verileceğini ancak Bay Asker’in bunlardan hiçbirini ortaya
koyamadığını iddia etmistir. Gerçekte, medeni hukuk ve ceza hukuku basvuru yollarının varolmasına
karsın basvurucuların hiçbiri de Sözlesmeden kaynaklanan sikâyetlerini yerel makamlar önünde ileri
sürme tesebbüsünde bulunmamıstır.
Kamu görevlilerinin mala verdikleri zararlar nedeniyle Devlet’in tazminle sorumlu olacağına iliskin
olarak verilmis birçok karar bulunmak-tadır. Hükümet, örnek olarak, terkedilmis evinin askerlerce
yakılması nedeniyle Van Đdare Mahkemesinin tazminata hükmettiği Nizamettin Ağırtmıs davasını
(27 Aralık 1996, Esas no. 1993/427, Karar no. 1996/771) göstermistir.
Hükümet, basvurucuların Sözlesmenin 26. Maddesi gereğince iç hukuk yollarını tüketmek için
kendilerinden beklenebileceklerin hiçbirini yapmadıkları sonucuna ulasmıstır.
56. Basvurucular, hem Bay Asker’in hem de Bay Memis’in evler yakıldıktan yaklasık on gün sonra
Kaymakamı haberdar ettiğini (bkz. yukarıda paragraf 15) ileri sürmüslerdir. Bay Asker’in dilekçesine
herhangi bir yanıt gelmediğinden Bayan Selçuk kendisi için dilekçe vermenin ise yarayabileceğini
düsünmemistir. Bundan baska, kendilerininkiyle benzer sikâyetler açısından iç hukuk yollarının
genellikle etkili olmadığını iddia etmislerdir.
57. Komisyon, kabul edilirliğe iliskin kararlarında (bkz. yukarıda paragraf 47) Hükümet’in Bay
Asker’in basvurusunun kabul edilebilirliğine iliskin bir değerlendirmede bulunmadığını belirtmistir.
Bu nedenle, Komisyon’un bu kosullardaki olağan uygulaması uyarınca, basvurunun iç hukuk yolları
tüketilmediği için kabul edilmez olduğu beyan edilemez.
Bayan Selçuk’un davasında Komisyon, Hükümet’in basvuru yollarına iliskin genel bir sema
vermekle birlikte bu yolların basvurucularınkiyle kıyaslanabilir durumlardaki isleyisine iliskin somut
örnekler sunmamıs olması nedeniyle Bayan Selçuk’un tüketmesi gereken etkili bir basvuru yolunun
bulunmadığına karar vermistir.
58. Mahkeme, Sözlesmenin 26. Maddesinde anılan iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının,
davalarını devlete karsı bir uluslararası yargı organı ya da hakem önüne getirmek isteyenlere,
öncelikle ulusal hukuk sisteminin sağlamıs olduğu basvuru yollarını kullanma yükümlülüğü
getirdiğini anımsatır. Bununla birlikte, 26. Maddeye göre yetersiz ya da etkisiz hukuksal yollara
basvurma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ayrıca, “uluslararası hukukun genel kabul gören
kuralları”na göre, basvurucuyu kullanabileceği iç hukuk yollarını tüketme yükümlülüğünden kurtaran
bazı özel durumlar olabilir; bunlardan biri, ulusal makamların, Devlet görevlilerinin kötü muamelede
bulunduğu ya da zarar verici davranıslarda bulunduğuna iliskin ciddi iddialara yanıt olarak yardımda
bulunmaması ya da sorusturma baslatmamasıdır (bkz. 16 Eylül 1996 tarihli Akdıvar ve Diğerleri /
Türkiye kararı, Reports-IV, s. 1210-1211, Paragraf 65-69 ve yukarıda 53. paragrafta anılan Mentes ve
Diğerleri kararı, s. ..., paragraf 57).
59. Đç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının uygulanmasında, bunun Sözlesmeci Tarafların kurmayı
kararlastırdıkları insan haklarını koruma mekanizması bağlamında uygulanması gerektiği göz önüne
alınmalıdır. Bu nedenle Mahkeme, 26. Maddenin bir dereceye kadar esnek ve katı bir biçimcilikten
uzak olarak uygulanması gerektiğini kabul etmistir. Bu kural mutlak ya da doğrudan (automatically)
uygulanabilir nitelikte değildir. Buna uyulup uyulmadığı değerlendirilirken, asıl olan her davanın özel
kosullarının dikkate alınmasıdır. Bu, Mahkeme’nin, diğerlerinin yanı sıra, basvurucu ya da
basvurucuların kisisel durumlarından baska, basvuru yollarının islediği genel hukuksal ve siyasal
ortamın gerçekçi bir değerlendirmesini de hesaba katması anlamına gelir (bkz. yukarıda anılan
Mentes ve Diğerleri kararı, s. ..., paragraf 58).
60. Bu nedenlerle bu davada Mahkeme’nin, basvurucuların sikâyetçi oldukları olayların gerçeklestiği
dönemde Türkiye’nin güneydoğusundaki, güvenlik güçleriyle PKK arasındaki siddetli çatısmalarla
belirlenen durumu göz önünde bulundurmak zorundadır (ibid). Mahkeme’nin daha önce de belirtmis
olduğu gibi böyle bir durumda, adaletin gerektiği gibi islemesinin önüne engeller çıkabilir (bkz.
yukarıda anılan Akdıvar ve Diğerleri Kararı, s. 1211-1212, paragraf 70).
