TANRIKULU/TÜRKĐYE KARARI*
(23763/94)
Strazburg
8 Temmuz 1999
USULĐ ĐSLEMLER
1. Dava, Sözlesmenin önceki 19. maddesi3 ile belirlendiği gibi,
Mahkeme'ye, Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu tarafından ("Komisyon"), 24
Eylül 1999 tarihinde, Sözlesmenin önceki 32. maddesinin 1. paragrafı ve 47.
maddeleri ile belirlenen üç aylık süre içinde gönderilmistir. Dava bir Türk
vatandası olan Selma Tanrıkulu tarafından, 25 Subat 1994 tarihinde,
Sözlesme'nin önceki 25. maddesi gereğince Türkiye Cumhuriyeti'ne karsı
Komisyon'a yapılan 23763/94 nolu basvurudan kaynaklanmaktadır.
Komisyon'un talebi, önceki 44. ve 48. maddelere ve Türkiye'nin
Mahkeme'nin zorunlu yetkisini tanıdığı deklarasyona gönderme yapmıstır (önceki
46. madde). Talebin amacı, dava esaslarının, sorumlu Devlet'in 2,3,6,13 ve 14.
maddelerinden doğan sorumluluklarını ve Sözlesme'nin önceki 25. maddesinin 1.
paragrafı altındaki sorumluluklarını yerine getirip getirmediği konusunda karara
varmaktı.
2. Önceki Tüzük A'nın 1 33. maddesinin 3(d) paragrafı gereğince
yapılan sorusturmaya cevaben, basvuran davaya katılmak istediğini söylemis ve
kendisini temsil edecek avukatları görevlendirmistir (Önceki 30. madde).
3. Özellikle, 11 No'lu Protokol'ün yürürlüğe girmesinden önce ortaya
çıkabilecek prosedürle ilgili konularla ilgilenmek için kurulan Dairenin baskanı
olarak (Sözlesme'nin önceki 43. maddesi ve önceki Tüzük 21), Sn. Bernhardt, o
zamanki Mahkeme'nin Baskanı olarak Raportör Vekili adına hareket ederek Türk
Hükümeti Ajanı (Hükümet), basvuranın avukatı ve Komisyon Delegeleri ile
yargılama sürecinin organizasyonu hakkında görüsmüstür. Sonuç olarak verilen
karar gereğince, raportör, basvuranın görüsünü 5 Subat 1999 tarihinde almıstır.
Hükümet'in görüsü, yine Hükümet'in talebi ile uzatılan tarihten daha sonra 16
Subat 1999 tarihinde sunulmustur. 17 Subat 1999 tarihinde Mahkeme Baskanı
Hükümet'in görüsünün dava dosyasına dahil edilmesini reddetmistir (Tüzüğün 38.
maddesinin 1. paragrafı).
* Dısisleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî Đsler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmis olup,
gayrıresmî tercümedir.
4. 11 No'lu Protokol'ün 1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe girmesinden
sonra ve
5. maddenin 5. paragrafı gereğince, dava Büyük Daire'ye gönderilmistir.
Büyük Daire, resmen seçilmis hakim Sn. R. Türmen (Sözlesme'nin 27. maddesinin
2. paragrafı ve Tüzük 24/4), Sn. L. Wildhaber, Mahkeme Baskanı; Sn. E. Palm,
Mahkeme Đkinci Baskanı ve Sn. J.-. Costa ve Sn. M. Fischbach, Bölüm 2.
Baskanları (Sözlesme'nin 27. maddesinin 3. paragrafı ve Tüzüğün 24. maddesinin
3. ve 5 (a) paragrafları) isimli kisilerden olusmakta idi. . Büyük Daireyi
tamamlamak için görevlendirilen diğer üyeler Sn. L. Ferrari Bravo, Sn. L.
Caflisch, Sn. W. Fuhrmann, Sn. K. Jungwiert, Sn. B. Zupancic, Sn. N. Vajic, Sn. J.
Hedigan, Sn. W. Thomassen, Sn. M. Tsatsa-Nikolovska, Sn. T. Pantiru, Sn. E.
Levits ve Sn. K. Traja idi (Tüzük 24, paragraflar 3 ve 5 (b) ve (c) ve Tüzük 100,
para. 4).
Sonuç olarak, Sn. Türmen, Büyük Daire'deki görevinden çekilmistir
(Tüzük 28). Hükümet, bu yüzden Sn. F. Gölcüklü'yü ad hoc yargıç olarak
görevlendirmistir (Sözlesme'nin 27. maddesinin 2. paragrafı ve Tüzük 29 paragraf
6. Mahkeme'nin daveti ile (Tüzük 99), Komisyon, üyelerinden Sn. J. Liddy'i
Büyük Daire'deki davaya katılmakla görevlendirmistir.
7. Baskanın kararı gereğince, durusma, 25 Mart 1999 tarihinde Strazburg'da
Đnsan Hakları Binası'nda yapılmıstır.
Mahkeme önünde:
(a) Hükümet adına
Sn. P. ALPASLAN, Ajan Yardımcısı,
Sn. B. ÇALISKAN,
Sn. F. POLAT,
Sn. M. GÜLSEN,
Sn. H. MUTAF, Danısmanlar;
(b) Basvuran adına
Sn. F. HAMPSON,
Sn. A. REIDY,
Sn. D. VIRDEE, Avukat,
Sn. K. YILDIZ Danısman;
(c) Komisyon adına
Sn. J. LIDDY, Delege.
Mahkeme Sn. Liddy, Sn. Hampson ve Sn. Alpaslan'ın konusmalarını
dinlemistir.
ESASLAR HAKKINDA
A. Basvuran
7 Basvuran, Sn. Selma Tanrıkulu bir Türk vatandasıdır, 1964
doğumludur ve halen Diyarbakır'da yasamaktadır. Basvuru, kendisi, üç küçük
çocuğu ve güvenlik güçleri tarafından veya onların gözyumması sonucunda bilgisi
dahilinde öldürüldüğünü iddia ettiği merhum Zeki Tanrıkulu adına yapılmıstır.
B. Esaslar
8. Basvuranın esinin ölümünü çevreleyen sartlar tartısılmıstır.
9. Basvuran tarafından sunulan olaylar asağıda 13. ve 22. paragraflarda
sunulmustur. Basvuran, 15 Nisan 1998 tarihli raporunda Komisyon tarafından
tespit edilen olaylara ve Komisyon'a önceden vermis olduğu ifadelere dayanarak,
Mahkeme'ye sunulan görüslerinde ölümü çevreleyen sartları tekrarlamamıstır.
10. Hükümet tarafından sunulan olaylar asağıda 23-28. paragraflarda
verilmistir.
11. Komisyon'a sunulan belgeler hakkında bilgi asağıda 29. ve 31.
paragraflar arasında sunulmustur. Basvuranın ölümü hakkında Komisyon
tarafından saptanan gerçekler asağıda 32. ve 38. paragraflar arasında sunulmustur.
12. Komisyon, basvuranın esinin ölümünü çevreleyen sartlar hakkındaki
tartısmanın ısığı altında esasları tespit etmek için, Sözlesme'nin önceki 28.
maddesinin 1(a) paragrafı gereğince sorusturma yapmıstır. Bu amaçla, Komisyon,
hem basvuran hem de Hükümet tarafından iddialarını savunmak üzere sunulan bir
dizi belgeyi incelemis ve 21 22 Kasım 1996 tarihlerinde Ankara'da yapılan
durusmalarda tanıkların ifadelerini dinlemek üzere üç delegeyi görevlendirmistir.
Komisyon'un ifadeler ve bulgular hakkındaki değerlendirmesi asağıda 39. ve
48. paragraflar arasında sunulmustur.
1. Basvuran Tarafından Sunulan Olaylar
(a) Basvuranın esinin öldürülmesi hakkında
13. 2 Eylül 1993 tarihinde öğle vakti sıralarında, basvuranın esi Dr. Zeki
Tanrıkulu Silvan'da devlet hastanesi ve emniyet müdürlüğü arasında Kaymakam
Rampası diye bilinen yolda vurularak öldürülmüstür. Basvuran otomatik silah ile
ates edildiğini duyduğu zaman hastane kapısına yakın olan otel odasının yere
yakın balkonunda idi. Balkondan atlayıp Kaymakam Rampası'na doğru
kosmaya basladı. Kosarken bir kez daha ates edilmeye baslandığını duydu.
14. Basvuran, Hastane kapısından çıkar çıkmaz, esini Emniyet Müdürlüğü'ne
yakın bir yerde rampanın neredeyse en dik yerinde yere uzanmıs bir halde gördü.
Esine doğru kosarken kimseyi görmemisti. Fakat yanında diz çöktüğünde basını
kaldırdı ve yaklasık onbes yirmi metre ilerisinde güvenlik güçlerinin en az sekiz
üyesini, ellerinde silahları bir sıra halinde dizilmis sekilde gördü. Sade kıyafetler
içindeydiler fakat yedek cephane tasımalarına yarayan özel ceketler
giymislerdi. Emniyet Müdürlüğü'nün yanında genellikle, yaklasık olarak sekiz
kisi bulundurulmasına rağmen, birlikte sıra halinde durmaları alısılmısın
dısında idi. Basvuran, olay yerindeki polislerden failleri yakalamalarını istemis
fakat, onlar hiçbirsey yapmamıslardır. Yardım isteyerek Eski Bitlis Caddesi
Kavsağı'na doğru kosmaya basladı. Kavsakta iki genç adamın Eski Bitlis Caddesi
boyunca kostuğunu ve soldaki ikinci sokağa saptıklarını gördü. Güvenlik
güçlerini faillerin kaçmalarına izin vermemeleri için uyardı. Faillerin girdikleri
Eski Bitlis Caddesi'nin solundaki sokak, Emniyet Müdürlüğü'nün yanındaki Gazi
Caddesi ile birlesmekteydi.
15. Basvuran daha sonra esinin çantasında silah olduğunu hatırlayarak geri
dönmüs ve esine doğru kosmaya baslamıstır.. Bu sırada hastaneden insanlar
yardım etmek için gelmislerdir. Dr. Tanrıkulu'nu basarısız bir sekilde hayata
döndürmeye çalıstıkları hastaneye götürmüslerdir.Bu arada araçlarıyla devriye
gezmekte olan üç polis telsiz ile çağrılmıs ve bes on dakika içinde olay yerine
gelmislerdir. Polis memurlarından ikisi olay yerini incelemisler, üçüncüsü
Turan Dağ, iki failin esgalini ve kaçtıkları yönü tespit eden basvuranın
ifadesini almak için hastaneye doğru gitmistir. Faillerin pesinden giden fakat
basvuranın gösterdiği yönde gitmeyen meslektaslarına bilgi vermistir.
16. Basvuran yetkililere ifade vermek için birçok girisimde bulunmustur.
Polisle bağlantı kurmus fakat kendisine emniyet müdürünün orada olmadığı
söylenmis ve telefon kapatılmıstır. Ayrıca vali ile görüsmeye çalısmıs, fakat,
basarılı olamamıstır.
17. Nisan 1993'te Dr. Tanrıkulu, sorgulama için polis tarafından
götürülmüstür. PKK'lı bir teröriste yataklık yaptığı yolunda polise ihbarda
bulunulmustur. Ertesi gün tutuklanmadan serbest bırakılmıstır.
18. Dr. Tanrıkulu bir doktor olarak görevini ciddiyetle yerine getirir ve
ihtiyacı olan herkese yardım ederdi. Sekiz ay süreyle Silvan Hastanesi'ndeki tek
doktor olduğu için, gözaltından çıkan sahısların tıbbi raporlarını o
hazırlamaktaydı. Genel olarak basvuranı endiselendirecek seylerden
korumasına rağmen, birkaç kere "izin versek nerdeyse raporları kendileri
yazacaklar" demis ve iskenceden sözetmistir. 10 Haziran 1992 tarihinde
Silvan'da baska bir doktorun öldürülmesinin ardından üçüncü doktorun da
bölgeden ayrılmak istemesine yol açan 10 Haziran 1992 tarihinde Silvan'da baska
bir doktorun öldürülmesinin ardından, Dr. Tanrıkulu'nun bu olay hakkında,
korktuğu için konusmadığı yolunda basında haberler çıkmıstı. O sıralarda
Silvan'da kimliği tespit edilemeyen sahıslar tarafından cinayetler islenmekte
idi. Cinayetlerin birçoğunun kontr gerilla güçleri tarafından gerçeklestirildiğini
iddia eden ve Kaptan Vural isimli askeri bir memurun bir isim listesine sahip
olduğunu ve o listede isimleri olan kisilerin teker teker öldürüldüklerini söyleyen
gazete haberleri vardı. Dr. Tanrıkulu'nun isminin listede olduğu söyleniyordu.
19. Dr. Tanrıkulu, basvuranı riskte olmadığı konusunda ikna etmeye çalısmıs
olmasına rağmen, ölümünden iki hafta önce gerekli ruhsat ile beraber, silah temin
etmistir. Ölümünden bir gün önce, Dr. Tanrıkulu yıllık iznini kullanmak için
validen izin istemistir. Yerini alacak diğer doktorların Silvan'a gelmis olmalarına ve
izin kullanma süresinin geçmis olmasına rağmen, izin isteği reddedilmistir.
20. Dr. Tanrıkulu'nun öldürülmesinin ardından hastanede çalısan diğer
doktorlar, Vali'ye faillerin bulunamaması durumunda Silvan'da kalmalarının
kendileri için güvenli olmadığını söylemislerdir. Vali de iddia edildiğine
göre, güvende olduklarını ve Dr. Tanrıkulu'nun Silvanlı bir Kürt olduğu için
öldürüldüğünü söylemistir. Basvuran, bu doktorlardan biri olan Dr. Đlhan'ın Vali
ile görüsmesi hakkında ifade vermesini istemistir fakat, sonuçlarından korktuğu
için Dr. Đlhan bunu reddetmistir.
