YAŞA TURKEY CASE

YASA/Türkiye Davası*
(63/1997/847/1054)
Starzburg
2 Eylül 1998
USULĐ ĐSLEMLER
1. Dava, Mahkeme’ye Avrupa Đnsan Hakları Komisyonu tarafından,
(“Komisyon”) 9 Temmuz 1997 tarihinde Sözlesme’nin 32. maddesinin 1.
paragrafı ve 47. maddesi ile belirlenen üç aylık süre içinde sunulmustur. Dava, 12
Temmuz 1993 tarihinde bir Türk vatandası olan Sn. Esref Yasa tarafından
Türkiye’ye karsı Komisyon’a yapılan 22495/93 nolu basvurudan
kaynaklanmaktadır.
Komisyon’un talebi, Sözlesme’nin 44. ve 48. maddelerine ve Türkiye’nin
Mahkeme’nin zorunlu yetkisini tanıdığı (46. madde) deklarasyona gönderme
yapmaktadır. Talebin amacı, davanın esaslarının Sorumlu Devlet’in, Sözlesmenin
2,3,6,10,13, 14 ve 18. maddeleri ile ilgili sorumluluklarını yerine getirip
getirmediği konusunda bir karara varmaktır.
2. Mahkeme A Tüzüğü’nün 33. maddesinin 3 (d) paragrafına uygun olarak
sorulan soruya cevaben, basvuran, davada yeralmak istediğini belirtmis ve
kendisini temsil edecek avukatları görevlendirmistir (Madde 30).
3. Olusturulacak Daire, re’sen, bir Türk vatandası olan seçilmis hakim Sn.
F. Gölcüklü’yü (Sözlesme’nin 43. maddesi), Baskan Yardımcısı Sn. R.
Bernhardt’ı, (Madde 21, par. 4 (b) ) kapsamaktadır. 27 Ağustos 1997 tarihinde,
Raportörün de huzurunda Mahkeme Baskanı Sn. R. Ryssdal, kura usulü ile diğer
yedi üyeyi, Sn. Thor Vilhjalmsson, Sn. R. Pekkanen, Sn. L. Wildhaber, Sn. D.
Gotchev, Sn. J. Casadevall, Sn. M. Voicu ve Sn. V. Butkevych, belirlemistir
(Sözlesme’nin 43. maddesi ve Tüzük 21/5 ).
4. Daire Baskanı olarak, Sn. Bernhardt, (Tüzük 21/6), Raportöre vekalet
ederek, Türk Hükümeti Ajanı’nın (Hükümet), basvuranın avukatlarının ve
Komisyon Delegesi’nin yargılama sürecinin organizasyonu hakkındaki
görüslerini almıstır. (Tüzük 37/1 ve 38). Sonuç olarak verilen talimatlara uygun
olarak, Raportör, Hükümet’in ve basvuranın görüslerini sırasıyla 2 ve 3 Mart
1998 tarihlerinde almıstır. Basvuranın görüsüne ek olarak sunulan Sözlesme’nin 50.
Maddesi bağlamındaki talepler, 20 Mart 1998 tarihinde Raportör’e iletilmistir.
Hükümet’iun, basvuranın taleplerine iliskin görüsleri 20 Nisan’da sunulmus,
basvuranın buna karsı görüsü de 23 Nisan’da verilmistir.
* Dısisleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî Đsler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmis olup,
gayrıresmî tercümedir.
5. Baskanın kararına uygun olarak, durusma, 21 Nisan 1998 tarihinde
Strazburg Đnsan Hakları Binasında halka açık olarak yapılmıstır. Mahkeme daha
önceden bir hazırlık toplantısı yapmıstır.
1Dava numarası 63/1997/847/1054’tür. Đlk numara, davanın ilgili yılda (ikinci
numara) Mahkeme’ye gönderilen dava listesindeki yeridir. Son iki numara
Mahkeme’nin kurulusundan beri önüne getirilen davaların listesindeki yerini ve
Komisyon’a yapılan basvurulara karsılık gelen listedeki yerini belirtir.
Mahkeme Önünde:
(a) Hükümet Adına
Sn. D. AKÇAY, Ajan Yardımcısı
Sn. A. KAYA,
Sn. A. EMÜLER,
Sn M. GÜLPEN
Sn. P. ÖZKAN,
Sn. A. GÜNYAKTI, Danısmanlar;
(b) Komisyon Adına
Sn. H. DANELĐUS, Delege;
(c) Basvuran Adına
Sn. K. BOYLE, Avukat
Sn. F. HAMPSON, Avukat, Danısman,
Sn. A. REIDY, Avukat, Danısman.
Mahkeme, Sn. Danelius, Sn. Boyle ve Sn. Akçay’ın konusmalarını
dinlemistir.
DAVA ESASLARI
I. DAVA SARTLARI
6. Bir Türk vatandası olan Esref Yasa, 1962 doğumludur ve halen
Diyarbakır’da yasamaktadır. Amcası Sn. Hasim Yasa, 1956 doğumlu olup,
Diyarbakır’da yasamakta idi. 14 Haziran 1993 tarihinde öldürülmüstü.
7. Basvuran, “kendi adına ve merhum amcası adına” (bkz. asağıdaki par.
56), Özgür Gündem Gazetesi sattıkları için silahlı saldırıya uğradıklarını sikayet
ettiği basvurusunu Komisyon’a sunmustur. Saldırılar, bu gazeteye ve Kürt yanlısı
diğer gazetelere karsı Devlet görevlilerinin gözyumması veya doğrudan katılımları
ile yürütlen kampanyanın bir parçası idi.
Basvurunun yapılmasına neden olan olaylardan bazıları tartısılmaktadır.
A. Basvuranın ve Hükümet’in Esasla Đlgili Görüsleri
1. Basvuranın Olay Hakkında Anlattıkları
(a) Basvuran ve Amcası Đle Đlgili Olaylar
8. Basvuran, Diyarbakır’da Bulvar Büfe diye bilinen bir gazete büfesi
kiralamıstı. Ekim 1992’de, bazı gazeteleri, özellikle de Kürt yanlısı Özgür
Gündem gazetesi sattıkları için, polisten ölüm tehdidi almaya basladı.
9. 15 Kasım 1992 tarihinin erken saatlerinde, basvuranın büfesi atese verildi
ve hasar gördü. Basvuran, hasarı 70.000.000 TL. olarak hesapladı.
10. Bu olaydan yaklasık bir hafta kadar önce, basvuranı, biri Diyarbakır
Emniyet Sube Müdürü Kemal Fidan olmak üzere iki kisi ziyaret etmisti. Basvuran,
diğer memurun adını bilmiyordu. Sattığı gazeteler için büfesini yakmakla tehdit
etmislerdi.
11. Basvuranın büfesi yandıktan sonra, diğer gazeteciler, protesto etmek için
bir günlük grev düzenlemeye karar verdiler ve satıs yapmadılar.
12. 15 Ocak 1993 tarihinde saat 07.15’te, basvurana Diyarbakır
Mardinkapı Turistik Sokak’ta ates edilmistir. Biri uzun diğeri orta boylu, 20-25
yaslarında süpheli iki kisiyi farkettiği zaman, basvuran, bisikletle, arkada oturan
oğlu Diren ile birlikte, evinden büfeye gitmekte idi. Niyetlerinin düsmanca
olduğundan korkarak, bisikletini diğer tarafa doğru yönlendirdi fakat, bir taksi
çarptı. Basvuran ve oğlu bisikletten düstüler. O sırada söz konusu iki kisiden
biri ates etmeye basladı. Basvuran kendini korumak amacıyla belinden bir tabanca
çıkararak altı kez ates etti fakat mermilerden hiçbiri hedefine ulasmadı. Fakat
basvurana, saldıran tarafından ateslenen sekiz mermi isabet etti. Üçü sırtına biri
ise sağ bacağına isabet etti. Biri sağ koluna diğeri ise sol bileğine isabet etti. Bir
mermi sol elinin bas parmağı ile orta parmağı arasına yerlesirken, bir mermi de
sağ kalçasından girerek karnına saplandı.
13. Basvuran, taksi ile Diyarbakır Hastanesi’ne kaldırıldı. Sürücüden silahını
akrabalarından birine vermesini istedi. Sürücü ise silahı basvuranın büfesinin
yerini bilen baska bir soföre verdi. O da silahı büfedeki kasanın altında bir
kutunun içine bıraktı.
14. Basvuranın vücudundan mermileri çıkarmak için Diyarbakır Hastanesi
Yoğun Bakım’da gerçeklestirilen ameliyat polis tarafından iki saat engellendi.
Akrabaları daha sonra hastanede hakarete uğradılar ve ölüm tehdidi
aldılar.
