YAĞCI VE SARGIN/TÜRKĐYE DAVASI
(6/1994/453/533-534)
Strazburg
8 Haziran 1995
USULĐ ĐSLEMLER
1. Dava, Sözlesme’nin 32. Maddesi’nin 1. fıkrası ve 47. Maddesinde öngörülen
üç aylık süre içinde, 11 Mart 1994 tarihinde Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu
(“Komisyon”) tarafından Mahkememize sunulmustur. Đki Türk vatandası olan Sn. Nabi
Yağcı ve Sn. Nihat Sargın tarafından 6 Subat 1990 tarihinde Madde 25 kapsamında
Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Komisyon’a sunulmus olan iki basvuruya (No. 16419790
ve 16426/90) dayanmaktadır.
Komisyon’un talebi 44. ve 48. Maddeler ile Türkiye’nin Mahkemenin zorunlu
salahiyetini tanıdığı bildirgeye (Madde 46) iliskindir. Talebin amacı davaya iliskin
gerçeklerin, davalı Devlet tarafından Sözlesme’nin 5. Maddesinin 3. fıkrası ve 6.
maddesinin 1. fıkrası kapsamındaki yükümlülüklerin ihlal edilip edilmediğine iliskin bir
kararın verilmesidir.
2. Mahkeme A Đçtüzüğünün 33. Maddesi, (d) fıkrası uyarınca yapılmıs olan
sorusturmaya cevaben basvuranlar adli takibata katılmak istediklerini belirtmisler ve
kendilerini temsil edecek avukatları vekil tayin etmislerdir.
3. Olusturulan Heyet res’en seçilmis bulunan Türk uyruklu Sn. F. Gölcüklü
(Sözlesme’nin 43. Maddesi) ile Mahkeme Baskanı Sn. R. Ryssdal’ı (Đçtüzük 21, 3. Fıkrası)
katılımını da içermistir. 24 Mart 1994 tarihinde Katibin huzurunda ismen Sn. R.
Bernhardt, Sn. Thor Vilhjalmsson, Sn. L.-E. Pettiti, Sn. R. MacDonald, Sn. J. De Meyer, Sn.
I. Foighel ve Sn. B. Repik olmak üzere diğer yedi üyenin adını kura ile belirlemistir
(Sözlesmenin 43. Maddesi ve Đçtüzük 21, Fıkra 4 uyarınca).
4. Heyetin Baskanı sıfatıyla (Đçtüzük 21, 5. Fıkrası) ve Sekreter aracılığıyla
hareket eden Sn. Ryssdal Türk Hükümeti (“Hükümet”) temsilcisi, basvuranların
avukatları ve Komisyon Delegesi ile yargılama sürecinin organizasyonu konusunda
temasa geçmistir (Đçtüzük 37, 1. Fıkrası ve Đçtüzük 38). Bunun sonucunda gönderilen
talebe iliskin olarak Sekreter basvuranlar ile Hükümetin görüslerini sırasıyla 19 ve 28
Temmuz 1994 tarihlerinde almıstır. Komisyon Delegesi herhangi bir yazılı mütalaa
sunmamıstır.
5. 8 Kasım 1994 tarihinde Komisyon, Baskan’ın talimatı üzerine Baskan
tarafından istenmis olan takibata iliskin dosyayı sunmustur.
6. Basvuranlar ve avukatlarına Türkçe dilini kullanma yetkisi veren (Đçtüzük 27,
3. fıkra) Baskanın kararına uygun olarak durusma 25 Ekim 1994 tarihinde Strazburg
Đnsan Hakları Mahkemesinde gerçeklestirilmistir. Mahkeme durusma öncesinde bir
hazırlık toplantısı yapmıstır.
Mahkeme huzurunda hazır bulunanlar:
(a) Hükümet adına
Sn. A. M. Özman
Bayan D. Akçay
Yetkili Ajan,
Danısman;
(b) Komisyon adına
Bayan J. Liddy
Delege;
(c) Basvuru sahipleri adına
Sn. E. Sansal
Sn. G. Dinç,
Avukatlar.
Mahkeme anılanların beyanlarını dinlemistir.
DAVA ESASLARI
I. Dava Konusu Olaylar
7. Bir gazeteci olan Bay Yağcı ile bir doktor olan Bay Sargın sırasıyla Türkiye Đsçi
Partisi ve Türkiye Komünist Partisi genel sekreterleri idiler. Ekim 1987 tarihinde
Brüksel’deki bir basın toplantısında Türkiye Birlesik Komünist Partisini (TBKP) kurmak ve
kanunlar dahilinde organizasyon ve siyasi faaliyetlerini gelistirmek için Türkiye’ye
dönme niyetlerini açıklamıslardır.
8. 18 Kasım 1987 tarihinde Ankara’ya geldiklerinde uçaktan inerken
yakalanarak polis tarafından gözaltına alınmıslardır. 4 Aralık tarihinde Cumhuriyet
Savcılığı mahkemeye çıkarılmak üzere tutuklanmaları için Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesine basvurmustur. 5 Aralıkta Mahkeme hakimi kuvvetli suç unsuru delili
gerekçesiyle ve sanıkların dinlenmesi neticesinde bu yönde bir karar vermistir. Savcı,
amacı, belli bir sosyal zümre hakimiyetinin kurulması ve bu yönde propaganda
yapılması ve anayasa tarafından güvence altına alınmıs hakların yok edilmesi; halk
arasında düsmanlık ve nefretin tesvik edilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaskanı
ve Hükümeti’nin itibarının zedelenmesine yönelik hareketler (Türk Ceza Kanunu’nun
140, 141/1, 142/1-6, 142/3-6, 158, 159, 311 ve 312. maddeleri) olan bir örgütün
liderliğini yapanları suçlamıstır. Bu suçlar ayrıca Hükümet’in otoritesine karsı bir saldırı
olarak da nitelendirilmis ve ciddi suçlar olarak sınıflandırılmıstır.
9. 10 Aralık 1987 tarihinde basvuranların avukatları karara karsı çıkmıs ancak,
bu karar 16 Aralık tarihinde Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından oybirliği ile
onanmıstır.
10. 11 Mart 1988 tarihinde savcılık Sn. Yağcı ve Sn. Sargın’ın yanı sıra 14 kisi
hakkında takibat baslatmıstır.
11. Yargılamaya 8 Haziran 1988 tarihinde baslanmıs ve 48 durusma yapılmıstır.
Dava dosyası 40 dosyadan olusmustur. Davalılar durusma öncesinde veya seyrinde
atanmıs olan 400 avukat tarafından temsil edilmistir.
12. Đlk iki durusma, 299 sayfadan olusan iddianamenin okunması ile
tamamlanmıstır. Müteakibinde, 6 durusma (4 Temmuz – 24 Ağustos) Mahkeme
tarafından basvuranların sorgulanması ve dinlenmesine ayrılmıstır. Bu süreç, dosya
içeriği ile dava konusu suçların özü ile birlikte davalıların tutuklu kalması için Mahkeme
tarafından yeterli sebep olarak addedilmistir.
13. 29 Ağustos 1988 tarihli durusmada basvuranlardan birinin avukatı, ilgililerin
sartlı tahliyesi için ilk basvuruyu yapmıstır. Anılan avukat tarafından müteakip
gerekçeler sunulmustur. Müvekkillerinin göz altında kaldıkları süre de dahil olmak
üzere,
dokuz buçuk ay tutuklu kaldıklarını belirtmistir; Bay Yağcı ve Bay Sargın aleyhine
yapılan suçlamaların tahliye edilmeleri halinde kaçma ihtimalini yaratmasına rağmen
bu ihtimal, basvuranların partilerinin bir yasal statüye kavusturulması için Türkiye’ye
döneceklerine iliskin açıklamaları ile ortadan kaldırıldığını; ve basvuranların iktidardaki
rejim ile olan siyasi görüs farklılıklarının Hükümet ve Devlet idaresine karsı bir saldırı
olarak nitelendirilmeyeceğini belirtmistir.
