Türkiye Birlesik Komünist Partisi ve Diğerleri Türkiye Davası
Đnsan Hakları Mahkemesi Kararı
TÜRKĐYE BĐRLESĐK KOMÜNĐST PARTĐSĐ VE DĐĞERLERĐ /
Türkiye Davası*
(133/ 1996/ 752/ 951)
30 Ocak 1998
Bu davada, Divan Đçtüzüğü A’nın 51. maddesi uyarınca Büyük
Daire olarak toplanan Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi, su üyelerden
olusmustur: R. Bernhart, Baskan, F. Gölcüklü, F. Matscher, R.
Macdonald, C. Russo, N. Valticos, E. Palm, I. Foighel, R. Pekkanen,
A.N. Loizou, J. M. Morenilla, John Freeland, A.B. Baka, M. A. Lopes
Rocha, L. Wildhaber, J. Makarczyk, P. Kuris, U. Lohmus, P. van Dijk.
DAVANIN ESASI
I. DAVANIN ÖZEL KOSULLARI
7. Đlk basvurucu, Türkiye Birlesik Komünist Partisi (“TBKP”),
Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıs olan bir siyasi partiydi (bkz.
paragraf 10 asağıda).
Bay Nihat Sargın ve Bay Nabi Yağcı, ikinci ve üçüncü basvurucular,
sırasıyla TBKP’nin Genel Baskan ve Genel Sekreteri idiler.
8. TBKP 4 Haziran 1990 tarihinde kurulmustu. Aynı gün, partinin
tüzük ve programı, Anayasaya ve 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu’na uygunluğunun denetlenmesi için Yargıtay Cumhuriyet
Bassavcılığı’na sunulmustur (2820 sayılı yasa için bakınız 12. paragraf
asağıda).
A. TBKP’nin kapatılması için yapılan basvuru
9. 14 haziran 1990 tarihinde, TBKP genel seçimlere katılmaya
hazırlanırken, Yargıtay Cumhuriyet Bassavcısı (“Cumhuriyet
Bassavcısı”), bu partinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne
basvurdu. Cumhuriyet Bassavcısı, partiyi; Anayasanın 6,10,14 ve
değisiklikten önceki 68. maddeleriyle, 2820 sayılı yasanın 78.
maddesine aykırı olarak sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde
tahakküm kurmak, 2820 sayılı yasanın 96/3. maddesine aykırı olarak
adında “komünist” kelimesini bulundurmak, Anayasanın 2,3,66 ve
değisiklikten önceki 68. maddeleriyle 2820 sayılı yasanın 78 ve 81
maddelerine aykırı olarak Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunmak ve 2820 sayılı
yasanın 96/2. maddesine aykırı olarak, daha önce kapatılmıs bir siyasi
partinin devamı olduğunu ilan etmekle itham etti.
Cumhuriyet Bassavcısı basvurusunu desteklemek için
TBKP’nin programından bazı bölümlere, temel olarak da “Kürt
sorunun barısçı, demokratik ve adil çözümüne doğru” baslıklı
bölümüne dayanmıstır, bu bölüm asağıdaki gibidir:
“Ulusal kurtulus savası birlikte yürütüldüğü halde Kürtlerin ulusal
varlığı ve mesru hakları Cumhuriyetin kurulusundan bu yana inkar
edilmistir. Gelisen Kürt ulusal bilincine, egemen güçler; yasaklarla,
baskı ve terörle yanıt vermislerdir. Irkçı, soven, militarist politikalar,
Kürt sorununu keskinlestirmektedir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin
demokratiklesmesinin önünde büyük bir engel olusturmakta ve
uluslararası emperyalist ve militarist odakların, ortadoğudaki
gerginliklerini arttırma, halkları birbirine düsman etme, Türkiye’yi
askeri maceralara sürükleme planlarına hizmet etmektedir.
Kürt sorunu, Kürt halkının varlığının, ulusal kimliğinin ve
haklarının tanınmamasından kaynaklanan politik bir sorundur. O
nedenle bu sorun baskı, terör ve askeri yöntemlerle çözülemez. Siddet
her halkın doğal ve devredilmez hakkı olan kendi geleceğini tayin
hakkının, birlik değil, aykırılık biçiminde ve tek yönde kullanılmasına
yol açar. Sorunun çözümü politiktir. Kürt halkı üzerindeki baskı ve
ayrımcılığın kalkması için Türk ve Kürtler birlesmek zorundadırlar.
TBKP, Kürt sorunun, ortak menfaatler üzerine kurulmus, esit
haklara ve demokratik yeniden yapılanma amacına dayanan, Türk ve
Kürt halklarının gönüllü olarak birarada yasamasını sağlayacak
barısçıl, demokratik ve adil bir sekilde çözülmesi için çalısacaktır.
Kürt sorunun çözümü Kürtlerin özgür iradesini temel almalı,
Türk ve Kürt uluslarının ortak çıkarlarına dayanmalı, Türkiye’nin
demokratiklesmesine ve Ortadoğu’da barısa hizmet etmelidir.
Kürt sorununa, ancak ilgili taraflar görüslerini özgürce ifade
edebildiklerinde, sorunu çözmek için hiçbir sekilde siddete
basvurmayacakları konusunda anlastıklarında ve siyasette kendi ulusal
kimlikleriyle yer aldıklarında çözüm bulunabilecektir.
Kürt sorununun çözülmesi zaman alacaktır. Kısa vadede,
Kürtler üzerindeki askeri ve politik baskıların sona erdirilmesine, Kürt
kökenli yurttasların yasam güvenliklerinin sağlanmasına, olağanüstü
halin sona erdirilmesine, köy koruculuğu sisteminin terkedilmesine,
Kürt dili ve Kürt kültürü üzerindeki yasakların kaldırılmasına öncelik
verilmelidir. Sorun özgürce tartısılmalıdır. Anayasada Kürtlerin varlığı
tanınmalıdır.
Türkiye’de Kürt sorununa çözüm bulunmadan demokratik
yenilenme gerçeklesemeyecektir. Her çözüm, Türkiye’nin
demokratiklesmesi için bir mücadele gerektirecektir.”
Cumhuriyet Bassavcısı’nın dayandığı diğer iki bölüm de
söyledir:
“... Türkiye Đsçi Partisi ve Türkiye Komünist Partisi’nin
birlesmesinden ortaya çıkan, Türkiye Birlesik Komünist Partisi emekçi
sınıfın partisidir.
...
Kültürel yenilenme, Türk ve Kürt ulusal değerleri, Anadolu
Uygarlıklarının mirası, Đslam kültürünün insancıl öğeleri, halkımızın
çağdaslasma mücadelesinde yarattığı tüm değerlerin evrensel, çağdas
kültür ile karsılıklı etkilesimi ile gerçeklesecektir.”
Yukarıda adı geçen Türkiye Đsçi Partisi, 16 Ekim 1981
tarihinde, TBKP’nin kapatılmasında esas alınanlara benzer
gerekçelerle kapatılmıstır.
B. TBKP’ nin kapatılması
10. Anayasa Mahkemesi 16 Temmuz 1991 tarihinde TBKP’nin
kapatılmasına karar verdi; ki bu karar, 2820 sayılı yasanın 107/1.
maddesi uyarınca, ipso jure, partinin tasfiyesini ve sahip olduğu
malların hazineye geçmesini gerektirmekteydi. Karar, 28 Ocak 1992
tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı. Sonuç olarak, partinin
kurucuları ve yöneticileri diğer siyasi örgütlerde benzeri görevler
almaktan men edildi ( Anayasanın 69. ve 2820 sayılı yasanın 95/1.
maddeleri - bkz. Parag. 11 asağıda).
Anayasa Mahkemesi, ilk olarak, TBKP’nin bir sosyal sınıfın,
proleteryanın, diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenlik kurmasını
hedeflediği iddiasını reddetti. Partinin tüzüğünün, Modern Marxist
ideoloji ve çağdas politik görüslere dayandığını, bu bağlamda
TBKP’nin, siyasal çoğulculuk, genel oy ve siyasal katılma özgürlüğüne
dayanan demokrasinin gereklerini yerine getirdiğine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi, 2820 sayılı yasanın 96/2. maddesine
dayanılarak ileri sürülen, hiçbir siyasi partinin daha önceden kapatılmıs
olan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemeyecekleri
iddiasını da reddetmistir. Anayasa Mahkemesi’ne göre, bir siyasi
partinin daha önceki politik hareket ve düsünce akımlarının kültürel
mirasını sahiplenmesi bütünüyle doğaldır ve bu demokrasi fikrine
uygundur. Bundan dolayı, TBKP, sadece Marksist kurumların deneyim
ve kazanımlarından ilham almıs olması nedenine dayanılarak, yasa
hükümlerini ihlal etmis sayılamaz.
Anayasa Mahkemesi, 2820 sayılı Yasanın 96/3. maddesince
kullanılması yasaklanmıs olan bir sözcüğün, bir siyasi partinin , somut
olayda TBKP’nin, adında bulunmasını , tek basına, yasa hükmünün
uygulanması için yeterli saymıs ve sonuç olarak bunun ilgili partinin
kapatılmasını gerektirdiğine karar vermistir
Anayasa Mahkemesi, TBKP’nin tüzük ve programının, devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü zayıflatır gözüktüğü iddiası
ile ilgili olarak, bu tüzük ve programın, inter alia, iki ulusa gönderme
yaptığı (Türk Ulusu ve Kürt Ulusu) bölümlerine isaret ederek, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde iki ulusun bulunduğunu kabul etmenin
mümkün olmadığını belirtmis ve yurttaslarının, etnik kökenleri her ne
olursa olsun Türk vatandası olduklarını vurgulamıstır. Parti tüzüğünde
Türk dili ve kültürü dısındaki dil ve kültürlere destek veren
bölümlerde, gerçekte Türk Ulusal birliğine zarar verecek bir sekilde
azınlıklar yaratma amacını tasıyan öneriler yeralmaktadır.