15. Basvuran, hastanede onbir gün geçirdi. Saldırı sonucu olusan sağlık
problemleri vardı. Sol kolu ve sol elinin bütün parmakları sancıyordu ve yaralar
sebebiyle sürekli bir rahatsızlık içindeydi. Buna ek olarak, ameliyatın
ardından meydana gelen enfeksiyon nedeniyle karın ağrılarından sikayetçi idi.
16. Basvuran hastanede iken, polise, saldırganların polis memuru olduklarını
iddia ettiği bir ifade verdi. Savcı, hiçbir asamada saldırı hakkında basvuranın
ifadesine basvurmamıstır.
17. Hastaneden çıktıktan sonra, ruhsatsız silah tasımaktan hakkında dava
açıldı. 24 Mayıs 1993 tarihinde bir yıl hapse mahkum olan basvuranın cezası
Mahkeme tarafından, dört aylık taksitlerle ödenmek üzere 1,633,333 TL
para cezasına çevrilmistir. Basvuranın bu karara karsı yaptığı temyiz basvurusu
reddedilmistir.
18. 14 Haziran 1993 tarihinde saat 7.30 sıralarında Mart 1993 tarihinden
beri büfeyi isleten basvuranın amcası Hasim Yasa, Diyarbakır’da Sunay
Caddesi’nde yürürken, bilinmeyen bir saldırgan tarafından basından vurularak
öldürüldü. Hasim Yasa’nın 7 yasındaki oğlu Aziz olaya sahit olan tek kisi idi.
Aynı gün, basvuran, saldırıyı yapanların kendileri olduğunu ve aslında basvuranın
hedef olduğunu söyleyen polis tarafından tutuklanmıs, kötü muameleye maruz
kalmıs ve ölümle tehdit edilmistir.
19.10 Ekim 1993 tarihinde, basvurana ve amcasına yapılan saldırıların
ardından büfeye bakmakta olan basvuranın 13 yasındaki erkek kardesi Yalçın
Yasa, evinin yakınlarında kimliği tespit edilemeyen bir saldırgan tarafından
öldürüldü. Basvuranın 16 yasındaki diğer kardesi Yahya Yasa ise saldırı sırasında
ciddi sekilde yaralanmıstır.
20. Bu saldırının ardından, ailede büfeye bakacak kimse kalmadığı için
basvuran büfesini satmak zorunda kalmıstır.
(b) Kürt Yanlısı Gazeteleri Dağıtanlara Karsı Yapılan
Saldırılar
21. Basvuran, kendisi ve amcasının Özgür Gündem Gazetesi’nin dağıtılmasında
rol oynadıkları gerekçesiyle vurulduğunu iddia etmistir. Olaylar, bu ve diğer
Kürt yanlısı gazetelerin basılması ve dağıtılması isine katılan insanlara
yapılan saldırıların bir parçası idi. Basvuran, bu iddiayı desteklemek için
asağıdaki olaylara atıfta bulunmustur:
(i) Özgür Gündem’in Kapatılması
22. Özgür Gündem’in yayımı bu gazeteye karsı devlet tarafından baslatılan
takibat sonucunda Nisan 1994’te durdurulmustu. Đlk olarak Mayıs 1992’de ortaya
çıktığından beri gazete birçok takibata, toplatma emirlerine ve geçici kapatma
emirlerine maruz kalmıstır. Gazetenin satısının hiçbir zaman resmi olarak
yasaklanmamıs olmasına rağmen, birçok toplatma ve geçici kapatma emirlerine
konu olmustur. Özgür Gündem’in devamı olan Özgür Ülke’nin Subat 1995’te
kapatılmaya zorlanmıs ve onun yerini alan Yeni Politika’nın basımı ise Ağustos
1995’te durdurulmustur.
(ii) Özgür Gündem gazetesi çalısanlarına yapılan saldırılar
23. Basvuran, Özgür Gündem ile 1992, 1993 ve 1994’ün ilk yarısında çıkan
benzer gazetelerin çalısanlarına ve dağıtıcılarına yapılan saldırı ve kötü muamele ile
ilgili bilgi veren bir liste temin etmistir. Bu olayların, Özgür Gündem için
çalısan insanların hedef alınmasını örnek gösterdiğini iddia etmistir.
24. Basvuran, saldırılar sonucunda yaralananların yanında, Özgür Gündem için
çalısan Musa Anter de dahil olmak üzere, en az yedi gazetecinin öldürüldüğünü
belirtmistir. Sayısız birçok gazeteci gözaltına alınmıs ve bazı durumlarda kötü
muameleye maruz kalmıslardır.
25. Devletin bölünmez bütünlüğüne karsı propaganda yapmayı
yasaklayan Terörle Mücadele hükmüne dayanarak, Özgür Gündem gazetecileri,
editörleri ve sahipleri hakkında birçok kanuni takibat yapılmıstır. Buna ek olarak,
Özgür Gündem gazetesine önemli mali destek sağlayanlardan biri olan Behçet
Cantürk de, öldürülmüstü. (Bakınız asağıdaki 46. paragraf).
26. Basvuran, Özgür Gündem gazetesi sattıkları için, birçok gazete
büfesine saldırıldığını, ayrıca 3 Aralık 1994 tarihinde Özgür Gündem Gazetesi’nin
Đstanbul’daki merkezi ile Ankara’daki subesinin bombalandığını belirtmistir. Bu
olaylar neticesinde bir kisi ölmüs, onsekiz kisi de yaralanmıstır.
27. Özgür Gündem gazetesinin dağıtımına katılan araç ve insanların
saldırıya uğradığı birçok olay vardır. Basvuran, Yalçın Yasa (bkz. yukarıdaki
par. 19) ve Hasim Yasa (bkz. yukarıdaki par. 18) dahil, enaz onbir gazete satıcısı
veya dağıtıcısının öldürüldüğünü belirtmistir. Birçoğu gazeteyi satmayı ve
dağıtmayı durdurmadıkları için tehdit edilirken, bazıları ise dövülmüs ya da ciddi
bir sekilde tartaklanmıstır.
28. Basvuran iddialarını desteklemek için, Özgür Gündem tarafından
yayınlanan “1993’te basına ne oldu” yazısı ve 1993 Info Türk’den Alıntılar (E 208-
7, E 209-6, E. 212-8/9), Birlesik Devletler 1994 Türkiye Raporu ve Reporters
Sans Frontieres tarafından yayınlanan (Ocak 1993) “L’intimidation - rapport sur les
meurtres de journalistes et les pressions a l’encontre de la presse turque” dahil
olmak üzere Türkiye’de Đfade Özgürlüğüne yapılan müdahaleler ile ilgili
bilgileri içeren birçok yayını örnek göstermistir.
2. Hükümetin Olaya Đliskin Yorumu
(a) Basvuran ve Amcası Đle Đlgili Olaylar
29. Hükümet, sırasıyla 15 Ocak 1993 ve 14 Haziran 1993 tarihlerinde
basvuranın vurulduğunu ve amcasının öldürüldüğü seklindeki bilgiyi doğrulamıstır.
Hükümet, görüslerinde, saldırılarla aynı gün baslayan Savcılık sorusturmasına
atıfta bulunmustur. (Bkz. asağıdaki par. 35 ve 41). Türk Ceza Kanunu’nun
hükümlerine uygun olarak yürütülen sorusturmalar (bkz. asağıdaki par. 48) halen
sürmekte idi.
30. Basvuranın, kendisine ve amcasına yapılan saldırılardan güvenlik
güçlerinin sorumlu olduğu seklindeki iddiasını destekleyecek bir kanıtın mevcut
bulunmadığını belirten Hükümet, devlet görevlilerinin kötü muamele yaptığı
seklindeki iddiaları reddetmistir. Hükümet, basvuranın, ilgili makamlara
saldırganların devlet görevlileri olduğu seklinde resmi bir sikayette
bulunmadığını belirterek; bir polis memurunun basvurana, amcasının katillerinin
asıl hedefi olduğunu söylediği seklindeki iddiayı destekleyecek kanıtın mevcut
olmadığını ifade etmistir.
(b) Kürt Yanlısı Gazeteleri Dağıtan Kisilere Karsı Düzenlenen
Saldırılar
31. Hükümet, gazetelerin satısında yer alan kisilere ile devlet görevlileri
tarafından baskı yapıldığı iddiasını yalanlayarak, bu tür gazetelerin yüzlerce büfede
satıldığını ve Türkiye’nin her yerinde bu gazeteleri temin etmenin mümkün
olduğunu belirtmistir. Belli bazı durumlarda bu gazetelerin bazı baskılarına el
konulduğunu ifade eden Hükümet, (bkz. yukarıdaki 22. paragraf) bu uygulamaların
mahkeme kararlarına dayandığını, keyfi olmadığını ve baskı amacıyla yapılmadığını
belirtmistir.