61. Mahkeme, yukarıda anılan Mentes ve Diğerleri Kararında yer alan (s. ..., paragraf 59) köylerin
yıkılması sorununun boyutlarına rağmen güvenlik güçlerinin mülke kasten zarar verdiği iddialarıyla
ilgili olarak tazminata hükmedildiğine ya da bu iddialar nedeniyle güvenlik güçleri üyeleri hakkında
takibat yapıldığına dair hiçbir örnek bulunmadığı ve yetkililerde güvenlik güçlerince böyle bir
eylemin yapıldığını kabul etmede genel bir isteksizlik görüldüğü kanaatini anımsatır.
Bu davadaki savunmasında Hükümet, Nizamettin Ağırtmıs davasına atıfta bulunmustur (bkz.
yukarıda paragraf 62). Bununla ilgili olarak Mahkeme, kendisine davanın kısa bir özetinin
sunulduğunu, bundan da Bay Ağartmıs’ın evinin, ev terk edilip köy bosaltıldıktan sonra güvenlik
güçlerince yakılması nedeniyle tazminat aldığı anlasılmaktadır. Bu olaylar davayı su anki
sikâyetlerden ayıracak niteliktedir ve bundan baska Mahkeme’ye verilen bilgiye göre, Bay
Ağartmıs’ın davasının basvurucuların iddia ettiği gibi güvenlik güçleri tarafından yapılan kasti bir
eylemle mi yoksa dikkatsizlik sonucu yapılan bir eylemle mi ilgili olduğu açık değildir.
Yukarıda açıklananlar ısığında Mahkeme, bu tek davanın basvurucularınki gibi sikâyetler açısından
etkili ve ulasılabilir iç hukuk yollarının varlığını yeterli kesinlikte gösterdiğini kabul etmemektedir
(bkz., mutatis mutandis, 26 Aralık 1997 tarihli Sakık ve Diğerleri / Türkiye Kararı, Reports-..., s. ...,
paragraf 53).
62. Mahkeme’nin sabit olduğunu kabul ettiği su anki davadaki olaylara (bkz. yukarıda paragraf 57)
gelindiğinde Mahkeme, Bay Asker’in Kulp Kaymakamına evinin yıkılmasını sikâyet eden bir dilekçe
verdiğini (bkz. yukarıda paragraf 31) anımsatır. Bunun dısında, Komisyon’un basvuruları Hükümet’e
bildirdiği Mayıs 1994’e kadar Devlet makamları tarafından herhangi bir sorusturma dosyası
açılmamıstır (bkz. yukarıda paragraf 21-22). Ayrıca, Mahkeme’ye ulasan bilgiye göre açılan
sorusturmanın çok sınırlı olduğu (bkz. yukarıda paragraf 22-24) ve henüz tamamlanmadığı
anlasılmaktadır.
63. Mahkeme, basvurucular Kaymakama verilen dilekçeden bir sonuç çıkmaması nedeniyle ulusal
yasal yollardan zararlarının giderimini istemeye tesebbüs etmenin kendileri için anlamsız olduğu
kanısını edinmislerse bunun anlasılabilir olduğunu kabul eder (bkz., mutatis mutandis, 18 Aralık
1996 tarihli Aksoy / Türkiye Kararı, Reports 1996-VI, s. 2277, paragraf 56). Bu bağlamda, evlerinin
yıkılmasından kaynaklanan karmasıklık ve güvensizlik duyguları da bununla bağlantılıdır (bkz.
yukarıda anılan Mentes ve Diğerleri Kararı, s. ..., paragraf 59).
64. Bu nedenlerle Mahkeme, basvurucuları iç hukuk yollarını tüketme yükümlülüğünden kurtaran
özel durumların varolduğunu kabul eder (bkz. yukarıda anılan Akdıvar ve Diğerleri Kararı, s. 1213-
1214, paragraf 76-77). Mahkeme, Hükümet’in iç hukuk yollarının tüketilmediği ilk itirazının
reddedilmesi gerektiği sonucuna varmıstır.
Yukarıda anılan Akdıvar Kararı gibi bu karar da su anki davanın özel kosullarıyla sınırlıdır ve
Türkiye’nin bu bölgesinde hukuk yollarının etkisiz olduğu ya da basvurucuların 26. Madde uyarınca
varolan ve isleyen hukuk yolları mekanizmasına basvurma yükümlülüğünden kurtuldukları gibi genel
bir beyan olarak yorumlanamaz.
III. ESAS
A. Sözlesmenin 3. Maddesinin ihlal edildiği iddiası
65. Basvurucular evlerinin yıkılması ve köylerinden çıkarılmalarına iliskin kosullara atıfta bulunarak
Sözlesmenin 3. Maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüslerdir. Sözlesmenin 3. Maddesine göre:
“Hiç kimse, iskenceye, insanlık dısı ya da onur kırıcı muamele veya cezaya maruz
bırakılamaz.”
66. Hükümet, söz konusu tarihlerde köyde herhangi bir güvenlik operasyonunun yapıldığını
reddetmis ve evlerin PKK’lı teröristler tarafından yakıldığını ileri sürmüstür (bkz. yukarıda paragraf
18 ve 19). Bu nedenle Devlete isnat edilebilecek 3. Maddenin ihlali mevcut değildir.
67. Komisyon, basvurucuların kendileri oradayken evlerinin yakılma-sının, güvenliklerine ve
esenliklerine hiç aldırmadan, onları kisisel esyalarından mahrum eden ve yardım ve barınaktan
yoksun bırakan siddet ve kasti yıkma fiilleri olduğunu kabul etmistir. Komisyon özellikle Bay
Asker’in yasını ve dermansızlığını ve evinin yakılmasını çevreleyen, esyalarını kurtarmaya çalısırken
kendisinin ve karısının yasamını duman ve alevlerin tehdidi altında bırakan yaralayıcı kosulları ve
Bayan Selçuk’un kendisini tahkir eden ve iten KK Cömert’e yalvarma durumuna düsürülmesini
dikkate almıstır. Bu nedenle Komisyon basvurucuların insanlık dısı ve alçaltıcı muameleye maruz
kaldıklarını kabul etmistir.