(b)Bireysel Basvuru Hakkına Yapılan Müdahale Hakkında
21. 17 Kasım 1994 tarihinde basvuran, ertesi gün Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi'ndeki savcının bürosuna gitmesi için davetiye almıstır. Sorgulamadan
önce korkmus ve bunun ürkütücü olduğunu düsünmüstür. Bassavcı Bekir
Selçuk, basvuranı Komisyon'a basvurusu, özellikle de baska bir belge ile birlikte
avukatlarına vermis olduğu vekalet hakkında sorgulamıstır. Sorgulama
sonucunda ortaya çıkan rapora göre, basvurana Selma Tan adına düzenlenmis bir
vekalet gösterilmis ve basvuran bu belgenin üzerindeki imzanın kendisine ait
olduğunu reddetmistir. Fakat, basvuranın Komisyon'a sunduğu vekaletname Selma
Tanrıkulu adına düzenlenmistir. Komisyon'a basvurusu nedeniyle basvuranın basına
birsey gelebileceği seklinde Sn. Selçuk tarafından dolaylı olarak tehdit edilmistir.
Sn. Selçuk, ayrıca Komisyon'a yapılan basvurunun faydasız olacağını belirtmistir.
22. Sorgulama raporu, söylenenler konusunda güvenilir bir kayıt değildi.
Raporda yazılanların aksine basvuran Sn. Selçuk'a sorgulama sırasında esinin
ölümünden yaklasık on gün sonra Kevin isimli bir Đngiliz'in Diyarbakır'dan aradığını
söylememistir.
2. Hükümet Tarafından Sunulan Olaylar
(a) Basvuranın Esinin Ölümü Hakkında
23. Dr. Tanrıkulu'nun vurulduğu gün emniyet müdürlüğünün girisinde
nöbet tutan sadece iki kisi vardı. Emniyet Müdürlüğü'nün girisi kösede olduğu
için, bu polis memurları olay yerinden sadece 20 metre ileride duruyor ve
seyrediyor olamazlardı. Nöbet tutan memurlara, Emniyet Müdürlüğünü
saldırıya açık konuma getirmemek için silah sesi veya bir patlama sesi
duyduklarında bile yerlerini terketmemeleri için kesin emir verilmisti.
24. Basvuranın esinin ölümüne neden olan faillerin Eski Bitlis
Caddesi'nden dönerek girdiklerini gördüğünü söylediği sokak emniyet
müdürlüğü'nün bulunduğu Gazi Caddesi'nde değil iki blok ötede idi.
25. Dr. Tanrıkulu, Devlet için çalısıyor olmaktan mutlu idi ve gurur
duyuyordu. Devlet memurları onunla iyi geçiniyorlardı ve polis memurları gece
veya gündüz günün her hangi bir saatinde onun yardımını isteyebiliyorlardı.
Fakat, sorusturmalar göstermistir ki Devlet memurlarının veya devlet için
çalısan kisilerin özellikle de olağanüstü halin yürürlükte olduğu bölgede
öldürülmeleri PKK militanları tarafından gerçeklestirilmistir.
26. Dr. Tanrıkulu'nun ölümü ve bir teröristi sakladığı iddiası hakkında
ifade vermek için Nisan 1993'te polis karakoluna çağrılması arasında bağlantı
yoktu. Đddianın doğru olmadığı tespit edilir edilmez, Dr. Tanrıkulu serbest
bırakılmıstır.
27. Dr. Tanrıkulu'na izin verilmemistir çünkü kendisi hastanenin
bas danısman vekili idi ve kendisine izin verilmesi halinde tıbbi hizmet kesilecekti.
(b) Bireysel Basvuru Hakkına Yapılan Müdahale Đddiası Hakkında
28. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki Bassavcı'nın 18
Kasım 1994'te basvuranı sorgulamasının iki sebebi vardı: öncelikle, basvuranın
esinin ölümü ile ilgili hazırlık sorusturması yapmak görevinin bir parçası idi ve
ikinci olarak, Komisyon'a yapılan basvurunun geçerliliğini teyit etmek için
yapılmıstı. Diğer davalarda Komisyon'a doğru olmayan ifadeler verildiği göz
önünde bulundurulduğunda, basvurana basvurusunun doğruluğunu sormanın
büyük bir önemi vardı. Fakat, sorusturma kayıtlarından da basvuranın basvurusunu
takip etmek istediğini belirttiği açıktı.
3. Basvuran ve Hükümet Tarafından Đddialarını Desteklemek Üzere
Komisyon'a Sunulan Materyaller
29. Komisyon önündeki durusmalarda basvuran ve Hükümet, basvuranın
Diyarbakır'daki Đnsan Hakları Derneği'ne ve Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi'ndeki Bassavcı'ya vermis olduğu ifadeleri sunmuslardır. Taraflar
daha sonra, olayın meydana geldiği yerin planlarını sunmuslardır. Komisyon'un
talebi üzerine Hükümet, olayın meydana geldiği yerin fotoğraflarını ve bir
video filmini sunmustur.
30. Hükümet, daha sonra olayın meydana geldiği gün 2 Eylül 1993 tarihinde üç
polis memuru tarafından hazırlanan olay tespit tutanağının kopyalarını, otopsi
raporunu, balistik testleri, olay yerinde polis tarafından tanıklardan (Sn. Sinasi
Malgil, Sn. Umut Yüce ve Sn. Fırat Kızıl) alınan ifadeleri ve 5 Kasım 1993
tarihinde Silvan Savcısı Sn. Mustafa Düzgün tarafından alınan yetkisizlik kararını
sunmustur.
31. Komisyon, Ankara'da tanık dinleme durusmasında Hükümet'in daha
önce Komisyon'a sunduğundan daha çok belgeye sahip olduğu izlenimine
kapılarak tekrar tekrar sorusturma dosyasının tamamının bir kopyasını istemistir.
Hükümet, daha baska belge sunmamıstır.
4. Ulusal Otoriteler Önündeki Đslemler
32. Dr. Tanrıkulu'nun vurulmasının ardından polis olay yerini
incelemis ve 16 bos kovan ve bir tane de deforme olmus kursun bulmustur.
Ayrıca çevrenin bir planını hazırlamıs, çevreyi arastırmıs ve olay
gerçeklestiği sırada orada bulunanların isimlerini not etmistir. Bu isimleri
kapsayan notlar korunmamıstır. Turan Dağ, Mehmet Sahin ve Durmus Sahin
tarafından 2 Eylül 1993 tarihinde saat 13.00'da hazırlanan olay tespit tutanağı,
olay yerinin incelenmesi sırasında 16 tane 9 milimetre çapında kovan ve bir tane
de deforme olmus mermi bulunduğundan bahsetmektedir. Olay tespit tutanağına
göre, o çevrede yasayanlar ates eden kisilerin kot ve tenis ayakkabısı giyen uzun
boylu zayıf iki kisi olduğunu belirtmistir. Bunlardan birisi sarı T-shirt, diğeri ise
beyaz çizgili bir T-shirt giymisti. Bölgede yapılan genel incelemeden sonra,
yapılan tariflere uyan hiç kimse bulunamamıstır.
33. 2 Eylül 1993 tarihinde Sinasi Malgil, arkalarından ates edildiğini
duyduğunda, Kaymakam Rampası'nda Dr. Tanrıkulu'nun arkasında yürümekte
olduğunu söylediği ifadesini polise vermistir. Kendisini sağ taraftaki evlerin
bahçelerine atmıs ve Dr. Tanrıkulu'nu vuran sahıs veya sahısları
görmemistir.
34. Diğer iki kisi Umut Yüce ve Fırat Kızıl 6 Eylül 1993 tarihinde
sırasıyla hastaneye doğru giderken ve Kaymakam Rampası'nın kösesindeki
manavda çalısırken ates edildiğini duyduklarını ve Dr. Tanrıkulu'nu bir kan
gölünün ortasında yatarken gördüklerini söyledikleri ifadelerini polise
vermislerdir. Silah seslerinin ardından Umut Yüce, iki kisinin Eski Bitlis
Caddesi'ne doğru kostuğunu görmüstür. Fırat Kızıl, Dr. Tanrıkulu'yu vuran kisi
veya kisileri görmemistir.
35. 2 Eylül 1993 tarihinde her ikisi de Silvan Hastanesi'nde pratisyen
hekim olan Dr. Murat Yıldırım, Dr. Tahir Buran tarafından savcı Mustafa
Düzgün'ün de hazır olduğu halde Dr. Tanrıkulu'ya ölüm sonrası inceleme
yapılmıstır. Bu incelemeye göre, burnunda, sol kulağında, sol önkolda, besinci
omurun solunda, bas parmakta, sağ göğüs ucunda ve sağ diz kapağının üst
kısmında on üç mermi giris deliği ve on iki mermi çıkıs deliği tespit edilmistir.
Bir mermi sol kalça kemiğinin üstünde derinin hemen altında bulunup
çıkarılmıstır. Ölüm sebebi olarak göğüsteki ve iç organlardaki yaralanma ve
kanama gösterilmistir. Ölüm sebebi göz önünde bulundurulduğunda tam bir
otopsi yapmaya gerek olmadığı düsünülmüstür.
36. Olay yerinde bulunan kovanların balistik incelemesi Bölge Polis
Laborutuarı tarafından yapılmıstır. Karsılastırmalı olarak yapılan inceleme birçok
açıdan tek bir kaynağı göstermistir. Kovanlar ve deforme olan mermi
laboratuar arsivlerinde saklanmıstır. 9 Eylül 1993 tarihli inceleme raporu
kovanların ve merminin ne tip bir silahtan atıldığını belirtmemektedir.
37. 5 Kasım 1993 tarihinde savcı Mustafa Düzgün yetkisizlik kararı
vermistir. Suçun niteliği göz önüne alındığında suçun islenme sekli ve kanıtlar ve
olay hakkındaki sorusturma davanın halen görülmekte olduğu Diyarbakır
Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki savcının yetkisi dahilindedir. Yetkisizlik
kararına göre, süpheliler kimliği tespit edilemeyen iki kisi olarak tespit edilmistir.
38. Basvuran, 18 Kasım 1994 tarihinde Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi Bassavcısı Bekir Selçuk tarafından davet edilmistir. Sn. Selçuk'la
yaptığı sorusturma raporuna göre basvuran esinin sürekli olarak PKK tarafından
devlet memuru olduğu için ve Hizbullah tarafından da Đslami kurallara uymadığı
için tehdit edildiğini söylemistir. Olaydan yaklasık on gün sonra kendisini Đnsan
Hakları Derneği Diyarbakır Subesi'ne davet eden Kevin isimli birinin telefon
ettiğini söylediği rapor edilmistir. Rapor daha sonra Sn. Selçuk'un basvurana 27
Eylül 1993 tarihinde Selma Tan tarafından imzalanan bir dilekçe gösterdiğini
belirtmektedir. Basvuran bu belgeyi hiçkimseye vermediğini, adının Selma Tan
olmadığını ve belgenin üzerindeki imzanın sahte olduğunu iddia etmistir. Fakat,
Komisyon'a basvuruda bulunduğunu ve belgeyi kendisinin imzaladığını teyit
etmistir.
5. Komisyon'un kanıtları değerlendirmesi ve esasla ilgili bulguları
39. Dava gerçekleri, özellikle de 2 Eylül 1993 tarihinde gerçeklesen olaylar
tartısıldığı için Komisyon, tarafların yardımı ile bir sorusturma yapmıs, altı
tanıktan alınan yazılı ve sözlü ifadeler de dahil olmak üzere belgeleri almıstır.
Tanıkların isimleri söyledir: Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki
Bassavcı Sn. Bekir Selçuk, olayın gerçeklestiği bölgeyi inceleyen, olay tespit
tutanağını hazırlayan ve olay yeri krokisini çizen üç polis memuru Turan Dağ,
Mehmet Sahin ve Durmus Sahin ile ölüm sonrası inceleme yapan doktorlardan
Murat Yıldırım.
Kendilerine tebligat gönderildiği halde bu çağrıya uymayan altı
tanığın isimleri söyledir: olaydan kısa bir süre sonra polise ifade veren tanıklar
Sinasi Malgil, Umut Yüce ve Fırat Kızıl; ölüm sonrası inceleme yapan ikinci
doktor Tahir Buran, 1993 yılında Silvan'da Cumhuriyet Savcısı olan Mustafa
Düzgün ve Komisyon Delegeleri önündeki tanık dinleme durusması zamanında
sorusturma yapmakla sorumlu Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Ünal
Haney. Umut Yüce ve Dr. Buran hasta idiler ve Fırat Kızıl da askeri görevini
yerine getirdiği için durusmada yeralamamıstı. Hükümet, Sinasi Malgil'in
yerini tespit edememistir. Ünal Haney Komisyon'a durusmaya katılmaya hazır
olmadığını söylemistir. Mustafa Düzgün'ün Ankara'ya gelen bir otobüse bindiği
söylenmesine rağmen Komisyon Delegeleri önüne çıkmamıstır. Komisyon'un bu
yöndeki taleplerine rağmen Hükümet tarafından katılmaması hakkında,
Hükümet tarafından bir açıklama sunulmamıstır.
Komisyon, raporunun 238. paragrafında Hükümet'in,
Komisyon'un gerçekleri tespit etmesi için gerekli kolaylıkları sağlaması hakkında
Sözlesme'nin önceki 28. maddesinin 1 (a) paragrafından doğan
sorumluluklarını yerine getirmediğini belirtmistir. Hükümet'in gerçeklestirmediği
su konulara değinmistir:
(i) sorusturma dosyasının tamamının kopyalarını sunmaması (bkz.
yukarıdaki 31. para.);
(ii) Mustafa Düzgün ve Ünal Haney isimli tanıkların durusmaya
katılımını garanti altına almaması konularına değinmistir.
40. Sözlü ifade ile ilgili olarak, Komisyon tercümanlar aracılığı ile sözlü
olarak alınan ifadelerin zorluğunun farkında idi. Bu yüzden delegeler önünde
tanıklar tarafından verilen ifadelerin anlam ve önemi konusunda titiz davranmıstır.