A. Komisyon’un Esas Hakkındaki Bulguları
32. Đddiaların, esas itibarıyla tanık ifadeleri ile açıklığa kavusturulması
kolay olmadığı için, Komisyon, tarafların görüslerini aldıktan sonra, iddiaları
taraflar tarafından sunulan yazılı belgeler temelinde incelemeye karar vermistir.
Komisyonun bulguları su sekilde özetlenebilir:
1. Basvuranın Vurulması ve Amcasının Öldürülmesi Hakkındaki
Bulgular
33. Komisyon, basvurunun temelini olusturan olayların taraflarca tartısma
konusu yapılmadığını gözlemlemistir. Basvuran 15 Ocak 1993 tarihinde iki kisi
tarafından gerçeklestirilen saldırıda vurulmus ve ciddi bir sekilde yaralanmıstır.
Amcası Hasim Yasa ise 14 Haziran 1993 tarihinde silahlı bir kisi tarafından
vurularak öldürülmüstür.
34. Komisyon, güvenlik güçlerinin veya polisin, basvuranın veya amcasının
vurulması olayına karıstıkları iddiasını her türlü süpheden yoksun bir sekilde
kanıtlayacak delillerin mevcut olmadığını belirtmistir. Komisyon, ayrıca, polisin
hastanede engel olması ve amcasının cenazesinin ardından gözaltında kötü
muameleye maruz kalması konularındaki sikayetlerin ispat edilmediğini tespit
etmistir. Ancak, bir gazeteci ve Özgür Gündem’in sahibi olan Yasar Kaya’nın
protestoları ile idari düzeyde korunma için yaptığı basvurular ve bu gazete ile
iliskili kisilere yapılan saldırılar dikkate alındığında, Hükümet’in bu
gazetenin basımı ve dağıtılmasından sorumlu olan kisilerin Devlet
görevlileri tarafından onaylanmasa bile, tolere edilen saldırıların kurbanı
olacaklarından korktuklarının farkında olması gerektiğini belirtmistir (bkz.
Komisyon Raporu’nun 104. paragrafı)
2. Ulusal Otoriteler Önündeki Đslemler
(a) Basvuranın Vurulması Đle Đlgili Đslemler
35. 15 Ocak 1993 tarihli polis raporuna göre, olay 07.15 sıralarında Turistik
Sokak’ta gerçeklesti. 15 bos kovan ve iki mermi çekirdeği adli inceleme için
alınmıs ve olay yeri krokisi çizilmistir. Olay günü, polis, basvuranın silahını
büfede bulmustur. Polis, büfede P. Altunhan’ı ve birisi silahını teslim ettiği taksi
soförü ve diğeri de silahı büfeye götüren soför olmak üzere iki kisiyi
tutuklamıstır (bkz. yukarıdaki 13. paragraf). Polis daha sonra bu sahısların
detaylı ifadelerini almıstır.
36. Emniyet Müdürlüğü’nün talebi üzerine 15 Ocak 1993 tarihinde yaptığı
sorusturma üzerine hastane doktoru, basvuranı muayene ederek, sol gluteal bölgede
mermi giris deliği, sol orta önkolda mermi giris ve çıkıs deliği, sol isaret
parmağında mermi sıyrığı, dirsek ve koltuk altı arasında sağ kolda mermi giris ve
çıkıs deliği ile kol altında cilt altı seyirli mermi izi bulgularını tespit etmistir.
37. 17 Ocak 1993 tarihinde, basvuran, avukatının huzurunda polise saldırı ile
ilgili ifade vermistir. Bu ifadesinde, saldırganların, sol görüslü gazete satan bir
büfe islettiği için kendisini öldürmek istediklerini belirten basvuran, bu tür
gazeteleri satanlara karsı daha önce de saldırı düzenlendiği için silah aldığını ve
saldırıdan önce üç dört gündür bu silahı tasımakta olduğunu ifade etmistir (bkz.
yukarıdaki 16. paragraf).
38. Olay hakkındaki “Suç Kayıt No 1993/C-14” baslıklı olay tespit tutanağı
özeti, basvuranı yaralı süpheli olarak tarif ederek, diğer kimliği belirlenemeyen
süphelilerin yakalanamadığını belirtmistir.
39. Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı, 20 Ocak ve 14 Nisan 1993
tarihlerinde, ilgili Emniyet biriminden, basvurana yapılan saldırıyı sorusturmasını
ve süphelileri tutuklamasını istemistir. Belirtilen ikinci tarihte Savcı, ilgili
emniyet biriminden, Cumhuriyet Savcılığının, sorusturmanın zamanasımına
uğrayacağı 15 Ocak 1998 tarihine kadar her üç ayda bir, sorusturma hakkında
bilgilendirilmesini istemistir.
40. Diyarbakır Bölge Kriminal Polis Laboratuvarından alınan 11 Subat 1993
tarihli uzman balistik raporu, polis tarafından olay yerinde bulunan kovanların
Diyarbakır’da sırasıyla 3 Kasım 1992 ve 11 Subat 1993 tarihlerinde iki sahsın
vurulması olayında tespit edilen izler ve isaretlerle benzerlik gösterdiğini
belirtmektedir.
(b) Hasim Yasa’nın Öldürülmesi
41. Hasim Yasa’nın öldürülmesi hakkında bir hazırlık sorusturma dosyası (no.
1993/2248) açılmıstır. 14 Haziran 1993 tarihli otopsi raporuna göre, Hasim
Yasa’nın vücudunda ikisi ölümcül, dört mermi giris deliği tespit edilmistir.
42. Olayın ardından, polis, olay yeri krokisi hazırlamıs ve 14 Haziran 993
tarihinde iki tanığın ifadesini almıstır. V. Simsek silah seslerini duyduktan
sonra sokakta toplanan insanların arkasında kim olduğunu bilemediği birinin
kosmakta olduğunu gördüğünü söylemisti. Ufak bir dükkan isletmekte olan R.
Orhan ise silah seslerini duymus fakat olayı görmemistir. Adıgeçen, olay yerinde
yatmakta olan Hasim Yasa’nın hastaneye götürülmesi için taksiye binmesine
yardımcı olmustur.
43. Polisin, Hasim Yasa’nın oğlunu sorgulamasının ardından tuttuğu
kayıtlar, çocuğun saldırganı görmesine rağmen onu tanımadığını belirtmistir.
Basvuranın oğlu, ilk atesten sonra yere düsmüs olmasına rağmen, 20-25 yasları
arasında ve 1.70m boylarında olan saldırganın babasına ates etmeye devam
ettiğini söylemistir. Saldırgan, daha sonra olay yerinden kaçmıstır.
44. 21 Haziran 1993 tarihli uzman balistik raporuna göre, olay yerinde
bulunan mermi çekirdekleri, faydalı bir inceleme yapılamayacak derecede deforme
olmustur.
(c) Sorusturmalarla Đlgili Sonraki Gelismeler
45. Komisyon’a sunulan dava dosyasına, olayların sorusturulmasına iliskin
baska bir bilgi dahil edilmemistir. Fakat, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
Cumhuriyet Savcısının, Komisyon önündeki Hükümet’in yazılı görüslerine
eklediği, 2 Kasım 1995 tarihinde Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin
Adalet Bakanlığı’na gönderdiği mektup söyle idi:
“Đddia.... tamamen gerçek dısıdır. Güneydoğu Anadolu’da devlet için çalısan
silahlı kisiler yoktur. O bölgede silahlı örgütler vardır ve bu örgütler arasında
hesaplasmak için çıkan çatısmalar mevcuttur. Bu olaylar dolayısıyla devletin
sorumlu addedilebileceği ve devletin adına hareket eden silahlı sahısların varlığı
iddiaları çok ciddidir...”
B. Mahkemeye Sunulan Yeni Kanıtlar
46. Basvuran, Mahkeme önünde Basbakanlık Müfettisler Kurulu
tarafından hazırlanan raporun bir kopyasını sunmustur. Sözkonusu gizli rapor,
(“Susurluk Raporu”), öncelikle 13 Ağustos 1997 tarihinde hazırlanması için
talimat veren Basbakan için hazırlanmıstır.
Rapor Ocak 1998’de hazırlandıktan sonra, 11 sayfası ve ekleri çıkarılmıs
olarak, Basbakan tarafından kamuoyuna sunulmustur. Dava, Mahkeme önünde
görülmekte iken, rapor Türkiye’de ilgi odağı olmaya devam etmistir.
Söz konusu raporun giris bölümü, raporun adli sorusturmaya dayanmadığını ve
resmi bir sorusturma raporu mahiyetinde olmadığını belirtmektedir. Sözkonusu
rapor, bilgi verme amacı tasıyordu ve politikacılar, hükümet kurumları ve gizli
örgütler arasında yasa dısı üçlü bir iliskinin varlığını doğrulayan ve çoğunlukla
güneydoğuda gerçeklesen olayları anlatmaktan baska bir amacı da yoktu.