68. Mahkeme’nin birçok defalar belirttiği gibi 3. Madde demokratik toplumun temel değerlerinden
birini koruma altına almaktadır. Organize terör ve suçla mücadele gibi en zor kosullarda bile
Sözlesme iskenceyi, insanlık dısı ya da alçaltıcı muameleyi ve cezayı mutlak terimlerle yasaklamaktadır.
Sözlesmenin ve 1 ve 4 numaralı Protokollerin maddi hükümlerinin çoğundan farklı olarak
3. Madde istisna öngörmez ve ulusun yasamını tehdit eden olağanüstü durumlarda bile 15. Maddeye
göre yükümlülüğün sınırlanması (derogation) yoluna gidilemez (bkz., inter alia, yukarıda anılan
Aksoy Kararı, s. 2278, paragraf 62).
69. Mahkeme, 3. Maddenin sınırları içinde kalabilmesi için kötü muamelenin en az ağırlık düzeyinde
olması gerektiğini belirtir. Bu en az düzeyin değerlendirilmesi görecedir: muamelenin süresi, fiziksel
ve ya da ruhsal etkileri ve bazı durumlarda da kurbanın cinsiyeti, yası ve sağlık durumu gibi davanın
bütün kosullarına bağlıdır (bkz., örneğin, 7 Temmuz 1989 tarihli Soering / Birlesik Krallık Kararı,
Seri A no. 161, s. 39, paragraf 100 ve s. 43, paragraf 108-109).
70. Mahkeme, bu davada sabit olduğuna hükmettiği olayları anar (bkz. yukarıda paragraf 27, 28, 30
ve 57). Mahkeme, Bayan Selçuk ve Bay Asker’in o dönemde sırasıyla 54 ve 60 yaslarında olduklarını
ve tüm yasamları boyunca Đslamköy’de oturduklarını (bkz. yukarıda paragraf 8) anımsatır. Evleri ve
malvarlıklarının büyük bölümü güvenlik güçlerince yok edilmis; bu, basvurucuları geçimlerini
sağlayamayacak duruma sokmus ve köylerini terk etmeye zorlamıstır. Bu uygulama, önceden
tasarlanmıs ve basvurucuları hor görerek ve duygularına aldırmaksızın yapılmıs görünmektedir.
Basvurucular hazırlıksız yakalanmıslardır; durarak evlerinin yanısını izlemek zorunda kalmıslardır;
Bay ve Bayan Asker’in güvenliğini sağlamak için yeterli önlemler alınmamıstır; Bayan Selçuk’un
itirazlarına önem verilmemistir ve sonrasında basvuruculara yardım sağlanmamıstır.
71. Özellikle basvurucuların evlerinin yıkılıs biçimi (kars. yukarıda anılan Akdıvar ve Diğerleri
Kararı, s. ..., paragraf 91) ve kisisel durumları dikkate alındığında, güvenlik güçlerinin fiilleri
nedeniyle 3. Madde anlamında kötü muamele olarak nitelendirilecek derecede ağır bir muameleye
maruz kalmıs oldukları açıktır.
72. Mahkeme, Komisyon’un basvurucuların mülklerinin yıkılmasının altında yatan nedene iliskin bir
saptama yapmadığını anımsatır. Bununla birlikte, söz konusu fiiller basvurucuları cezalandırma kastı
olmaksızın evlerinin teröristlerce kullanılmasını önlemek ya da diğerlerine gözdağı vermek için
gerçeklestirilmis olsa bile, bu, kötü muameleyi haklı kılmaz.
73. Sonuç olarak Mahkeme, bu davanın özel kosullarının 3. Maddenin ihlal edildiğini gösterdiğine
hükmetmistir.
B. Sözlesmenin 2. ve 5/1. Maddelerinin ihlal edildiği iddiası
74. Mahkeme önünde, basvurucular Sözlesmenin 2 ve 5/1. Maddeleri ile ilgili iddialarını ileri
sürmemislerdir.
75. Bu durumda Mahkeme, bu sikâyetleri değerlendirmeyi gerekli görmemektedir.
C. Sözlesmenin 8. Maddesinin ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddesinin ihlal edildiği iddiası
76. Basvurucular evlerinin ve Bayan Selçuk’un değirmeninin güvenlik güçleri tarafından
yıkılmasının ve köyden uzaklastırılmalarının,
“1. Herkes özel ve aile yasamına, konutuna ve haberlesmesine saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun ya da
düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, baskalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacıyla yasaya uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli
bulunan müdahalelerin dısında, kamu makamları tarafından hiç bir müdahalede bulunulamaz.”
hükmünü içeren Sözlesmenin 8. Maddesinin ve
“Her gerçek ve tüzel kisi, maliki olduğu seyleri baskalarının müdahalesi olmaksızın kullanma
hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve uluslararası hukukun genel ilkeleri ve yasayla
belirlenen kosullara uyulmadıkça, hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.
Ancak yukarıdaki hükümler hiç bir biçimde, mülkiyetin genel yarara uygun olarak kullanılmasını
denetim altına almak, vergiler ile diğer harç veya cezaların ödenmesini sağlamak için Devletin
gerekli gördüğü yasaları yürürlüğe koyma yetkisini ortadan kaldırmaz.”
hükmünü getiren Sözlesmenin 1 numaralı Protokolünün 1. Maddesinin ihlalini olusturduğunu iddia
etmislerdir.