Olaylar konusunda birbirine karsıt ve karmasık bilgilerin olduğu bir
davada, Komisyon detaylı ulusal bir sorusturma yapılmadığı için üzüntü
duymustur. Komisyon, kendi sınırlarının farkında idi. Yukarıda değinilen dil ile
ilgili problemlere ek olarak bölgedeki mevcut sartlarla ilgili ayrıntılı ve
doğrudan bilgisi yoktu. Dahası Komisyon'un tanıkları gelip ifade vermeye
zorlama için yetkisi yoktu. Bu davada oniki tanığa tebligat gönderilmis fakat sadece
altısı ifade vermistir. Belgelerle ilgili eksikliğe daha önce değinilmisti. Komisyon,
bu yüzden ifade ve kanıt eksikliği sebebi ile olayları teyit etmenin zorluğu ile
karsı karsıya kalmıstır.
Komisyon'un bulguları su sekilde özetlenebilir.
(a) Dr. Zeki Tanrıkulu'nun 2 Eylül 1993 Tarihinde Vurulması
41. Komisyon, basvuranın sikayetlerinin konusu hakkında ulusal
mahkemeler tarafından esasla ilgili bulgu tespit edilmediğini gözlemlemistir.
Komisyon bu yüzden, bulgularını durusmalar sırasında delegelere yazılı ve sözlü
olarak sunulan ifadelere dayandırmıstır. Bu tür bir değerlendirmede ciddi,
belirgin müdahaleler veya esasla ilgili aksi ispat edilemeyen tahminler ve buna
ek olarak kanıt toplanırken tarafların tutumları dikkate alınabilir (bkz. mutatis
mutandis 18 Ocak 1978 tarihli Đrlanda Đngiltere'ye Karsı Kararı, Dizi A, no.25,
sayfa 64-65, para. 161).
42. Komisyon, Dr. Tanrıkulu'nun 2 Eylül 1993 tarihinde Kaymakam
Rampası'nda vurulmasının tartısmasız olduğunu belirtmistir. Fakat, Kaymakam
Rampası'nda olayın gerçeklestiği nokta hakkında birbirine zıt bilgiler
sunulmustur. Fakat, basvuran, esinin, Emniyet Müdürlüğü'nün yanında
Kaymakam Rampası'nın üst kısmında vurulduğunu iddia etmistir, olay yerini
inceleyen üç polis memuru hazırladıkları raporda ve krokide rampanın asağı
kısmında vurulduğunu belirtmistir. Basvuranın iddia ettiği gibi, esinin
Kaymakam Rampası'nın yukarı üst kısmında emniyet müdürlüğünün yanında
vurulmus olduğu kabul edildiğinde, basvuranın iddia ettiği gibi hastanenin
kapısından çıkar çıkmaz esini yerde yatarken görmüs olmasını süpheli bulmustur.
43. Ne otopsi raporu ne de Dr. Yıldırım tarafından delegelere
verilen sözlü ifade, Komisyon'un, kursunların atıldığı yeri belirlenmesini
sağlayacak olan bilgiyi vermemis Dr. Tanrıkulu'nun önden veya arkadan
vurulduğu konusuna açıklık kazandırmamıstır.
44. Basvuran, Kaymakam Rampası'nı tırmanarak veya kenar bir
patikadan giderek kaçmaya çalısan kisilerin, rampanın en yüksek yerinde
durmakta olan güvenlik güçlerinin sekiz üyesinin -en az sekiz kisi- görüs alanı
içinde olduğu halde kaçabildikleri gözönüne alındığında, bunun, faillerin polisin
tepkisinden endise duymus olmamalarının bir göstergesi olduğunu iddia etmistir.
Hükümet, basvuranın anlattığı gibi sekiz polis memuru olduğuna itiraz
etmistir. Emniyet Müdürlüğü'nün önünde, Kaymakam Rampası'nın üst kısmında
kösede sadece iki kisinin nöbet tuttuğunu ve görev yerlerini terk etmemeleri
için kesin emir verildiğini belirtmistir. Komisyon, bu durumun , delegeler
önünde Turan Dağ ve Mehmet Sahin isimli polis memurları tarafından teyit
edilmesine rağmen, Hükümet'e göre, Dr. Tanrıkulu'nun öldüğü güne karsılık
gelen tarihi gösteren fotoğraflar ve video filmde gösterilen durum ile tutarsızlık
göstermektedir. Fotoğraflarda ve video filmde, Emniyet Müdürlüğü'nün arkasında
da, iki üniformalı polis memurunun durmakta oldukları görülmüstür.
45. Basvuranın genel güvenilirliği hakkında Komisyon, ifadesinin
tamamen detaylı, tam ve tutarlı olduğunu tespit etmistir. Fakat, olay yerinde veya
yakınında sekiz silahlı polis memurunun bulunduğunu kabul etse bile,
Komisyon, Dr. Tanrıkulu'nun polis memurları tarafından, ya da onların göz
yumması ile öldürüldüğü seklindeki bir bulgunun güvenilir bir çıkarsamadan
daha çok tahmine ve spekülasyona dayandırıldığı görüsündedir. Komisyon,
ellerindeki kanıtlarla böyle bir bulguyu destekleyecek neticelerin
çıkarılamayacağı görüsündedir. Basvuranın olayın görülmesi gerektiğini belirttiği
ifadesine karsı olayın evveliyatının belirlenmis olmasına rağmen, durum böyle
idi; esinin bir PKK teröristini sakladığı süphesi üzerine bes ay önce tutuklanması;
ayrılmasına izin verilmemesi; isminin listede yer aldığı söylentisi ve Silvan'da çok
sayıda memurun kimliği tespit edilemeyen saldırganlar tarafından öldürülmeleri.
46. Basvuranın iddialarının kanıtlanmamıs olmasına rağmen,
Komisyon, kendisine görgü tanığı ifadesi veya basvuranın anlattıklarını belli
bir dereceye kadar teyit eden bir kanıt sunulmadığını belirtmistir. Dahası,
kendisine sunulan kanıtlar eksik, tutarsız ve birçok noktada birbirine zıt idi.
(b) Yetkililer Tarafından Yürütülen Sorusturma
47. Basvuranın esinin öldürülmesi ile ilgili olarak yürütülen
sorusturmada kanıtların değerlendirilmesinde, Komisyon, detaylı ulusal bir
sorusturma yapılmadığını belirtmistir. Komisyon, eksik sorusturma dosyasına
ve iki savcının delegeler önüne çıkmamasına gönderme yaparak, sorusturma
ile ilgili bilgilerin kendilerine sunulduğu ölçüde sorusturmayı
değerlendirebileceklerini belirtmislerdir. Bu konuda olaydan bir saat sonra üç
polis memuru tarafından olay tespit tutanağının hazırlanmasından sonra yapılan
sorusturmalar hakkında bilgi sunulmadığını belirtmistir.
48. Ulusal otoriteler tarafından gerçeklestirilen çesitli sorusturmaların
değerlendirmesinde, Komisyon, özellikle, olaydan çok kısa bir süre sonra olay
yerine gelen üç polis memuru tarafından gerçeklestirilen hazırlık
sorusturmasının sınırlı yapısını elestirmistir. Hazırlanan olay yeri krokisinin açık ve
net olmadığı ve ayrıca bilgi vermediği görüsündedir. Aksi yönde bilgi olmadığı
için, olay yerinin fotoğraflarının olmadığını kabul etmek durumunda idi.
Komisyon, basvuranın ifadesinin bir yıldan uzun bir süre geçtikten sonra
alınmasına sasırmıs ve kendisi ile kısa bir süre içinde görüsmek için çaba
gösterdikleri konusunda ikna olmamıstır. Son olarak, Komisyon, sadece, çok az
miktarda adli tıp bilgisi edindiklerine ve otopsiyi gerçeklestiren iki doktorun bu
alanda sahip olduğu uzmanlık konusunda süphe duyduklarına dikkati çekmistir.
6. Mahkeme Önünde Sunulan Son Kanıtlar
49. Mahkeme önünde, basvuran, ilk olarak Yasa-Türkiye Kararı'nda
Mahkeme'ye sunulan Susurluk Raporu'na gönderme yapmıstır.(2 Eylül 1998 tarihli
karar, Hüküm ve Karar Raporları, 1998-VI, s. 2423-24, para. 46). Rapor, Subat
1998 tarihinde avukat, Komisyon önündeki durusmalarda, basvuran adına son
talepleri sunduktan sonra çıkmıstır. Bu gizli rapor, öncelikle 13 Ağustos 1997
tarihinde Müfettisler Kurulu'ndan kendi dairesine gönderilmesini isteyen
Basbakan için hazırlanmıstır. Ocak 1998 tarihinde raporu aldıktan sonra, Basbakan,
onbir sayfa ve ekleri alındıktan sonra, raporu kamuoyuna sunmustur.
50. Giris kısmı, raporun adli bir sorusturmaya dayanmadığını ve resmi
bir sorusturma raporu olmadığını belirtmistir. Bilgi vermek amacıyla
hazırlanmıstır ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde gerçeklesen bazı olayları
anlatmanın ve politikacılar, hükümet kurumları ve bazı gizli gruplar arasındaki
üçlü iliskinin varlığını göstermenin dısında bir anlam tasımıyordu.
51. Rapor, verilen emirler doğrultusunda islenen cinayetler, tanınmıs
sahsiyetlerin veya Kürt destekçilerinin öldürülmesi ve Devlet'e hizmet eden bir
grup "bilgi veren" tarafından islenen fiiller gibi birdizi olayı analiz
etmektedir.Bölgedeki terörizme karsı yapılan savas ve özellikle de uyusturucu
ticaretinde sonuç olarak ortaya çıkan yeraltı dünyası ile iliskiler arasında bir bağlantı
olduğu sonucuna varmıstır.
II. ĐLGĐLĐ ĐÇ HUKUK VE UYGULAMASI
52. Hukuka aykırı fiillerden kaynaklanan sorumluluk ile ilgili kurallar
ve prosedür su sekilde özetlenebilir.
A. Ceza Davaları
53. Ceza Kanunu'na göre, adam öldürmenin her türü (448-455.
maddeler) ve adam öldürmeye tesebbüs etmek (61 ve 62. maddeler) ceza
gerektiren suç niteliğini tasımaktadır. Yetkililerin islenen fiiller ve ihmaller
hakkında hazırlık sorusturması yapma sorumlulukları, kendi dikkatlerine sunulan bu
tür suçların Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 151-153. maddeleri
kapsamı dahilinde olup olmadığını belirlemektir. Suçlara dair ihbarlar savcılık
bürolarına olduğu kadar yetkililere veya güvenlik güçlerine de yapılabilir.
Sikayet, yazılı veya sözlü olarak yapılmalıdır. Sözlü olarak yapıldığı taktirde
otorite bunu kayıtlara geçirmelidir (151. madde).
Ölümün doğal nedenlerden kaynaklanmadığı yönünde kanıtın
mevcut olduğu hallerde, konu hakkında bilgisi olan güvenlik güçleri üyelerinin
savcıyı veya bir ceza mahkemesi hakimini haberdar etmesi gereklidir. (152.
madde). Ceza Kanunu'nun 235. Maddesine göre görevini ifa ederken bir suçun
islendiğine tanık olduğu halde, bunu savcıya veya polise bildirmeyen bir kamu
görevlisi hapse mahkum olur.
Herhangi bir suçun islendiğine dair süpheye neden olan durumdan
haberdar olan savcı, bir dava açılıp açılmamasına karar vermek için, gerçekleri
incelemeye zorunlu kılınmıstır (Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 153.
maddesi).
54. Terör suçları ile ilgili davalarda, savcılar, Türkiye'de kurulmus olan
Devlet Güvenlik Savcıları ve Mahkemeleri lehine yetkilerinden vazgeçmislerdir.
55. Süpheli kisinin devlet memuru olması ve suçun, görevin ifa
edilmesi sırasında islenmesi durumunda, dava hakkındaki hazırlık sorusturması,
savcının yetkisini kisi açısından sınırlayan 1914 nolu Devlet Memurlarının
Yargılanması Hakkında Kanun'a göre yürütülür. Bu tür davalarda hazırlık
sorusturmasını idari kurullar (süphelinin statüsüne bağlı olarak, bölge veya il)
yürütür ve sonuç olarak yargılayıp yargılamamaya karar verirler). Lüzum-u
muhakeme kararı alındıktan sonra davayı incelemek savcının görevidir.
Kurul'un kararına karsı Danıstay’a itiraz edilir. Men-i muhakeme kararı
verilirse dava otomatik olarak bu mahkemeye gönderilir.
56. Olağanüstü Hal Bölge Valisi'nin yetkileri hakkında 10 Temmuz
1987 tarihli 285 nolu Kararname'nin 4 (i) paragrafı gereğince 1914 nolu kanun
(bkz. yukarıdaki para. 55) valinin yetkisi altındaki güvenlik güçleri üyelerine de
uygulanır.
57. Süphelinin silahlı kuvvetlerin bir üyesi olması durumunda
uygulanacak kanunu suçun niteliği belirler. Böylece, söz konusu olan 1632 nolu
Askeri Ceza Kanunu'na göre incelenmesi gereken askeri bir suç ise, ceza davaları
prensip olarak Askeri Mahkemelerin Kurulusu ve Yargılama Usulleri Kanunu'na
uygun olarak yürütülür. Silahlı Kuvvetlerin bir üyesi herhangi bir suçtan sorumlu
tutulduğu zaman, uygulanması gereken Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
hükümleridir. (Bkz. Anayasa'nın 145. Maddesi'nin 1. paragrafı ve 353 nolu yasanın
9-14. bölümleri)
Askeri Ceza Kanunu silahlı kuvvetlerin bir üyesinin bir kimsenin
hayatını emirlere uymayarak tehlikeye atmayı askeri bir suç saymaktadır (89.
madde). Bu tür davalarda sivil sikayetçiler, sikayetlerini Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu'nda belirlenen yetkililere (bkz. yukarıdaki 53. para.) veya suçu
isleyenin kademe olarak üstüne yapabilir.
B. Ceza Gerektiren Suçlardan Kaynaklanan Hukuki ve Đdari
Sorumluluk
58. 2577 nolu Đdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13.maddesi
gereğince, yetkililerin bir fiilinden dolayı zarara uğrayan kisi, bir yıl içinde
tazmin talebinde bulunabilir. Đddia tamamen veya kısmen reddedilmisse ya da,
atmıs gün içinde cevap alınmamıssa mağdur olan kisi idari dava baslatabilir.