Rapor, verilen emirler doğrultusunda, Devlet için çalıstığı farzedilen bir
grup “itirafçı” tarafından tasarlanan cinayetler ile tanınmıs kisilerin veya Kürt
destekçilerinin öldürülmesi gibi birçok olayı analiz etmis ve bölgede, terörle
mücade ile daha çok uyusturucu kaçakçılığı isinde yer alan yeraltı dünyası
arasında bağlantılar olduğu sonucuna varmıstır. Bölgede periyodik olarak
çıkan radikal dergileri etkileyen bazı olaylarla ilgili olarak sözkonusu rapordan
bazı alıntılar asağıda verilmistir:
“.... Diyarbakır Sorgu Bürosu’nda yaptığı itiraflarında.... Sn. G,.. Ahmet
Demir’in (s. 35) zaman zaman Behçet Cantürk ve aynı sekilde öldürülen diğer
mafya ve PKK yanlılarını kendisinin planlayıp öldürttüğünü söylediğini
belirtmistir... Aynı sekilde Musa Anter’in ölümü de A. Demir tarafından
planlanmıs ve gerçeklestirilmistir ( s. 37).
....
Ermeni uyruklu Behçet Cantürk’ün geçmisi hakkında özet bilgi asağıda
verilmistir.
....
1992 tarihi itibariyle Özgür Gündem Gazetesi’nin finansörlerinden biri
olduğu.... Kim olduğu ve ne yaptığı asikar olmasına rağmen Devlet onunla
basedememistir. Yasal yollar yetmemis, Özgür Gündem Gazetesi plastik
patlayıcılarla havaya uçurulmus Cantürk’ün devlete biat etmesi beklenirken
adıgeçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine Türk Emniyet
Teskilatı tarafından öldürülmesi kararlastırılmıs ve karar infaz edilmistir (s. 73).
....
Devletin ilgili tüm kurumları bu eylem ve operasyonlardan
haberdardırlar...Söz konusu eylemlerde öldürülen sahısların özellikleri
dikkate alındığında; OHAL bölgesinde öldürülen sahıslarla diğerleri arasında
farkın ekonomik bakımdan arzettikleri finansman gücü olduğu ortaya
çıkmaktadır... Yapılanlar konusunda tek hemfikir olmadığımız nokta,
uygulamanın sekline ve neticelerine iliskindir. Nitekim Musa Anter’in
öldürülmesinden, olayların tümünü tasvip edenlerin dahi pisman olduğu tesbit
edilmistir. Musa Anter’in silahlı bir eylem içinde olmadığı, daha çok isin
felsefesi ile mesgul olduğu, öldürülmesinin yarattığı etkinin, kendi gerçek etkisini
geçtiği ve öldürülme kararının hatalı olduğu söylenmektedir. (Adıgeçenler hakkında
bilgi Ek:9 dadır) (s. 74)”.
II. ĐLGĐLĐ ĐÇ HUKUK VE UYGULAMASI
47. Hukuka aykırı fiillerden kaynaklanan sorumluluk ile ilgili prensip ve
prosedürler
söyle özetlenebilir.
A. Ceza Davaları
48. Ceza Kanununda, adam öldürmenin her sekli (448-55. maddeler) ve adam
öldürme tesebbüsü (61 ve 62. maddeler) ceza gerektiren fiillerdir. Yetkililerin,
haberdar oldukları, suç teskil eden ihmal veya fiiller hakkında hazırlık
sorusturması yapma yükümlülüğü Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 151-
153. maddeleri ile düzenlenmistir. Suç unsuru tasıyan fiiller, Cumhuriyet
Savcılığına olduğu kadar yetkililere veya güvenlik güçlerine de bildirilebilir.
Sikayet sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Sözlü olarak yapıldığı taktirde
otorite bunu kayıtlara geçirmelidir. (151. madde)
Eğer ölen bir kisinin, eceli ile ölmediği konusunda bir delil mevcutsa, bu
durum hakkında bilgisi olan güvenlik güçlerinin Cumhuriyet Savcısı’na ya da bir
ceza mahkemesi hakimine konu hakkında bilgi vermeleri gereklidir (152.
madde). Ceza Kanunu’nun 235. maddesine göre, görevini ifa ettiği esnada bir
suçun islendiği konusunda bilgisi sahibi olan bir kamu görevlisi, suç hakkındaki
bildiklerini polise veya savcılığa bildirmediği takdirde hapse mahkum edilir.
Suç islendiğine dair süpheye yol açan bir durum hakkında bilgisi olan savcı,
bir davanın sözkonusu olup olamayacağına karar vermek için, esaslar hakkında
inceleme yapmak zorundadır (Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 153.
maddesi).
49. Eğer süpheli sahıs, bir devlet memuru ise ve suç, bu kisinin görevini ifa
ederken islenmisse, dava hakkında hazırlık sorusturması yapma hususu, davanın
bu asamasında süpheli açısından savcının yetkisini sınırlayan 1013 sayılı “Devlet
Memurlarının Yargılanması Hakkındaki Kanunla” düzenlenir. Bu tür
davalarda hazırlık sorusturması yapmak ve bunun sonucunda yargılamaya karar
vermek ilgili yerel idari kurulların (süphelinin statüsüne bağlı olarak bölge veya il)
görevidir. Lüzum-u muhakeme kararı verildikten sonra, dava hakkında sorusturma
yapmak görevi ise savcıya aittir.
Kurul kararına karsı çıkmak için, Yüksek Đdare Mahkemesi’ne basvuru
yapılır. Men-i muhakeme kararı verildiği taktirde ise dava otomatik olarak
Mahkeme’ye intikal eder.
50. “OHAL Bölgesinde Vali’nin Yetkileri” hakkında düzenlenen 10 Temmuz
1987 tarihli 285 nolu Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesinin (i)
paragrafına göre, 1913 nolu kanun, (bkz. yukarıdaki 49. paragraf), valinin
yetkisi altındaki bölgedeki güvenlik güçleri mensuplarına da uygulanır.
51. Süphelinin silahlı kuvvetlerin bir üyesi olması durumunda,
uygulanacak kanunu, islenen suçun cinsi belirler. Eğer suç, 1632 nolu Askeri
Ceza Kanunu altında islenen “askeri bir suç” ise, ceza davaları “Askeri
Mahkemelerin Kurulusu ve Yargılama Usulleri” hakkındaki 353 nolu kanuna
uygun olarak görülür. Silahlı Kuvvetlerin bir üyesinin suç islediği
durumlarda, ilke olarak Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.
(Bkz. Anayasanın 145. maddesinin 1. paragrafı ve 353 nolu Kanunun 9-14.
bölümleri)
Askeri Ceza Kanunu, silahlı kuvvetlerin bir üyesinin verilen emre karsı gelerek
bir insanın hayatını tehlikeye atmasını askeri bir suç olarak addetmistir (89.
madde). Böyle durumlarda, siviller, sikayetlerini, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nda belirtilen yetkililere (bkz. yukarıdaki 48. paragraf) veya suç isleyen
kisinin üstlerine iletebilirler.
B. Ceza Gerektiren Suçlardan Kaynaklanan Hukuki ve Đdari
Sorumluluk
52. 2577 sayılı “Đdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun”un 13.
Bölümünde, yetkililerin fiilinden zarar gören her sahsın, iddia edilen fiilin
islenmesinin ardından bir yıl içinde, tazminat talebinde bulunabileceği
düzenlenmektedir. Talebin tamamen ya da kısmen reddedilmesi veya atmıs gün
içinde hiçbir cevap alınmaması durumlarında, mağdur olan kisi idari dava
açabilir.
53. Anayasanın 125. maddesinin 1. ve 7. paragrafları söyledir:
“Đdarenin her türlü eylem ve islemlerine karsı yargı yolu açıktır...
...
Đdare kendi eylem ve islemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
Bu hüküm, Devlet’in kamu düzeni, güvenliği ile kisi hayatı veya mallarının
korunmasında üzerine sorumluluğu yerine getiremediği durumlardaki
sorumluluğunun, yetkililere atfedilebilen bir haksız fiilin mevcudiyeti
aranmaksızın tam sorumluluk olduğunu düzenler. Bu sistem ile, yetkililer kimliği
belirlenemeyen kisilerin fiillerinden zarar gören sahıslara tazminat vermekle
sorumlu tutulabilirler.
54. Son cümlesi yukarıda bahsedilen hükümden ilham alınarak hazırlanan
(bkz. yukarıdaki 53. paragraf) 16 Aralık 1990 tarihli 430 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin 8. maddesi söyledir:
“Bu Kanun Hükmünde Kararname ile Đçisleri Bakanına, Olağanüstü
Hal Bölge Valisine ve Olağanüstü Hal Bölgesi dahilindeki il valilerine tanınan
yetkilerin kullanılması ile ilgili her türlü karar ve tasarruflarından dolayı,
kisiler hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu
maksatla herhangi bir yargı merciine basvurulamaz. Kisilerin sebepsiz uğradıkları
zararlardan dolayı Devletten tazminat talep etme hakkı saklıdır”.