Mahkeme, 5 Aralık 1987 tarihli (bakınız yukarıdaki 8. madde) talebin
geçerliliğini koruduğu gerekçesiyle basvuruyu reddetmistir.
14. 21 Eylül 1988 tarihinde bir baska basvuranların temsilcileri tarafından
basvuru yenilenmis ve dosya muhteviyatı, suçlamaların niteliği ve ilgili talepnamede
belirtilen gerekçeler sebebiyle Mahkeme tarafından aynı günde reddedilmistir.
15. 14 Ekim ve 4 Kasım 1988 tarihlerinde Devlet Güvenlik Mahkemesi, dosya
muhteviyatı nedeniyle Bay Yağcı ve Bay. Sargın’ın tutukluluk hallerinin devamına
karar vermistir. Ayrıca, durusmalarda yasanan organizasyon sorunlarını durusmaya
çok sayıda insanın katılmak istemesine bağlamıstır. Avukatlar, yargılama esnasında
uygulanan güvenlik önlemlerinin kaldırılması için mahkeme salonunu terk etmislerdir.
16. Basvuranların avukatlarından birisi tarafından 2 Aralık 1988 tarihinde yeni
bir sartlı tahliye basvurusu yapılmıstır. Bu, bir komünist partinin kurulmasına izin verilmesi
için yasama değisikliğini savunan üst düzey politikacılar ve hakimlerin açıklamalarına
özel bir önem verilmesini sağlamıstır. Durusma sonrasında mahkeme dosya
muhteviyatını gerekçe göstererek basvuruyu reddetmistir.
30 Aralık tarihinde Bay Sargın’ın benzer bir basvurusu, 27 Ocak, 22 Subat, 24
Mart, 21 Nisan ve 18 Mayıs 1989 tarihlerinde avukat aracılığıyla yapılan diğer
basvurularla benzer bir tutum sergilemistir. Basvuruların geri çevrilme nedeni her
zaman aynı olmustur: suçlamaların nitelikleri, dosya muhteviyatı, tutukluluk süresi ve
delillerin değismemesi.
17. 21 Nisan 1989 tarihinde yapılan on sekizinci durusmada, Mahkeme
basvuranların avukatının istemine uygun olarak delilleri içeren evrakların okunmasını
istemistir.
18. 3 Temmuz 1989 tarihinde yapılan bir baska tahliye talebinde basvuru
sahiplerinin avukatı Sözlesme’yi gerekçe göstermistir. Türk Ceza Kanununun 141 ve
142. maddelerinin Sözlesme hükümleri ile çelistiğini ve özetle yürürlükten kaldırılması
gerektiğini öne sürmüslerdir. Mahkeme dosya muhteviyatı, tutuklama tarihi ve ilgili
nedenler gerekçesi ile basvuruyu reddetmistir.
19. Bay Yağcı tarafından 2 Ağustos 1989 tarihinde yapılan benzer bir basvuru
da aynı basarısızlığa uğramıstır. Sn. Yağcı kararların mükerrer olduğu konusunda
mahkemeye elestirmis ve bunlar için daha ayrıntılı nedenler gösterilmesini istemistir.
Ayrıca durusmalar arasındaki bir aylık sürenin kendisinin tutukluluk halinin uzamasına
neden olduğunu belirtmistir. Mahkeme kendisinin tahliye edilmesini gerektirecek
herhangi bir gelismenin olmadığı yönünde karar vermistir.
20. 25 Ağustos ve 18 Eylül 1989 tarihlerinde Devlet Güvenlik Mahkemesi benzer
iki diğer basvuruyu reddetmis ve buna iliskin gerekçeler de aynı olmustur.
21. 18 Ekim 1989 tarihinde basvuranların avukatları Sözlesmenin 5. Maddesinin
3. Fıkrası ve 6. Maddesinin 1. Fıkrasında belirtilen “makul süre” kavramını gündeme
getirerek, müvekkillerinin tutukluk süresinin anılan hükümleri ihlal ettiğini belirtmistir.
Tahliyelerine iliskin basvurularının reddedilmesine iliskin olarak Mahkemece gösterilen
nedenlerin sürekli tekrarlandığı konusunu öne sürmüstür. Mahkeme, yine suçların
niteliği ve doysa muhteviyatına dayanarak tutukluluk halinin devam etmesine karar
vermistir.
22. 17 Kasım 1989 tarihli durusmada sunulan bir tahliye talebinde Sözlesmenin
Türk kanunlarına doğrudan uygulanabilirliği tekrar vurgulanmıs; ancak Devlet
Güvenlik Mahkemesi bu basvuruyu, 15 Aralık 1989 ve 6 Nisan 1990 tarihlerinde yapılan
diğer talepler ile reddetmistir.
8 Subat 1990 tarihinde mahkeme davanın diğer davalar ile birlestirilme
ihtimalini incelemis ve 9 Martta delillerin okunmasına devam edilmistir. Her iki
durusmada basvuru sahiplerinin tutukluluk hallerinin devamı re’sen kararlastırılmıstır.
23. Bay Yağcı ve Bay Sargın sonunda 4 Mayıs 1990 tarihinde, ülkeden
ayrılmamaları kaydıyla serbest bırakılmıstır. Devlet Güvenlik Mahkemesi oybirliği ile
basvuru sahiplerine iliskin iddianamelere dayanak teskil eden Kanunlarda davalıların
menfaatine olabilecek olan mevzuat değisikliklerini dikkate alma kararı almıstır.
24. 11 Eylül 1990 tarihinde, Mahkeme, Türkiye Komünist Partisinin kapatılmasına
iliskin Anayasa Mahkemesine sunulan davanın sonucunun beklenmesi için kararın
ertelenmesine yönelik 11 Temmuz 1990 tarihinde yapılan basvuruyu reddetmistir.
25. Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 143. Maddelerini yürürlükten kaldıran
Terörle Mücadele Yasasının 10 Haziran 1991 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine
Mahkeme, anılan hükümlere iliskin delillerin okunmasını durdurarak diğer suçlamalara
iliskin delillerin okunmasını kararlastırmıstır. Bu süreç 10 Temmuz tarihinde kırk besinci
durusmada sona ermistir.
26. 26 Temmuz 1991 tarihinde savcı kapanıs konusmasıyla iddianamenin
okunmasını tamamlamıs ve 26 Ağustos tarihinde basvuru sahipleri savunmalarını
sunmustur.
27. 9 Ekim 1991 tarihinde Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi, Ceza
Kanunu’nun 140, 141 ve 142. maddelerinin yürürlükten kaldırılmıs olması gerekçesiyle
bu maddeler kapsamında iddia edilen suçlamalar ile 311. ve 312. madde uyarınca
yapılan nefreti tesvik suçlamalarından Sn. Yağcı ve Sn. Sargın’ın beraatına karar
vermistir. Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaskanı ve Hükümeti’nin sahsiyetine iliskin
saldırılar konusunda görevsizlik kararı vererek ilgili suçlamaları Ankara Altıncı Ceza
Mahkemesine sevk etmistir.
28. 27 Ocak 1992 tarihinde anılan mahkeme görevsizlik kararı vererek, davayı
Ankara Đkinci Ceza Mahkemesine sevk etmis ve bu mahkeme de 9 Temmuz 1992
tarihinde basvuranların beraatına karar vermistir. 16 Temmuzda kesinlesen bu karar
aleyhine temyiz talep edilmemistir.
II. Đlgili Đç Hukuk
A. Anayasa
29. Anayasa’nın 19. Maddesinin 7. fıkrası su sekildedir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kisi, kısa sürede durumu
hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine basvurma hakkına sahiptir.”