Kendi geleceğini tayin hakkının ve bölgesel özerkliğin anayasa
tarafından yasaklandığını hatırlatan Anayasa Mahkemesi; devletin tek,
ülkenin tüm ve ulusun da bir olduğunu belirtmistir. Mahkeme, ulusal
birliğin, etnik kökenlerine ve esit tabanlardan gelip gelmediklerine
bakmaksızın biraraya gelen topluluk ve bireylerin bütünlesmesi ile
sağlandığını, ulusun meydana geldiğini ve devletin böyle kurulduğunu
belirtmistir. Türkiye’de, Lozan Antlasması ve Türkiye ile Bulgaristan
arasında yapılan dostluk antlasmasında tanınanlar dısında “azınlık” ya
da “ulusal azınlık” ve yurttaslar arasında ayrım yapılmasına olanak
tanıyacak herhangi bir Anayasal ya da yasal düzenleme yoktur. Kürt
kökenliler de, tüm yabancı asıllılar gibi kendi kimliklerini
açıklayabilirler, ancak Anayasa ve yasalar onların bir ulus ya da Türk
ulusundan ayrı bir azınlık olusturmalarını yasaklamıstır. Sonuç olarak,
TBKP’nin ayrımcılığı ve Türk ulusunun bölünmesini tesvik etmesi
kabul edilemez ve bu hususlar söz konusu partinin kapatılmasını haklı
kılar.
II. ĐLGĐLĐ ĐÇ HUKUK
A. Anayasa
11. Söz konusu tarihte; Anayasa’nın ilgili hükümleri söyledir:
2. madde :
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanısma ve adalet
anlayısı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyeçiliğine bağlı,
baslangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve
sosyal hukuk devletidir.”
3/1. madde:
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili
Türkçedir.”
6. madde :
“Egemenlik kayıtsız sartsız milletindir.
...
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kisiye, zümreye veya
sınıfa bırakılamaz.”
10/1. madde :
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düsünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
esittir.”
14. madde :
“Anayasada yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve
Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düsürmek, temel hak ve hürriyetleri
yok etmek, devletin bir kisi veya zümre tarafından yönetilmesini veya
sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak
veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir
yoldan bu kavram ve görüslere dayanan bir devlet düzenini kurmak
amacıyla kullanılamazlar.”
66. madde :
“ Türk Devletine vatandaslık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”
68. madde ( Değisiklikten Önceki Hali ) :
“ Vatandaslar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve
partilerden çıkma hakkına sahiptir...
Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Siyasi partiler, önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun
hükümleri içinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasi partilerin tüzük ve programları, Devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine,
demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.
Sınıf veya zümre egemenliğini veya herhangi bir diktatörlüğü
savunmayı ve yerlestirmeyi amaçlayan siyasi partiler kurulamaz,...”
69. madde (Değisiklikten Önceki Hali ) :
“Siyasi partiler, tüzük ve programları dısında faaliyette bulunamazlar;
Anayasanın 14’üncü maddesindeki sınırlamalar dısına çıkamazlar;
çıkanlar temelli kapatılır.
...
Siyasi partilerin parti içi çalısmaları ve kararları, demokrasi esaslarına
aykırı olamaz.
...
Cumhuriyet Bassavcılığı, kurulan partilerin tüzük ve programlarının
kurucularının hukuki durumlarının Anayasa ve kanun hükümlerine
uygunluğunu, kuruluslarını takiben ve öncelikle denetler; faaliyetlerini
de takip eder.
Siyasi partilerin kapatılması, Cumhuriyet Bassavcılığı’nın açacağı dava
üzerine, Anayasa Mahkemesince karara bağlanır.
Temelli kapatılan siyasi partilerin kurucuları ile her kademedeki
yöneticileri; yeni bir siyasi partinin kurucusu, yöneticisi ve denetçisi
olamayacakları gibi, kapatılmıs bir siyasi partinin mensuplarının üye
çoğunluğunu teskil edeceği yeni bir siyasi parti de kurulamaz...”
B. 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu
12. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun ilgili hükümleri söyledir:
78. madde :
“ Siyasi partiler:
(a) Türkiye Devletinin Cumhuriyet olan seklini;...Anayasanın Türk
Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, diline,
bayrağına, milli marsına... dair hükümlerini; egemenliğin kayıtsız
sartsız Türk Milletine ait olduğu... esasını; ...egemenliğin
kullanılmasının belli bir kisiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı
... hükmünü ...;
Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düsürmek, temel
hak ve hürriyetleri yok etmek, dil, ırk, renk, din ve mezhep ayrımı
yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüslere
dayanan bir devlet düzeni kurmak amacını güdemezler
...
(c) Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini veya
zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve
yerlestirmeyi amaçlayamazlar ve bu amaca yönelik faaliyette
bulunamazlar ...”
80. madde :
“Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği
ilkesini değistirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik
faaliyette bulunamazlar.”
81. madde :
“Siyasi partiler :
(a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini veya mezhep
veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri
süremezler; ( veya )
(b) Türk dilinden veya kültüründen baska dil ve kültürleri korumak,
gelistirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde
azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını
güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar ...”
90/1. madde :
“ Siyasi partilerin tüzük, program ve faaliyetleri Anayasa ve bu kanun
hükümlerine aykırı olamaz.”
96/3. madde :
“ … komünist, anarsist, fasist, teokratik, nasyonel sosyalist, din, dil,
ırk, mezhep ve bölge adlarıyla veya aynı anlama gelen adlarla da siyasi
partiler kurulamaz veya parti adında bu kelimeler bulunamaz.”
101. madde :
“Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı:
(a) Parti tüzüğünün veya programının ... bu kanunun dördüncü
kısmında yer alan hükümlerine aykırı olması; (veya)
(b) Parti büyük kongresince, merkez karar ve yönetim kurulunca ... bu
Kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı
karar alınması veya genelge veya bildiriler yayınlanması ... veya parti
genel baskanı veya genel baskan yardımcısı veya genel sekreterinin
sözü edilen bu maddeler hükümlerine aykırı olarak sözlü ya da yazılı
beyanda bulunması; ... hallerinde verilir...”
107. madde :
“ Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılan siyasi partinin bütün malları
Hazineye geçer.”
Yukarıda 101. maddede gönderme yapılan, yasanın 4.
bölümünde, yukarıda aktarılan 90(1) ve 96(3). maddelerindeki belli
bazı bölümler bulunmaktadır.
KOMĐSYON ÖNÜNDE ĐSLEMLER
13. Basvurucular 7 Ocak 1992 tarihinde Komisyona basvurdular.
Basvurucular TBKP’nin kapatılmasının;
(a) Sözlesmenin 6/2, 9,10,11. maddelerini ayrı ayrı, 14. madde
ile birlikte ve 18. maddesini (9,10,11. maddelerle bağlantılı
olarak); ve
(b) 1 No’lu protokolün 1. ve 3. maddelerini ihlal ettiğini
savunmuslardır.
14. 6 Aralık 1994 tarihinde Komisyon, basvuruyu (no. 19392/92)
Sözlesmenin 6/2. maddesi bakımından kabul edilmez, diğer maddelere
iliskin iddialar bakımından kabul edilebilir bulmustur.
15. Komisyon 3 Eylül 1996 tarihli raporunda (31. madde), oybirliği ile
sözlesmenin 11. maddesinin ihlal edilmis olduğuna, 9 ve 10. maddeler
bakımından ayrı bir meselenin doğmadığına ve sözlesmenin 14 ve 18.
maddeleriyle, 1 No’lu protokolün 1 ve 3. maddeleriyle ilgili ayrı bir
inceleme yapmanın gerekli olmadığına oybirliğiyle karar vermistir.
DĐVANA SON SUNUSLAR
16. Hükümet dilekçesinde, “…Divan’dan Sözlesmenin 9,10,11,14 ve
18. maddelerinin ve 1 No’lu protokolün 1 veya 3. maddelerinin ihlal
edilmediğine karar vermesini talep etti”.
17. Basvurucular, “ basvurunun dayandığı olayların … Sözlesmenin
11. ve 1 No’lu protokolün 1 ve 3. maddelerinin ihlali sonucunu
doğurduğunun” tespitini talep etmislerdir.
KARAR
I. 11. MADDENĐN ĐHLALĐ ĐDDĐASI:
18. Basvurucular, TBKP’nin kapatılmasının ve liderlerinin - Bay
Sargın ve Bay Yağcı da dahil olmak üzere - baska bir siyasi partide
benzeri görevler üstlenmelerinin yasaklanmasının sözlesmenin 11.
maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünü ihlal
ettiğini iddia etmislerdir. 11. maddeye göre:
“1. Her sahıs asayisi ihlal etmeyen toplantılara katılmak ve
baskalarıyla birlikte sendikalar tesis etmek ve kendi menfaatlerini
korumak üzere sendikalara girmek hakkı dahil olmak üzere dernek
kurma hakkını haizdir.