59. Anayasa'nın 125. maddesinin 1. ve 7. paragrafları söyledir:
"Đdarenin her türlü eylem ve islemlerine karsı yargı yolu açıktır...
idare kendi eylem ve islemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür".
Bu hüküm, bir davada, yetkililere bağlanabilecek haksız bir fiilin
varlığına gerek olmaksızın, Devletin kamu düzenini ve güvenliğini sağlama ve
insanların yasamlarını ve mülkünü güvenceye alma sorumluluğunu yerine
getirmediği hallerde ortaya çıkan Devletin tam sorumluluğunu ortaya koyar. Bu
kurallar gereğince, yetkililer, kimliği tespit edilemeyen sahısların fiilleri
sonucunda uğranılan zararı ödemekle sorumlu tutulabilirler.
60. Yukarıda sözü edilen hükümden etkilenen (bkz. yukarıdaki 59.
para.) 16 Aralık 1990 tarihli 430 nolu Kararname'nin 8. maddesinin son cümlesi
söyledir:
Bu kanun hükmünde kararname ile ..... Olağanüstü Hal Bölge
Valisi'ne ve olağanüstü hal bölgesi dahilindeki il valilerine tanınan yetkilerin
kullanılması ile ilgili her türlü karar ve tasarruflarından dolayı bunlar
hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu
maksatla herhangibir yargı merciine basvurulamaz. Kisilerin sebepsiz
uğradıkları zararlardan dolayı Devletten tazminat talep etme hakkı
saklıdır.
61. Borçlar Kanunu'na göre, yasadısı veya haksız fiilden dolayı zarar
gören her sahıs uğradığı zararlar (41-46. maddeler) ve manevi zararlar için, (47.
madde) dava açabilir. Davalının islemis olduğu suç konusunda ceza
mahkemelerinin kararı veya tespitleri, hukuk mahkemelerini bağlamaz. (53.
madde)
Fakat, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. paragrafı gereğince,
kisiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı
bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava
açarlar. Fakat bu kesin bir kural değildir. (Bkz. Anayasanın 129. Maddesinin 5.
Paragrafı ve Borçlar Kanunu'nun 55. Ve 100. Maddeleri). Bir fiilin yasadısı, veya
haksız ve sonuç olarak da "idari bir fiil" veya "davranıs" olmadığı tespit
edildiğinde, mağdur olan kisinin, otoriteye karsı dava açma hakkına zarar
vermeksizin, isveren ile ortak sorumluluk temelinde, ilgili devlet memuruna karsı
tazminat talebinde bulunmak için hukuk mahkemelerine basvurulabilir. (Borçlar
Kanunu'nun 50. maddesi)
KOMĐSYON ÖNÜNDEKĐ ĐSLEMLER
62. Selma Tanrıkulu 25 Subat 1994 tarihinde Komisyon'a basvurmustur.
Esi Dr. Zeki Tanrıkulu'nun güvenlik güçleri tarafından ya da onların göz yumması
ile öldürüldüğünü ve cinayetin yetkililer tarafından yeterli derecede arastırılmadığını
iddia etmistir. Sözlesme'nin 2,3,6,13 ve 14. maddelerini dile getirmistir. Komisyon
önündeki durusma sırasında basvuran Sözlesme’nin önceki 25. maddesinin
1.paragrafı ile güvence altına alınan bireysel basvuru hakkının etkili bir sekilde
kullanılmasının engellendiğini iddia etmistir.
63. Komisyon, 28 Kasım 1995 tarihinde 23763/94 numaralı basvuruyu
kabuledilebilir bulmustur. 15 Nisan 1998 tarihli raporunda (önceki 31.madde),
basvuranın esinin öldürülmesi veya ayırımcılık iddiası ile Sözlesme'nin
2.maddesinin ihlal edilmediği (oybirliğiyle), basvura-nın esinin öldürülmesi
konusunda etkili bir sorusturma yapılmamıs olması nedeniyle Sözlesme' nin
2.maddesinin ihlal edildiği(oybirliğiyle), 3.maddenin ihlal edilmediği (oybirliğiyle),
Sözlesme’ nin 6. maddesi ile ilgili sikayeti incelemeye gerek olmadığı
(oybirliğiyle), 13. maddenin ihlal edildiği (oybirliğiyle), 14.maddenin ihlal
edilmediği (oybirliğiyle), önceki 25. maddeyle ilgili sorumluluklarını yerine
getirmediği (1'e karsı 29 oy) görüsünde olduğunu açıklamıstır. Komisyon görüsünün
tam metni bu karara ek olarak sunulmustur. 1
MAHKEMEYE SON SUNUSLAR
64. Basvuran, görüslerinde Mahkeme'den, sorumlu Devlet'in 2,13,14
ve önceki 25. maddenin 1. paragrafı ile Sözlesme'nin önceki 28. maddesinin 1
(a) paragrafından kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmediği seklinde
karar almasını talep etmistir. Mahkeme'nin, kendisi ve çocukları için, 41. madde
gereğince adil tatmin kararı vermesini istemistir.
65. Hükümet, 25 Mart 1999 tarihindeki durusmada basvuranın iç hukuk
yollarını tüketmemesi nedeni ile davayı kabul edilemez bulmasını talep etmistir.
Alternatif olarak, basvuranın sikayetlerinin kanıtlarla desteklenmediğini iddia
etmislerdir.
HUKUKA DAĐR
I. TARTISMANIN KONUSU
66. Komisyon'a yaptığı basvuruda, basvuran, Sözlesme'nin 3. ve 6.
maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmistir. (Bkz. yukarıdaki 1. ve 62. paragraflar).
Fakat, Mahkeme'ye sunduğu görüslerinde basvuran, 3. maddenin ihlal edildiği ve
Sözlesme'nin 6. maddesinin 1. paragrafı altındaki sikayeti incelemeye gerek
olmadığı seklindeki Komisyon'un varmıs olduğu sonucu (bkz. yukarıdaki 63.
para.) kabul etmistir. Basvuran kendi iradesi ile inceleme yapmayı gerek
görmeyen Mahkeme önündeki durusmalarda sikayetlerini dile getirmemistir.
(bkz. mutatis mutandis, 30 Ocak 1998 tarihli Türkiye Birlesik Komünist Partisi ve
Diğerleri Türkiye'ye Karsı Kararı, Hüküm ve Karar Raporları 1998-I, s. 28, para
62).
II. MAHKEME'NĐN OLAYLARI DEĞERLENDĐRMESĐ
67. Mahkeme, 1 Kasım 1998 tarihinden önceki Sözlesme Sistemine göre
gerçeklerin tespit edilip doğrulanmasının öncelikle Komisyon'un isi olduğu
seklindeki içtihatları tekrarlamıstır (önceki 28. maddenin 1. paragrafı ve 31.
maddeler). Komisyon’un esasla ilgili tespitlerinin Mahkeme'yi bağlamamasına ve
önündeki kanıtların ısığı altında kendi değerlendirmesini yapmakta özgür olmasına
rağmen, bu alanda sadece istisnai durumlarda kendi yetkisini kullanacaktır (bkz.
16 Eylül 1996 tarihli Akdivar ve Diğerleri Türkiye'ye Karsı Kararı, Raporlar 1996-
IV, s. 1214, para. 78).
68. Bu davada Mahkeme, Komisyon'un olayla ilgili tespitlerine, delegeler
önünde Ankara'da yapılan tanık dinleme durusmasından (bkz. yukarıdaki 12 ve
39. paragraflar) sonra ulastığını belirtmistir. Komisyon'un, önündeki kanıtları
değerlendirme görevine, basvuranın anlattıklarını destekleyen ve üzerine süphe
düsüren unsurlara büyük önem vererek hassasiyetle yaklastığı görüsündedir.
Mahkeme'nin gerçekleri teyit etmesi için yetkisini kullanmasını gerektirecek
hiçbir ilerleme kaydedilmemistir, Komisyon'un saptamıs olduğu olayları kabul
etmesi gerektiği görüsündedir.
69. Olayların tespit edilmesinden kaçınılmaz olarak kaynaklanan
zorluklara ek olarak, Komisyon görevini yerine getirmesi için önemli olduğunu
düsündüğü belgeleri ve ifadeleri elde edememistir. Komisyon, Hükümet'in
sorusturma dosyasının tamamını sunmadığını, Mustafa Düzgün ve Ünal Haney
isimli iki devlet memurunun (her ikisi de savcı) delegeler önündeki
durusmaya katılımını sağlamadığını (bkz. yukarıdaki 39. para.) saptamıstır.
70. Mahkeme, basvuranların ya da basvuruda bulunması mümkün olan
kisilerin, yetkililerden gelen herhangi bir baskıya maruz kalmaksızın Sözlesme
organları ile özgürce iletisim kurmalarının ve Devletin basvuruların etkili bir
sekilde incelenmesinde bütün kolaylıkların gösterilmesinin sağlanması için,
Sözlesmenin önceki 25. maddesi (simdi 34. madde yerini almıstır) ile kurulan
bireysel basvuru sisteminin etkili bir sekilde islevine devam etmesinde büyük
önem tasıdığını gözlemlemistir. (bkz. Mahkeme prosedürleri hakkında
Komisyon'un gerçekleri tespit etme sorumluluğu ile ilgili Sözlesme'nin önceki 28
maddesinin 1 (a) paragrafının yerini alan 38. madde)
71. Hükümet, sözlü savunmasında sorusturma dosyasındaki önemli
belgelerin Komisyon'a önceki bir safhada teslim edildiğini ve sorusturmanın
halen devam ettiğini gösteren polis ve jandarma tarafından periyodik olarak
savcıya verilen bilgilerin kanıt niteliği tasımadığını iddia etmistir. Mahkeme bu
argümanlar ile ikna olmamıstır. Bu davada olduğu gibi basvurunun etkili bir
sorusturma yapılmadığı hakkındaki bir sikayeti içerdiği hallerde, Mahkeme, bu
sorusturma ile ilgili belgeleri hazırlamanın Sorumlu Devletin yükümlülüğü
altında olduğunu belirtmistir. Dahası, Mahkeme durusmada Hükümet'in 7 ve 20
Eylül 1993 tarihli iki polis raporuna gönderme yaptığını belirtmistir. Bu
raporların kopyaları ne Komisyon'a ne de Mahkeme'ye sunulmustur.
Mahkeme daha sonra Komisyon delegeleri önündeki durusmaya
katılmayan tanıklarla ilgili olarak Hükümetin yeterli ve tatmin edici bir açıklama
yapmadığına dikkati çekmistir.
Sonuç olarak Mahkeme, Hükümet'in Sözlesmenin önceki 28.
maddesinin 1 (a) paragrafından kaynaklanan Komisyona olayları tespit etme
görevinde kolaylık sağlama sorumluluğunu yerine getirmediği seklindeki
Komisyon görüsünü onaylamıstır.
III. KOMĐSYON'UN ĐLK ĐTĐRAZI
72. Hükümet, durusmada, Sözlesme'nin 35. maddesinin
gerektirdiği sekilde ceza davası yolu veya hukuki ya da idari mahkemelere
basvurarak tazmin sağlama yoluna gitmediği için basvuranın iç hukuk yollarını
tüketmediğini iddia etmistir.
Hükümet, basvurunun kabul edilebilirliğini düsünürken, Komisyon'un
bu itiraz üzerine doğru karar vermediğini iddia etmistir. Komisyon, basvuranın
esinin öldürülmesinden devleti sorumlu tutmasını ve Đnsan Hakları Derneği
Diyarbakır Subesi'nde, görevleri iç hukuk yolları konusunda bilgi vermek
olmayan avukatlara basvurmasını göz ardı etmistir. Basvuran bu davada talep
ettiği maddi ve manevi zararla ilgili tazminatı ulusal mahkemelerden talep
edebilirdi.
73. Basvuranın avukatı durusmada, Hükümet'in, polisin veya güvenlik
güçlerinin suç unsuru içeren bir eylemde bulunduğu iddiasını tasıyan davalarda
idare hukukundaki çarelerin etkili olabileceğini belirtmediğini ifade etmistir. Her
halükarda, böyle bir durumda talep edilen idare hukukunda gösterilen bir çare
değil, etkili bir sorusturmadır ve eğer gerekli olursa sorumlulara karsı açılacak
ceza davasıdır.
74. Komisyon, kabul edilebilirlik kararında Hükümetin argümanlarını
reddederek basvuranın sikayetlerine etkili bir sekilde cevap verebilecek iç hukuk
yollarının varolmadığını saptamıstır. Komisyon raporunda ayrıca, basvuranın,
ifadesinin alınması için yetkililerle birçok kez temas kurmaya çalıstığını fakat,
kendisiyle konusmayı reddettikleri belirtilmistir. Durusmada Komisyon delegesi,
Sözlesmenin yapısının ve Mahkeme içtihatlarının mantığının, yetkililerin bilgisi
dahilindeki bir ölüm olayı hakkında kendilerine sikayet sunulmasını beklemeksizin
etkili bir sorusturma yapma sorumluluğunu yüklediği sonucunu doğurduğunu
gözlemlemistir.
75. Tartısma ile ilgili sonucun ısığı altında, (bkz. yukarıdaki para. 66),
Mahkeme, Hükümet'in ilk itirazlarını sadece Sözlesmenin 2. ve 13. maddeleri ile
ilgili olan sikayetlerini inceleyecektir.
76. Mahkeme, Sözlesme'nin 35. maddesinin 1. paragrafında
bahsedilen iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının, öncelikle ulusal yasal
sistemde söz konusu ihlaller nedeniyle tazminat talep edilmesini sağlayacak iç
hukuk yollarına basvurmayı zorunlu tuttuğunu tekrarlamıstır. Đç hukuk yollarının
varlığı teoride olduğu kadar pratikte de ulasılabilir ve etkili olmalıdır.