B. Ceza Kanunu
30. Đlgili tarihte yürürlükte olan Ceza Kanunu hükümleri su sekildedir:
Madde 140
“Devletin hariçteki itibar veya nüfuzunu kıracak sekilde devletin dahili vaziyeti
hakkında yabancı bir memlekette asılsız, mübalağalı veya maksadı mahsusa müstenit
havadis veya haberler nesreden veya milli menfaatlere zarar verecek herhangi bir
faaliyette bulunan vatandas bes seneden asağı olmamak üzere ağır hapse konur.”
Madde 141
“Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya
sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal
temel nizamlardan herhangi birini devirmeye matuf cemiyetleri her ne suret ve nam
altında olursa olsun kurmaya tevessül edenler veya kuranlar veya bunların
faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare edenler veya bu hususlarda yol gösterenler
sekiz yıldan on bes yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Bu kabil cemiyetlerin bir kaçını veya hepsini sevk ve idare edenler hakkında
ölüm cezası hükmolunur.”
Madde 142
“Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek veya
sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak yahut memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal
temel nizamlardan her hangi birini devirmek veya devlet siyasi ve hukuki nizamlarını
topyekün yok etmek için her ne suretle olursa olsun propaganda yaban kimse bes
yıldan on yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
...
Anayasanın tanıdığı kamu haklarını ırk mülahazasıyla kısmen veya tamamen
kaldırmayı hedef tutan veya milli duyguları yok etmek veya zayıflatmak için her ne
suretle olursa olsun propaganda yapan kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiili övenler, birinci ve ikinci fıkralarda yazılı hallerde
bes yıla kadar ağır hapis ve üçüncü fıkrada yazılı halde altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılırlar.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri 141’inci maddenin 6’ncı fıkrasında yazılı
kimseler arasında veya aynı fıkrada tarih edilen yerler için isleyenlere verilecek ceza
üçte bir nispetinde artırılır.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı filler nesir vasıtası ile islendiği takdirde verilecek ceza
yarı nispetinde artırılır.”
Madde 158
“Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini isleyenler üç
seneden asağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmus ise faili, bir seneden
üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima
veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde
tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmus
addolunur.
Suçun, nesir vasıtalarından biri ile islenmesi halinde ceza üçte birden yarıya
kadar artırılır.”
Madde 159
“Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, Hükümetin manevi sahsiyetini,
Bakanlıkları, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyenin
manevi sahsiyetini alenen tahrir ve tezyif edenler bir seneden altı seneye kadar ağır
hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Birinci fıkrada beyan olunan cürümlerin irtikabında muhatap sarahaten
zikredilmemis olsa bile onlara matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede
karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmus addolunur.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına veya Büyük Millet Meclisi Kararlarına alenen
sövenler 15 günden 6 aya kadar hapis ve 100 liradan 500 liraya kadar ağır para
cezası ile cezalandırılır.
Türklüğü tahkir yabancı memlekette bir Türk tarafından islenirse verilecek ceza
üçte birden yarıya kadar artırılır.”
Madde 311
“Bir suçun islenmesini aleni olarak tahrik eden kimse asağıda yazılı sekillerde
cezalandırılır.
Eğer tahrik ettiği cürümün cezası muvakkat ağır hapsin üstünde bir ceza ise üç
yıldan bes yıla kadar ağır hapis;
Muvakkat ağır hapis veya hapis cezasını müstelzim ise fiilin nevine göre üç
aydan üç yıla kadar hapis;
Sair hallerde bin liradan bes bin liraya kadar ağır para cezası, tahrik, her türlü
kitle haberlesme araçları, ses kayıt bantları, plak, film, gazete, mecmua ile veya sair
basın aletleriyle veya elle yazılıp çoğaltılarak yayınlanan veya dağıtılan yazılar ile ya
da umumi yerlerde levha ve ilan asmak suretiyle olursa, yukarıdaki bentler uyarınca
suçlu hakkında tayin olunacak ağır hapis ve hapis cezaları bir misli artırılır. Para cezası
hükmolunacak hallerde bu ceza suçun nevine göre ikibinbesyüz liradan onbin liraya
kadar ağır para cezası olmak üzere tayin olunur.
Yukarda 2 ve 3 sayılı bentlerde beyan olunan hallerde ceza tahrik olunan suç
için muayyen olan cezanın en yukarı haddini geçemez.
Aleni tahrik neticesi olarak istenilen suç islenir veya suçun icrasına tesebbüs
edilirse tahrikçiler, asıl suçlular ile aynı derecede ceza görürler.”
Madde 312
“Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya savunan veya halkı kanuna
itaatsizliğe tahrik eden veya halk içindeki farklı sınıflar arasında kini, umumun emniyeti
için tehlikeli olabilecek bir sekilde tahrik eden kimse üç aydan bir yıla kadar hapis ve
50 Liradan ila 500 Liraya kadar ağır para cezasına mahkum olur.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları nesriyat vasıtası ile isleyenlere verilecek
cezalar bir misli artırılır.”
C. Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu
31. Đlgili tarihte yürürlükte olan Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu hükümleri su
sekildedir:
Madde 112
“Hazırlık tahkikatı sırasında sanığın tutukevinde bulunduğu müddetçe ve en
geç otuzar günlük süreler içerisinde tutukluluk halinin devamının gerekip
gerekmeyeceği Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh hakimi tarafından incelenir.
Tutukluluk halinin incelenmesi yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde sanık
tarafından da istenebilir.
Mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın durusmasında, tutukluluk halinin
devamının gerekip gerekmeyeceğini her celse veya sartların gerçeklestiğinde celse
arasında re'sen kararlastırılır.”
Madde 219
Durusma, hükme istirak edeceklerin huzur ile ara vermeksizin cereyan eder.
...”
Madde 222
“Durusmaya zaruret olmadıkça sekiz günden fazla ara verilemez. Tutuklu
islerde zaruret olsa dahi bu süre otuz günü geçemez.”
Madde 299
“Bu mahkemenin (Ağır Ceza Mahkemesi) karar ve emirlerine iliskin itirazlar en
yakın Ağır Ceza mahkemesi tarafından incelenir....”
KOMĐSYON HUZURUNDA YAPILAN TAKĐBAT
32. Bay Yağcı ve Bay Sargın Komisyon’a 6 Subat 1990 tarihinde basvurmustur.
Yargılanmak üzere tutuklu kaldıkları süre (Sözlesmenin 5. Maddesinin, 3. Fıkrası) ve
kendileri aleyhine yapılan cezai takibat (6. Maddenin 1. Fıkrası) konusunda sikayetçi
olmuslardır.
33. Komisyon 16419/90 ve 164/26/90 nolu basvuruların kabul edilebileceğini 10
Temmuz 1993’te ilan etmistir. 30 Kasım 1993 tarihli raporunda (31. Madde) anılan
hükümlerin ihlal edildiğine iliskin mütalaasını oybirliği ile bildirmistir. Komisyonun
mütalaasının tam metni bu kararın ekinde sunulmustur.”
HÜKÜMET TARAFINDAN MAHKEMEYE YAPILAN NĐHAĐ SUNUMLAR
34. Hükümet, dilekçesinde Mahkemeden:
“Hem Mahkemenin görev yetkisi, hem de davanın Komisyon ve Mahkeme’de
görüsülmesine iliskin ön itirazlarının”
Alternatif olarak da ... Sözlesmenin 5. Maddesinin 3. fıkrası ile 6. Maddesinin 1.
fıkrasını ihlal edilmediğinin” kabulü isteminde bulunmustur.
HUKUK AÇISINDAN
I. Giris Mütalaası
35. Hükümet, mevcut davaya iliskin savunmalarının ancak Türkiye tarafından
Mahkeme’nin zorunlu salahiyetinin tanındığının kısmen veya tamamen tanınması
durumunda dikkate alınması gerektiğini bildirmistir.