2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplulukta, zaruri
tedbirler mahiyetinde olarak milli güvenliğin, amme emniyetinin,
nizamı muhafazasının, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlakın veya
baskalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için ve ancak kanunla
tahdide tabi tutulabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı
kuvvetler, zabıta mensupları ve devletin idare mekanizmasında görevli
olanlar hakkında muhik tahditler konmasına mani değildir.”
A. 11. Maddenin Uygulanabilirliği
1. Tarafların Divan Önündeki Sunusları
(a) Hükümet
19. Hükümet, 11. maddenin, hiçbir olayda siyasi partilere
uygulanamayacağını ileri sürmüstür. Bir parti, tüzük veya programında
bir ülkenin anayasal düzenine saldırdığında, Divan Sözlesmenin konu
bakımından (ratione materiae) uygulanamayacağına karar vermeli ya
da 11. maddeyi uygulamak yerine 17. maddeyi uygulayacağını
açıklamalıdır.
Sözlesmenin yüzeysel olarak incelenmesi durumunda bile 11.
maddenin ya da bunun dısındaki bir maddenin siyasal partilere iliskin
herhangi bir ibare bulundurmadığı gibi devletlerin anayasal yapılarına
da gönderme yapılmamıstır. Siyasal kurumlara iliskin olarak yalnızca
1. No’lu protokolün 3. maddesinde bir gönderme olması ve bu
maddenin de devletlere yükümlülük getirecek bir biçimde ifade edilmis
olması nedeniyle, bireyler lehine herhangi bir hak tanımıyor olması
önemlidir.
Ulusal anayasaların normal olarak örgütlenme özgürlüğünün
düzenlenmesi bağlamında ele aldığı diğer örgütlenme biçimlerinden
farklı olarak, siyasal partilere iliskin düzenlemeler, temel anayasal
kurumların düzenlendiği bölümlerde yer almaktadır. Bu, örneğin;
Almanya, Danimarka, Đspanya, Fransa, Đtalya, Yunanistan
anayasalarında böyledir.
20. TBKP’nin tüzük ve programı Türkiye’nin temel anayasal ilkeleri
ile açıkça bağdasmamaktadır. TBKP, kendisini “komünist” olarak
adlandırmayı seçmekle, kaçınılmaz olarak yıkıcı bir öğretiye gönderme
yapmakta, Türkiye’nin siyasal ve ülkesel birliğine zarar verecek
totaliter bir politik hedef seçmekte ve Türk kamu hukukunun temel
ilkelerini, laiklik gibi, tehlikeye atmaktadır. Komünizm, her halde,
iktidarı güç kullanarak elde etmeyi gerektirir ve bu sadece Türkiye’de
değil fakat Avrupa Konseyi üyesi diğer devletlerde de kabul
edilemeyecek bir siyasal düzen kurmayı hedefler. Ayrıca belli bir
takım isimlerin kullanılması Batı’daki diğer hukuk sistemlerinde de
yasaklanmıstır. Bu bağlamda, Hükümet Almanya, Polonya ve Portekiz
Anayasalarına gönderme yapmaktadır. Sonuç olarak, TBKP liderleri,
1990’da (Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra) “komünist” adını ne
maksatla seçmis olurlarsa olsunlar, Hükümete göre, bu adın seçilmesi,
siyasal anlamından bağımsız olarak değerlendirilemez.
21. Öte yandan, TBKP eğer siyasal hedeflerine ulasmayı basarabilirse,
Türkiye’nin ülke ve ulus bütünlüğü ciddi bir sekilde zarar görecektir.
TBKP, tüzük ve programında Türk ve Kürt ayrımı yaparak, Kürtlerin
ulusal kimliğine gönderme yaparak, Kürtlerin varlığının anayasal
olarak tanınmasını talep ederek, Kürtleri bir ulus olarak niteleyerek ve
kendi kaderlerini tayin hakları üzerinde durarak, etnik kökenden
bağımsız olan yurttaslığın temellerine zarar verecek bir ayrımcılığa yol
açmıstır. Bu siyasal hedef, devletin temelini olusturan esaslı ilkelere
meydan okuma anlamını tasıdığı için Anayasa Mahkemesi bu siyasal
hedefin anayasaya uygunluğunu denetlemek durumunda kalmıstır.
Anayasa Mahkemesi, bunu yaparken, yabancı yurttasların yerel
seçimlerde oy kullanmaları ile ilgili 31 Ekim 1991 tarihli Alman
Anayasa Mahkemesi kararı ile Korsika’nın statüsü ile ilgili 9 Mayıs
1991 tarihli Fransız Anayasa Konseyi’nin kararında izledikleri yolu
takip etmistir.
Hükümet sunusunda, devletlerin sözlesmeye katılırken, hiç bir
asamada anayasal kurumlarının ya da özelde varlıkları için gerekli
saydıkları ilkelerin Strasbourg organlarınca denetlenmesini
tasarlamadıklarını belirtmistir. Bu nedenle, TBKP gibi bir siyasi parti,
bu kurum ve ilkeleri tehdit edince, sözlesme ve protokollerine
dayanarak basvuruda bulunamaz.
TBKP, sözlesmenin temellerini ve koruduğu özgürlükleri tehdit
ettiği için bu partiye sözlesmenin 17. maddesi uygulanmalıdır. Bu
bağlamda hükümet, Komisyon’un Glimmerveen ve Hagenbeek/
Hollanda ( Basvuru no: 8348/78, Kararlar ve Raporlar (“DR”) 18, s.
187); Kühnen/ Almanya ( Basvuru no: 12194/86, DR 56, s. 205); H.,
W., P ve K/ Avusturya ( Basvuru no: 12774/87, DR 62, s.216) ve
Remer/ Almanya ( Basvuru no: 25096/94, DR 82-B, s. 117)
kararlarına isaret etmektedir. Türk makamları, Türkiye’nin içinde
bulunduğu siddetli terör ortamında, Türk toplumuna dahil çesitli
unsurlar arasında, kaçınılmaz olarak düsmanlık ve siddeti tahrik edecek
olan açıklamaların yapılmasını yasaklamak ve örgütlerin kurulmasını
engellemek durumunda kalmısken; sözlesmede öngörülen hakların
kötüye kullanılmasını engellemek için 17. maddenin uygulanması
gerektiği açıktır.
(b) Basvurucular
22. Basvurucular, siyasi partilerin 11. maddenin kapsamı dahilinde
olduğunda kusku bulunmadığını ileri sürdüler. Basvurucular,
sözlesmenin kapsamının Türk Anayasasına dayanılarak
sınırlanamayacağına dikkat çektiler. (Basvuruculara göre), Đç hukuk
sözlesmenin ısığında yorumlanmalıdır, sözlesme iç hukukun ısığında
değil.
(c) Komisyon
23. Komisyon sözlesmenin 11. maddesinin yazımından, kapsamının
belli bir takım kurum ya da gruplar lehine sınırlı olduğu ya da bu
hükmün siyasal partilere uygulanmayacağına iliskin hiç bir engelin
bulunmadığı görüsünü tartısmıstır. Aksine, 11. madde demokrasinin
gerektiği gibi uygulanabilmesini sağlayan yasal bir güvence olarak
anlasıldığında, siyasal partiler 11. maddenin koruduğu en önemli örgüt
türüdür. Bu bağlamda Komisyon, 11. madde ile ilgili olarak siyasal
partilerin faaliyetlerinin sınırlanmasına ve hatta bu tür partilerin
kapatılmasına; böylece zımnen 11. maddenin bu tür örgütlere
uygulandığına iliskin basvurularla ilgili kararlarına ( bkz. Alman
Komünist partisi Davası, Basvuru no: 250/57, Yıllık I, s. 225;
Yunanistan Davası, Yıllık, 1969, s. 170, parag. 392; Fransa, Norveç,
Danimarka, Đsveç ve Hollanda/ Türkiye Davası, Basvuru numaraları:
9940-9944/82, DR. 35, s. 143) gönderme yapmaktadır.
Divan önündeki durusmada, Komisyon temsilcisi, ayrıca, bu
olayın, Komisyonun 17. maddenin uygulamasını gerektiren nadir
olaylardan ayırdedilebilir olması nedeniyle, bu
olayda bu maddeye basvurmanın gerekli olmadığını belirtmistir. Bu
nadir olaylarda, siddeti ( yukarıda belirtilen Alman Komünist Partisi
Davasına bakınız) veya nefreti (yukarıda değinilen Remer Davasına
bakınız) yaymayı hedefleyen suç fiilleri söz konusudur. Olayda, bunun
tersine, TBKP’nin tüzük ve programında, bu partinin demokratik bir
parti olmadığına veya yasa dısı veya demokratik olmayan yöntemleri
kullanacağına, siddet kullanımına cesaret verdiğine veya Türkiye’nin
demokratik ve çoğulcu siyasal sistemine zarar vermeyi hedeflediğine
veya ırkçı (bir parti) olup diğerlerinin hak ve özgürlüklerini ortadan
kaldırmayı hedeflediğine iliskin bir ibare yoktur.
2. Divanın Değerlendirmesi
24. Divana göre sözlesmenin 11. maddesinin sözsel anlamı, siyasi
partilerin bu maddeyi dayanak olarak alıp alamayacakları sorununa bir
ilk cevap olusturmaktadır. Divan bu bakımdan, 11. maddede her ne
kadar “sendika kurma hakkı da dahil olmak üzere, baskaları ile birlikte,
örgütlenme özgürlüğü”nden söz ediliyorsa da, burada “dahil”
bağlacının, sendikaların, örgütlenme özgürlüğünün kullanılabileceği
örneklerden sadece biri olduğunu açıkça gösterdiğini belirtir. O halde,
bu hükümde, sendikaların anılmasıyla, Hükümetin değerlendirmesinde
olduğu gibi, sözlesmeyi hazırlayanların siyasal partileri 11. maddenin
kapsamı dısında bıraktıkları sonucuna varılamaz.