77. Hükümet, 3. Maddeyle ilgili olarak ileri sürdüğü gerekçelerle (bkz. yukarıda paragraf 73) bu
hükümlerin ihlal edildiğini kabul etmemistir.
78. Komisyon, bu hükümlerin ihlal edildiği kanısındadır.
79. Mahkeme, güvenlik güçlerinin basvurucuların evlerini ve esyalarını ve Bayan Selçuk’un ortak
olduğu değirmeni, onları Đslamköy’ü terk etmeye zorlamak için, kasten tahrip ettiğinin sabit olduğuna
hükmettiğini anımsatır (bkz. yukarıda paragraf 77). Bu fiillerin, 3. Maddenin ihlaline neden olmanın
yanı sıra, basvurucuların özel ve aile yasamlarına ve meskenlerine saygı gösterilmesi haklarına ve
mülkiyetlerini müdahaleden uzak kullanma haklarına özellikle ciddi ve haksız bir müdahale
olusturduğu kuskusuzdur.
80. Mahkeme, Sözlesmenin 8. Maddesinin ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddesinin ihlal edildiği
sonucuna varmıstır.
D. Sözlesmenin 6/1. ve 13. Maddelerinin ihlal edildiği iddiası
81. Basvurucular, kendilerine güvenlik güçlerinin evlerini ve mallarını tahrip etmelerine itiraz
edebilmek ve zararlarının giderimi için herhangi bir etkili hukuk yolunun tanınmadığından sikâyetçi
olmuslardır. Bunun, hem ilgili bölümü
“Herkes, kisisel hak ve yükümlülükleri ile hakkındaki bir suçlamanın karara bağlanmasında yasayla
kurulmus bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından , makul bir sürede, âdil ve aleni olarak
yargılanma hakkına sahiptir.”
hükmünü içeren Sözlesmenin 6/1. Maddesi uyarınca bir mahkemeye fiilen ulasabilme haklarının hem
de,
“Bu Sözlesmede belirtilen hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiilinin resmi sıfatlarıyla
hareket eden kisiler tarafından islenmis olmasına bakılmaksızın, ulusal bir makam önünde etkili bir
hukuksal yola basvurabilir.”
hükmünü içeren Sözlesmenin 13. Maddesi uyarınca etkili bir hukuk yoluna basvurma haklarının
ihlaline neden olduğunu iddia etmislerdir.
1. Sözlesmenin 6/1. Maddesi
82. Hükümet basvurucuların sikâyetlerine iliskin ceza sorusturmasının bazı engellerle karsılastığını;
ancak, basvurucular deliller açık ve kuskuya yer bırakmayacak biçimdeyken Cumhuriyet Savcısıyla
derhal temasa geçselerdi bunun önlenebileceğini kabul etmistir. Hükümet, her seye rağmen,
basvurucuların hukuk yargılamasını harekete geçirselerdi bir mahkemeye fiilen ulasabilme haklarını
kullanmıs olacaklarını iddia etmis; bu bağlamda Ağırtmıs davasına bir kez daha atıfta bulunmustur
(bkz. yukarıda paragraf 62).
83. Basvurucular, yetkililerin Đslamköy’deki yangınlarla ilgili titiz bir sorusturma yapmamalarının
kendilerinin fiilen bir mahkemeye ulasmalarını engeller nitelikte olduğunu çünkü böyle bir
sorusturma olmadan hukuk yargılamasında basarıya ulasma sansının olmadığını iddia etmislerdir.
84. Komisyon, köylülerin Devletin sorusturma makamlarının pozitif bir bulgusu olmadan, olağanüstü
hal bölgesinde güvenlik güçlerine yöneltilen iddialarla ilgili olarak teorideki medeni hukuk ve idare
hukuku basvuru yollarını kullanabilmelerini beklemek gerçekçi olmayacağından, basvurucuların
kisisel hakları hakkında karar verebilecek bir mahkemeye fiilen ulasma haklarının olmadığını kabul
etmistir.
85. Mahkeme, basvurucuların yukarıda açıklanan nedenlerle (Paragraf 70) ulusal mahkemelere
herhangi bir basvuruda bulunmadıklarına dikkat çeker. Bu nedenle, yargıyı harekete geçirmis
olsalardı, Türk mahkemelerinin basvurucuların talepleri hakkında karar verip vermeyeceklerini
belirleyebilmek imkansızdır.
Her halde Mahkeme basvurucuların aslen, evlerinin ve mallarının güvenlik güçlerince kasten
tahrip edildiği iddialarının usulüne uygun olarak sorusturulmamasından sikâyetçi olduklarını kabul
eder. Bu nedenle bu sikâyetleri, 13. Maddeye göre Devletlerin daha genel nitelikte olan Sözlesmenin
ihlal edildiği iddiaları açısından etkili hukuk yolları sağlama yükümlülüğü yönünden incelemeyi
uygun görmüstür (bkz., mutatis mutandis, yukarıda anılan Mentes ve Diğerleri Kararı, s. ..., paragraf
86-88). Bu nedenle 6/1. Maddenin ihlal edilip edilmediği hakkında karar vermeye gerek görmemistir.
2. Sözlesmenin 13. Maddesi
86. Mahkeme’ye sunduğu dilekçede Hükümet, 6/1. Madde ve 13. Maddeye iliskin sikâyetleri birlikte
yanıtlamıstır. Savları yukarıda 89. paragrafta özetlenmistir.