Loizidou – Türkiye davasında Hükümet, Sözlesme’nin 46. Maddesi uyarınca 22
Ocak 1990 tarihinde Türkiye tarafından yapılan bildirgenin, içerdiği yer itibarıyla
salahiyet (ratione loci) sınırlamasının Mahkeme tarafından geçersiz sayılması
durumunda, geçersiz olacağını iddia etmektedir. Mahkeme, 23 Mart 1995 tarihli
kararında söz konusu sınırlamayı hükümsüz kabul ederek, anılan bildirgenin kendisine
iliskin yetkiyi kabul eden bir hüküm içerdiği görüsüne varmıstır (Seri A no. 310, s. ...., 98.
fıkra).
II. Hükümet’in Ön Đtirazları
36. Ana sunumu olarak Hükümet zaman itibarıyla yetkisizlik (ratione temporis),
iç hukuk yollarının tüketilmemesi ve mağduriyetin ortadan kalkması gerekçeleriyle
davanın kabulüne iliskin üç itiraz öne sürmüstür.
1. Zaman Đtibarıyla Yetkisizlik
37. Hükümet 22 Ocak 1990 tarihinde Türkiye’nin ilgili tarih “sonrasında
meydana gelen olaylara dayalı kararlar da dahil olmak üzere, olaylar ile ilgili
basvurularda” Mahkemenin zorunlu yetkisini kabul etmis olduğunu ve buradaki
amacın Sözlesmenin 46. maddesi uyarınca sunulan bildirgenin sunum tarihinden
önce meydana gelen olayların Mahkeme kapsamından çıkarılması olduğunu öne
sürmüstür. Ayrıca, mevcut davada Mahkemenin zaman itibarıyla yetkisi, niteliği
itibarıyla “22 Ocak 1990” tarihi öncesinde meydana gelen olayların” devamı
olduğundan Mahkeme’nin zaman itibarıyla yetkisinin dısında olduğunu savunmustur.
38. Bay Yağcı ve Bay Sargın Mahkemenin Komisyon ile aynı sekilde,
tutuklandıkları 16 Kasım 1987 tarihi itibarıyla davaya bakma yetkisine sahip olduğunu
savunmustur. Baska türlü bir hareketin Sözlesme’nin iki kurumu arasında farklı
muameleye sebebiyet vereceğini belirtmislerdir.
39. Komisyon Delegesi ise, Mahkemenin yetkisinin 22 Ocak 1990 tarihi itibarıyla
geçerli olmasının kabul edilmesi halinde bile anılan tarihte basvuru sahiplerinin, iki yıl
iki ayı askın bir süredir ceza davasında yargılanmak üzere tutuklu oldukları gerçeğinin
dikkate alınması gerektiğini bildirmistir.
40. Sözlesmenin 46. maddesi uyarınca Türkiye’nin sunmus olduğu bildirgenin metni
dikkate alınarak, Mahkeme 22 Ocak 1990 tarihinden önce meydana gelen olaylara iliskin
sikayetlerin görülemeyeceği ve zaman itibarıyla yetkisinin sadece anılan tarihten sonrasını
kapsadığı görüsündedir. Ancak Sözlesmenin 5. Maddesinin 3. fıkrası ve 6. maddesinin 1.
fıkrasına iliskin sikayetler incelenirken, yukarıda belirtilen bildirgenin sunulus tarihindeki
yargılama durumu dikkate alınacaktır (bkz. 27 Haziran 1968 tarihli Neumeister – Avusturya
kararı, A serisi No. 8, s. 38, Madde 7, ve 25 Temmuz 1987 tarihli Baggetta – Đtalya davası, Seri A.
No. 119, s. 32, Madde 20).
Bu sebeple Hükümet’in halihazırda mevcut durumların uzantısı olduğu durumlarda 22
Ocak 1990 sonrası olayların yetki dısında bulunduğu yolundaki savunması kabul
edilemeyecektir. Anılan tarih itibarıyla Devletin fiil ve ihmallerinin sadece Sözlesme’ye uygun
olmakla kalmayıp, süphesiz olarak aynı zamanda Sözlesme kurumlarının incelemesine tabidir.
2. Đç Hukuk Yollarının Tüketilmemesi
41. Hükümet ayrıca – Komisyon huzurunda belirttiği üzere – basvuru sahiplerinin
tutuklu kalmalarına iliskin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından verilen kararların
bozulmasına iliskin olarak kendilerine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 299. Maddesi
uyarınca sağlanmıs olan hakkı kullanmadıklarını iddia ederek, iç hukuk yollarının
tüketilmediğini öne sürmüstür.
Ayrıca Sn. Yağcı ve Sn. Sargın’ın takibat sırasında, Anayasanın 19. Maddesinin
7. fıkrasında, tutuklanan kisilere makul bir süre içinde yargılanmayı isteme hakkını
veren hükme basvurmadıklarını bildirmistir.
Son olarak, kanunen veya kanunlara aykırı olarak tutuklanmıs olan herkese beraat
kararı verilmesi, mahkemeye çıkarılmadan tahliye edilmesi veya hüküm giyip giymemesine
bakılmaksızın zararlarını talep etme hakkını veren 7 Mayıs 1964 tarihli kanuna
basvurmadıklarını bildirmistir.
42. Đtirazın birinci sıkkı ile ilgili olarak Mahkeme – Komisyon ile aynı sekilde – Hükümet
tarafından belirtilen çözüm yolunun kuramda olduğu kadar, uygulamada da yeterli olması
gerektiği görüsündedir (bakınız, 23 Kasım 1993 tarihli Navarra- Fransa kararı, A Serisi, No. 273-B,
s. 27, Madde 24 ilgili hükümleri). Ancak 1958 yılında Temyiz Mahkemesi iki kez, tutuklama
kararlarının iptaline iliskin basvuru hakkını veren, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 299.
Maddesinin tutukluluk halinin devamını öngören kararları kapsamadığını belirtmistir. Hükümet
bunun aksine bir emsal davası gösterememistir.
43. Anayasanın 19. Maddesi ile ilgili olarak Mahkeme, Hükümet’in ne
Komisyon huzurunda ne de 25 Ekim 1994 tarihli durusmada anılan maddenin büyük
ölçüde Sözlesmenin 5. Maddesi uyarınca tasarlandığına iliskin bir itirazda
bulunmadıklarını ve basvuru sahipleri tarafından Sözlesmenin 5. maddesinin Devlet
Güvenlik Mahkemesinde üç kez gerekçe gösterilmis olduğunu kaydetmistir.
44. Đtirazın son sıkkı ile ilgili olarak Mahkeme, 466 sayılı kanunun beraat kararı
verilen tutukluların zararlarına iliskin durumlara gönderme yaptığını, oysa basvuru
sahiplerinin sikayetlerinin yargılanmak üzere tutuklu kaldıkları sürelerinin uzunluğuna
iliskin olduğuna isaret etmektedir. Ayrıca, makul bir süre içinde yargılanma veya
sorusturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı, tutukluluğa iliskin tazminat
isteme hakkı ile aynı değildir. Sözlesmenin 5. Maddesinin 3. paragrafı anılan birinci
hakkı ve 5. Maddenin 3. paragrafı ikinci hakkı kapsamaktadır. Sonuç olarak itiraz bu
noktada dayanaktan yoksundur.
3. Mağduriyetin Ortadan Kalkması
45. Son olarak Hükümet 4 Mayıs 1990 tarihi sonrasında serbest
bırakılmalarından sonra Bay Yağcı ve Bay Sargın’ın Sözlesme ihlalinden mağdur
olduklarını talep etme haklarının ortadan kalktığını savunmustur. Đddia edilen gözaltı
ve sorusturma sürelerinin uzunluğu bir sekilde telafi edilmistir; Devlet Güvenlik
Mahkemesi, basvuru sahiplerinin yargılanmasına dayanak teskil eden ceza
hükümlerinde lehte değisikliğe sebep olabilecek kapsamlı yasama reformunu dikkate
almıstır; ve yukarıda anılan tarihte Bay Yağcı ve Bay Sargın’ın beraatı söz konusu
sorusturmanın olası tek sonucu olarak görülmüstür.