55. Borçlar Kanunu’na göre, kanun dısı veya haksız fiilden zarar gören kisi,
maddi zarar (41-46. maddeler) ve manevi zarar (47. madde) için tazminat talebinde
bulunabilir. Hukuk mahkemesi, Ceza Mahkemesinin olaya iliskin tespitleri ve
mahkumiyet kararı ile bağlı değildir.
Ancak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesine göre, kisiler
kamu hukukundan doğan görevlerin ifası dolayısıyla uğradıkları zararlardan
dolayı, bu görevleri ifa eden kamu görevlisi aleyhine değil, personelin çalıstığı
kurum aleyhine dava açarlar. (Bkz. Anayasanın 129. maddesinin 5. paragrafı
ve Borçlar Kanununun 55. ve 100. maddeleri). Fakat bu kesin bir kural
değildir. Bir fiil kanun dısı veya haksız bulunduğunda ve sonuç olarak idari bir
eylem olmaktan çıktığında, hukuk mahkemeleri, zarar gören kisinin, kamu
görevlisinin isvereni olarak müteselsil sorumlu olan yetkililere karsı dava açma
hakkına halel getirmeksizin, zararın tazmini için suç isleyene karsı bizzat tazmin
talebinde bulunmaya izin vermistir. (Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi)
KOMĐSYON ÖNÜNDEKĐ ĐSLEMLER
56. Kendisinin ciddi biçimde yaralandığı ve amcasının öldürüldüğü
saldırılardan sikayetçi olarak 12 Temmuz 1993 tarihinde Komisyon’a basvuran
sikayetçi, gözaltında iken polis tarafından kötü muameleye maruz kaldığı ve
sözkonusu kötü muamele ve saldırılar nedeniyle müracaat edecekleri etkili bir iç
hukuk yolunun mevcut bulunmadığı iddiasıyla bulunmustur. Basvuran, Sözlesmenin
2,3,6,10,13,14 ve 18. maddelerine dayanmaktadır.
57. Komisyon, 3 Nisan 1995 tarihinde 22495/93 nolu basvuruyu kısmen
kabuledilebilir bulmustur. Komisyon, 8 Nisan 1997 tarihli raporunda, (31.
madde) Sözlesmenin 2. maddesinin ihlal edildiği, (2’ye karsı 30 oy); 3. maddenin
ihlal edilmediği, (oybirliğiyle); 6. maddenin 1. paragrafı kapsamındaki sikayetin
farklı bir sorunu ortaya koymadığı; 10. maddenin ihlal edilmediği (1’e karsı 31
oy); 13. Madde kapsamındaki sikayetin farklı bir sorunu ortaya koymadığı (2’ye
karsı 30 oy); 14. veya 18. maddelerin ihlal edilmediği (oybirliğiyle) görüsünde
olduğunu belirtmistir. Raporda bulunan Komisyon görüsü ile iki ayrı görüsün tam
metni bu karara ek olarak sunulmustur.
MAHKEMEYE SON SUNUSLAR
58. Basvuran, Komisyon önünde 3. ve 6. maddelere bağlı olarak yaptığı
sikayetlerine devam etmemeye karar vermistir. Basvuran, mahkemeye sunduğu
görüsünde ve durusmada, ayrı olarak veya 14. madde ile birlikte 2, 10 ve 13.
maddeleri ile 18. maddenin ihlal edildiğini ve bu ihlallerin, taraf Devletin
gözyumduğu bazı uygulamaların varolması nedeniyle daha ağırlastığı
doğrultusunda karar alınmasını talep etmistir. Bu bağlamda, Mahkemeyi, Susurluk
Raporu’nu, (bkz. yukarıdaki 46. paragraf) sikayetleri ile ilgili yeni bir kanıt
olarak kabul etmeye davet etmistir (bkz. yukarıdaki paragraflar 21-28).
Basvuran, ayrıca, Mahkemenin, kendisinin ve amcasının yakın akrabalarının
maruz kaldığı maddi ve manevi zarar ile yargılama masraflarının karsılamasını
teminen, taraf Devletin ödeme yapmasını sağlamasını talep etmistir.
59. Türk Hükümeti, hem görüslerinde hem de durusmada, basvuranın, amcası
adına basvuruda bulunamayacağı ve iç hukuk yolları tüketilmemis bulunması
gerçekleri karsısında, Mahkemeyi, basvurunun kabuledilemez olduğu yönünde
karar vermeye davet etmistir. Alternatif olarak, Sözlesme hükümlerinin iddia
edildiği gibi ihlal edilmediğini ileri süren Hükümet, durusmada, Mahkemenin,
Susurluk Raporunun kanıt olarak kabul edilemeyeceği yolunda karar almaya davet
etmistir.
HUKUK AÇISINDAN
I) Tartısma Konusu:
60. Basvuran avukatı, Komisyona yaptıkları basvuruda Sözlesmenin 3. ve 6.
maddelerinin de ihlal edildiğini iddia etmistir (bkz. yukarıdaki paragraflar 1 ve
56). Ancak, basvuran, Mahkeme’ye sunduğu görüslerinde, Komisyonun
Sözlesmenin 3. maddesinin ihlal edilmediği ve 6. maddenin 1. paragrafına bağlı
ayrı bir sorunun ortaya çıkmadığı seklindeki sonuçlarını kabul etmistir (bkz.
yukarıdaki 57. paragraf). Bu sikayetler Mahkeme önünde ileri sürülmediği için,
incelemeye gerek duyulmamıstır (bkz. mutatis mutandis, 30 Ocak 1998 tarihli
Türkiye Birlesik Komünist Partisi ve Diğerleri Türkiye’ye Karsı Kararı, Hüküm ve
Karar Raporları 1998-I, s.....,paragraf 62).
II) Hükümetin Ön Đtirazları:
A. Basvuran mağdur sayılabilir mi?
61. Hükümet, Komisyon önünde de belirttiği gibi, basvuran ile amcası
arasında bir kuzen iliskisinin mevcudiyetinin kanıtlanmadığı için ve kanıtlansa bile
birinci dereceden akraba olmadıkları için kuzen olmadıkları için, Esref Yasa’nın
ölmüs olan amcası adına basvuruda bulunamayacağını ileri sürmüstür. Yaslar
arasındaki küçük farklılıklar ve Türkiye’de kimin kiminle nasıl akraba olduğunu
tespit etmenin zorluğu dikkate alındığında basvuran Sn. Yasa’nın ikinci belki de
üçüncü dereceden kuzen olmus olması mümkündür. Bu davada ölmüs amcasının
daha yakın akrabalarının Sözlesme organları önündeki prosedüre katılmalarını
engelleyen bir durum sözkonusu değildir. Buna ek olarak, Komisyon’un konu
hakkındaki içtihatları Sözlesmenin 25. maddesi bağlamında, kuzenin bireysel
basvuru hakkını kullandığı bir örnek içermemektedir. Komisyonun, kararını, amca
ile yeğen arasındaki is iliskilerine dayandırdığını söylemek doğru değildir çünkü
aynı ise devam etmemislerdir ve bu davada yapılan sikayetler ticari nitelik
tasımamaktadır.
62. Basvuranın avukatı, Komisyon önündeki prosedür boyunca, Hükümet’in,
Hasim Yasa’nın basvuranın amcası olduğunu kabul ettiğini söylemekle sınırlı
kalmıstır.
63. Komisyon, raporunda, basvuranın, amcasının öldürülmesinden sikayet
ederken, “amcasının temsilcisi olarak değil, etkilenen kisi olarak hareket
ettiğini” belirtmistir. (bkz. Komisyon Raporunun 88. paragrafı). Mahkeme
önündeki durusmada, Komisyon Delegesi, yakın akrabalarından birinin öldürülmesi
gibi ciddi bir konuda sikayette bulunmak istiyorsa, bu olayın, kisisel olarak ilgili
olduğunu hissettiğini göstermesi için yeterli olduğu görüsünü ifade etmistir.
64. Mahkeme, insan hakları ve temel özgürlüklerin kollektif olarak
uygulanmasına ilskin Sözlesmenin hedef ve amacının, sözlesmenin sağladığı
güvencelerin pratik olmasını sağlamak için, sözlesme hükümlerinin kendi özel
karakterinin ısığı altında yorumlanmasını ve uygulanmasını gerektirdiğini
tekrarlamıstır. (bkz. 23 Mart 1995 tarihli Loizidou Türkiye’ye Karsı Kararı (ön
itirazlar) Dizi A no 310 s. 26-27, par. 70-72).