87. Basvurucular, Devletin 13. Maddeye göre etkili bir basvuru yolu sağlama yükümlülüğünün,
Sözlesmeyi ihlal eden fiillerin ciddi bir suç niteliği tasıması durumunda, sorumluların takibatını ve
cezalandırılmasını gerçeklestirebilecek bağımsız ve etkili bir sorusturma mekanizmasını sağla-mayı
da gerektirdiğini belirtmislerdir. Bunun kendilerine sağlanmamıs olduğu açıktır: Çavus Cömert’i fail
olarak teshis etmis olmalarına rağmen bu kisi, Komisyon Temsilcilerine simdiye kadar kendisine
Đslamköy’deki olaylarla ilgili olarak herhangi bir soru sorulmadığını söylemistir.
88. Komisyon, sorusturma dosyasını görmek için tekrarlanan taleplere rağmen, kendisine birkaç
belgenin verildiğini, bunlardan Mayıs 1994’te baslatılan sorusturmanın (bkz. yukarıda paragraf 21-
25) sınırlı ve yetersiz olduğunun anlasıldığını belirtmistir. Yapılanlar basvurucuların ifadelerinin
alınması ve jandarmadan 16 Haziran 1993’te köyde bir operasyon yapılıp yapılmadığının
sorulmasıyla sınırlıdır ve yakma olaylarının faili olduğu iddia edilenlerin ve olayları görmüs
olabilecek diğer köylülerin ifadelerinin alınması için bir girisimde bulunulmamıstır. Sorusturma 30
Kasım 1994’te yetkisizlik kararıyla sonuçlanmıstır. Komisyon bu kararın metnini, davanın 1993’ün
kıs aylarında güvenlik güçleri ile PKK’lı teröristler arasındaki yoğun bir çarpısma sırasında ortaya
çıkan mülkiyete zarar verilmesi iddiaları olarak tanımlanmasının basvurucuların sikâyetleriyle çok az
bağlantılı olması nedeniyle “dikkate değer” bulmustur. Komisyon’a, bu kararın ardından dosyanın
gönderildiği Đdare Kurulu önündeki sürecin sonuçları hakkında herhangi bir bilgi verilmemistir.
89. Mahkeme, bu davada Sözlesmenin 3. ve 8. Maddeleri ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddesi
kapsamında sikâyet edilen ihlallerin nitelik ve ağırlığının 13. Madde için de anlam tasıdığını belirtir.
Mahkeme, bireyin evinin ve mallarının Devlet görevlilerince kasten tahrip edildiğine iliskin
tartısılabilir bir iddiası olduğunda “etkili basvuru yolu” kavramının, gerektiğinde ve iç hukuk
sisteminde varolan diğer yollara basvurma hakkını engellemeden tazminat ödenmesine ek olarak
davalı Devlete, sorumluların bulunmasını ve cezalandırılmasını ve sikâyetçinin sorusturma sürecine
etkin olarak katılmasını sağlayacak titiz ve etkili bir sorusturma yürütme yükümlülüğü getirdiğini
anımsatır (bkz. yukarıda anılan Mentes ve Diğerleri Kararı, s. ..., paragraf 89).
90. Daha önce belirtildiği gibi Mahkeme, Bay Asker’in evinin tahrip edilmesinden kısa bir süre sonra
Kaymakama bir sikâyet dilekçesi verdiğini kabul etmistir (bkz. yukarıda paragraf 31 ve 57). Bununla
birlikte, Kulp Cumhuriyet Savcısı ancak Komisyon’un basvuruları davalı Hükümet’e bildirmesinden
sonra Adalet Bakanlığının emri üzerine ceza sorusturması baslatmıstır (bkz. yukarıda paragraf 21-
22). Mahkeme, basvurucuların Đslamköy’deki varlığı inkâr edilen operasyona komuta eden subay
olarak açıkça adını vermelerine rağmen, KK Cömert’in bu sorusturma sırasında sorgulanmamasını
dikkat çekici bulmustur. Bundan baska, basvurucular-dan alınan ifadeler dısında, gerçeği ortaya
çıkarmak amacıyla arastırılan olaylara tanıklık edebilecek diğer köylülerin ifadelerinin alınması için
bir girisimde bulunulmadığı görülmektedir. Kasım 1994’te sorusturma, yetkisizlik nedeniyle Kulp
(Đlçe) Đdare Kuruluna havale edilmistir (bkz. yukarıda paragraf 25). Üç yıldan uzun bir süre sonra,
Mahkeme’ye bu kurulun sorusturmayla ilgili bir islem yaptığını varsaymak için herhangi bir delil
sunulmamıstır.
91. Bu kosullarda, davalı Devletin 13. Madde gereğince titiz ve etkili bir sorusturma yürüttüğü
söylenemez.
Bu nedenlerle Mahkeme, bu hükmün ihlal edildiği sonucuna varmıstır.
E. Sözlesmenin 6, 8 ve 13. ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddeleri ve Sözlesmenin 18.
Maddesi ile birlikte ele alınan Sözlesmenin 14. maddesinin ihlal edildiği iddiası
92. Basvurucular, Kürt kökenli olmaları nedeniyle, Sözlesmenin 6, 8 ve 13. Maddeleri ve 1 numaralı
Protokolün 1. Maddesi ile bağlantılı Sözlesmenin 14. Maddesine
aykırı olarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını iddia etmislerdir. 14. Maddeye göre,
“Bu Sözlesmede belirtilen hak ve özgürlüklerin kullanılması cins, ırk, renk, dil, din, siyasal ya da
baska bir inanç, ulusal ya da toplumsal köken, ulusal bir azınlığa mensup olma, mülkiyet, doğum gibi
bir gerekçeyle veya baska bir statüyle ayrım yapılmaksızın güvence altına alınır..”
Bundan baska, basvurucuların sistematik, zalimane ve acımasız nüfusun yerini değistirme
politikası olduğuna iliskin ileri sürdükleri delil ısığında, Mahkeme’den Sözlesmenin 18. Maddesinin
ihlal edildiğinin beyan edilmesini talep etmislerdir. 18. Maddeye göre,
“Yukarıdaki hak ve özgürlüklere bu Sözlesmeyle getirilen sınırlamalar öngörüldükleri
amaç dısında kullanılamaz.”