46. Mahkeme itirazın Komisyon önünde yapılmadığını ve estopel olması
nedeniyle itirazı reddettiğini belirtmistir.
III. Sözlesmenin 5. Maddesinin 3. Fıkrasının Đhlali Đddiası:
47. Bay Yağcı ve Bay Sargın yargılanmak üzere gözaltında bulundukları süre
hakkında sikayette bulunmuslardır. Asağıdaki hükmü öngören 5. Maddenin 3.
fıkrasının ihlal edildiği görüsündedirler:
“Bu maddenin 1(c) fıkrasında açıklanan sartlara göre tutuklanan veya
gözaltına alınan herkes … kendisinin makul bir süre içinde muhakeme edilmeye veya
adli kovusturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverme, ilgilinin
durusmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.”
48. Hükümet alternatif dahilinde bu görüse itiraz etmis, ancak anılan görüs
Komisyon tarafından kabul edilmistir.
A. Dikkate Alınması Gereken Süre
49. Bu kararın 40. paragrafında belirtilen sonuca iliskin olarak Mahkeme,
Mahkemenin zorunlu yetkisinin tanınmıs olduğu bildirgenin sunulus tarihi olan 22 Ocak
1990 tarihinden basvuranların sartlı olarak serbest bırakıldıkları 4 Mayıs 1990 tarihine
kadar geçen üç ay ve on üç günlük bir süreyi dikkate alabilecektir (bakınız yukarıda
Madde 23). Ancak 22 Ocak 1990 tarihi sonrasında sürdürülen gözaltı durumlarının
Sözlesme’nin 5. Maddesinin 3. Fıkrasınca doğrulanıp doğrulanmadığının
değerlendirilmesi için Mahkeme, anılan tarihe kadar 16 Kasım 1987 tarihinde (bakınız
paragraf 8) gözaltına alınan basvuru sahiplerinin iki yıl iki ay süresince tutuklu kalmıs
olduklarını dikkate alacaktır.
B. Gözaltı Süresinin Makul Olması
50. Belli bir davada, yargılanmak üzere bekleyen suçlanan bir sahsın gözaltı
halinin makul bir süreyi asmamasını sağlamak, öncelikli olarak ulusal yargı mercilerinin
görevidir. Bu bağlamda, varsayılan masumiyet ilkesi, kisisel özgürlüklere saygı
kuralından sapma ve serbest bırakılma basvurusunda bunların dikkate alınmaması
hususlarını gözönünde bulundurarak, kamu yararına iliskin gereklerin mevcut olup
olmadığı konusundaki tüm hususları incelemelidir. Mahkemenin, bu kararlarda verilen
nedenler ve basvuru sahibi tarafından basvurularda belirtilen gerçekler bazında
Sözlesmenin 5. Maddesinin 3. fıkrasının ihlal edilip edilmediği konusunda karar vermesi
istenmektedir. (bakınız diğer mercilerin yanı sıra 26 Haziran 1991 tarihli Letellier –
Fransa kararı, Seri A, No. 207, s. 18, 35).
Tutuklu sahsın bir suç islemis olmasına iliskin makul süphenin devamı, sürdürülen
gözaltı halinin geçerliliği için bir zorunlu kosuldur, ancak belli bir sürenin asılması
durumunda bu yeterli olmamaktadır; bu durumda Mahkeme, adli merciler
tarafından öne sürülen gerekçelerin özgürlüğün kısıtlamasını haklı nedene dayandırıp
dayandırmadığını incelemelidir (a.g.e. ve bkz. Wemhoff – 27 Haziran 1968 tarihli
Almanya kararı, A Serisi, No. 7, ss. 24-25, Fıkra 12, ve 16 Temmuz 1971 tarihli Ringeisen –
Avusturya kararı, A Serisi, No. 13, s. 42, Fıkra 104). Đlgili gerekçelerin “geçerli “ ve yeterli
olması durumunda Mahkeme ayrıca ilgili ulusal mercilerin sorusturmanın yürütülmesi
asamasında “özel bir ihtimam” gösterip göstermediğini arastırmalıdır (bkz. 10 Kasım
1969 tarihli Matznetter - Avusturya davası, A Serisi, No. 10, s. 34, 12. Fıkra; 28 Mart 1990
tarihli ......... – Avusturya davası, A Serisi, No. 175, s. 16, 42. Fıkra; ve daha önce anılan
Letellier – Fransa kararı, s. 18, 35. Fıkrası).
Mahkeme’nin zaman itibarıyla yetkisi kapsamındaki süre içinde Ankara Devlet
Güvenlik Mahkemesi basvuru sahiplerinin gözaltı süresinin devamına iliskin hususu, 8
Subat ve 9 Mart 1990’da re’sen ve 6 Nisanda basvuru sahiplerinin basvurusu üzerine
üç kez görüsmüstür (Bkz. yukarıdaki 22. paragraf).
51. Bay Yağcı ve Bay Sargın’ın serbest bırakılmasının reddedilme gerekçesi
olarak suçlamaların niteliğini (ciddi bir suç olarak sınıflandırılmıs olup kanunen sanığın
kaçma ihtimaline iliskin bir riskin mevcut olduğu varsayılmıstır), “delillerin durumu” ve
16 Kasım 1987 olan “yakalama tarihini” öne sürmüstür.
Hükümet’in sunumunda basvuru sahiplerinin, kaçmalarını engellemek için
gerektiği kadar uzun bir süre gözaltında tutuldukları belirtilmistir.
52. Mahkeme, bir sanığın kaçmasına iliskin tehlikenin sadece söz konusu
hükmün ciddiyeti bazında değerlendirilmeyeceğine isaret etmektedir. Bu aynı
zamanda, bir kaçma tehlikesinin mevcudiyetini veya kaçma ihtimalinin yargılanmak
üzere gözaltında tutulmayı haklı çıkarmayacak sekilde düsük olduğunu teyit eden
baska ilgili etkenlere göre değerlendirilmelidir. (bkz., mutatis mutandis, önceden
belirtilen Letellier – Fransa Kararı, s. 19, 43. Fıkra).
Bay Yağcı ve Bay Sargın kendi inisiyatiflerine dayanarak, Türkiye Birlesik
Komünist Partisini kurmak üzere (bakınız yukarıdaki paragraf 7 ve 13) dönmüs olup, bu
nedenle yargılanacaklarının bilincinde olmamaları imkansızdır.
Devlet Güvenlik Mahkemesinin gözaltı durumunu onaylayan emirlerinde,
basmakalıp denmese de, hiç bir sekilde kaçmanın bir tehlike olusturduğunu
açıklamaksızın, hemen her zaman aynı ifadeler kullanılmıstır.
53. “Delillerin durumu“ ifadesi suça iliskin ciddi göstergelerin mevcut olduğu
ve devam ettiği seklinde anlasılmaktadır. Genel olarak bunların ilgili etkenler olmasına
rağmen, mevcut davada bunlar sikayet konusu tutukluluğun devamını haklı
çıkarmamaktadır. (bkz. 27 Kasım 1991 tarihli Kemache – Fransa kararı (No. 1 ve 2), A
Serisi, No. 218, s. 24, 50. fıkra).
54. Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından ileri sürülen üçüncü neden olan
basvuru sahiplerinin yakalanma tarihi de, herhangi bir toplam tutukluluk süresi tek
basına Sözlesme kapsamında bir dayanak olmaksızın haklı çıkarılmayacağından
dayanaktan yoksundur.
Bu hususlarda dikkate alınarak, Mahkeme basvuranların söz konusu süre
içinde sürdürülen tutukluluk halinin 5. Maddenin 3. fıkrasını ihlal ettiğini kabul etmistir.
55. Bu sonuç, adli mercilerin davayı nasıl yürüttüklerine iliskin bir arastırmanın
yapılmasını gereksiz kılmaktadır.