Sözlesmenin 35. maddesinin 1. paragrafı ayrıca, Mahkeme önüne getirilmesi
planlanan sikayetlerin iç hukukta belirlenmis kurallara uygun sekilde uygun
makama yapılması ve bu basvuruların yetersiz ve etkisiz makamlara
yapılmamasını gerektirmektedir (bkz. 18 Aralık 1996 tarihli Aksoy Türkiye
Kararı, Raporlar 1996-VI, s.2275-76, para. 51-52 ve Akdivar ve Diğerleri Kararı,
s.1210, para. 65-67).
77. Mahkeme, Türk kanunlarının Devlete veya görevlilerine
bağlanabilecek yasadısı ve ceza gerektiren fiillere karsı hukuki, idari ve cezai
çareler sunduğuna dikkati çekmistir (bkz. yukarıdaki 52. ve takip eden para).
78. Devlet temsilcilerinin yasadısı bir fiilinden kaynaklanan zararı
karsılamak için açılan hukuk davası hakkında, (bkz. yukarıdaki para. 61), Mahkeme,
böyle bir davadaki davacının, iskence ve uğranılan zarar arasında nedensel bir bağ
kurması gerekliliğine ek olarak, iskenceyi yapan kisinin kimliğini de tespit
etmesinin gerekli olduğunu belirtmistir. Fakat, bu davada, basvuranın sikayetçi
olduğu fiillerden kimin sorumlu olduğu halen belirlenememistir (bkz. yukarıdaki
37. para).
79. Anayasanın 125. maddesi gereğince yetkililerin tam sorumluluğuna
dayalı idari hukuktaki bir dava ile ilgili olarak (bkz. yukarıdaki 58. ve 59.
paragraflar), Mahkeme, Hükümet'in sunmus olduğu iç hukuk yolunun teoride
olduğu kadar uygulamada da etkili olması gerektiğini tekrarlamıstır (bkz. diğer
kararlar arasında 8 Haziran 1995 tarihli Yağcı ve Sargın Türkiye'ye Karsı Kararı,
Seri A, no 319-A, s.17, para. 42). Fakat, Mahkeme'ye basvuranın durumu ile
karsılastırılabilir nitelikte dava örnekleri sunulmamıstır. (bkz. Yasa Kararı, s.
2431, para. 74). Dahası, Mahkeme, Sözlesmenin 2. ve 13. maddeleri altındaki
ölümcül saldırıdan sorumlu olanların teshis edilip cezalandırılmasını
sağlayacak sorusturma yapma sorumluluğunun, basvuranın sözkonusu maddeler
altındaki sikayetler hakkında sadece uğramıs olduğu zararı tazmin etmesini
sağlayacak idari hukuk davası açması halinde gerçek anlamını yitireceği anlamını
tasıyan, daha önce bahsedilen Yasa Kararı'ndaki düsüncelerini hatırlatmıstır
(ibid.).
80. Sonuç olarak, basvuranın hukuki ve idari dava açması talep
edilmemisti ve bu davalarla ilgili ön itiraz temelden yoksundur.
81. Son olarak, ceza hukuku yolu ile ilgili olarak, (bkz. paragraflar 53-
57), basvurandan yetkililer tarafından alınan tek ifade 18 Kasım 1994 tarihinde
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki Bassavcı Bekir Selçuk ile yaptığı
görüsmedir (bkz. yukarıdaki paragraflar 21, 28 ve 38). Doğruluğu basvuran
tarafından tartısılan ifadenin içeriği (bkz. yukarıdaki 22. para.), basvuranın esinin
öldürülmesi olayına güvenlik güçlerinin karıstığı seklinde bir iddia içermemekte idi.
Fakat, ifadenin içeriği hesaba katılmaksızın Dr. Tanrıkulu'nun öldürülmesi
hakkında ceza sorusturması açıldığı tartısılmamıstır.
82. Mahkeme, iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının Sözlesmeci
Devletlerin kurmak için anlastıkları insan haklarının korunması mekanizması
dahilinde uygulanması gerektiğini vurgulamıstır. Bu sebeple 35. maddenin 1.
paragrafının, asırı formalite olmaksızın belli bir dereceye kadar esneklikle
uygulanması gerektiği görüsündedir. Daha sonra iç hukuk yollarının
tüketilmesi kuralının mutlak olmadığını ve otomatik olarak uygulanabilir
olmadığını gözlemlemistir; gözlemlenip gözlemlenmediğini incelemek için,
davanın özel sartlarına önem vermek önemlidir. Bu özellikle Mahkeme'nin
sadece ilgili Sözlesmeci Devletin yasal sistemindeki resmi çarelerin varlığını
değil, aynı zamanda basvuranın içinde bulunduğu durumun olduğu kadar, bu
çarelerin içinde islev gördüğü genel içeriği de dikkate alması gerektiği anlamını
tasır. Mahkeme daha sonra, davanın bütün sartları altında basvuranın iç hukuk
yollarını tüketmek için kendisinden beklenebilecek her seyi yapıp
yapmadığını incelemelidir (bkz. Akdivar ve Diğerleri Kararı, s. 1211, para. 69, ve
Aksoy Kararı, s. 2276, para. 53 ve 54).
83. Mahkeme, Hükümet'in ilk itirazının bu konu ile ilgili bölümünün,
basvuranın Sözlesme'nin 2. ve 13. maddeleri bağlamındaki sikayetleri ile ortaya
konan konularla yakından bağlantılı olduğu görüsündedir.
84. Sonuç olarak, Mahkeme, Hükümet'in hukuki ve idari çarelerle
ilgili olan ilk itirazını reddetmistir (bkz yukarıdaki para. 80). Ceza Hukuku'ndaki
çarelerle ilgili ilk itirazlarını esasa bağlamıstır. (bkz. asağıdaki 101-110 ve 117-120.
paragraflar).
SÖZLESME'NĐN 2. MADDESĐNĐN ĐHLALĐ ĐDDĐASI
85. Basvuran, esi Zeki Tanrıkulu'nun güvenlik güçleri tarafından ya
da onların göz yumması sonucu öldürüldüğünü iddia etmektedir. Basvuran,
ayrıca, cinayetin kosulları hakkında etkili adli sorusturmanın yapılmamasından
ve iç hukukta yasam hakkının korunmadığından sikayet etmistir. Sözlesme'nin
asağıda verilen 2. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüstür:
"1. Herkesin yasama hakkı kanunla korunur. Kanunun ölüm cezası ile
cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın
yerine getirilmesi dısında hiç kimse kasten öldürülemez.
2. Öldürme, asağıdaki durumlardan birinde kuvvete basvurmanın kesin
zorunluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmisse, bu maddenin ihlali
suretiyle yapılmıs sayılmaz:
a) Bir kimsenin kanundısı siddete karsı korunması;
b) Kanuna uygun olarak tutuklama yapılması veya kanuna uygun olarak
tutuklu bulunan bir kisinin kaçmasının önlenmesi;
c) Ayaklanma veya isyanın, kanuna uygun olarak bastırılması.
86. Hükümet, bu iddialara karsı çıkmıstır. Komisyon, basvuranın
esinin ölümünü çevreleyen sartlar hakkında yetkililerin etkili bir sorusturma
yapmamalarının, 2. maddenin ihlaline sebep olduğu görüsündedir.
A. Mahkeme Önüne Çıkanların Đddiaları
1. Basvuran
87. Basvuran, Komisyon'un Devlet yetkililerinin suça istirak ettiği
seklinde gerekli standarttaki kanıtı karsılayacak bir sonuca varamadığını kabul
etmistir. Fakat, Mahkeme'den yetkililerin elinde olması gereken kanıtların elde
edilemediği ya da Komisyon'a sunulmadığı gerçeğine önem vermesini
istemistir. Bu bağlamda, basvuran Hükümet'in bazı tanıkların gelmesini
sağlamadığı ve sorusturma dosyasının tamamını sunmadığı için, Sözlesme'nin
önceki 28. maddesinin 1.(a) paragrafı bağlamındaki sorumluluklarını yerine
getirmediği seklindeki Komisyon tespitine gönderme yapmıstır.
Bu davada olduğu gibi, güvenilir bir görgü tanığının -basvuranifadesinin
mevcut olduğu ve iddiayı teyit eden veya çürüten kanıtların varolduğu
fakat Hükümet'in bu kanıtları sunmadığı durumlarda, Mahkeme, basvuran
tarafından sunulan ifadenin, iddialarının kanıtı olarak değerlendirilmesi
gerektiğini belirtmistir. Basvuran, güvenlik güçlerinin esinin öldürülmesi olayına
süpheden arınmıs bir sekilde karıstığını tespit edecek yeterli kanıtı topladığını iddia
etmistir.
88. Basvuran, Mahkeme'nin, esinin öldürülmesi hakkında yapılan
sorusturmanın etkili ve yeterli olmaması nedeniyle yasama hakkı korunamadığı
için, Sözlesme'nin 2. maddesinin ihlal edildiği seklindeki Komisyon görüsünü
onaylamasını istemistir.
89. Buna ek olarak, avukat durusmada, Sorumlu Devlet'in
faaliyetlerinden haberdar olduğu kontrgerilla güçlerinin yasadısı aktivitelerinden
dolayı gerçek tehdit altında olan sahısların hayatlarını yasa ile koruma
sorumluluğunu yerine getirmediğini iddia etmistir.
90. Bu bağlamda basvuran, bazı devlet yetkililerinin, otoritelerin
desteği ile onların bilgisi dahilinde ve tesviki ile hareket ederek, PKK
sempatizanlarına yataklık ettiğinden süphe edilen o bölgede göze çarpan Kürt
kökenli sahısların elimine edilmesine karıstıklarını teyit eden Susurluk Raporu'na
gönderme yapmıstır (bkz. para. 49-51).
Basvuran, ayrıca Komisyon'un önceki 31. maddesi ile, Mahmut Kaya
Türkiye'ye Karsı (basvuranın kardesi Dr. Hasan Kaya'nın öldürülmesi) ve Cemil
Kılıç Türkiye'ye Karsı Davalarında (basvuranın kardesi Kemal Kılıç'ın
öldürülmesi) (basvuru numaraları sırası ile 22535/93 ve 22492/93'tür, raporlar 23
Ekim 1998 tarihinde kabul edilmistir ve her iki dava da halen Mahkeme önünde
görülmektedir) kabul ettiği raporlara gönderme yapmıstır. Söz konusu davalarda
Komisyon, 1993 yılında veya bu tarihe yakın bir tarihte güneydoğudaki yasal
yapının hukuk kurallarına uygun olmayan bir biçimde islediğini tespit
etmistir. Ayrıca, Hasan Kaya ve Kemal Kılıç'ın, devlet görevlilerinin veya
onların bilgisi dahilinde, veya göz yumması ile onlar adına hareket eden sahısların
hedef almaları sonucunda tehdit altında bulunan insanlar arasında olduklarını
tespit etmislerdir. Bu risk konusunda Komisyon, Hasan Kaya ve Kemal Kılıç'ın
kanunların gerektirdiği koruma garantisinden faydalanamadığı sonucuna
varmıstır. Basvuranın ifadesinde, Komisyon'un analizinin bu davaya
uygulanması bizi, ilgili zamanda önleyici ve koruyucu sistemin o bölgenin
önde gelen isimlerinden Dr. Tanrıkulu'nun hayatını koruyamadığı sonucuna
götürmelidir.
2. Hükümet
91. Hükümet, basvuranın iddialarının, emniyet müdürlüğündeki
personel ile esinin ölümü arasında bağlantı kurmak için yapmıs olduğu ve
olayların anlatımını dayandırdığı olay yerinin yanlıs tanımı nedeniyle, asılsız
olduğunu ileri sürmüstür. Ayrıca, basvuran iddialarını kuvvetlendirmek için,
"elinde önemli Kürtleri kapsayan ölüm listesi bulunan bir askeri yetkili" ile
ilgili ve valinin, esinin Kürt kökenli olması nedeniyle öldürüldüğünü söylediği
seklindeki söylentilere dayandırmıstır.
92. Hükümet, söz konusu iddiaların Devlet yetkililerine
bağlanamayacağı seklindeki Komisyon görüsünü paylasmıstır. Fakat, etkili bir
sorusturma yapma sorumluluğunun ihlal edildiğini tartısmıslardır. 2 Eylül 1993
tarihindeki olaydan hemen sonra bir ceza sorusturması baslatılmıstı ve halen
devam etmekte idi.
Hükümet, terör siddetinin dorukta olduğu bir zamanda bölgede
cezai sorusturma için sahip olunan sınırlı imkanların Komisyon tarafından
uygun sekilde dikkate alınmadığını belirtmistir. Suç islenen her yer için
gerekli teknik kolaylıkları sağlamak o sartlar altında hem fiziksel hem de
materyal zorluklarını ortaya çıkarmıstır. Komisyon gibi, olay yerinin
fotoğraflarının çekilmemesinin ciddi bir ihmal olduğuna karar vermeden önce,
Türkiye'nin birçok yerinde kimliği tespit edilemeyen sahıslar tarafından islenen
cinayetlerle ilgili olay yeri fotoğraflarının mevcut olduğu dikkate alınmalıdır.
Silvan'daki Cumhuriyet Savcısı ve Emniyet Müdürlüğü personeli halk ile isbirliği
yapılmasının engellenmesine yol açan "terör tehdidi" sebebi ile karsılasılan
zorluklara rağmen, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun hükümlerine
uygun olarak görevlerini yerine getirmislerdir.
93. Hükümet temsilcisi, Susurluk raporuna yapılan atıfları, bu raporda
geçen tüm konuların, Türkiye'de ceza mahkemelerince incelendiği ve
değerlendirildiği gerekçesiyle reddetmistir.
3. Komisyon
94. Komisyon, makul süpheden arınmıs bir sekilde güvenlik
güçlerinin veya polis memurlarının basvuranın esinin öldürülmesi olayına
karıstıklarının saptanmadığını tespit etmistir. Yukarıdaki 46. paragrafta belirtildiği
gibi, eksik, tutarsız ve bazı noktalarda da çeliski tasıyan belgelerin sunulduğunu
belirtmistir. Komisyon bunun sebebini büyük oranda olay yerindeki incelemenin
ve Dr. Zeki Tanrıkulu'ya yapılan otopsinin yapılıs sekline bağlamıstır.