65. Bu davada Hükümet, ilk kez, Komisyonun kabuledilebilirlik kararı
hakkındaki yazılı görüslerinde basvuranın mağdur olmadığını ileri sürmüslerdir
(bkz. Komisyon Raporunun 13. ve 86. paragrafları). Mahkeme, Hükümet’in bu
görüslerde, merhumun, basvuranın amcası olduğuna itiraz etmediği görüsündedir.
Böylece, Hükümetin, Mahkeme önünde merhumun ve basvuranın akraba
oldukları konusuna itiraz etmesi engellenmistir. Ayrıca Sn. Esref Yasa’nın,
basvurusunda, davanın esasının, sadece merhum amcasının Sözlesme
kapsamındaki haklarının değil, aynı zamanda kendi haklarının da ihlalini ortaya
koyduğunu iddia ettiği belirtilmelidir.
Basvuranın ve merhumun ortak is iliskileri olup olmadığı ve Hükümetin,
Hasim Yasa’nın birçok yakın akrabası olmasının mümkün olduğu seklindeki -ispat
edilmemis- beyanı hakkında, Mahkeme, sonucu bu dava ile ilgisi olmayacak bir
tartısmayı incelemeye gerek görmemistir.
66. Mahkeme, Komisyon’un ve Delege’nin görüsünü paylasmıstır (bkz.
yukarıdaki 63. paragraf ve Komisyon Raporu’nun 84-88. paragrafları).
Đçtihatlarla belirlenen bazı kuralların (bkz. yukarıdaki 64. paragraf) ve bu davanın
bazı esaslarının ısığı altında, basvuranın, merhumun kuzeni olarak,
amcasının öldürülmesi gibi trajik bir olayda, mağdur olduğunu mesru olarak iddia
edebileceğine karar vermistir.
Sonuç olarak Mahkeme, Hükümet’in ilk itirazlarını reddetmistir.
B) Đç hukuk yollarının tüketilmemesi:
67. Sözlesmenin 2,3,6 ve 13. maddeleri ile ilgili olarak, Hükümet,
basvuranın, Türk hukukunda etkili iç hukuk yollarının mevcut olmasına rağmen,
hukuk, idari veya ceza davası açmamak suretiyle iç hukuk yollarını tüketmediğini
iddia etmistir.
Hükümet, basvurunun kabuledilebilirliğini değerlendirirken, Komisyon’un
itiraz konusunda doğru karar vermediğini iddia etmistir. Komisyon, özellikle,
Türkiye’de bir iç hukuk yoluna basvurmaktan kaçınan ve bu durumu örtbas
etmek için yasal bir tartısma yaratmak amacıyla “idari uygulama” iddiasında
bulunan basvuran avukatlarının “kasıtlı stratejilerini” dikkate almamıstır.
Ancak, kendisinin ve amcasının güvenlik güçlerinin hakaretine uğradığını söyleyen
basvuran, kendilerine hesap vermesi gereken yetkililere karsı idari dava (bkz.
yukarıdaki 52-54. paragraflar) ve yasadısı fiillerden kaynaklanan zararlar
için de hukuk davası (bkz. yukarıdaki 55. paragraf) açabilirdi. Basvuran, son
olarak, ceza davası açabilirdi. (bkz. yukarıdaki 48-51. paragraflar).
68. Basvuranın avukatı, ne görüslerinde ne de Mahkeme önündeki
durusmada iç hukuk yollarının tüketilmesi hususuna değinmemistir.
69. Komisyon Delegesi, durusmada, basvuranın maruz kaldığı silahlı
saldırıdan sonra götürüldüğü hastanede polise verdiği ifadesinde, saldırganların
polis olduğunu iddia ettiğini belirtmistir (bkz. yukarıdaki 16. paragraf).
Basvuranın amcasının öldürülmesi ile ilgili olarak, Komisyon Delegesi, olayın
gerçeklestiği gün basvuranın tutuklanmasının, tehdit edilmesinin, kötü muameleye
maruz kalmasının, basvuranın savcıya sikayette bulunmamasına neden olduğu
konusunda süphelidir. Ayrıca Delege, basvuranın hastanedeki sikayeti ne olursa
olsun, ilgili savcılık tarafından iki ayrı ceza sorusturması baslatıldığını
gözlemlemistir. Bu sebeple, basvuranın baska hukuk yollarına basvurmasını ve
yürümekte olan sorusturmaların sonucunu beklemesini gerektirecek bir sebep
mevcut değildi.
70. Tartısma konusunun sonucunun ısığı altında, (bkz. yukarıdaki paragraf
60), Mahkeme, Hükümetin ilk itirazlarını, sikayetler sadece 2. ve 13. maddelerle
ilgili olduğu sürece inceleyecektir.
71. Mahkeme, Sözlesme’nin 26. maddesinde belirtilen iç hukuk yollarının
tüketilmesi kuralının, basvuranları, öncelikle iç hukuk sisteminde mümkün olan
ve iddia edilen ihlallerin tazminini sağlayabilecekleri çarelere basvurmayı
gerektirdiğini hatırlatmıstır. Đç hukuk yolları, teoride olduğu kadar uygulamada da
etkili olmalıdır. Ayrıca, Sözlesmenin 26. maddesi, neticede Strazburg’a
götürülmesi planlanan sikayetler için, yetersiz ve etkisiz olan değil, en azından iç
hukukta belirlenen resmi gerekliliklere uygun olan bir iç hukuk yoluna basvurmayı
sart kosar (bkz. 18 Aralık 1996 tarihli Aksoy Türkiye Kararı, Raporlar 1996-VI,
S. 2275-76, paragraf 51-52; 16 Eylül 1996 tarihli Akdivar ve Diğerleri
Türkiye’ye Karsı Kararı, Raporlar 1996-IV, s. 1210, paragraf 65-67).
72. Mahkeme, Türk hukukuna göre, devletin veya devlet adına hareket eden
kisilerin islediği yasadısı ve ceza gerektiren suçlara karsı hukuki, idari ve cezai
çarelere basvurmanın mümkün olduğunu belirtmistir (bkz. yukarıdaki 45.
paragraf).
73. Mahkeme, yasa dısı fiillerden veya devlet adına hareket eden kisilerce
açıkça islenen kanuna aykırı fiillerden doğan zararın tazmin edilmesi için açılan
bir hukuk davası hakkında, (bkz. yukarıdaki 55. paragraf), davacının maruz
kaldığı iskence ve zarar arasındaki illiyet bağını kurabilmenin yanında, iskenceyi
yapan kisinin kimliğinin tesbitinin gerekliliğine de dikkati çekmistir. Fakat, bu
davada, basvuranın sikayet ettiği fiillerden kimin sorumlu olduğu halen tespit
edilememistir (bkz. yukarıdaki 29. ve 35-45. paragraflar)
74. Anayasanın 125. maddesi çerçevesinde açılan bir idari dava, yetkililerin
tam sorumluluğuna dayanır (bkz yukarıdaki 52-53. paragraflar), Mahkeme,
Hükümetin sunduğu iç hukuk yolunun hem uygulamada hem de pratikte yeterli
bir kesinlik arzetmesi gerektiğini tekrarlamıstır. (bkz. diğer kararlar arasında 8
Haziran 1995 tarihli Yağcı ve Sargın Türkiye’ye Karsı Kararı, Dizi A, No 319-A,
s. 17, paragraf 42). Fakat Mahkeme’ye sunulan dosya, basvuranın durumu ile
benzerlik tasıyan baska bir sahsın açtığı emsal bir dava içermemektedir (bkz.
mutatis mutandis 26 Kasım 1997 tarihli Sakık ve Diğerleri Türkiye’ye Karsı
Kararı, Raporlar 1997- VII, par. 53). Dahası, Mahkemece daha önce belirtildiği
gibi, idari dava Devlet’in kusursuz sorumluluğuna dayanan bir hukuk yoludur,
özellikle, devlet görevlilerinin islediği yasadısı fiiller için, fiili isleyen kisilerin
kimliklerinin tesbiti bir dava sartı değildir. Fakat ölümcül saldırı olaylarında, akit
tarafların Sözlesmenin 2. ve 13. maddeleri çerçevesinde yapmaları gereken
sorusturmalar sonunda, sorumluların kimliklerinin tespit edilmesi ve
cezalandırılması gereklidir (bkz. asağıdaki 98-100. paragraflar). Mahkemenin daha
önce de karar verdiği gibi, bu gereklilik sadece zararların tazminiyle yerine
getirilemez. (bkz. diğer kararlar arasında 19 Subat 1998 tarihli Kaya Türkiye’ye
Karsı Kararı, Raporlar 1998-...,s. ..., paragraf 105). Aksi taktirde, devletin
kusursuz sorumluluğuna dayanan bir dava Sözlesmenin 2. veya 13. maddeleriyle
ilgili sikayetler dolayısıyla tüketilmesi gerekli bir hukuk yolu olarak değerlendirilir
ve devletin ölümcül saldırıdan sorumlu olanları arama sorumluluğu ortadan
kalkardı.