IV. Sözlesme’nin 6. Maddesi, 1. Fıkrasının Đhlali Đddiası
56. Bay Yağcı ve Bay Sargın ayrıca kendilerine karsı yapılan ceza
sorusturmasının süresi konusunda da sikayette bulunmuslardır. Bu hususta asağıdaki
hükmü öngören Sözlesme’nin 6. Maddesinin 1. Fıkrası gerekçe gösterilmektedir:
“Herkes .... cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar
verecek olan ..... bir Mahkeme tarafından ..... makul bir süre içinde görülmesini
istemek hakkına sahiptir”
57. Hükümet bu görüse alternatif dahilinde itiraz etmis, ancak Komisyon
tarafından kabul edilmistir.
A. Dikkate Alınması Gereken Süre
58. Sorusturma, basvuru sahiplerinin yakalanarak, polis tarafından göz altına
alındıkları 1 Kasım 1987 tarihinde baslamıs ve Hükümet tarafından iddia edildiği
sekilde 141-143. Madde (12 Nisan 1991 tarihinde yürürlükten kalkmıstır – bakınız
yukarıdaki paragraf 23, 25 ve 27) kapsamındaki ve Ceza kanununun 311 ve 312.
Maddelerindeki suçlardan beraat ettikleri 9 Ekim 1991 tarihinde değil, Ankara Đkinci
Ağır Ceza Mahkemesinin 9 Temmuz tarihli kararı ile basvuranların diğer suçlardan
beraatının kesinlestiği 16 Temmuz 1992 tarihinde sona ermistir.
Ancak, bu kararın 40. paragrafında ulasılan sonuç dikkate alındığında,
Mahkeme sadece Türkiye'nin Mahkeme’nin zorunlu yetkisinin kabul edildiğini bildiren
bildirgesinin sunulus tarihi olan 22 Ocak 1990 ile 16 Temmuz 1992 tarihleri arasında
geçen iki yıl, bes ay ve on sekiz günlük süreyi dikkate alabilecektir. Bununla birlikte, söz
konusu tarihte sorusturmanın halihazırda iki yılı askın bir süredir devam ettiği dikkate
alınmalıdır.
B. Sorusturma Süresinin Makul Olması
59. Sorusturmanın süresinin makul olması, basta davanın karmasıklığı, basvuru
sahibinin ve ilgili mercilerin tutumu olmak üzere Mahkeme’nin emsal kararında
belirtilen ölçütler dikkate alınarak değerlendirilmelidir (bkz., diğer örneklerin yanı sıra,
daha önce belirtilen Kemmacche – Fransa kararı (no. 1 ve 2), s. 27, 60. Fıkra).
1. Davanın Karmasıklığı
60. Hükümet, çok sayıda avukat tarafından savunulan on altı sanık ile ilgili
delillerin kırk dosyada bulunması sebebiyle davanın oldukça karmasık olduğunu öne
sürmüstür. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi bu dosyaları önceden incelemekle
kalmayıp, savunmanın gözlemlerini yapmasını sağlamak üzere Bay Yağcı ve Bay
Sargın’ın avukatlarının istekleri doğrultusunda durusmalarda da okumak zorunda
kalmıstır. Bu istemin göz ardı edilmesi Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nun 250
Maddesi kapsamında kararın iptaline yol açabilecektir.
61. Basvuru sahipleri, iddia makamının belgelerin hangi suçlamalara delil teskil
ettiğine iliskin bir açıklama yapmadığından dosya içeriğindeki belgelerin okunmasını
istediklerini belirtmislerdir. Ayrıca, belge sayısı da dikkate alınarak Bay Sargın
mahkemenin hızlandırılması için avukatının savcılık temsilcisi ile birlikte bu belgelerden
bir ön eleme yapmasını Mahkemeye önermis; bu talep mahkeme tarafından
reddedilmistir. Problemin sadece ilgili tarihte kurulması istenen partinin kanunlara
aykırı olup olmadığının tespiti ile ilgili olması nedeniyle dava karmasık değildir. Bu
sorusturmanın tamamlanması için üç ay yeterli olabilecektir. Çok sayıda avukatın
katılımı siyasi davalara karsı bir protesto olarak yorumlanmalıdır.
62. Komisyon Delegesinin kanaatına göre, davanın karmasık olduğu kabul
edilse bile, basvuranların hedeflerini hiç bir zaman inkar etmemesi ve dosyanın
bunların siyasi faaliyetlerine iliskin belgeleri içermesi sebebiyle Devlet Güvenlik
Mahkemesinin olayları tespit etmesi kolaylastırılmıstır.
63. Mahkeme 22 Ocak 1990 tarihi itibarıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin
yirmi durusma yaptığını ve bunlardan on altısının tamamen delillerin okunmasına
ayrıldığına isaret etmektedir. Doküman adedi de dikkate alındığında, bu sürecin
karmasık olduğu düsünülemez.
2. Basvuranların Tutumu
64. Hükümet, basvuranların avukatlarını, alınmıs olan güvenlik önlemlerini
protesto etmek üzere birkaç kez durusma salonundan ayrılarak ve dosyadaki delillere
dair görüslerinin sunulmasına iliskin süreye uymayarak sorusturmanın uzamasına
neden oldukları için elestirmistir. Hükümet ayrıca, mahkemenin ertelenmesine iliskin 11
Temmuz 1990 tarihli basvurunun (bkz. yukarıdaki 24. paragraf) ve çesitli dokümanların
sunulmasının oyalama taktikleri olduğunu savunmustur.
65. Basvuranlar ilgili mahkemeler ile devamlı isbirliği içinde olduklarını
bildirmislerdir.
66. Mahkeme, 6. Maddenin cezai suç ile suçlanan bir sahsın adli merciler ile
etkin bir sekilde isbirliği içinde olmasını gerektirmediğini yinelemektedir (bkz. en son
merci olarak, 25 Subat 1993 tarihli Dobbertin – Fransa kararı, A Serisi, No. 256-D, s. 117,
43. fıkra). Mahkeme, Komisyon ile aynı sekilde, Bay Yağcı ve Bay Sargın ile
avukatlarının durusmalardaki hareketlerinin engelleyici sekilde olmadığı görüsündedir.
Tüm olaylarda, basvuru sahipleri savunmaları dahilinde ulusal kanunların kendilerine
vermis olduğu kaynaklardan tam olarak faydalanmıs oldukları için suçlanamazlar.
Durusmalarda hazır bulunan çok sayıda avukat ve bunların güvenlik önlemlerine karsı
olan tutumu sorusturmayı belli ölçüde yavaslatmıs olsa dahi bunlar tek basına ele
alındıklarında söz konusu sürenin uzunluğunu açıklamak için yeterli etken değildir.
3. Adli Mercilerin Tutumu
67. Hükümet, adli mercilerin savunmanın haklarını herhangi bir sekilde ihlal
etmeksizin davanın hızlı bir sekilde sonuca ulastırılması için gayret gösterdiğini
belirtmistir.
68. Basvuranlar ise, tek hedeflerinin amacı sadece kendilerini yargılamak olan
“toplu yargılama” uygulaması ile, iddia makamının polisteki gözetim, adli sorusturma
ve takibata iliskin süre konusunda özel kuralların uygulanmasını sağladığını
savunmuslardır. Ayrıca, ayda ortalama bir durusma yapılması ile Devlet Güvenlik
Mahkemesi zaruret teskil eden haller haricinde davaların sekiz günden uzun bir süre
boyunca kesintiye uğratılmasını engelleyen Ceza Muhakemeleri Usul Kanunun 222.
maddesinin sistematik olarak göz ardı edildiğini belirtmislerdir.