95. Bu dava ile ilgili olarak yapılan çesitli arastırmaların incelenmesinden
sonra, Komisyon, yapılan sorusturmanın yasama hakkının korunmasını ihlal
edecek surette yetersiz ve etkisiz olduğuna karar vermistir.
B. Mahkeme'nin Değerlendirmesi
1. Dr. Zeki Tanrıkulu'nun vurulması
96. Mahkeme, Komisyon'un bu davadaki esaslarla ilgili tespitini
kabul etmistir (bkz. yukarıdaki 68. para). Önündeki belgeler temelinde,
Komisyon, Dr. Zeki Tanrıkulu'nun Devlet yetkilileri tarafından veya onların göz
yumması sonucu öldürüldüğü iddiasının makul süpheden arınmıs bir sekilde
kanıtlandığı sonucuna varamamıstır. Fakat, Hükümetin olayla ilgili ifadesini
destekleyebilecek ya da çürütebilecek kanıtları sunmamasının ısığı altında,
Mahkeme'nin, süphenin ötesinde güvenlik güçlerinin süpheden arınmıs olarak Dr.
Zeki Tanrıkulu'nun öldürülmesi olayına karıstığı seklinde karara varmasını
istemistir.
97. Mahkemeye göre, kanıtlarla ilgili talep edilen standardın (bkz
yukarıdaki para. 94) yeterli derecede kuvvetli açık ve uygun çıkarımlar veya aksi
ispat olunamayan varsayımların varlığına bağlı olmasına rağmen, (bkz
yukarıdaki 94. para.) kanıtsal değerleri davanın özel kosulları ve Sorumlu
Devlet'e yüklenen suçun niteliği ve ciddiyetinin ısığı altında
değerlendirilmelidir. (Yasa Kararı, s.2437-38, para. 96).
98. Mahkeme, Hükümetin Sözlesmenin önceki 28. maddesinin 1 (a)
paragrafında bahsedilen Komisyon'a esasları tespit etme görevinde bütün
kolaylıkları sağlama sorumluluğunu yerine getirmediğini tespit etmistir. (bkz.
yukarıdaki 71. para.) Hükümetin bu konudaki hatasının ciddiyetle ele alınması
gerektiği görüsündedir.
Mahkeme, bazı sartlar altında bir hükümetin iyi bir nedeni olmaksızın
kendisinden istenen belgeleri sunmadığı durumlarda bazı sonuçların
çıkarılabileceğini yadsımamıstır. Yine de, Mahkeme bu davada basvuranın iddia
ettiği gibi bir sonucun çıkarılamayacağı görüsündedir.
99. Sonuç olarak, Mahkeme, bu sikayet ile ilgili Komisyon
sonucundan ayrılmak için bir neden görmemistir. Bu sebeple Mahkeme, dava
dosyasındaki belgelerin, Dr. Zeki Tanrıkulu'nun, süpheye yer vermeyecek sekilde
güvenlik güçleri tarafından veya onların göz yumması ile öldürüldüğü seklinde
karara varmayı sağlamayacağı kararına varmıstır.
Bu bağlamda, Sözlesme'nin 2. maddesi ihlal edilmemistir.
2. Yasam hakkının korunmadığı iddiası
100. Basvuran, Sözlesmenin 2. maddesinin iki nedenden dolayı ihlal
edildiğini iddia etmistir: öncelikle esinin öldürülmesi ile ilgili olarak yürütülen
sorusturmadan sikayetçi olmustur; ikinci olarak da Susurluk Raporundan da
belli olduğu gibi, ilgili zamanda o bölgedeki mevcut önleyici ve koruyucu yasal
yapının esinin hayatını koruyamadığını belirtmistir.
(a) Sorusturmanın yetersizliği iddiası
101. Mahkeme, " kendi yetki alanları içinde bulunan herkese bu
Sözlesmenin 1. bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar" seklindeki
Sözlesme'nin 1. maddesiyle ortaya konan Devletin genel görevinin ve bu madde
ile birlikte okunan 2. maddenin "yasama hakkını güvence altına alma
sorumluluğu", ölümle sonuçlanan Devlet görevlilerinin kuvvet kullandığı
hallerde etkili resmi bir sorusturmanın yapılmasını gerekli kıldığını
hatırlatmaktadır. (bkz. mutatis mutandis, 27 Eylül 1995 tarihli McCann ve
Diğerleri Türkiye'ye Karsı Kararı, Dizi A, no 324, s. 49, para, 161, ve 19 Subat
1998 tarihli Kaya Türkiye Kararı, Raporlar 1998-1, s. 329, para. 105).
102. Bu davada Hükümet, devlet görevlilerinin basvuranın esinin
öldürülmesi olayına karıstığını destekleyecek kanıt olmadığını iddia etmistir
(bkz. yukarıdaki 91. parag.). Dahası hiçbir asamada, basvuranın bu anlama gelecek
açık bir suçlama yaptığı seklinde bir kayıt mevcut değildir. (bkz. yukarıdaki 72. ve
81. paragraflar).
103. Bu bağlamda Mahkeme, yukarıda bahsedilen sorumluluğun,
Devlet görevlilerinin ölüme sebebiyet verdiğinin saptandığı durumlarla sınırlı
olmadığını vurgulamıstır. Merhumun aile bireylerinin veya diğerlerinin ölüm
olayı hakkında yetkili sorusturma otoritelerine basvurup basvurmadığı konusu
kesinlik kazanmamıstır. Bu davada, yetkililerin basvuranın esinin öldürülmesi
hakkında haberdar olması gerçeği, Sözlesme'nin 2. maddesinin gerektirdiği
sekilde ölümün meydana geldiği sartlar hakkında etkili bir sorusturma
yapılmasını gerekli kılar (bkz. mutatis mutandis, 28 Temmuz 1998 tarihli Ergi
Türkiye Kararı, Raporlar 1998-IV, s. 1778, para. 82 ve Yasa Kararı, s. 2438, para.
100).
104. Mahkeme, davanın özel sartlarına dönerek, Hükümet
tarafından bilgi sunulmaması nedeni ile, Komisyon'un sorusturmanın
değerlendirmesini yapma kabiliyetinin sınırlı olduğu seklindeki ifadesine dikkati
çekmistir. (bkz. yukarıdaki para. 47 ve 94). Fakat, Mahkeme önündeki
durusmada Hükümet temsilcisi, Komisyon'a bütün önemli evrakların
sunulduğunu belirtmistir.
Mahkeme önünde toplanan belgelerden anlasılmaktadır ki, 2 Eylül
1993 tarihinde öğle saatinde meydana gelen olayın hemen ardından, bir polis
memuru basvuranla konusmak için hastaneye giderken, olay yeri birçok bos kovan
ve bir deforme olmus mermi bulan iki polis memuru tarafından incelenmistir (bkz.
yukaraki paragraflar 15 ve 32). Üç polis memuru daha sonra orada
bulunanların tarifleri doğrultusunda sözkonusu iki kisiyi bulmak için arama
yapmıslardır. (bkz. yukarıdaki para. 32). Olay yeri tutanağında o çevrede yasayıp da
olayı görenlerin isimlerine yer verilmemistir. Rapor, yaklasık olarak saat
13.00'te, olayın gerçeklesmesinden yaklasık olarak bir saat sonra hazırlanmıstır.
(ibid). Olay yeri ile ilgili daha fazla inceleme yapıldığına dair fazla kanıt
olmaması sonucunda, (örneğin fotoğraf olmaması dikkat çekicidir), olay yeri
incelemesinin yüzeysel olmaktan çıkması süpheli görünmektedir.
105. Mahkeme de, Komisyon gibi, polis memurlarından biri
tarafından hazırlanan olay yeri krokisinin ayrıntılı olmadığına dikkati çekmistir.
Yapılan sorusturmanın, alınan tedbirlerle ilgili tamamı yetersiz ve kesinlik
içermeyen bilgilerden olustuğunu gözlemlemistir.
106. Aynı gün iki genel pratisyen tarafından ölüm sonrası inceleme
yapılmıstır. Đki doktor, basvuranın esine 13 merminin isabet ettiğini birinin
vücuda yerlestiğini ve daha sonra çıkarıldığını tespit etmistir (Bkz. yukarıdaki 35.
para.) Mahkeme, yapılan bu incelemenin sonucunda elde edilen bilginin yetersiz
olduğu konusunda Komisyon'un endiselerini paylasarak, adli tıp uzmanının
görevlendirilmeyisinin ve tam bir otopsi yapılmayısının üzüntü verici olduğu
görüsündedir.
107. 2 ve 6 Eylül 1993 tarihlerinde polis tarafından üç tanığın
ifadeleri alınmıstır (bkz. yukarıdaki 33. ve 34. paragraflar). 9 Eylül 1993
tarihinde Bölge Polis Laboratuarı balistik testlerin sonuçlarını açıklamıstır (bkz.
yukarıdaki 36. para.). Olay yerinde polis tarafından bulunan deforme olmus
mermi dısında, Dr. Tanrıkulu'nun vücuduna isabet eden diğer onbir merminin
bulunulmasına dair girisimde bulunulduğu hakkında kayıt yoktur.
108. 5 Kasım 1993 tarihinde, savcı Mustafa Düzgün, yetkisi olmadığı
seklinde karar vermistir ve sorusturmayı Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi'ndeki savcıya havale etmistir (bkz. yukarıdaki 37. para.). Bu sekilde
hareket edilmesi, en azından Sn. Düzgün'ün, Dr. Tanrıkulu'nun öldürülmesinin
terörist bir suç teskil ettiğini düsündüğü fikrini vermektedir (bkz. yukarıdaki 54.
para). Mahkeme, Mustafa Düzgün'ün de kararında ortaya koyduğu gibi "suçun
niteliği, islenme sekli ve eldeki kanıtlar"a dayanarak bu sonuca varmasına
sasırmıstır. (bkz. yukarıdaki 37. para). Mahkeme, savcının elindeki kanıtların suçun
islenis sekli ile ilgili birkaç belirti içerdiğini ve teröristlerin sorumlu olması
gerektiği seklinde bir sonuç çıkarmak için yeterli olmadığını gözlemlemistir.
Mahkeme'nin görüsüne göre, o tarihe kadar sunulan bilgiler, Sözlesme'nin önceki
28. maddesinin 1 (a) paragrafının sözlesmeci devletin Komisyon'a gerçekleri
tespit etme görevinde yardımcı olması gerektiğini ortaya koymustur. Sn. Düzgün
ve sorusturmayı yapmakla sorumlu Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Sn.
Haney (bkz. yukarıdaki 39. para.) Komisyon delegeleri önüne çıkmıs olsalardı,
eldeki bilgilere göre, çok az da olsa somut bilgiye dayandığı ifade edilen karara ısık
tutabilirdi.
109. Sn. Düzgün'ün kararından önce, yukarıda anlatılanların dısında
(bkz yukarıdaki 104-107. paragraflar) polis veya savcı tarafından sorusturma
yapıldığına dair kanıt mevcut değildir. Ne de, 18 Kasım 1994 tarihinde olaydan bir
yıl sonra ve bu basvurunun Sorumlu Devletin önüne getirildiği tarihten bir ay
sonra basvuranın ifadesinin alınması dısında, söz konusu kararın alınmasının
ardından sorusturma yapıldığına dair kanıt mevcut değildir (bkz. Komisyon
Raporunun 6. paragrafı). Bu aslında, Mahkeme'nin bilgisi dahilinde sorusturmaya
dair yapılan son islemdir. Yetkililerin basvuranın sikayetleri ile ilgili olarak
bilgilendirilmesinin ardından, Emniyet Müdürlüğü'nün önünde nöbet tutmakta
olan güvenlik güçleri üyelerinden ifade almak için harekete geçmemislerdir.
Hükümetin sorusturmanın halen devam ettiğini belirtmesine rağmen, bu
sorusturma ile ilgili gelismeler hakkında somut bilgi sunulmamıstır.
110. Daha önce sunulanların ısığı altında Mahkeme, yetkililerin
Zeki Tanrıkulu'nun ölümü ile ilgili kosullar hakkında etkili bir sorusturma
yapmadıkları konusunda Komisyon'a katılmaktadır. Mahkeme bu konu ile ilgili
olarak yetkililerin sorumluluklarını göz ardı ettiklerini tespit etmistir.
Mahkeme, daha önceki kararlarda da belirtildiği gibi, (bkz. örn. Kaya, Ergi ve Yasa
Kararları, sayfalar sırası ile, 2436 para. 91, s. 1779, para. 85, s.2440, para. 104),
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde meydana gelen ölümlerin trajik olduğu ve
sıklıkla gerçeklestiği, bu durumun kati delil aranmasını engelleyebileceği ile
ilgili gerçekleri hesaba katmaya hazırdır. Yine de bu sartlar Sözlesme’nin 2.
maddesi altındaki etkili bir sorusturma yapma sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Dahası, Mahkeme, basvuranın basvurduğu ceza hukuku çarelerinin,
yapılan sorusturmayı belli bir dereceye kadar değistirilebilme yetisine sahip olduğu
konusunda ikna olmamıstır. Bu yüzden, basvuranın ilgili ceza hukuku çarelerini
tüketme ile ilgili gerekliliğe uyduğu kabul edilebilir.
111. Mahkeme, buna göre, Hükümetin cezai sorusturma
konusundaki ilk itirazlarını reddetmis (bkz. yukarıdaki 81. ve 84. paragraflar) ve
Sözlesme'nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar vermistir.
(b) Yasam hakkının iç hukukta korunmadığı iddiası
112. Basvuran, Susurluk Raporundan da anlasıldığı gibi, (bkz.
yukarıdaki 49-51. paragraflar), ilgili yerde ilgili zamanda önleyici ve koruyucu
yasal sistemin, esi gibi önde gelen Kürt kökenli insanların hayatları için
yetersiz koruma sağladığını ifade etmistir.
113. Mahkeme, basvuranın esinin öldürülmesi hakkında etkili bir
sorusturma yapmamıs olmaları nedeniyle yetkililerce Sözlesme'nin 2.
maddesinin ihlal edildiği seklindeki önceki tesbitlerini dikkate alarak bu
sikayeti incelemeye gerek görmemistir.