75. Sonuç olarak, basvuranın, hukuk davası ile idari dava açması gerekli
olmadığından bu hususa iliskin ilk itirazlar temelden yoksundur.
76. Mahkeme, ceza hukukundan doğan iç hukuk yolları ile ilgili olarak, 17
Ocak 1993 tarihinde, Diyarbakır SSK Hastanesi’nde, polis memurlarının, 15
Ocak tarihinde meydana gelen olayla ilgili olarak basvuranın ifadesini
aldıklarına dikkat çekmektedir. (bkz. yukarıdaki 37. paragraf). Hazırlanan
rapordan, basvuranın tasıdığı tabanca nedeniyle hem bir kurban hem de süpheli
olarak sorgulandığı anlasılmaktadır (bkz. yukarıdaki 17. paragraf). Basvuran,
polis ifadesinde, radikal sol görüslü gazeteler sattığı için tanımadığı insanların
kendisini öldürmeye çalıstıklarını söylemis ve sorumluların bulunup
cezalandırılmalarını istemistir. Fakat kayıtlar, basvuranın, saldırganların
güvenlik güçleri üyeleri olduğunu iddia ettiğini göstermemektedir. (bkz. yukarıdaki
16, 30 ve 37. paragraflar). Bununla beraber, basvuranın ifadesi, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu bağlamında geçerli bir sikayeti ortaya koymaktadır.
(bkz. yukarıdaki 48. paragraf). Bu sikayetin içeriği hesaba katılmaksızın, adli
otoriteler tarafından, biri basvurana yapılan saldırı (bkz. yukarıdaki 35.
paragraf), diğeri ise amcasının öldürülmesi ile ilgili olmak üzere (bkz. yukarıdaki
45. paragraf) iki ayrı sorusturma baslatıldığı hususu tartısmasızdır.
77. Mahkeme, iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının, akit tarafların
üzerinde anlastıkları insan haklarının korunması mekanizması içerisinde sahip
olması gereken önemi vurgulamaktadır. Buna uygun olarak, 26. maddenin esnek
bir sekilde ve asırı sekilcilikten kaçınarak uygulanması gerektiğine önem
vermistir. Dahası, iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralı ne katidir ne de
kendiliğinden uygulanabilecek niteliktedir; bu kurala uyulup uyulmadığını tesbit
etmek için bireysel basvurunun sartlarını gözönünde bulundurmak önemlidir.
Bu, Mahkeme’nin, yalnızca iç hukuk yollarının varlığını değil, aynı zamanda,
basvuranın kisisel durumu da dahil olmak üzere, hukuk yollarının içerisinde
isledikleri genel yapıyı da dikkate alması gerektiği anlamını tasımaktadır.
Mahkeme, bunu takiben, davanın bütün sartları altında basvuranın iç hukuk
yollarını tüketmek için makul olarak kendisinden beklenebilecek herseyi yapıp
yapmadığını incelemelidir (bkz. yukarıda bahsedilen Akdivar ve Diğerleri
Kararı, s. 1221, paragraf 69 ve yukarıda bahsedilen Aksoy Kararı, s. 2276, paragraf
53 ve 54).
78. Mahkeme, Hükümet’in ilk itirazlarının son kısmının, basvuranın
Sözlesmenin 2. ve 13. maddeleri altında ileri sürdüğü sikayetlerle yakından
bağlantılı konuları gündeme getirdiği görüsündedir.
79. Sonuç olarak, Mahkeme, medeni ve idari hukukla ilgili ilk itirazları
reddetmistir (bkz. yukarıdaki 75. paragraf). Ceza hukuku ile ilgili ilk itirazları ise
esasla birlestirmistir (bkz. asağıdaki paragraflar 98-107 ve 111-114).
III. SÖZLESMENĐN 2. MADDESĐNĐN ĐHLALĐ ĐDDĐASI
80. Basvuran, güvenlik güçleri üyelerinin 15 Ocak 1993 tarihinde
kendisini öldürmeye çalıstıklarını ve 14 Haziran’da amcası Hasim Yasa’yı
öldürdüklerini iddia ederek, kendisine saldırılması veya amcasının öldürülmesi
hakkında yeterli ve etkili bir sorusturma yapılmadığından sikayetçi olmustur.
Basvuran, hem amcasının hem de kendisinin içinde bulunduğu durumun
asağıda zikredilen Sözlesme’nin 2. maddesinin ihlalini ortaya koyduğunu iddia
etmistir:
“1. Herkesin yasam hakkı kanunla korunur. Kanunun ölüm cezası ile
cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen cezanın infazı
durumu dısında hiç kimse kasten öldürülemez.
2. Öldürme, asağıdaki durumların herhangi birinde kuvvete basvurmanın kesin
zorunluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmisse, bu, maddenin ihlali
anlamına gelmez:
a) Bir kimsenin kanundısı siddete karsı korunması;
b) Kanuna uygun olarak tutuklama yapılması veya kanuna uygun olarak tutuklu
bulunan bir kisinin kaçmasının önlenmesi;
c) Ayaklanma veya isyanın, kanuna uygun olarak bastırılması”.
Basvuran, iddialarını desteklemek için Susurluk Raporunu kanıt olarak
göstermistir. (bkz. yukarıdaki 46. paragraf).
81. Hükümet buna karsı çıkmıstır. Komisyon, sadece, yetkililerin davanın
esası hakkında yeterli bir ceza sorusturması yapmaması nedeniyle
Sözlesmenin 2. maddesinin ihlal edildiği görüsündedir.
A. Mahkeme Huzurunda Đleri Sürülen Argümanlar
1. Basvuran
82. Basvuran, Mahkeme’nin, sözkonusu iddialarla ilgili etkili ve yeterli bir
sorusturma yapılmaması nedeniyle Sözlesme’nin 2. maddesinin ihlal edildiğine
iliskin Komisyon görüsünü benimsemesini talep etmistir. Basvuran, ayrıca, maruz
kaldığı saldırı ve amcasının öldürülmesi olaylarının devlet adına hareket eden
kisiler tarafından gerçeklestirildiği konusunda Mahkemeyi ikna etmeye çalısmıstır.
83. Basvuranın avukatı, Sözlesme’nin 28. maddesine dayanarak,
Hükümet’in, gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacak gerekli bilgiyi Komisyon’a
zamanında iletmediğinden sikayetçi olmustur. Basvuran taraf, Susurluk
Raporu’nun, (bkz. yukarıdaki 46. paragraf) davanın bu asamasında, ilk
basvuruda sunulan sikayetleri destekleyen yeni bir kanıt olarak kabul edilmesini
özellikle talep etmislerdir. Basvuran taraf, görüslerinde, içeriğini ve güvenirliğini
televizyon programlarındaki röportajlarıyla onaylayan Basbakan tarafından
hazırlanması istenen Susurluk Raporunun, Hükümet’in davasına zarar
verdiğini belirtmistir. Sözkonusu saldırılardaki sorumluların kimliklerinin tespit
edilmesini sağlamamasına rağmen, rapor, faili meçhul cinayetlerin aslında
güvenlik güçleri içindeki kıdemli kisiler tarafından verilen emirler doğrultusunda
gerçeklestirildiği konusunda bilgiler içermektedir. Bu bilgi, davanın merkezindeki
olaylarla doğrudan bağlantılıdır. Susurluk raporu, Özgür Gündem gibi gazeteleri
satanlara ve bu tür gazetelerde çalısan gazetecilere karsı yapılan saldırılarda
Devlet bağlantısı olasılığını gündeme getirdiği için, davalarda, daha önceden
Hükümet tarafından sunulan kanıtların ve verilen ifadelerin güvenirliğini
olumsuz etkilemistir. Sonuç olarak, Susurluk raporu, basvuranın ve amcasının,
Devletin gözyumması ile baslatılan siddet kampanyasının kurbanı olup olmadıkları
konusunda açıkta kalan noktalara (bkz. yukarıdaki paragraf 34) cevap bulmada
büyük öneme sahiptir.
2. Hükümet
84. Hükümet, basvuranın iddialarının temelden yoksun olduğunu iddia ederek,
basvuru dosyasının, iddia konusu olaylardaki sorumluluğun güvenlik güçlerine
yüklenebileceğini ispatlayabilecek noktaları içermediğini savunmustur (bkz.
yukarıdaki 30. paragraf). Basvuranın avukatı tarafından sunulan tek kanıt, konuya
sempati duyan örgütleri tarafından hazırlanan, gazetecilere karsı baskı yapıldığı
seklindeki iddiaları içeren basın bildirisidir.