93. Hükümet, bu sikâyetlerin olgusal dayanağını reddederek iddialara baska karsılık vermemistir.
94. Komisyon basvurucuların yukarıdaki iddialarının doğruluğunun kanıtlanmadığı görüsündedir.
95. Mahkeme, Komisyon’un saptamıs olduğu olaylara (bkz. yukarıda paragraf 27-32) dayanarak, bu
hükümlerin ihlal edilmediği sonucuna varmıstır.
IV. SÖZLESMENĐN 50. MADDESĐNĐN UYGULANMASI
96. Basvurucular Sözlesmenin 50. Maddesi uyarınca zararlarının giderilmesini talep etmislerdir. 50.
Maddeye göre,
“Divan, Yüksek Sözlesmeci Tarafların yargısal bir makamı ya da diğer herhangi bir resmi makamı
tarafından alınan bir karar ya da önlemin tamamen ya da kısmen bu Sözlesmeyle üstlendiği
yükümlülüklere aykırı olduğu sonucuna varırsa, ve eğer bu Sözlesmeci Tarafın iç hukuku, bu karar
ya da önlemin sonuçlarını ancak kısmen gidermeye olanak tanıyorsa, ve gerekliyse, zarar gören
tarafın hakkaniyete uygun olarak tatmin edilmesine hükmedebilir.”
A. Maddi zarar
97. Basvurucular evlerinin, ektikleri arazinin, ev esyalarının, hayvanlarının ve Bayan Selçuk’un
değirmeninin kaybı nedeniyle uğradıkları maddi zararın tazmin edilmesini talep etmislerdir. Ayrıca
alternatif barınma giderleri için de bir tazminat ödenmesi talebinde bulunmuslardır.
98. Hükümet, basvurucuların mülklerinin güvenlik güçleri tarafından tahrip edildiği iddialarının
kanıtlanmadığını ve bu nedenle tazminat ödenmesine gerek olmadığını savunmustur.
Alternatif olarak, Mahkeme’nin bir miktar tazminat ödenmesini uygun görmesi durumunda, buna
iliskin değerlendirmenin haksız zenginlesmeye neden olmaması gerektiğini belirtmistir. Maddi zarar
olarak talep edilen miktarlar, bir Türk Mahkemesi önünde talep edilecek olana göre, asırıdır ve
bunların doğruluğu kanıtlanmamıstır. Mahkeme, en düsük aylık ücretin 700 Fransız Frangı (“FF”) ve
1. sınıf bir yargıcın aldığı aylığın en yüksek net 7250 FF olduğu Türkiye’nin ekonomik kosullarını
dikkate almalıdır.
99. Mahkeme, basvurucuların evlerinin ve mallarının ve Bayan Selçuk’un değirmeninin güvenlik
güçleri tarafından tahrip edildiğini kabul etmis olduğunu anımsatır (bkz. yukarıda paragraf 57). Bu
nedenle maddi zarar için tazminata hükmedilmesi gerektiği kuskusuzdur. Ancak, basvurucular
kaybettikleri malvarlıklarının değeri ve miktarına iliskin iddialarının doğruluğunu yazılı ya da baska
bir delille kanıtlayamadıkları, Hükümet ayrıntılı bir görüs bildirmediği ve Komisyon olayları bu
yönden değerlendirmediği için Mahkeme’nin hüküm altına alınacak miktarlara iliskin
değerlendirmesi mecburen spekülatif ve hakkaniyet ilkelerine dayalı olacaktır.
1. Evler ve diğer binalar
100. Bayan Selçuk 1.250.000.000 Türk lirası (“TL”) değer biçtiği 250 metrekarelik iki katlı beton ve
tas ev, 1.500.000.000 TL değer biçtiği 300 metrekarelik tek katlı beton ve tas ahır ve üç kisiyle
birlikte ortak olduğu 580.000.000 Tl değer biçtiği 80 metrekarelik üç katlı su değirmeni ile ilgili
zararlarını talep etmistir.
Bay Asker 1.500.000.000 TL değerindeki 300 metrekarelik iki katlı beton ve tas ev ve 2.000.000.000
TL değerindeki 400 metrekarelik tek katlı beton ve tas ahır için talepte bulunmustur.
101. Akdıvar ve Diğerleri (50. Madde) Kararında (1 Nisan 1998, Reports 1998-..., s. ..., paragraf 18)
yapmıs olduğu gibi Mahkeme, tahrip edilen mülkün boyutlarının kesin delillerle kanıtlanmadığını
tespit eder. Bu durum karsısında ve yukarıda anılan Akdıvar (50. Madde) Kararında benimsemis
olduğu yaklasım ve hakkaniyete iliskin değerlendirmeleri göz önünde tutarak Mahkeme, tahrip edilen
binalar için basvurucuların her birine 1.000.000.000 TL verilmesine hükmetmistir.
2. Diğer mallar
102. Basvurucular Bayan Selçuk için 1.451.650.000 TL ve Bay Asker için 2.415.000.000 TL
tutarında olmak üzere yataklar, kilimler, elektrikli esyalar ve yiyecek ve yakacak stokları gibi ev
esyaları için taleplerde bulunmuslardır. Ayrıca, kaybettikleri hayvanları için toplam olarak
2.040.000.000 TL (Bayan Selçuk) ve 4.180.000.000 TL (Bay Asker) verilmesini talep etmislerdir.
Bundan baska, Bayan Selçuk için 2.555.000.000 TL, Bay Asker için 1.035.000.000 TL olmak üzere
bahçelerindeki meyveler, kavak ve diğer ağaçlar için de taleplerde bulunmuslardır. Bu nedenle
toplam olarak bu talepler 6.046.650.000 TL (Bayan Selçuk) ve 7.630.000.000 TL (Bay Asker)
tutarındadır.