SÖZLESME'NĐN 13. MADDESĐNĐN ĐHLALĐ ĐDDĐASI
114. Basvuran asağıda verilen Sözlesme'nin 13. maddesi anlamında
etkin bir iç hukuk yoluna sahip olmadığından sikayet etmistir.
"Bu Sözlesmede tanınmıs olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen
herkes, ihlal fiili resmi görev ifa eden kimseler tarafından bu sıfatlarına
dayanılarak yapılmıs da olsa, durumun düzeltilmesi için ulusal bir makama
basvurma hakkına sahiptir".
115. Hükümet cezai ve idari iç hukuk yollarının tazminat talebini
mümkün kıldığını ancak basvuranın bunlardan faydalanmadığını belirtmistir.
116. Komisyon, basvuranın güvenlik güçlerinin esinin öldürülmesi
olayına karıstıklarını iddia etmekte tartısılır nedenleri olduğu görüsündedir.
Sorusturmanın yetersizliği ile ilgili bulgularına gönderme yaparak, basvuranın
etkili bir iç hukuk yolundan faydalanamadığı sonucuna varmıstır.
117. Mahkeme, Sözlesme'nin 13. maddesinin, Sözlesme hak ve
özgürlüklerinin, ulusal bir hukuk yolu tarafından ulusal hukuk sisteminde
koruma altına alınmasını gerektirdiğini tekrarlamıstır. 13. madde,
Sözlesmeci Devletlerin söz konusu hüküm ile ilgili sorumluluklarına uyma sekli
konusunda takdir yetkisine sahip olmalarına rağmen, Sözlesme altında
"tartısılabilir bir sikayetle" ilgili olarak ulusal bir iç hukuk yolu hükmünü ve
uygun bir iç hukuk yolunu sağlamasını gerektirir. Sözlesme'nin 13. maddesi
altındaki sorumluluğun boyutu, basvuranın Sözlesme altındaki sikayetin niteliğine
göre çesitlilik gösterir. Aynı zamanda, 13. madde ile gerekli kılınan iç hukuk yolu,
hukukta olduğu kadar, uygulamada da "etkili" olmalı ve özellikle de Sorumlu
Devletin yetkililerinin fiilleri veya ihmalleri tarafından haksız bir sekilde
engellenmemelidir. (bkz. asağıdaki kararlar: Aksoy Kararı, s. 2286, para. 95; 25
Eylül 1997 tarihli Aydın Türkiye'ye Karsı Kararı, Raporlar 1997-VI, s. 1895-96,
para. 103 ve Kaya Kararı, s. 329-30, para. 106).
Yasama hakkının korunmasına gereken önem verildiğinde,
Sözlesmenin 13. maddesi, uygun olan durumda tazminat ödenmesine ek olarak
öldürmeden sorumlu olanların kimliklerinin tespit edilip cezalandırılmalarını
sağlayacak detaylı ve etkili bir sorusturma yapılmasını ve basvuranın
sorusturma prosedürüne etkili bir sekilde katılmasını gerektirir (bkz. Kaya Kararı,
s. 330-31, para. 107).
118. Bu dava ile ilgili olarak toplanan kanıtlara dayanarak, Mahkeme,
süpheleri ortadan kaldıracak sekilde basvuranın esinin Devlet yetkilileri tarafından
öldürüldüğü ya da öldürülmesi olayına karıstığının ispat edilmediğini tespit
etmistir. Fakat, daha önceki davalarda da karar verildiği gibi, bu durum,
Sözlesmenin 2. maddesi ile ilgili sikayetin Sözlesme’nin 13. maddesinin
amaçları doğrultusunda "tartısılabilir" olmasını engellememektedir. (bkz. 27
Nisan 1988 tarihli Boyle ve Rice Đngiltere'ye Karsı Kararı, Dizi A, No 131, s. 23,
para. 52; Kaya ve Yasa Kararları, sırası ile para. 107 ve s. 2442, para. 113). Bu
bağlamda Mahkeme, basvuranın esinin yasadısı bir öldürmenin kurbanı olduğunun
tartısmasız olduğunu ve bu yüzden iddiasının tartısılabilir olduğunu gözlemlemistir.
119. Mahkemeye göre, yetkililerin basvuranın esinin ölümünün
kosulları hakkında, sorusturma yapma yükümlülükleri vardı. Yukarıdaki
nedenlerden dolayı, (bkz. paragraflar 104-109) Sözlesme'nin 2. maddesi ile
yüklenilen sorusturma yapma yükümlülüğünden daha genis olan Sözlesme'nin
13. maddesi bağlamındaki gereklilikler doğrultusunda, etkili bir sorusturma
yapılmıs sayılamaz (bkz. Kaya Kararı, s. 330-31, para. 107).
Sonuç olarak, Sözlesme'nin 13. maddesi ihlal edilmistir.
SÖZLESME'NĐN 2. VE 13. MADDELERĐNĐN YETKĐLĐLERCE
ĐHLAL
EDĐLMESĐNĐN UYGULAMA HALĐNE GELDĐĞĐ ĐDDĐASI
120. Basvuran, ihlali ağırlastıracak sekilde kendisinin de mağduru
olduğu Sözlesme'nin 2. ve 13. maddelerinin ihlallerinin Türkiye'de resmi olarak hos
görülen bir uygulama olduğunu iddia etmistir. Komisyon'un ve Mahkeme'nin bu
maddelerle ilgili olarak ihlal tespit ettiği güneydoğudaki olaylarla ilgili diğer
davalara gönderme yaparak, yetkililerin iç hukuk yollarını olduğu kadar ciddi insan
hakları ihlallerini de reddettiklerini belirtmistir.
121. Mahkeme, bu basvuruda incelenen delillerin ve dosyadaki
belgelerin, yetkililerin Sözlesme'nin 2. ve 13. maddelerinin ihlali seklinde bir
uygulama yaptıklarını tesbit etmeye, önceki basvurulardaki bulgular gözönüne
alındığında bile yeterli olmadığını belirlemistir.
SÖZLESME'NĐN 14. MADDESĐNĐN ĐHLALĐ ĐDDĐASI
122. Basvuran esinin Kürt olduğu için Sözlesme'nin 14.
maddesindeki yükümlülüklere aykırı sekilde, Sözlesme'nin 2. maddesinde
korunan yasam hakkının ihlali bağlamında, köken temelindeki ayrımcılığın
mağduru olarak öldürüldüğünü ifade etmistir. Sözlesme'nin 14. maddesi söyledir:
“Bu Sözlesme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet,
ırk, renk, dil, din siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir
azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi baska bir durum bakımından
hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.”
123. Komisyon tarafından dikkate alınan belgelere ek olarak, basvuran
önde gelen Kürt kökenli insanların, özellikle de olağanüstü hal bölgesinde, devlet
politikasının bir gereği olarak hedef alındıklarını ortaya koyduğunu iddia ettiği
Susurluk Raporu’na gönderme yapmıstır. (bkz. yukarıdaki parag. 49-51)
124. Hükümet, durusmada bu konuyu dile getirmemistir. Komisyon, bu
iddianın temelden yoksun olduğunu saptayarak, Sözlesmenin 14. Maddesinin ihlal
edilmediği sonucuna varmıstır.
125. Mahkeme, Sözlesme'nin 14. maddesinin ihlali iddiasını
doğrulayacak delil bulunmadığını belirtmistir.
VIII. SÖZLESME'NĐN ÖNCEKĐ 25/1. MADDESĐNĐN ĐHLALĐ
ĐDDĐASI
126. Son olarak, basvuran, bireysel basvuru hakkını kullanırken,
asağıda verilen Sözlesme'nin önceki 25/1. maddesini ihlal edecek sekilde, (simdiki
34. madde) ciddi engellemelerle karsılastığından sikayet etmistir:
“Bu Sözlesmede tanınan hakların Yüksek Sözlesen Taraflardan birince
ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek kisi, devlet dısı her kurulus
veya özel kisilerden olusan her topluluk hakkında sikayet vaki olan Yüksek
Sözlesen Tarafın bu konuda Komisyon'un yetkisini tanıdığını bildirmis olması
halinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterine sunulacak bir dilekçe ile Komisyon'a
basvuruda bulunabilir. Yüksek Sözlesen taraflardan böyle bir bildirimde bulunmus
olanlar, bu hakkın etkin bir sekilde kullanılmasına hiçbir suretle engel olmamayı
taahhüt ederler.”
127. Basvuran, ifadesinin Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi’ndeki bassavcı Bekir Selçuk tarafından alınmasının üç ayrı nedenden
dolayı endise yarattığını ifade etmistir. Birincisi, bulusmanın amacı, basvuranı
Komisyon’a basvurusu hakkında sorgulamaktı. Đkincisi, Sayın Selçuk tarafından
hazırlanan ifadenin söylenenlerin tam bir kaydı olmadığı izlenimi idi. Üçüncüsü,
basvurana gösterilen, altındaki imzanın kendisine ait olduğunu doğrulaması istenen
vekaletnamenin Komisyon tarafından Hükümet’e gönderilen belge olmadığı
idi.Bunun yerine avukatın da durusmada belirttiği gibi, Hükümet, basvurunun
kendilerine iletilmesinin ardından sundukları görüslerinde Komisyon’a, Komisyon
önündeki durusmalarda temsil edilmesini sağlamak için yetki veren belgeyi
imzalamadığını Mahkeme, basvurunun geçerliliği ve basvuranın güvenilirliği
hakkındaki süpheleri dağıtmak için yetkililer tarafından kasıtlı bir girisimde
bulunulduğu görüsündedir. Yetkililerin yukarıda belirtilen davranısı, çok az da
olsa, basvuranın taleplerini basarılı olarak takibini engellemeye çalısmak olarak
yorumlanabilir.
128. Durusmada, Hükümet, Komisyon’un Sözlesme’nin önceki 25.
maddesinin 1. paragrafının ihlal edildiği bulgusunun “abartılı bir süphe” olduğunu
belirterek, basvurunun gerçek olmasına süphe düsürdüğünü reddetmistir. Selçuk’un
basvuranla görüsmesinin iki nedeni vardı: birincisi, esinin öldürülmesi ile ilgili
olarak ne hatırladığı hakkında soru sormaktı; ikincisi de vekaletnamenin
doğruluğunu teyit etmek istemesi idi (bkz. yukarıdaki 28. para.). Sayın Selçuk’un
Komisyon Delegelerine açıkladığı gibi, söz konusu ikinci neden, Sözlesme organları
önüne getirilen diğer birçok davada basvuranların ve tanıkların ifadelerinin sahte
olduğunun ortaya çıkmıs olması sebebi ile gerekli olmustur. Her halükarda
basvuran tarafından Sayın Selçuk’a verilen ifadenin metninden, basvuranın
Komisyon’a yaptığı basvuruyu takip etmek istediği konusunda Selçuk'un ikna
olduğu açıktı.
129. Komisyon, Sorumlu Devletin basvurunun hakikiliği konusunda
süphe duydukları durumlarda basvuranla temas kurmak için olayı üstlenmek yerine,
konuyu Komisyon'a bildirmelerinin daha doğru olacağı görüsündedirler. Komisyon,
basvuranın Sayın Selçuk ile görüsmesi ile ilgili olarak tutulan kayıtlara göre,
basvurana Selma Tan'ın ismini tasıyan bir vekaletname gösterilmesi hakkındaki
endiselerini dile getirmistir. Bir kopyasının Hükümet'e gönderilmesi ile ilgili
zamanda kendilerine tebliğ edilen Komisyon'a sunulan vekaletname Selma
Tanrıkulu'nun ismini tasımakta idi. Basvuran tarafından iddia edildiği gibi, ifade
görüsme sırasında söylenenlerin yanlıs bir kopyası olsa bile, Hükümet’i Komisyon’a
basvuranın vekaletnameyi imzaladığını reddettiği seklinde bilgi vermeye iten
nedenin ne olduğu sorusu ortaya çıkmıstır.
Komisyon, Sözlesme’nin önceki 25. Maddesinin 1. Paragrafının ihlali
ile Türk yetkililerin basvurunun geçerliliğine süphe düsürmek için, kabul edilemez
bir girisimde bulundukları sonucuna varmıslardır.
130. Mahkeme Sözlesme’nin önceki 25. Maddesi ile kurulan bireysel
basvuru sisteminin etkili bir sekilde islemesi için, basvuranların veya basvuruda
bulunacak kisilerin yetkililer tarafından basvurularını değistirmeleri veya geri
çekmeleri konusunda herhangibir baskıya maruz kalmadan Sözlesme organlarına
basvuruda bulunabilmelerinin çok önemli olduğunu tekrarlamıstır. (bkz. yukarıdaki
para. 70 ve su kararlar, Akdivar ve Diğerleri, s. 1219 para. 105; Aksoy Kararı, s.
2288 para 105; Kurt Türkiye’ye Karsı, 25 Mayıs 1998, Raporlar 1998-III, s. 1192,
para 159; Ergi Kararı, s. 1784, para 105). Bu bağlamda, ‘baskı’ sadece doğrudan
tehdit ve açıkça gözünü korkutma fiillerini değil, basvuranları Sözlesme
bağlamındaki haklarını aramaktan caydırmak veya cesaretlerini kırmak için
planlanan diğer kusurlu ve dolaylı fiilleri de kapsamaktadır. (bkz. yukarıda
değinilen Kurt Kararı)
Dahası, yetkililer ve basvuran arasındaki temasların Sözlesme’nin
önceki 25. Maddesinin 1. Paragrafının görüs açısından, kabul edilemez nitelikteki
uygulamalarla esdeğerde olup olmadığına davanın özel sartlarının ısığı altında karar
verilmelidir. Bu konuda basvuranın yetkililer tarafından uygulanan baskıya karsı ne
kadar hassas olduğu dikkate alınmalıdır. (Bkz. Akdivar ve Diğerleri ve Kurt
Kararları, sırası ile s. 1219, para. 105 ve sayfalar 1192-93 para. 160). Daha önceki
basvurularda, Mahkeme, basvuran konumundaki köylülerin hassas durumlarına ve
güneydoğu anadolu bölgesinde yetkililere karsı olan sikayetlerin misillemeye neden
olabileceği gerçeğine önem vermis ve basvuranların Komisyon'a yaptıkları basvuru
hakkında sorgulanmalarının bireysel basvuru hakkının engellenmesine ve bu suretle
Sözlesme'nin önceki 25. Maddesinin ihlal edilmesine neden olacak sekilde yasadısı
ve kabul edilemez bir baskı olusturduğunu saptamıstır.