25. Divan, ayrıca, 11. maddenin sözsel anlamından öte, siyasal
partilerin demokrasinin layıkıyla islemesinde temel bir örgütlenme
biçimini temsil etmekte olduğuna ağırlık vermektedir. Demokrasinin
sözlesme sistemindeki önemi karsısında (Bakınız 45. Paragraf
asağıda), siyasal partilerin 11. maddenin kapsamına girdikleri
konusunda hiç bir kusku yoktur.
26. Divan bu asamada, Hükümetin, TBKP’nin Türkiye’nin anayasal
düzenini tehdit ettiği savı ile ilgili olarak, ne bu savın doğru olup
olmadığı, ne de böyle bir savın söz konusu partinin yalnızca tüzüğü ve
programı temeline dayandırılıp dayandırılamayacağı konusunda karar
vermeyi gerekli görmemektedir.Divan, bu bağlamda yakınılan
müdahalenin gerekliliği konusundaki incelemelerine yollama yapar (
bkz. 42-47. Paragraflar asağıda).
27. Divan, öte yandan, siyasal partiler de dahil olmak üzere, bir
örgütün, sadece ulusal makamlarca, bu örgüt faaliyetlerinin kendi
anayasal yapılarını tehdit ettiğine iliskin değerlendirmesi ile, sözlesme
tarafından sağlanan korumanın dısında kalmıs sayılamayacağını ve
bunların sınırlayıcı önlemler alınmasına olanak tanımayacağını
belirtmistir. Divan’ın daha önceki kararlarında da belirttiği gibi, ulusal
makamlar anayasal haklara islerlik kazandırmak veya hukukun
üstünlüğüne saygıyı sağlamak için gerekli gördükleri önlemleri
almakta ilke olarak takdir yetkisine sahip iseler de, bu sınırlamaları
sözlesmeden kaynaklanan yükümlülükleri ile bağdasır bir biçimde ve
sözlesme organlarının denetimi kaydı ile yapabilirler ( Open Door ve
Dublin Well Woman/ Đrlanda Davası, 29 Ekim 1992, Seri A no: 246- A
s.29 parag.69).
28. Sözlesmenin dibacesi, ulusal anayasalarda sıklıkla ilk olarak
düzenlenen “aynı siyasal geleneklere, ideallere, özgürlük ve hukukun
üstünlüğü konularında ortak bir mirasa” (bakınız paragraf 45 asağıda)
yollama yapılmaktadır. Sözlesme sağladığı hakları ortak güvence
sistemi ile kurmakta (bakınız, Loizidou/ Türkiye (Đlk itirazlar) 23 Mart
1995 tarihli karar, Seri A no: 310, s.26, Paragraf 70), talilik ilkesi
uyarınca , ulusal düzeyde sağlanan korumayı, hiç bir sekilde
sınırlandırmaksızın, güçlendirmektedir (sözlesmenin 60. maddesi).
29. Divan öte yandan , 1. madde uyarınca, taraf devletlerin “kendi
yetki alanı içinde bulunan herkese” sözlesmenin 1. Bölümünde
belirlenen hak ve özgürlükleri tanıdıklarını isaret etmektedir. Bu
hüküm, Sözlesmenin 14.; 2 ila 13. ve 63. maddeleri ile birlikte,
Sözlesmenin kisi, konu ve yer bakımından uygulama alanını
çizmektedir (bkz. Đrlanda/ Birlesik Krallık kararı 18 Ocak 1978, A
Serisi no:25, s. 90, parag.238). Ancak, Sözlesme kural türüne veya söz
konusu tedbire göre hiç bir ayrım yapmamakta ve üye devletlerin
“yetki alanının” hiç bir parçasını sözlesme denetimi dısına
çıkarmamaktadır. Bu nedenle taraf devletler - sıklıkla anayasalarının
ilk bölümlerinde öngörülen - “egemenliklerini” bütünü ile sözlesmeye
saygı yükümlülükleri çerçevesinde kullanırlar.
30. Böylece, üye devletlerin kurumları ve siyasal organları sözlesmede
öngörülen hak ve ilkelere saygı göstermelidirler. Bu bağlamda, söz
konusu düzenlemelerin anayasa ile (bakınız, örneğin, Gitonas ve
Diğerleri/ Yunanistan, 1 Temmuz 1997 tarihli karar, 1997-V) ya da
sadece kanunla yapılmıs olması fazla önem tasımaz (bkz. örneğin, 2
Mart 1987 Mathieu-Mohin ve Clerfayt/ Belçika kararı, Seri A no. 113).
Đlgili devlet bu hükümlere dayanarak egemenliğini kullandığı andan
itibaren, bu hükümler sözlesme hükümlerine göre denetime tabi
olurlar.
31. Divan önüne gelen ihtilaflarda, bir devletin kurumsal yapısından
kaynaklanan formlarla, dar anlamda temel haklardan kaynaklananları
ayırmaya girismek; bazen zor, hatta yapaydır. Özellikle bu olayda
böyledir, siyasal partilerin üstlendikleri rol karsısında (bakınız paragraf
25 yukarıda) bu, ilgili devlette örgütlenme özgürlüğünü, sonuç olarak
da demokrasiyi etkilemektedir.
32. Faaliyetleri ile herhangi bir devletin kurumlarını tehlikeye atan
örgütler, bu kurumların sağladığı korumadan mahrum kalırlar. Bu
bakımdan, Divan, demokratik toplum gereklerinin ve bireysel
özgürlüklerin korunması zorunluluklarının belirli bir biçimde
uzlastırılmasının sözlesmenin sistemine aykırı olmadığı seklindeki
daha önceki yargısını hatırlatır. Böyle bir uzlastırma, yetkililerin
müdahalesinin 11. maddenin 2. fıkrasına uygun olarak yapılmalıdır.
Ancak bu halde Divan, olayın tüm kosullarını gözeterek Sözlesmenin
17. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verir.
33. Komisyon önünde, Hükümet ayrıca, 11. maddenin örgütlenme
özgürlüğünü güvence altına aldığını, ancak bir partinin kapatılmasına
engel olmadığını ileri sürmüstür.
Komisyon, örgütlenme özgürlüğünün, sadece bir siyasal parti
kurabilmesini değil, aynı zamanda kurulmus bir partinin siyasal
faaliyetlerini özgürce yürütülmesini de güvence altına aldığı
görüsündedir.
Divan, sözlesmenin; hakların teorik veya varsayımsal olarak değil,
uygulamada ve etkili olarak korunmasını hedeflediğini (bakınız 13
Mayıs 1980 tarihli Artico/ Đtalya kararı, Seri A no: 37, s. 16, paragraf
33, ve yukarıda anılan Loizidou kararı, s. 27, paragraf 72)
hatırlatmaktadır. 11. maddede öngörülen hak, ulusal mercilerin
sözlesmeye bağlı olmadan anında varlığına son verebileceği sekilde
sadece bir örgütün kurulması ile sınırlı olsaydı tümüyle teorik ve
varsayımsal olurdu. Bu nedenle, 11. madde tarafından sağlanan
korumadan, örgüt var oldukça yararlanılır ve bir örgütün
kapatılmasında, (bu kararı alan) ülkenin mercileri bu hükmün 2.
paragrafının gereklerini yerine getirmelidir (bakınız parag. 35-47
asağıda).
34. Sonuç olarak 11. madde dava konusu olaylara uygulanır.
B. 11. maddeye uygunluk
1. Müdahale olup olmadığı
35. Hükümet, Komisyon önünde, TBKP’nin kapatılmasının Bay Yağcı
ve Bay Sargın’ın örgütlenme özgürlüğüne müdahale olusturmadığını
savunmustur. Ancak, bu iddia Divan önünde tekrarlanmamıstır.
36. Komisyon gibi Divan da, her üç basvurucuya bunlardan Bay Yağcı
ve Bay Sargın’a parti kurucusu ve yöneticisi olarak ve diğer tüm
siyasal gruplarda benzer sorumluluk almalarını yasaklayan bir
müdahale olduğu sonucuna varmıstır.
2. Müdahalenin haklı olup olmadığı
37. Böyle bir müdahale, “yasa tarafından öngörülmeyip”, 2. paragrafta
öngörülen mesru amaçlardan bir veya daha çoğuna yönelmedikçe ve
“demokratik bir toplumda gerekli olmadıkça” 11. maddenin ihlali
sonucunu doğurur.
(a) “Kanun tarafından öngörülmüs olma”
38. Anayasa Mahkemesi kararındaki ölçüleri Anayasanın 2, 3/1, 6,
10/1 ve 14/ 1, değisiklikten önceki 68. maddeleri ile, 2820 sayılı Siyasi
Partiler Yasasının 78, 81, 96/3. maddelerine dayandırdığından,
müdahalenin “kanun tarafından öngörüldüğü” hususunda taraflar
arasında görüs birliği vardır .
(b) Mesru amaç
39. Hükümet, müdahalenin bir takım mesru hedeflerinin bulunduğunu
belirtmistir. Bunlar; ulusal güvenliği sağlama, halkın güvenliği ve
ülkenin bütünlüğü ile diğerlerinin hak ve özgürlüklerini korumadır.