69. Mahkeme bu durumda Devlet Güvenlik Mahkemesindeki iddia
makamının amaçları konusunda herhangi bir görüs bildirmeyecektir. Ancak, ilgili
mahkemenin 22 Ocak 1990 ile 9 Temmuz 1992 tarihleri arasında sadece bir tanesi bir
buçuk gün süren 20 durusmayı düzenli aralıklarla (30 günden az)yürütmüs olduğuna
isaret etmektedir.
Ayrıca, Ceza Kanunun 141-43. maddelerini yürürlükten kaldıran 12 Nisan 1991
tarihli Terörle Mücadele Yasasının yürürlüğe girmesi ile (yukarıdaki 25. paragrafa
bakınız) Devlet Güvenlik Mahkemesi anılan hükümlere dayandırılan suçlamalar
konusunda basvuru sahiplerinin beraatı için altı aya yakın bir süre beklemistir.
70. Sonuç olarak dava konusu cezai takibat süresi altıncı maddenin 1. fıkrasını
ihlal etmistir.
V. Sözlesmenin 50. Maddesinin Uygulanması
71. Sözlesmenin 50. Maddesi uyarınca
“Mahkeme, bir Yüksek Sözlesme Tarafının yargı mercileri veya herhangi baska
bir Resmi mercii tarafından verilmis olan bir kararın veya alınmıs olan bir tedbirin bu
Sözlesmeden doğan yükümlülüklere tamamen veya kısmen aykırı düstüğü hükmüne
varırsa ve eğer ilgili tarafın iç hukuku bu karar veya tedbirin sonuçlarını ancak kısmen
gidermeye elverisli ise, Mahkeme kararında gerektiği takdirde zarar gören tarafa adil
bir tazmin seklinde hükmolunur.”
A. Zararlar
72. Bay Yağcı ve Bay Sargın ilk olarak tazminatın Avrupa Para Birimi cinsinden
ve Türkiye tarafından ödemenin yapılacağı tarih dikkate alınarak hesaplanmasını
talep etmistir. Herhangi bir meblağ bildirmemisler ancak caydırıcı olması açısından
meblağın yüksek tutulmasını talep etmislerdir. Talepleri tutukluluk ve yargılama
süresindeki mağduriyetleri, mesleklerini sürdürememeleri ve onurlarına sürülen lekeye
dayandırılmıstır.
73. Hükümet, iç hukuk yollarının tüketilmemis olduğu ve mağduriyet
durumunun ortadan kalkmasına (bkz. Yukarıdaki paragraf 41 ve 45) dayalı ön
itirazlarını yineleyerek taleplerin Mahkeme tarafından reddedilmesini talep etmistir.
74. Komisyon delegesi bu konuda görüs bildirmemistir.
75. Mahkeme, kendisinin zaman itibariyle yetkisinin söz konusu davada 22
Ocak 1990 tarihi itibariyle geçerli olduğunu yineleyerek ve duruma özgü sartları da
dikkate alarak basvuru sahiplerini bu kararın 55. ve 70. paragraflarındaki ihlallere iliskin
tespitlerin tazmin edilemeyeceği manevi zararlara maruz kaldığı kanaatına varmıstır.
Bu bağlamda kendilerine kisi basına 30.000 Fransız Frangı (FRF) tazminat tespit etmistir.
Maddi zarar açısından sunulan delillerden maddi zarara sebebiyet verildiği
tespit edilememistir.
B. Masraf Ve Ücretler
76. Basvuru sahipleri toplamı FRF 38,000 tutarında olduğunu hesapladıkları
Sözlesme kurumları nezdindeki her iki davada tahakkuk eden gider ve ücretlerin de
kendilerine ödenmesini talep etmistir. Vekalet ücreti konusunda ise, “benzer
hizmetler için meslek bünyesinde uygulanan ücretlerin” uygulanması ile ilgili
meblağın tespitini Mahkeme’nin tespitine bırakmıstır.
77. Bu hususta, Hükümet veya Komisyon tarafından herhangi bir görüs
bildirilmemistir.
78. Đçtihatlara ve mevcut delillere dayanarak Mahkeme gider ve ücretlerin
makul düzeyde olduğu kanaatına varmıstır. Vekalet ücretleri konusunda iki avukata
esit bazda olmak üzere FRF 30,000 tutarında bir meblağın ödenmesini kararlastırmıstır.
C. Diğer Talepler
79. Basvuru sahipleri son olarak Mahkeme’den davalı Devletin Sözlesmeyi
imzalarken kabul etmis olduğu yükümlülükleri yerine getirmesinin talep edilmesini
istemistir. Türk hukukundaki ilgili eksiklikler konusunda çesitli çözüm önerilerinde
bulunmuslardır.
Đlk olarak, Devlet Güvenlik Mahkemesinin yetkisi dahilindeki suçlamalara iliskin
tutukluluk süresini sınırlandıran kanunun diğer hükümlerinin uygulanmasını yasaklayan
1 Aralık 1992 tarih ve 3842 sayılı yasanın 31. maddesinin yürürlükten kaldırılmasının
gerekli olduğunu bildirmislerdir.
Đkinci olarak, davaların görülmesinin hızlandırılmasına ve makul yargılama
süresinin asılması halinde tazminat verilmesine iliskin herhangi bir usulün bulunmadığını
bildirmislerdir.
Üçüncü olarak, basta akademik ve adli çevrelerde olmak üzere Sözlesmenin
önemli hükümlerinin Strazburg kurumları tarafından yapılan yorumlarının bilinmesini
sağlamak üzere Türkiye’nin daha büyük bir çaba içinde olması gerektiğini
düsündüklerini bildirmislerdir.
80. Bu hususta, Hükümet veya Komisyon tarafından herhangi bir görüs
bildirilmemistir.
81. Mahkeme Sözlesme’nin kendisine anılan türden bir istemi onaylama yetkisi
vermediğine isaret etmektedir. Sözlesme hükümlerine uygunluk sağlanması ve
Sözlesme’nin ihlaline sebebiyet veren durumların ortadan kaldırılmasına iliskin olarak
yerel hukuk sisteminde kullanılacak olan yöntemleri seçme yetkisinin devlete ait
olduğunu hatırlatır. (bkz. mutatis mutandis, 19 Subat 1991 tarihli Zanghi-Đtalya Kararı, A
Serisi, no. 194-C, S. 48, 26. fıkra ve 27 Ağustos 1991 tarihli Demicoli – Malta Kararı, A
Serisi, no. 210, s. 19, 45. fıkra).
YUKARIDA BELĐRTĐLEN GEREKÇELERE DAYANARAK MAHKEME
1. Zaman itibariyle yetkisizliğe iliskin ön itirazın oy birliği ile reddine;
2. Đç hukuk yollarının tüketilmediğine iliskin itirazın oy birliği ile reddine;
3. Mağduriyet durumunun sona erdiğine dayanan itirazın oy birliği ile reddine;
4. Basvuru sahiplerinin tutukluluk süreleri ile ilgili olarak Sözlesme’nin 5. maddesinin 3.
fıkrasının ihlal edildiğine iliskin talebin sekize karsı bir oy ile kabulüne;
5. Ceza davalarının süresi ile ilgili olarak Sözlesme’nin altıncı maddesinin 1. fıkrasının
ihlal edildiğine iliskin talebin sekize karsı bir oy ile kabulüne;
6. Manevi zararlar açısından üç ay içinde 30.000 (otuzbin) Fransız Frangının davalı
Devlet tarafından basvuru sahiplerinden her birine ödenmesine iliskin talebin sekize
karsı bir oy ile kabulüne;
7. Giderler ve harcamalar için 38,000 (otuzsekizbin) Fransız Frangı ve vekalet ücretleri
için 30,000 (otuz bin) Fransız Frangın üç ay içinde davalı Devlet tarafından
müstereken iki basvuru sahibine ödenmesine iliskin talebin oy birliği ile kabulüne;
8. Adil tazmin konusundaki diğer taleplerin oy birliği ile reddine;
iliskin isbu kararı Đngilizce ve Fransızca dillerinde olmak üzere, 8 Haziran 1995
tarihinde Strazburg’da bulunan Đnsan Hakları Binası’ndaki halka açık oturumda
sunulmustur.