103. Mahkeme, özellikle, Komisyon’un basvurucuların evlerinin yakılarak tahrip edildiğini ve
basvurucuların, sonuç olarak onlar için bir zarar olusturan, köylerinden ayrılmak zorunda
bırakıldıklarını saptadığını dikkate alır.
Bu konuyla ilgili bağımsız delillerin yokluğunda değerlendirmesini hakkaniyet temelinde yapan
Mahkeme, Bayan Selçuk’a 4.000.000.000 TL, Bay Asker’e 5.000.000.000 TL tazminat ödenmesine
hükmetmistir.
3. Gelir kaybı
104. Basvurucular, çiftçilikten ve, Bayan Selçuk açısından, ortağı olduğu değirmenden sağladıkları
gelir kayıpları için tazminat talebinde bulunmuslardır. 16 Haziran 1993’ten 16 Ocak 1999’a kadar
olan dönem için talepte bulunmuslardır.
Bayan Selçuk yıllık gelirinin 30 dönüm ekilebilir araziden 90.000.000 TL, 3 dönümlük mese
korusundan 40.500.000 TL, 5 dönüm meyve bahçesinden 35.000.000 TL ve değirmenin dörtte bir
hissesinden 80.000.000 TL olduğunu belirtmistir.
Bay Asker yıllık gelirinin 5 dönüm ekilebilir araziden 15.000.000 TL ve 40 dönüm meyve
bahçesinden 280.000.000 TL olduğunu belirtmistir.
105. Basvurucuların sahip oldukları arazinin boyutlarıyla ve gelirleriyle ilgili bağımsız delillerin
olmaması nedeniyle, yukarıda anılan Akdıvar (50. Madde) Kararında benimsemis olduğu yaklasım ve
hakkaniyete iliskin değerlendirmeleri göz önünde tutarak Mahkeme, bu kalemde Bayan Selçuk’a
889.000.000 TL, Bay Asker’e 1.475.000.000 TL ödenmesine hükmetmistir.
4. Alternatif barınma
106. Basvurucuların her biri Diyarbakır’da ödemis oldukları aylık ortalama 3.000.000 TL kira
tutarının kendilerine ödenmesini talep etmislerdir.
107. Mahkeme Haziran 1993 ile Mart 1998 arasındaki kira bedeli olarak basvurucuların her birine
171.000.000 TL ödenmesine hükmetmistir.
5. Özet
108. Mahkeme, maddi zararlar için toplam olarak Bayan Selçuk’a 6.060.000.000 TL (altı milyar
altmıs milyon Türk lirası), Bay Asker’e 7.646.000.000 TL (yedi milyar altı yüz kırk altı milyon Türk
lirası) ödenmesine hükmetmistir.
Türkiye’deki yüksek enflasyon oranı dikkate alınarak bu tutarlar, değerinin korunması için 50.
Maddeye iliskin taleplerini sundukları tarihteki, yani 5 Ocak 1998’deki kur üzerinden Đngiliz
sterlinine çevrilecektir. Bu tarihte 1 sterlin (£) 341.210 TL’dir. Sonuç olarak Bayan Selçuk 17760.32
£ (on yedi bin yedi yüz altmıs sterlin otuz iki pens) ve Bay Asker 22408.48 £ (yirmi iki bin dört yüz
sekiz sterlin kırk sekiz pens) alacak, bu miktarlar ödeme tarihinde uygulanan kur üzerinden Türk
lirasına çevrilecektir.
B. Manevi zarar
109. Basvurucular manevi zarar olarak her birine 20.000 £ ödenmesini talep etmislerdir. Her birine,
cezai tazminat olarak 10.000 £ ve Sözlesmeden doğan haklarının çiğnenmesi dolayısıyla kasti zarar
tazminatı olarak 10.000 £ verilmesini de talep etmislerdir.
110. Hükümet, Mahkeme’nin bir ihlalin varlığına karar vermesi durumunda bunun basvurucuların
maruz kaldığı manevi zararın giderilmesi için yeterli olacağını iddia etmistir. Cezai tazminata ya da
kasti zarar tazminatına hükmedilmesine siddetle karsı çıkmıstır.
111. Mahkeme, Sözlesmenin 3, 8 ve 13. Maddelerine ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddesine iliskin
olarak varlığına hükmetmis olduğu ihlallerin ağırlığını göz önünde bulundurarak (bkz. yukarıda
paragraf 80, 87 ve 90) manevi zarar için bir tazminata hükmedilmesi gerektiğine karar vermis-tir.
Basvurucuların her birine 10.000 £ (on bin sterlin) verilmesine hükmetmistir.
112. Mahkeme, cezai tazminata ve kasti zarar tazminatına iliskin talepleri reddetmistir.
C. Ücret ve harcamalar
113. Basvurucular ücret ve harcamalar için toplam 18011.64 £ talep etmislerdir. Mahkeme’den,
bunun doğrudan Birlesik Krallık’taki yasal temsilcilerine sterlin olarak ödenmesine karar vermesini
talep etmislerdir.
114. Hükümet, Mahkeme’den bu baslık altındaki bütün kalemlerin belgelendirilmesini istemesini
talep etmis ve “Türkiye’de yürütülen hukuki yardım için talep edilen miktarların yersiz olduğunu”
belirtmistir.