Divan, eğer, Hadjianastassiou/ Yunanistan davasında 16 Aralık 1992
tarihinde verdiği kararda olduğu gibi, bir casusluk olayının ulusal
güvenliğe zarar verdiğini kabul ederse, bu davada, sözlesmeye taraf
olan bir devletin varlığının tehdit altında olduğunu da kabul etmelidir.
40. Komisyon, Anayasa Mahkemesi tarafından TBKP’nin
kapatılmasında dayanak olarak alınan esaslar arasında ayrım yapmıstır.
Müdahalenin partinin adında “komünist” kelimesinin bulunmasından
kaynaklandığı göz önüne alındığında, Komisyon’a göre, bu
müdahalenin 11. maddeye dayanılarak herhangi bir mesru amaç
tarafından haklılastırılması mümkün değildir. Ayrıca, Anayasa
Mahkemesi de TBKP’nin demokratik kurumlara saygı göstermeyeceği
veya bir diktatörlük kurmaya tesebbüs edeceğine iliskin herhangi bir
kanıt olmadığını farketmistir. Buna ek olarak, 12 Nisan 1991’de
yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası, Ceza
Kanunu’nun, inter alia, komünist eğilimli olduğu iddia edilen örgütlere
girmeyi ve eylemlere katılmayı suç olmaktan çıkarmıstır.
Diğer yandan, TBKP’nin kapatılması, programında Türk ve Kürtler
arasında ayrım yapmasına bağlanmıs ve Komisyon bunu ülke
bütünlüğünün bu suretle ulus güvenliğinin sağlanması amacına
bağlanabileceğini ve bunun, TBKP’nin terörist bir örgüt olduğu veya
terörizmi desteklediği için değil ve fakat bu partinin açıkça ayrı bir
Kürt ulusunun yaratılmasını gerçeklestirmeye çalıstığı ve sonuç olarak
Türkiye Devleti ülkesinin yeniden dağıtılması sonucunu doğurma
olasılığının bulunmasından kaynaklandığını belirtmistir.
41. Divan, Komisyon gibi TBKP’nin kapatılmasının 11. maddede
sayılan mesru amaçlardan en az birini, “ulusal güvenliğin korunması”
amacını takip ettiğini düsünmektedir.
(c) “Demokratik toplumda gerekli”
(i) Genel ilkeler
42. Divan, 11. maddenin, özerk anlamına ve özel uygulama alanına
karsın, görülmekte olan davada, 10. madde ısığında değerlendirilmesi
gerektiğini belirtmistir. Düsüncenin korunması ve bunu açıklama
özgürlüğü 11. maddede öngörülen toplanma ve örgütlenme
özgürlüğünün önemli unsurlarından biridir ( bakınız, diğerleri yanında,
13 Ağustos 1981 tarihli Young, James ve Webster/ Birlesik Krallık
Davası kararı, Seri A no: 44, s. 23, paragraf 57, 26 Eylül 1995 tarihli
Vogt/ Almanya kararı, Seri A no:323, s. 30, prg. 64).
43. Siyasal Partilerin demokrasinin layıkıyla islemesinde ve
çoğulculuğun korunmasındaki önemli rolleri dikkate alındığında bu
hükmün öncelikle uygulanacağı açıktır ( bakınız paragraf 25 yukarıda).
Divanın, kararlarında defalarca belirtmis olduğu gibi,
çoğulculuk olmaksızın demokrasi olmaz. Bu nedenle, 10. maddede
öngörülen ifade özgürlüğü, 2. fıkra uyarınca, sadece açıklanan bilgi ve
fikirlere taraftar olunduğunda, rahatsız etmediğinde ya da farklı
olmadığında değil, aynı zamanda; taciz eden, soke eden, rahatsız eden
bir nitelik tasıdığında da söz konusudur ( bakınız, yukarıda değinilen
Vogt kararı, s.25. paragraf 52). Siyasal parti, faaliyetlerinin kollektif
olarak ifade özgürlüğünün uygulamasını olusturduğu için bunların,
Siyasal partilerin, ifade özgürlüğüne sahip olması onlara, Sözlesmenin
10 ve 11. maddelerini dayanak olarak alabilmeleri sonucunu
doğurmustur.
44. Informationsverein Lentia ve diğerleri Avusturya Davsı kararında
(Bakınız 24.11.1993, Seri A No 276, sh.16.par.38'e) Divan, devleti
çoğulculuğun nihai koruyucusu olarak nitelendirmistir. Siyasal alanda,
bu sorumluluk devlet için diğerleri yanında, 1. No’lu protokolün 3.
maddesi uyarınca kamuoyunun özgürce ifade edilmesinin sağlandığı
kosullarda makul sürelerle, gizli oyla serbest seçimler düzenleme
sorumluluğu getirir.
45. Hiç kuskusuz demokrasi “Avrupa kamu düzeninin temel bir
unsurunu temsil etmektedir (bkz. yukarıda değinilen Loizidou kararı, s.
27 parag. 75).
Bu ilk önce, sözlesmenin, insan hakları ve temel özgürlüklerin
korunması ve gelistirilmesinin, bir yandan gerçekten etkili bir siyasal
demokratik rejime ve öte yandan ortak bir insan hakları kavramına ve
insan haklarına ortak bir saygıya dayandığını bildirerek (bakınız,
yukarıda değinilen Klass ve Diğerleri kararı, s. 28, paragraf 59) ,
sözlesme ile demokrasi arasında çok açık bir bağlantı kuran,
dibacesinden çıkmaktadır. Aynı dibace takiben, Avrupa Devletlerinin
özgürlüklere ve hukukun üstünlüğüne saygı ideali ve siyasal geleneği
ortak varlığına (ortak mirasına) sahip olduklarını belirtmektedir. Divan
bu ortak varlıkta (ortak mirasta) sözlesmeye iliskin değerleri görmüs
(bakınız, 7 Temmuz 1989 tarihli Soering/ Birlesik Krallık kararı, Seri
A no:161, s. 35, paragraf 88) ve bir çok kez bunun demokratik bir
toplumun ( bakınız, 7 Aralık 1976 tarihli Kjeldsen, Busk Madsen ve
Pedersen/ Danimarka kararı, Seri A no: 23, s. 27, paragraf 53 ve
yukarıda değinilen Soering kararı, s. 34, paragraf 87) ideallerini ve
değerlerini korumaya ve gelistirmeye yönelik olduğunu hatırlatmıstır.
Ayrıca sözlesmenin 8,9,10 ve 11. maddelerinde öngörülen hakların
kullanılmasına yönelik müdahaleler, “demokratik bir toplumda
gerekli” olma ölçütü ısığında bir değerlendirmeye tabi olmaktadırlar.
Bu haklardan birine müdahaleyi haklı kılacak tek zorunluluk
“demokratik toplum”dan kaynaklananlardır. Demokrasi sözlesme
tarafından tasarlanan yegane politik modeldir ve sadece o sözlesmeyle
bağdasabilir.
Divan, sözlesmenin bazı hükümlerini demokratik toplumun temel
özellikleri olarak kabul etmistir. Bir yargı organı önündeki davanın
çekismeli karaktere sahip ve aleni olması böyledir ve bu temel ilke
sözlesmenin 6. maddesinde ( bakınız, 14 Kasım 1960 tarihli Lawless/
Đrlanda Davası kararı, -ilk itirazlar ve usul sorunları-, Seri A no: 1, s.
13) öngörülmüstür. Bu olayda söz konusu olana daha yakın bir alanda
ise; Divan, örneğin ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı
temellerinden biri olduğunu bir çok kez hatırlatmıs; ( bakınız, yukarıda
değinilen Vogt kararı, s. 25, paragraf 52) yukarıda değinilen Mathieu-
Mohin ve Clerfayt kararında ise 1 No’lu protokolün 3. maddesinin,
gerçekten demokratik bir rejimin karakteristik bir ilkesini ortaya koyan
bu hükmün, önemini açıklamıstır.
46. Sonuç olarak, örgütlenme özgürlüğü yalnızca inandırıcı ve
zorlayıcı sebeplerle kısıtlanabileceğinden, 11. maddede öngörülen
istisnalar, siyasal partiler söz konusu olduğunda dar bir yorumu
zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle taraf devletler, 11. maddenin 2.
fıkrasında öngörülen zorunluluğun varlığının tespiti konusunda; hem
yasalar, hem de bu yasaların uygulanması için alınan kararlar- buna
bağımsız yargı organlarının kararları da dahildir- üzerinde sıkı bir
Avrupa denetimine olan, sınırlı bir takdir marjına sahiptirler. Divan,
daha önce bir parlementerin hakaretten cezalandırılmasına ( bakınız,
yukarıda değinilen Castells kararı, s. 22-23, paragraf 42) iliskin olarak
böyle bir kontrolün gerekliliğini açıklamıstır. Bir partinin tümüyle
kapatılması ve yöneticilerinin gelecekte benzer faaliyetleri
yürütmesinin yasaklanması sözkonusu olduğu zaman bu denetim daha
da gereklidir.