Rolv RYSSDAL Herbert PETZOLD
Baskan Sekreter
Sözlesme’nin 51. Maddesinin 2. fıkrası ve Mahkeme’nin A Đçtüzüğünün 53.
Maddesi 2. Fıkrası uyarınca Sn. Gölcüklü’nün bu karara iliskin muhalefet serhi ekte
sunulmustur.
R. R. H. P.
HAKĐM GÖLCÜKLÜ’NÜN MUHALEFET SERHĐ
1. Sözlesme’nin 25 ve 46. maddeleri kapsamında sunulmus olan Türkiye’nin
bildirgesinin geçerliliğine iliskin Loizidou – Türkiye davasında ifade ettiğim muhalefet
serhimi yinelerim.
2. 5. Madde, 3. fıkra. Türkiye, 22 Ocak 1990 tarihinde “bu tarih sonrasında
meydana gelen olaylara dayalı kararları içeren konular” hakkındaki Mahkemenin
yetkisini tanımıstır; buradaki amaç Sözlesmenin 46. maddesi uyarınca sunulan
bildirgenin sunum tarihinden önce meydana gelen olayların Mahkeme kapsamından
çıkarılmasıdır. Mahkeme, “madde 46 uyarınca Türkiye tarafından sunulan bildirgenin
metni dikkate alınarak Mahkeme’nin 22 Ocak 1990 tarihi öncesinde cereyan eden
olaylara iliskin sikayetleri göremeyeceği ...... zaman itibariyle salahiyetinin bu tarih
itibariyle olan süreyi kapsadığını” (40. paragraf) kabul etmektedir. Bu durum doğrudur
ve Madde 46’nın açık sekilde ifade edilen metninden de doğru olduğu barizdir.
3. Ancak, Mahkeme “... Sözlesme’nin 5. Maddesinin 3 fıkrası ve 6. maddesinin
1. fıkrasına iliskin sikayetlerin incelenmesinde [Mahkeme] yukarıda anılan bildirgenin
sunulus tarihindeki davaların durumunu dikkate alacaktır.” seklinde görüs bildirmistir.
4. Bu iddia bu davanın pratikte emsal teskil etme bir baska deyisle görülmekte
olan davaların esası üzerindeki etkisine iliskin bir soruya sebebiyet vermektedir.
5. Türkiye tarafından bildirge 2 Ocak 1990 tarihinde sunulmustur. 16 Kasım 1987
itibariyle tutuklu bulunan basvuru sahipleri ilk kez 29 Ağustos 1988 tarihinde yani
özgürlüklerinin kısıtlanmasından dokuz ay on üç gün sonra (13. paragraf) serbest
bırakılmalarına iliskin bir basvuru da bulunmuslardır; basvuru sahipleri 4 Mayıs 1990
tarihinde oldukça kısa bir süre sayılabilecek , Türkiye’nin Sözlesme’nin 46. maddesi
uyarınca bildirgesini sunmasından sadece 3 ay , 11 gün sonra sartlı serbest
bırakılmıslardır.
6. 6. Madde, 1. Fıkra, 11 Mart 1988 tarihinde Cumhuriyet Savcılığı basvuru
sahipleri aleyhine iddianamesini sunmustur; yargılama 8 Haziran 1988 tarihinde
baslatılmıstır. Dava dosyası oldukça yüklüdür. Sanıklar 400 avukat tarafından temsil
edilmistir “10-11. paragraflar”.
7. Basvuru sahiplerinin sartlı olarak serbest bırakılma tarihlerinde kendileri
aleyhine yapılan suçlamalara dayanak teskil eden kanunların yürürlükten
kaldırılmasına iliskin yasama değisiklikleri devam etmektedir. (23. paragraf)
Sn. Yağcı ve Sn. Sargın’ın yargılandıkları Türk Ceza Kanunun 141,142 ve 143
maddeleri yürürlükten kaldırılmıs ve bunun sonucunda mahkeme 10 haziran 1991
tarihinde anılan hükümlere iliskin dosyaların okunmasını sona erdirmis ve diğer
suçlamalara iliskin delillerin okunmasına baslamıstır. Bu süreç söz konusu Türkiye
Bildirgesinin sunulus tarihi itibariyle bir yıl, dört ay, on sekiz gün sonra 10 Temmuz 1991
tarihinde sona ermistir. Bu tarih itibariyle, yapılan islemler sadece formaliteden ibaret
olduğundan takibatın gerçekte bu tarihte sona erdiği kabul edilmelidir. Ve basvuru
sahiplerinin yargılanması ile ilgili tüm islemler 9 Temmuz 1992 tarihinde sona ermistir.
Takibatın daha sonraki bir tarihte sona erdiği düsünülse dahi yargılama toplam olarak
Madde 46 kapsamında Türkiye’nin bildirgesinin sunulus tarihinden sonra 2 yıl 5 ay ve
17 gün sürmüs olup bu da kanaatımca anılan çapta bir dava için uzun bir süre
değildir.
8. 11 Temmuz 1990 tarihinde basvuru sahiplerinin bizzat Türkiye Komünist
Partisinin kapatılmasına iliskin Anayasa Mahkemesinin sonucunun beklenmesi
gerekçesiyle mahkemenin ertelenmesini talep ettikleri dikkate alınmalıdır. (24.
paragraf)
9. Sözlesme’nin özüne uygun ve tutarlı olduğu kabul edilse dahi mahkemenin
5. maddenin 3. fıkrası ve 6. maddenin 1. fıkrası amacına yönelik olarak makul olma
ölçüsünü değerlendirirken Türkiye tarafından sunulan bildirgenin öncesindeki
dönemin dikkate alınmasına iliskin içtihat kararı kanaatımca sadece ölçekleri
gösteren ibrenin “makul” ile “makul olmama” durumunu birbirinden ayıran sınırda
olduğu durumları etkileyecektir.
10. Süre sınırlamalarına iliskin 5. ve 46. maddelerin hükümlerinin birbirinden
tamamen ve komple bağımsız olduğu ve bir devletin Mahkeme’nin salahiyetini
tanımaksızın kisisel basvuru hakkını tanımasını mümkün olacağı gerçeği akılda
tutulmalıdır.
11. Mevcut davada basvuru sahiplerinin üç ay ve on bir gün (5. Maddenin 3.
fıkrası) sonrasında sartlı olarak serbest bırakılması ve Madde 46 uyarınca Türkiye
tarafından bildirgenin sunulmasından bir yıl dört ay ve on sekiz gün (veya tercih
edilmesi halinde iki yıl bes ay on yedi gün) sonrasında yargılamanın sona ermesi ile
olusturulan hatlar, mahkemenin yürütüldüğü sartlar dikkate alındığında “makul” ile
“makul olmama” arasındaki sınır olarak değerlendirilemeyecektir. Bunun aksine olan
her türlü yaklasım zaman itibariyle salahiyet sınırlamalarına iliskin 25. ve 46. madde
hükümlerinin, bu maddelerin uygulanması konusunda kabulü mümkün olmayacak
sekilde bir karısıklığa neden olacaktır.
12. “Tekamül ve müterraki” değerlendirme yöntemlerinden herhangi birinin
uygulanması veya sözlesme’nin “faydalı” bir sekilde uygulanmasına iliskin ilkenin
uygulanması ile, Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinin zaman itibarıyla salahiyet
yetkisine iliskin 46. Maddemim yürütülmeyecek sekilde veya varlığını inkar edecek
sekilde değistirme hakkına sahip olmadığı görüsündeyim.
13. Bu nedenle çoğunluğun kanaatına muhalif olarak Türkiye’nin sözlesme’nin
5. Maddesinin 3. fıkrası veya 6. Maddesinin 1. fıkrasını ihlal etmediği kanaatındayım.