115. Mahkeme, talep edilen miktarların zorunlu olarak harcandığı ve tutar olarak makul olduğu
kanaatine varmıs ve, talepte hesaba katılmamıs olan Avrupa Konseyi’nden alınan adli yardımın
düsülerek, talep edilen miktarın tamamının uygulanacak katma değer vergisi ile birlikte öden-mesine
hükmetmistir.
D. Hakların iadesi talebi
116. Basvurucular köylerinde yeniden iskan edilmelerini ya da, bu mümkün olmazsa, hakkaniyete
uygun parasal bir tazminata hükmedilmesini talep etmislerdir.
117. Hükümet basvurucuların haklarının iade edilmesinin, bölgede hüküm süren olağanüstü hal
kosulları nedeniyle mümkün olmadığını ileri sürmüstür.
118. Mahkeme, ihlalin varlığına iliskin olarak verdiği bir kararın davalı Devlete, bu ihlali sona
erdirme ve mümkün olduğunca ihlalden önceki durumu yeniden tesis edecek biçimde (restitutio in
integrum) ihlalin sonuçlarını giderme yükümlülüğü getirdiğini anımsatır. Bununla birlikte, restitutio
in integrum uygulamada mümkün değilse, davalı Devletler Mahkeme’nin ihlalin varlığına hükmeden
kararına uymak için seçecekleri yollarda serbesttirler ve Mahkeme bu konuda kararlar almayacak ya
da açıklayıcı ibarelerde bulunmayacaktır. Karara uyulmasını gözetme, Söz-lesmenin 54. Maddesi
uyarınca Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne düsmektedir (bkz. yukarıda anılan Akdıvar ve
Diğerleri (50. Madde) Kararı, s. ..., paragraf 47).
E. Gecikme faizi
119. Mahkeme’ye verilen bilgiye göre, bu kararın alındığı tarihte Birlesik Krallık’ta geçerli olan
yasal faiz oranı yıllık %8’dir.
BU NEDENLERLE MAHKEME,
1. Oybirliğiyle, basvuruların geçerli olmadığına iliskin ilk itirazın reddine,
2. Bire karsı sekiz oyla, iç hukuk yollarının tüketilmemis olduğu ilk itirazının reddine,
3. Bire karsı sekiz oyla, Sözlesmenin 3. Maddesinin ihlâl edildiğine,
4.Oybirliğiyle, sikâyetlerin Sözlesmenin 2. ve 5/1. Maddeleri yönünden incelenmesine gerek
olmadığına,
5. Bire karsı sekiz oyla, Sözlesmenin 8. Maddesinin ve 1 numaralı Protokolün 1. Maddesinin ihlâl
edildiğine,
6. Oybirliğiyle, sikâyetin Sözlesmenin 6/1. Maddesi yönünden incelenmesine gerek olmadığına,
7. Bire karsı sekiz oyla, Sözlesmenin 13. Maddesinin ihlâl edildiğine,
8. Oybirliğiyle, Sözlesmenin 14. ve 18. Maddelerinin ihlâl edilmediğine,
9. Bire karsı sekiz oyla, davalı Devletin basvuruculara üç ay içinde, ödeme tarihindeki kura göre Türk
lirasına çevrilmek üzere asağıdaki miktarları ödemesine,
(a) maddi zarar için Bayan Selçuk’a 17.760,32 £ (on yedi bin yedi yüz altmıs sterlin otuz iki pens) ve
Bay Asker’e 22.408,48 £ (yirmi iki bin dört yüz sekiz sterlin kırk sekiz pens),
(b) manevi zarar için, her birine 10.000 £ (on bin sterlin)
10. Bire karsı sekiz oyla, davalı Devletin basvuruculara ücretler ve harcamalar için, üç ay içinde, bu
kararın verildiği tarihteki kura göre sterline çevrilmek ve 16.093 (on altı bin doksan üç) Fransız
frangı bu miktardan düsülmek üzere, ödenecek katma değer vergisi ile birlikte 22.408,48 £ (yirmi iki
bin dört yüz sekiz sterlin kırk sekiz pens) ödemesine,
11. Bire karsı sekiz oyla, yukarıda belirtilen üç aylık sürenin bitiminden ödeme gününe kadar
geçecek süre için yıllık % 8 basit faizin yukarıdaki miktarlara uygulanacağına,
12. Oybirliğiyle, geriye kalan taleplerin hakkaniyet gereği reddine karar vermistir.
YARGIÇ GÖLCÜKLÜ’NÜN KARSIOYU
(Geçici Çeviri)
Türkiye’yi ilgilendiren -Akdıvar ve Diğerleri davası gibi- benzer davalarda olduğu gibi bu davada
basvurucuların iç hukuk yollarını tüketmemis olduklarını ve bu hukuk yollarının etkili ve yeterli
olduğunu düsünüyorum. Bu bağlamda, Akdıvar ve Diğerleri / Türkiye Davasına iliskin ana kararda
yer alan karsıoyumu anıyorum. Đç hukuk yollarının varlığına iliskin bir baska örnek olarak yeni bir
idare mahkemesi kararını eklemek istiyorum: Van Đdare Mahkemesi, 8 Kasım 1991’de Türkiyenin
güneydoğusundaki Bitlis bölgesindeki Konalga köyünün bosaltılması sırasında terkedilen evi
askerlerce yakılan Bay Nizamettin Ağartmıs’a tazminat ödenmesine hükmetmistir. Söz konusu karar,
basvurucuların evinin askerler tarafından köyün bosaltılmasından sonra yakıldığını açıklığa
kavusturmaktadır (Van Đdare Mahkemesi, 27 Aralık 1996, Esas no. 1993/427, Karar no. 1996/771).
Yukarıdaki düsünceler, bu davayı Sözlesmenin diğer hükümleri açısından değerlendirmemi gereksiz
kılmaktadır.