47. Denetimi ifa ederken, Divanın ilgili ulusal makamın yerine geçme
görevi yoktur; ancak, yetkili iç organların verdikleri kararları, takdir
yetkileri bakımından 11. madde açısından denetleme görevi vardır. Bu,
Divanın davalı devletin takdir yetkisini iyi niyetle, özenle ve makul
biçimde kullanıp kullanmadığını arastırmakla yetinmesi anlamına
gelmez; Divan, davanın bütünü ısığında, yakınılan müdahalenin “takip
edilen mesru amaçla orantılı” ve ulusal makamlarca kararın haklı
kılınması için ileri sürülen nedenlerin “uygun ve yeterli” olup
olmadığını değerlendirmelidir. Böylece Divan, ulusal mercilerin , 11.
maddede belirtilen ilkelere uygun kuralları uyguladıkları ve buna ek
olarak da, kararlarını ilgili olayın kabul edilebilir tarzda bir
değerlendirilmesine bıraktıkları konusunda ikna olmalıdır (bakınız,
mutatis mutandis, 23 Eylül 1994 tarihli Jersild/ Danimarka kararı, Seri
A no: 298, s. 26, paragraf 31) .
(ii) Đlkelerin görülmekte olan davaya uygulanması
(a) Tarafların Divan önündeki sunusları
(1) Basvurucular
48. Basvurucular, Anayasa Mahkemesi’nin TBKP’nin kapatılmasında
basvuruduğu gerekçelerin yanlıs temellendirildiğini belirtmistir.
Basvurucular dilekçelerinde, bir yandan Nisan 1991’den bu yana
komünist ideoloji temelli faaliyetler suç olmaktan çıkarılmısken, hem
de Anayasa Mahkemesi TBKP’nin, demokratik ilkelere bağlı olarak,
bir sosyal sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakküm kurmasını
hedeflemediğini kabul etmisken Temmuz 1991’de bu partinin
kapatılması çeliskilidir.
Hükümet tarafından TBKP’ye atfedilen ayrımcı faaliyetler
konusunda basvurucular, bu iddialar için ne parti belgelerinden, ne de
üyelerinin beyanlarından herhangi bir temel bulunamayacağını
belirtmislerdir. Aksine parti tüzüğünde TBKP, Kürt sorununun, ortak
menfaatler üzerine kurulmus, esit haklara ve demokratik yeniden
yapılanma amacına dayanan, Türk ve Kürt halklarının gönüllü olarak
birarada yasamasını sağlayacak barısçıl, demokratik ve adil bir sekilde
çözülmesi için çalısacaktır, denilmistir. Bu nedenle TBKP, ülke
bütünlüğüne karsı olmadığı gibi, ayrımcılığın savunmasını da
yapmamıstır. Buna ek olarak, parti liderleri, ayrımcılığı, idam cezasını
gerektiren bir suç olarak düzenleyen Ceza Kanunu’nun 125. maddesi
uyarınca da da yargılanmamıslardır. Yetkililer, sadece “Kürt”
kelimesinin kullanılmasını ayrımcılık olarak kabul ettiler, oysa, öyle
bir siyasal sorun söz konusu idi ki, bunu çözmek isteyen siyasi partinin
buna değinmemesi mümkün değildi. Sorun ve azınlık grupları
mevcuttu ama siyasal partiler buna değinemiyorlardı.
Son olarak, TBKP’nin terörist bir örgüt olduğu ile ilgili olarak
basvurucular, partinin kurulduktan on gün sonra kapatıldığını, bu
nedenle de anılan türden bir faaliyet yürütmesinin mümkün
olamadığını savundular. Bu nedenle, TBKP’nin gelecekteki faaliyetleri
ancak spekülasyon konusu olabilir ve bunlar partinin kapatılması
kararına temel olusturamaz.
(2) Hükümet
49. Hükümet, örgütlenme özgürlüğünün, ifade özgürlüğü gibi, kesin
olmadığına ve sıklıkla demokratik bir toplumdaki diğer üstün
menfaatlerle çatıstığına isaret etti. Buna bağlı olarak, takdir marjı,
müdahale ile gözetilen mesru amaç ve dava kosullarının özelliği
ısığında ölçülür. Bu bağlamda hükümet; Divanın, kosulları tayin
ederken, tarihsel sartlardan kaynaklanan ihtiyaçları dikkate aldığı 25
Kasım 1996 tarihli Wingrove/ Birlesik Krallık davasındaki karara (
Raporlar 1996-V) atıfta bulundu.
Eğer TBKP’nin tüzük ve programı benzer bir yolla
incelenseydi, ulus bütünlüğü ve ülke güvenliğini tehdit eden unsurlara
aleyhte bir sınırlama getirilmesinin, sadece Türkiye davasında değil,
Avrupa Konseyine üye olan her bir ülkede zorlayıcı bir ihtiyaç olduğu
görülecekti. Esas tehlikede olan, uluslararası düzende bir ülkenin
varlığını sürdürmesi için gerekli temel sartlardı, ki bunlar Birlesmis
Milletler Sartı tarafından muhafaza altına alınmıstı.
Ayrıca, içtihatlardan da anlasıldığı üzere, kamu düzeninin
korunması, ulusal bütünlük, kamu menfaati ya da demokrasi gibi,
müdahalenin mesru amaç olarak gösterildiği hallerde, sözlesme
organları müdahaleyi haklı kılan siddet riskinin gerçek, geçerli veya
gerçeklesmesinin muhtemel olmasını talep etmiyordu. Bu teklifte asıl
yetkili olarak hükümet Komisyonun kabul edilemez bulduğu
kararlarından alıntı yaptı; X/ Avusturya davası ( Basvuru no: 5321/71,
Kararlar Derlemesi 42, s. 105), T/Belçika davası ( Basvuru no:
9777/82, DR 34, s. 158) ve A. ve H./ Avusturya ( Basvuru no: 9905/82,
DR 36, s. 187). Buna ek olarak, Komisyon ifade özgürlüğü
uygulamasının pratikte bir takım karısıklıklara sebep olup olmadığını
göz önünde bulundurmadan, ifade özgürlüğüne yapılan sınırlamaları
ulusal güvenlik nedeniyle haklı bulduğu; Almanya ile ilgili iki davayı
kabul etti (Bkz. Kuck/ Almanya Davası, basvuru no: 15404/89, DR 70,
s.262 ve Fleischle/ Almanya Davası, basvuru no: 29744/96). Son
olarak, Purcell ve diğerleri/ Đrlanda Davasında, Komisyon terör
tehdidini ve buna karsılık kamu menfaatini dikkate almıstı ( Basvuru
no: 15404/89, DR 70, s. 262).
Tüm bu davalarda, ilgili ifadelerin gerçek içeriği , mevcut bir siddet
riskinin veya doğrudan bu ifadenin kullanımının sebep olduğu siddet
hareketi ile ilgili nedensel bir bağın bulunup bulunmadığı gözönünde
bulundurulmadan, sadece sınırlandırmaların kullanımlarına
göre düzenlendiği kararların verilmesine yeterli olmustur. Diğer
yandan yukarıda alıntı yapılan Handyside kararında, 26 Nisan 1979
tarihli, Sunday Times/ Birlesik Krallık kararında ( Seri A, No: 30) ve
yine yukarıda alıntı yapılan Lingens ve Castells kararlarında ki
mahkeme hepsinde de 10. maddenin ihlal edildiğine karar vermisti,
ilgili yayınlar devletin varlığını ve demokratik düzeni tehdit etmemisti.
Özetle, ulusal topluluğun, ulusal güvenlik ve ülke bütünlüğü
gibi, asli çıkarlarına yapılan bir meydan okumayla karsılasan Türk
makamları, kendilerine sözlesme tarafından tanınan takdir marjını hiç
bir sekilde asmamıstır.
(3) Komisyon
50. Divan önündeki durusmada Komisyon Temsilcisi, ön inceleme
sırasında, yasal olmayan bir programı tanımlamakla, yasada bir
değisiklik yapmaya çalısan bir programı tanımlamak arasındaki farkı
vurguladı.Uygulamada bu ayrımın ortaya konması güçlük
arzetmektedir; siyasal partiler de dahil olmak üzere örgütlerin, Devletin
hukuksal, anayasal ve yasal yapısını değistirmek için mücadele
edebilmeleri gerekir, ancak bu mücadele için kullanılan araçlar
herhalde hukuka uygun olmalı ve demokratik araçlara dayanmalı ve
önerilen değisim temel demokratik ilkelerle uyumlu olmalıdır.
TBKP’yi kapatma kararı sadece tüzük ve programında
açıklanan bilgi ve fikirler temel alınarak verildiğinden, Komisyon,
görülmekte olan davada da 11. maddeye bağlı olarak uygulanan, ifade
özgürlüğünün; taciz eden, soke eden, rahatsız eden “bilgi” ve
“fikirleri” kapsaması kuralını göz önünde bulundurdu.
Ayrıca Komisyon Anayasa Mahkemesi’nin TBKP’nin
kapatılmasını haklı kılmak için, parti tüzüğünün küçük bir kısmını
olusturan bölümlere dayandığına isaret etti. Bundan baska, bu bölümler
hiç bir sekilde siddeti tesvik etmemektedir, bunun aksine TBKP’nin
hedeflerinden , Kürt kökenli nüfus ile ilgili olanları bile, demokratik
araçlarla ve Türk yasaları ve kurumları ile uyumlu bir sekilde
gerçeklestirme isteğini göstermektedir.
(b) Divan’ın değerlendirmesi
51. Divan, TBKP’nin faaliyetlerine baslayamadan kapatıldığını, bu
kapatma kararının- Anayasa Mahkemesi kararından da anlasıldığı
üzere- partinin gerçek hedeflerini ve yöneticilerinin gerçek niyetlerini
yansıtan hiç bir seye dayanmaksızın, sadece partinini tüzük ve
programı temelinde alındığını (bakınız paragraf 58 asağıda) belirtir.