131. Bu davada, Komisyon önündeki davada basvuranın, yasal olarak
temsil edilmesi için sunulan vekaletnamenin hakikiliği konusunda sorgulandığı
tartısmasızdır. (bkz. Yukarıdaki paragraflar 21, 28 ve 38). Mahkeme, sorumlu bir
devletin yetkililerinin "diğer basvurularda sahte belgelerin sunulmus olması"
bahanesi ile, basvuranla direkt temasa geçmesinin uygun olmadığını vurgulamıstır.
Bir Hükümetin belli bir basvuruda bireysel basvuru hakkının suistimal edildiğine
inanması için sebebi olması hallerinde bile, Mahkeme, Komisyon gibi, hükümet
tarafından yapılması uygun olan islemin basvuruya bakanın hangisi olduğuna bağlı
olarak, Mahkeme'yi veya Komisyon'u Hükümet'in harekete geçirmesi ve sunulan
yanlıs bilgiler hakkında bilgilendirmesi olduğuna inanmaktadır. Hükümetin bu
davadaki söz konusu fiili gibi bir davranısı basvuran tarafından gözünü korkutmak
için yapılan bir girisim olarak değerlendirilebilir. Gerçekten de basvuran, Sn. Selçuk
ile olan görüsmesinin ürkütücü olduğunu söylemistir. (bkz. yukarıdaki 21. paragraf).
132. Hükümet'e sunulan tek vekaletnamenin, basvuranın tam ismini
tasıyan vekaletnamenin bir kopyası olmasına rağmen, basvuranın Sn. Selçuk ile
görüsmesinin kayıtlarına göre, basvurana Selma Tan adını tasıyan bir vekaletname
gösterilmistir (bkz. yukarıdaki paragraflar 21 ve 38). Mahkeme, yazılı ifadenin
doğruluğunu teyit edememistir, fakat, yine de Hükümet'in Komisyon'a, basvuranın
vekaletnameyi imzalamadığı konusunda bilgi verdiği bir gerçektir. (bkz. Komisyon
Raporu'nun 279. sayfası ). Hükümet, Sn. Selçuk ile yapılan görüsmenin dısında,
Komisyon'un bu türden bilgi edinebileceği baska bir kaynak göstermemistir.
Mahkeme, basvurunun geçerliliğine ve böylece de basvuranın
güvenirliğine gölge düsürmek için, yetkililer tarafından kasıtlı bir girisim yapıldığı
görüsündedir. Fakat, yetkililerin yukarıda anlatılan fiillerinin bireysel basvuru
hakkının reddedilmesini olusturan basvuranın iddialarını basarılı bir sekilde takip
etmesini engellediği seklinde bir yorum yapılamaz.
133. Yukarıda anlatılanların ısığı altında, Mahkeme, sorumlu Devletin,
Sözlesme'nin 25/1. maddesindeki yükümlülüklerini yerine getirmediğine karar
vermistir.
IX. SÖZLESME'NĐN 41. MADDESĐNĐN UYGULANMASI
134. Sözlesme'nin 41. maddesi söyledir:
"Mahkeme, isbu Sözlesme ve Protokollarının ihlal edildiğine karar verirse ve
ilgili Yüksek Sözlesmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa,
Mahkeme, gerektiği taktirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın
tatminine hükmeder."
A. Manevi Zarar
135. Basvuran, kendisi, esi ve üç küçük çocuğu hakkında, Sözlesme'nin
ihlallerinin uygulama haline gelmis olmasının olduğu kadar, Sözlesme ile güvenceye
alınan haklarının ihlal edilmesinin kurbanı olduklarını ileri sürerek, manevi tazminat
olarak 15.000 Đngiliz Sterlini (ĐS) talep etmistir.
136. Komisyon Delegesi, basvuran tarafından ileri sürülen meblağ
hakkında yorum yapmamıstır.
137. Hükümet, basvuranın, Devletin esinin öldürülmesi ile ilgili olaya
karıstığı seklindeki iddiasını kanıtlamadığına ve ulusal bir otoriteye tazminatla ilgili
talebini sunmadığına dikkati çekerek, basvuranın talebini abartılı bulmus ve haksız
kazanca sebebiyet verdiğini belirterek reddetmistir.
138. Mahkeme, bu basvurunun, basvuran tarafından kendisi, merhum
esi ve üç küçük çocuğu adına yapıldığını belirtmistir. Basvuranın ve çocuklarının
uğradığı manevi zararın yalnızca ihlal bulgusu ile karsılanamayacağını kabul
etmistir. Mahkeme, adil bir sekilde değerlendirme yaparak, basvurana ödeme
günündeki kur üzerinden Türk Lirasına çevrilerek, 15.000 Đngiliz Sterlini'ne
hükmetmistir.
B.Mahkeme Masrafları
139. Basvuran, basvurunun sunulması için yapılan masraflar için toplam
24,396.06 Đngiliz Sterlini talep etmistir. Bu meblağa Ankara'daki bir durusmada
Komisyon Delegeleri önünde ifade alınmasına katılım ve Strazburg'da Mahkeme
önünde yapılan durusmaya katılım konusundaki masraflar da dahildir. Đngiltere'deki
hukuk grubu ve Türkiye'deki basvuran ve avukatlar arasında irtibat sağlama rolü
nedeniyle Kürdistan Đnsan Hakları Projesi'ne (KHRP) toplam 3,265 Đngiliz Sterlini
ve Türkiye'deki bir avukat tarafından üstlenilen isler için 3,000 Đngiliz Sterlini talep
etmistir.
140. Hükümet, Mahkeme'nin Mentes ve Diğerleri (28 Kasım 1997
tarihli karar, Raporlar 1997-VIII, s. 2719, para. 107) ve Ergi Kararına (s. 1786, para.
115) gönderme yaparak KHRP hususunda ödeme yapılması konusunu tartısmıstır.
Dahası talep edilen bu meblağları abartılı olarak nitelendirmis ve bu baslık altında
talep edilen meblağın basvuranın Strazburg'da 21 Türk avukat tarafından temsil
edilmesini karsılayacağını belirtmistir.
141. Bu meblağ konusunda yapılan talep ile bağlantılı olarak, basvuran
tarafından öne sürülen iddiaların detaylarına bağlı olarak ve adil bir sekilde karar
vererek, uygulanması muhtemel Katma Değer Vergisi (KDV) ile birlikte, 15,000
Đngiliz Sterlini'nin (ĐS) basvuranın Avrupa Konseyi'nden yasal yardım yoluyla aldığı
13,495 Fransız Frangı çıkartıldıktan sonra ödenmesine hükmetmistir.
C.Gecikme Faizi
142. Mahkemeye sunulan bilgiye göre, kararın verildiği tarihte
Đngiltere'de uygulanan yıllık basit faiz oranı % 7,5'dir.
BU NEDENLERDEN DOLAYI, MAHKEME
1. Oybirliğiyle, Hükümetin ilk itirazlarını reddetmistir.
2. Oybirliğiyle, basvuranın esinin Sözlesme'nin 2. maddesinin ihlali
anlamında öldürüldüğünün tesbit edilemediğine karar vermistir.
3. Oybirliğiyle, taraf Devletin yetkililerinin, basvuranın esinin ölümünün
kosulları hakkında etkili bir sorusturma yürütmemis olmalarından dolayı
Sözlesme'nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar vermistir.
4. Oybirliğiyle, basvuranın Sözlesme'nin 2. maddesi bağlamında yasam
hakkının iç hukukta korunmadığı iddiası hakkındaki sikayetleri dikkate almaya
gerek görmemistir.
5. 1'e karsı 16 oyla, Sözlesme'nin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar
vermistir.
6. Oybirliğiyle, Sözlesme'nin 2. maddesinin, Sözlesme'nin 14. maddesiyle
birlikte ihlal edilmediğine karar vermistir.
7. 1'e karsı 16 oyla, Taraf Devletin Sözlesme'nin önceki 25/1. maddesi
bağlamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğine karar vermistir.
8. Oybirliğiyle,
(a) Taraf Devletin, basvuran ve çocuklarına üç ay içinde manevi zararın
tazmini yoluyla, 15,000 (onbes bin) Đngiliz Sterlini (ĐS)'ni ödeme gününde
uygulanan döviz kurundan Türk Lirasına çevirerek ödemesine hükmetmistir.
(b) Yukarıda bahsedilen üç aylık sürenin asılması halinde, ödemeye kadar
yıllık olarak %7.5 oranında basit faiz uygulanır.
9. 5'e karsı 12 oyla,
(a) Taraf Devletin basvurana, üç ay içinde yargılama masrafı olarak,
uygulanabilecek Katma Değer Vergisi ile birlikte 15,000 (onbes bin) ĐS'den 13,495
(onüç bin dört yüz doksanbes) Fransız Frankını bu kararın yayınlandığı tarihte
geçerli kurdan ĐS'ne çevirerek çıkarıp ödemesine hükmetmistir.
(b) Yukarıda bahsedilen üç aylık sürenin asılması halinde, ödemeye kadar
yıllık olarak % 7.5 oranında basit faiz uygulanır.
10. Adil tatmin hakkında basvuranın taleplerinin geri kalan kısmını
oybirliğiyle reddetmistir.
Đngilizce ve Fransızca olarak hazırlanmıs olup, 8 Temmuz 1999
tarihinde Strazburg'da Đnsan Hakları Binası'nda kamuya açık olarak yapılan
durusmada tefhim edimistir.
Đmza: Luzius WĐLDHABER
Baskan
Đmza: Maud DE BOER-BUQUICCHIO
Raportör Vekili
Sözlesme'nin 45. Maddesinin 2. Paragrafına ve Tüzük'ün 74.
Maddesinin 2. Paragrafına göre, Sayın Gölcüklü'nün Kısmi Karsıoyu bu karara ek
olarak sunulmustur.
HAKĐM GÖLCÜKLÜ'NÜN KISMĐ KARSIOYU
(Çeviri)
Asağıda belirtilen nedenlerden dolayı, üzüntü duyarak bazı konularda
çoğunluğun fikrine katılamıyorum.
1. Ergi- Türkiye Kararı'ndaki karsı oyumda da belirttiğim gibi, (28
Temmuz 1998 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları, 1998-IV), Mahkeme ölümle
ilgili söz konusu sikayet hakkında etkili bir sorusturma yapılmadığı için
Sözlesme'nin 2. maddesinin ihlal edildiğini tespit ettiğinde, ölümün meydana geldiği
sartlar hakkında etkili ve tatmin edici bir sorusturma yapılmamasının, Sözlesme'nin
hem 2. hem de 13. maddeleri bağlamındaki sikayetlerin temelini olusturması
nedeniyle, Sözlesme'nin 13. maddesi ile ilgili ayrı bir konunun ortaya çıkmadığı
görüsündeyim. Bu bağlamda, Kaya Türkiye Kararı'ndaki karsıoyuma ve konu
hakkında Komisyon'un büyük çoğunluğunun benimsediği görüse gönderme
yapıyorum. (Bkz. Aytekin Türkiye Kararı, basvuru no 22880/93, 18 Eylül 1997;
Ergi Türkiye Kararı, basvuru no 23818/94, 20 Mayıs 1997; Yasa Türkiye, basvuru
no 22495/93, 8 Nisan 1997).
2. Mahkeme, basvuran tarafından yapılan bazı iddiaları yorumlayarak,
Hükümet'in bu hüküm ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmediği için
Sözlesme'nin önceki 25. Maddesinin 1. Paragrafının ihlal edildiği sonucuna
varmıstır. ( bkz. kararın 126. ve müteakip paragrafları)
Bu bağlamda basvuran, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'ndeki
bassavcı Sn. Bekir Selçuk ile görüsmesine değinmistir. Bu görüsme, öncelikle
basvuranın iddialarının tam olarak ne olduğunu teyit etmek için ve ikinci olarak da
Komisyon'a basvurusunun geçerliliğini kontrol etmek için faydalı ve gerekli idi.
Hükümet'in de belirttiği gibi, " diğer birçok davada Komisyon'a sahte belge
sunulduğu göz önünde bulundurulduğunda, basvurana basvurusunun doğruluğunun
sorulması önemli idi".Basvuran görüsmenin resmi kayıtlarından da belli olduğu gibi,
basvurusunu takip etmek istediğini belirtmistir. Basvuruda bulunan bir bireyin,
basvurusu ile ilgili olarak, ilgili ulusal otoriteye davet edilmesi durumunda,
kendisini rahatsız hissedebileceği doğrudur. Fakat bu psikolojik durumun ilgili
sahsın Strazburg organları önündeki basvurusunu takip etmesini engellediğini
düsünmek benim fikrime göre, kötü talih veya davalı devletin itibarını sarsmak için
yapılan politik bir oyundur.
3. 19. Maddeyi değistiren 11 nolu Protokol'ün yürürlüğe girmesinden sonra
Mahkeme daimi surette çalısmaya baslamıstır.
1 Sekretaryanın Notu. Tüzük A, 9 No'lu Protokol'ün yürürlüğe
girmesinden önce (1 Ekim 1994) Mahkeme'ye gönderilen bütün davalara ve o
tarihten 31 Ekim 1998 tarihine kadar, sadece bu Protokol'ün bağlamadığı
devletlerle ilgili davalara uygulanır.
1 Raportörün Notu. Pratik nedenlerden dolayı bu ek sadece kararın
basılmıs sekli ile Mahkeme'nin hüküm ve Karar Raporları'nda yayınlanacaktır
fakat, Komisyon Raporu'nun bir kopyasını Sekretarya'dan temin etmek
mümkündür.