Bu nedenle Divan da, ulusal makamlar gibi söz konusu müdahalenin
zorunlu olup olmadığını tespit etmek için bu belgeleri temel alacaktır.
52. Yargıtay Cumhuriyet Bassavcısı partinin kapatılması için yaptığı
basvurusuna gerekçe olarak dört husus ileri sürmüstür. Bunların ikisi
Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmistir: TBKP’nin
proleteryanın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakküm kurmasını
tasarladığı ve 2820 sayılı yasanın 96/2. maddesine aykırı olarak daha
önceden kapatılmıs bir partinin - Türkiye Đsçi Partisi - devamı
olduğuna iliskin iddiayla ilgili tartısmalar.
Divan bu nedenle incelemesini Anayasa Mahkemesi tarafından
kabul edilen diğer iki iddiaya hasredebilir.
53. Bunlardan ilki, TBKP’nin 2820 sayılı yasanın 96/3. maddesine
aykırı olarak adında “komünist” kelimesini bulundurması idi (bkz. 12.
paragraf yukarıda). Anayasa Mahkemesi bilhassa, anılan hükmün,
(partilerin) bütünüyle usulüne uygun kurulmasını emrettiğini
belirtmistir: adında sadece anılan hükümde yasaklanmıs olan bir
kelimenin bulunması, sonuçta o partinin kapatılmasını
gerektirmektedir. TBKP bu hükmü ihlal etmistir (bakınız 10. paragraf
yukarıda).
54. Divana göre, bir partinin kendisine verdiği ad, ilke olarak, diğer
ilgili ve yeterli kosullar olmaksızın, tek basına, kapatılma gibi radikal
bir tedbiri haklı göstermez.
Bu bağlamda Divan; ilk olarak, 12 Nisan 1991 tarihinden
itibaren, komünist menseili siyasal faaliyetlerde bulunmayı suç sayan
Ceza Kanununun (ilgili maddesinin) 3713 sayılı Terörle Mücadele
Yasası ile yürürlükten kaldırıldığını belirtmistir. Divan, Anayasa
Mahkemesi’nin, TBKP’nin adına rağmen, bir sosyal sınıfın diğerleri
üzerinde egemenlik kurmasını hedeflemediği; aksine, demokrasinin
siyasal çoğulculuk, genel oy ve siyasal yasama katılımı içeren
gereklerine saygı gösterdiği seklindeki tespitine büyük önem
vermektedir (bakınız paragraf 10 yukarıda). Bu bağlamda, TBKP, 17
Ağustos 1956’da Alman Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan
Alman Komünist Partisi’nden açıkça farklıdır (bakınız yukarıda
değinilen Alman Komünist Partisi Davası ile ilgili Komisyon
mütaalası).
Divan, yine TBKP’nin “komünist" adını seçerek, Türk toplumu
veya devleti için gerçek bir tehlike olusturan bir politikayı benimsemis
olduğunu gösteren somut kanıtlar olmaksızın, sadece ismin partinin
kapatılması için yeterli sebep olduğunu kabul edemez.
55. Anayasa Mahkemesince, TBKP’nin kapatılması konusunda kabul
edilen ikinci gerekçe, bu partinin ayrımcılığı ve Türk ulusunun
bölünmesini tesvik etmeyi hedeflemesidir. TBKP, tüzük ve
programında Kürt ve Türk ulusları arasında ayrım yaparak, azınlıklar
yaratma konusunda - Lozan Antlasması ve Bulgaristan ile yapılan
antlasmada öngörülen azınlıklar dısında - çaba harcayacağına iliskin
niyetini ortaya koymus, bu da devletin ülkesel bütünlüğüne yönelik bir
tehdit olusturmustur. Kendi kaderini tayin hakkı ve bölgesel özerklik
bu nedenle anayasa tarafından yasaklanmıstır ( bakınız paragraf 10
yukarıda).
56. Divan, TBKP’nin tüzüğünde ( bkz. 9. parag. yukarıda) Kürt
“halkı” ve “ulusu” ile Kürt “yurttaslarına” gönderme yapmasına
karsın, Kürtleri bir “azınlık” olarak nitelendirmediği gibi, onlara -
varlıklarının tanınmasından baska- farklı muamele yapılması ya da
haklar tanınmasını ya da geri kalan Türk nüfusundan ayrılması
hakkından sözetmediğini belirtmektedir. Bunların aksine
programında “TBKP, Kürt sorununun, ortak menfaatler üzerine
kurulmus, esit haklara ve demokratik yeniden yapılanma amacına
dayanan, Türk ve Kürt halklarının gönüllü olarak birarada
yasamasını sağlayacak barısçıl, demokratik ve adil bir sekilde
çözülmesi için çalısacaktır” seklinde bir bölüm yer almaktadır.
Kendi kaderini tayin hakkına gelince, TBKP programında siddet
kullanımına taraftar olmadığını belirtmekten öte bir açıklamaya yer
vermemis; bunun da siddetin “birlik değil, aykırılık biçiminde ve
tek yönde kullanılmasına yol aça(cağını)” belirtmis; ayrıca, “bu
sorunun çözümü siyasaldır” demis ve “Kürt halkı üzerindeki baskı
ve ayrımcılığın kalkması için Türk ve Kürtler birlesmek
zorundadırlar” diye eklemistir.
TBKP programında ayrıca “ Kürt sorununa, ancak ilgili taraflar
görüslerini özgürce ifade edebildiklerinde, sorunu çözmek için hiçbir
sekilde siddete basvurmayacakları konusunda anlastıklarında ve
siyasette kendi ulusal kimlikleriyle yer aldıklarında çözüm
bulunabilecektir” seklinde bir değerlendirme yapmıstır.
57. Divana göre, demokrasinin temel özelliklerinden birisi bir ülkenin
karsılastığı sorunları, taciz edici olsalar da, siddete basvurmaksızın,
diyalogla çözmesidir. Demokrasi ifade özgürlüğü ile beslenir. Bu iliski
altında, bir siyasal grubu, sadece bir devletin bir kısım halkının
kaderini aleni olarak tartısmak istemesi ve demokratik kurallara saygı
içinde, tüm ilgilileri tatmin edecek çözümler bulma amacı ile siyasal
yasama katılmak istemesi nedeni ile endise duymamalıdır. Bu
bağlamda, TBKP programının incelenmesi istemektedir. Bu,
görülmekte olan olayla, hükümet tarafından esas alınan olayı
birbirinden ayırmaktadır.
58. Ancak bir siyasi partinin, programında alenen açıklananlardan
farklı hedef ve niyetlerinin varolma olasılığı dıslanamaz. Bundan emin
olmak için, bu programın içeriği ile, sahibinin eylemleri ve tutumlarını
karsılastırmak gerekir. Bu olayda TBKP’nin programının herhangi bir
somut eylemi tarafından yalanlanması olanağı yoktur, zira kurulur
kurulmaz kapatılmıs ve TBKP programını uygulama zamanı bile
bulamamıstır. Böylece sadece ifade özgürlüğünün kullanılmasından
kaynaklanan bir davranıs cezalandırılmıs olmaktadır.
59. Divan, incelemesine sunulan olayı çevreleyen kosulları, özellikle
de terörizme karsı mücadelenin güçlüklerini (bakınız, yukarıda
değinilen Đrlanda/ Birlesik Krallık kararı, s. 9, paragraf 11; ve 18
Aralık 1996 tarihli Aksoy/ Türkiye kararı, Raporlar 1996-VI, s. …,
paragraf 70 ve 80) de dikkate almaya hazırdır. Ancak bu somut olayda,
TBKP’nin herhangi bir faaliyeti olmaksızın, terörizmin Türkiye’de yol
açtığı sorunlarda TBKP’nin sorumluluğunun olduğu sonucuna varma
olanağı verecek herhangi bir kanıt görememektedir.
60. TBKP tüzüğü ve programı, TBKP’nin sözlesmeden, sözlesmenin
tanıdığı hak ve özgürlükleri tahrip etmeyi hedefleyen bir faaliyete
girismek veya bir eylem yapmak için yararlanacağı sonucuna varmaya
hiçbir sekilde izin vermediğinden, 17.maddenin uygulanmasına da yer
yoktur (bakınız, mutatis mutandis, 1 Temmuz 1961 tarihli Lawless/
Đrlanda kararı, Seri A no: 3, s. 45-46, paragraf 7).
61. Tüm bunlar karsısında, daha faaliyetlerine bile baslamadan önce
verilen ve yöneticileri için siyasal sorumluluk alma yasağı getiren;
TBKP’nin derhal ve nihai olarak kapatılması gibi radikal bir tedbir,
hedeflenen amaca göre orantısızdır ve demokratik bir toplumda gerekli
değildir. Sonuç olarak bu tedbir sözlesmenin 11. maddesini ihlal
etmistir.
II. SÖZLESMENĐN 9,10,14 VE 18. MADDELERĐNĐN ĐHLALĐ
ĐDDĐASI
62. Basvurucular Komisyona yaptıkları basvurularında, Sözlesmenin
9,10, 14 ve 18. maddelerinin de ihlal edilmis olduğunu ileri
sürmüslerdir. Basvurucular, Divan’a verdikleri dilekçelerinde,
Komisyon’un, 11. maddenin ihlalinin belirlenmesi için anılan diğer
maddelerle iliskisi olup olmadığının gerekli olmadığı görüsünü kabul
etmislerdir. Basvurucular, bu sikayeti Divan önünde ileri sürmedikleri
için; Divan, olayı bu maddeler açısından, kendiliğinden incelemeye
gerek olmadığına karar vermistir (bkz., mutatis mutandis, 16 Eylül
1996 tarihli Akdıvar ve Diğerleri/ Türkiye davası kararı, Raporlar 1996
-IV, s. …, parag. 92).
III. 1 NO’LU PROTOKOLÜN 1 VE 3. MADDELERĐNĐN
ĐHLALĐ ĐDDĐASI
63. Basvurucular, TBKP’nin kapatılmasının sonuçlarının - mallarına el
konularak hazineye devri ve yöneticilerine seçimlere katılma yasağı
getirilmesi - 1 No’lu protokolün 1 ve 3. maddelerinin ihlali sonucunu
doğurduğunu ileri sürmüslerdir. 1 No’lu protokolün 1 ve 3. maddeleri
söyledir:
1 No’lu protokolün 1. maddesi
Her hakiki veya hükmi sahıs mallarının masuniyetine riayet
edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak amme menfaati
icabı olarak ve kanunun derpis eylediği sartlar ve devletler hukukunun
umumi prensipleri dahilinde mülkünden mahrum edilebilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, emvalin umumi menfaate
uygun olarak istimalini tanzim veya vergilerin veyahut sair
mükellefiyetlerin veyahut da para cezalarının tahsili için zaruri
gördükleri kanunları yürürlüğe koymak hususunda malik bulundukları
hukuka halel getirmez.
1 No’lu protokolün 3. maddesi
Yüksek Akit taraflar, tesrii organın intihabı hususunda halkın
kanaatinin serbest olarak izharını sağlayan serait dahilinde uygun
sürelerle gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.
64. Davacının yakındığı bu tedbirler, Divan tarafından 11. maddenin
ihlalini olusturduğu tespit edilen TBKP’nin kapatılmasının ikincil
etkileridir. Dolayısıyla bu yakınmanın bağımsız olarak incelenmesine
yer yoktur.
IV.SÖZLESMENĐN 50. MADDESĐNĐN UYGULANMASI
65. Sözlesmenin 50. maddesi söyledir:
“Divan, Sözlesmeci Tarafların yargısal bir makamı ya da diğer
herhangi bir resmi makamı bir karar ya da önlemin tamamen ya da
kısmen bu Sözlesmeyle üstlendiği yükümlülüklere aykırı olduğu
sonucuna varırsa, ve eğer bu Sözlesmeci Tarafın iç hukuku, bu karar ya
da önlemin sonuçlarını ancak kısmen gidermeye olanak tanıyorsa, ve
gerekliyse, zarar gören tarafın hakkaniyetine uygun olarak tatmin
edilmesine hükmedebilir.”
A. Zarar
1. TBKP
66. TBKP kapatılma kararının bir sonucu olarak uğradığı zarar ve tüzel
kisiliğinin kaybı nedeniyle kendi malvarlığından yararlanamadığı ve
üyeleri ile destekçilerinden yardım alamadığı ve devlet yardımından
yararlanamadığı için maddi zararlarının karsılığı olarak 1997 yılı
sonuna kadar geçen zaman için 20.000.000 FF tazminat talep etmistir.
TBKP, geleceğe iliskin zararları için, 1 ocak 1998 tarihinden Anayasa
Mahkemesi’nin kararı yürürlükten kalkıncaya ve TBKP iç hukukta
yeniden tanınıp kuruluncaya kadar yıllık 3.000.000 FF talep etmistir.
67. Hükümet ilk olarak, TBKP’nin, Anayasa Mahkemesi tarafından
kapatıldıktan sonra Siyasi Partiler Yasasına dayanarak devlet yardımı
talep etme hakkına sahip olamayacağını belirtmistir. Bu partinin
kapatılmamıs olduğu düsünülse bile; TBKP, bu yardımın verilmesi için
öngörülmüs olan kosulları tasımamaktadır. TBKP’nin talepleri
varsayımsal temellere dayanmaktadır ve dolayısıyla bu talepler kabul
edilemez.
Komisyon Temsilcisi, Divanı, talep edilen miktarların 50. maddenin
uygulanmasına temel olusturmak bakımından asırı varsayımsal olup
olmadığını dikkatle incelemeye davet etmektedir. Eğer Divan bu baslık
altında bir miktarın ödenmesine karar verirse, Komisyon
67. Temsilcisi basvurucular tarafından ortaya konulan varsayımların
gerçekçi olup olmadığı sorgulamaktadır.
68. Divan, TBKP’nin, Siyasi Partiler Yasası’nın, yardımlara iliskin
kosulların düzenlendiği bölümüne ve üye ve destekçilerinin
yapacakları muhtemel yardımlara iliskin taleplerin hayal mahsulü
olduğuna isaret etti. Divan, bu hükümler TBKP’ye uygulandığında, bu
hükümlerin nasıl bir etki doğuracağı ve alacakları yardımın tutarının ne
olacağı üzerinde spekülasyon yapamaz. Sonuç olarak, basvuru, tespit
edilen ihlalle iddia edilen zarar arasında bağlantı kurulamadığı için
reddedilmelidir.
2. Bay Sargın ve Bay Yağcı
70. Bay Sargın ve Bay Yağcı’nın her ikisi de uğradıkları manevi zarar
karsılığında 2.000.000 FF talep ettiler. Bu taleplerine gerekçe olarak,
TBKP’nin kapatılması kararının kendilerine siyasal faaliyetlere katılma
- bir siyasi partinin oy verme hakkına sahip üyesi, parlamento üyesi
veya kurucu üyesi yöneticisi ya da mali denetçisi olmaları
yasaklanmıstır - yasağı getirmesini göstermislerdir.
71. Hükümet dilekçesinde, basvurucuların manevi tazminat
taleplerinin, Bay Yağcı ve Bay Sargın tarafından ihlal edildiği iddia
edilen Sözlesme hükümlerinin tümünün ihlal edilmis olduğu
varsayımına dayandığını belirtmistir. Oysa Komisyon sadece
Sözlesmenin 11. maddesinin ihlal edilmis olduğu sonucuna varmıstır.
Hükümet, sözlesmenin ihlal edildiğine karar verilmesinin manevi
zararın tatmini için yeterli olduğu kanısındadır.
72. Komisyon Temsilcisi, Divan’ın bu baslık altında bir miktar ödeme
yapılmasını uygun bulması durumunda, Temsilci Bay Yağcı ve Bay
Sargın’ın talep ettikleri tutarın gerçekçi olup olmadığından süphe
duymakta olduğunu belirtmistir.
73. Divan, Bay Yağcı ve Bay Sargın’ın manevi zarara uğradıklarını
kabul etmektedir. Bununla birlikte, 11. maddenin ihlal edildiğinin
tespitini yeterli tatmini olusturduğuna karar vermistir.
B. Masraf ve Harcamalar
74. Basvurucular masraf ve harcamalar için, 100.000 FF’ı vekalet
ücreti ve 90.000 FF’ı da Anayasa Mahkemesi ve sözlesme organları
önünde temsil edilebilmek için yaptıkları masrafların karsılığı olarak
190.000 FF talep etmislerdir.
75. Hükümet kabul edilmemesi gerektiğini belirttiği bu talebi
mübalağalı ve mantık dısı bulmustur.
76. Komisyon Temsilcisi bu talebi makul bulmus, (bu baslık altında
toplanan harcamaları) basvurucuların temsil edilmeleri için gerekli
olduğunu ve (bu masraf ve harcamaların) maruz kalınan masraflar
olduğunu belirtmistir.
77. Hakkaniyete ve içtihatlarına uygun bir değerlendirme ile, Divan,
Bay Yağcı ve Bay Sargın’ın yaptıkları masraf ve harcamalarla ilgili
taleplerini kabul etmis ve ödeme günündeki kur üzerinden Türk
Lirasına çevrilmek üzere, 120.000 FF ödenmesine karar vermistir.
78. Divan’a ulasan bilgiye göre, bu kararın alındığı tarihte Fransa’da
geçerli yasal faiz oranı yıllık %3.87’dir.
BU NEDENLERLE DĐVAN OYBĐRLĐĞĐ ĐLE
1. Sözlesmenin 11. maddesinin ihlal edildiğine,
2. Sözlesmenin 9,10,14 ve 18. maddeleri ile, 1 No’lu protokolün 1 ve
3. maddelerinin ihlal edilip edilmediğinin incelenmesinin gerekli
olmadığına,
3. Türkiye Birlesik Komünist Partisi’nin uğradığı zararla ilgili
hakkaniyete uygun tazmin talebinin reddine,
4. Bu kararın alınmasının kendiliğinden, Bay Yağcı ve Bay Sargın’ın
uğradığı zararın hakkaniyete uygun tatminini sağladığına,
5. (a) Davalı devletin Bay Yağcı ve Bay Sargın’a, üç ay içinde,
masraf ve harcamalrın karsılığı olarak ödeme günündeki kur
üzerinden Türk Lirasına çevrilmek üzere, 120.000 FF ödenmesine;
ve
(b) %3.87 oranındaki yıllık basit faiz oranının üç aylık sürenin
bitiminden borç ifa edilinceye kadar geçen dönemde ödenebilir
hale geleceğine,
6. Tazminat için yapılan diğer taleplerin reddine,
karar vermistir.