85. Hükümet, iddia edilen olayların Devlet’e isnad edilemeyeceği seklindeki
Komisyon tesbitine katılmasına rağmen, etkili bir sorusturma yürütme
sorumluluğunun ihlal edildiği hususunda Komisyon tarafından gösterilen sebeplere
itiraz etmistir. Hükümet, sorusturmanın halen devam ettiğini (bkz. yukarıdaki 29.
paragraf) ifade ederek, basvuranın, ne kendi, ne de amcası adına sikayette
bulunmamasına rağmen, (bkz. yukarıdaki 30. paragraf) ilgili otoritelerin, bu
tarihe kadar, olaylar hakkındaki sorusturmayı olağan uygulamaya paralel olarak,
yeterli ve uygun bir biçimde yürüttüğünü belirtmistir.
Bu bağlamda, Hükümet, Komisyon’un Sözlesmenin 2. maddesini, ulusal
makamlar tarafından asayisin bozulmasını önlemek için alınan tedbirleri ve terörist
olarak kabul edilen suçluların tesbiti için yapılan adli ve idari sorusturmaları
gözönünde tutmaksızın dikkatsizce uyguladığını belirtmistir. Hükümet,
Komisyon’un içtihatlarına atıfta bulunarak, (basvuru no 9360/81, Karar 28.2.83,
D.R. 32, s. 190) bu davada, 2. maddenin siddetin olusmasını önlemek için
pozitif bir sorumluluk yüklemeyeceği prensibine dikkat edilmesi gerektiğini
ifade etmistir.
86. Hükümet, ayrıca, Komisyon’un bu davada, adli otoritelerin olayların
gerçeklestiği gün, kendi iradeleri ile saldırganların tesbiti için adli prosedürü
baslattıkları gerçeğine önem vermediğini belirtmistir. Sorumluların kimlikleri
tespit edilmediği için sorusturmaların basarısız olmasına rağmen, bu, Türk
yetkililerin olayları saklamaya çalıstıkları ya da gerçekleri çarpıttıkları anlamına
gelmez. Hükümet, bütün Avrupa ülkelerinde özellikle terör veya suç
örgütlerinin karıstığı çözülmemis cinayet ve saldırı olaylarına dikkati çekmistir.
Sonuçta, alternatif olarak, Hükümet, Sözlesmenin 2. maddesi bağlamındaki
sorumluluk ile ilgili olarak, basvuru konusu olayların, suçun islendiği yere nadiren
geri dönen teröristlere karsı yapılan mücadele içinde yeralması nedeniyle
yetkililerden daha fazla bir sey yapması beklenemeyeceğini belirtmistir. Böyle
durumlarda, önceki suçların ve siddet olaylarının faillerinin kimliklerinin tespit
edilebilmesi için polis ve adli makamlar, tedbirli bir sekilde yol almaya ve çesitli
sorusturmaların sonuçlarının değerlendirilmesine kadar beklemek zorunda
kalmıslardır.
87. Hükümet temsilcisi, durusmada Susurluk Raporunun delil olma
özelliğine itiraz etmistir. Rapor, resmi statüye haiz değildir. Dahası, bu dava ile
doğrudan bir bağlantısı olmadığı için, basvuru ile ilgisi yoktur. Sözkonusu,
devamında yürütülecek adli sorusturmalara yardımcı olmak amacıyla bazı
iddiaların incelenmesi kasdıyla hazırlanmıstır. Bu nedenle, adli bir sorusturmanın
neticesinde ortaya çıkmıs değildir.
Sözlesmenin 28. maddesi kapsamındaki isbirliği yükümlülüğünün ihlal
edildiğine iliskin argümana itiraz eden Hükümet temsilcisi, ayrıca, hiçbir belgenin
veya delilin saklanmadığını, Komisyon’un bütün sorularının Adalet
Bakanlığı’ndan edinilen bilgiler çerçevesinde cevaplandırıldığını belirtmistir.
3. Komisyon
88. Komisyon, vardığı sonuçlara gönderme yaparak (bkz. yukarıdaki
paragraflar 32-45), dava dosyasında bulunan evrak, özellikle de polis sorusturması
ile ilgili olarak Hükümet tarafından sunulan belgeler ve taraflara sorulan sorulara
karsısında alınan cevaplar ısığında değerlendirme yaptığını vurgulamıstır. Bu
davada, sözkonusu olayların, Özgür Gündem gibi bazı gazetelerle bağlantısı olan
sahıslara karsı yapılan saldırıların bir parçası olarak gerçeklestiği iddiası taraflar
arasındaki siddetli tartısmanın konusu idi; bu iddia o kadar ciddiydi ki, olayın
patlak vermesine neden olan olayların ilgili sahısların anlattıkları ile açıklığa
kavusturulması çok zordu.
Komisyon, önünde görülmekte olan bazı davaların (basvuru no 22492/93,
22496/93, 23144/93 ve 23301/94) Özgür Gündem aleyhine alınan tedbirler, yine bu
gazeteye yapılan saldırılar ve bu gazetenin basımı ve dağıtımı ile sorumlu sahıslarla
ilgili olduğunu belirtmistir.
89. Bu tür yayınların dağıtımında görev alan sahısların öldürülmesi ve bu
sahıslara yapılan saldırılar hakkında, Hükümet tarafından yapılan açıklamalara
hassasiyetle yaklasmasına rağmen, Komisyon, güvenlik güçleri üyelerinin veya
polis memurlarının basvurana ve amcasına ates edilmesinde rol aldıkları sonucuna
varamayacağına karar vermistir.
90. Komisyon, olayların içinde gerçeklestiği özel sartların, basvurana ve
amcasına yapılan saldırıların güvenlik güçleri üyeleri ile bağlantılı olup
olmadığının tesbitinde yetkililere, etkili ve yeterli bir sorusturma yapma
sorumluluğu yüklediğine dikkati çekmistir. Bu bağlamda Komisyon, Hükümete
gönderdiği birçok davete rağmen, iddiaların doğru olmadığını ve kanıtların
yetersizliğini ileri sürmekten öte, basvuranın iddialarının doğruluğunu teyit için
alınan tedbirler hakkında, Hükümetin, tatmin edici bilgi sunamadığını
gözlemlemistir (bkz. yukarıdaki 45. paragraf).
Bu nedenle Komisyon, sorusturmada, Sözlesmenin 2. maddesi bağlamında
yasam hakkını güvence altına alma sorumluluğunun ihlaline yol açacak surette
eksiklikler mevcut olduğuna karar vermistir (bkz. Komisyon Raporunun 101-107.
paragrafları)
91. Komisyon Delegesi, durusmada, Susurluk Raporu’nun dava konusu
olayların tesbiti ile yakından ilgili olduğunu belirtmistir. Delege, Komisyonun
bu belgeye atfedilen önem konusunda süpheleri olmasına rağmen, Türkiye’nin
güneydoğusunda meydana gelen ve basvurana ve amcasına yapılan saldırılarla
bir dereceye kadar karsılastırılabilecek olan insan hakları ihlallerine Devletin
karıstığı seklindeki düsünceyi benimsediğini ifade etmektedir. Fakat, Delege, bu tarz
davalarda, Devletin sorumluluğunun mevcut olduğunun, ancak her türlü süpheden
arınmıs sekilde kanıtlanabileceğini tekrarlayarak, Susurluk Raporu’nun bu süpheyi
gidermede yeterli bir temel sunmadığı sonucuna varmıs ve Mahkemeyi,
olayları Komisyonun tespit ettiği sekliyle kabul etmeye davet etmistir.
B. Mahkemenin Değerlendirmesi
1. Basvurana ve amcasına yapılan saldırılar
92. Mahkeme, ne basvuranın avukatının ne de Hükümet’in Komisyon
tarafından belirlenen esasları tartısmadığını gözlemlemistir. Diğer taraftan,
Mahkeme huzurunda hazır bulunan taraflar, Sözlesme’nin 2. maddesi bağlamında
olayların olus sekline iliskin olarak varılan sonuçlara itiraz etmislerdir.
93. Bu hususta, Sözlesme çerçevesinde olayların tesbiti ve teyit edilmesinin
Komisyon için asli önem tasıdığını hatırlamak önemlidir (bkz. Sözlesmenin 28.
maddesinin 1. paragrafı ve 31. maddeler). Mahkeme, sadece istisnai durumlarda,
bu alanda kendi iradesini kullanacaktır. Fakat, Mahkeme, Komisyon’un esasa
iliskin tespitleri bağlı değildir ve önündeki belgelerin ısığı altında kendi
değerlendirmesini yapmakta serbesttir (bkz. 27 Eylül 1995 tarihli Mccann ve
Diğerleri Đngiltere’ye Karsı Kararı, Dizi A, no 324, s. 50, par. 169 ve yukarıda
bahsedilen Kaya Kararı, s.., par. 75).
Bu davada, Komisyon, saldırıların, her türlü süpheden arınmıs bir sekilde,
güvenlik güçlerince gerçeklestirildiği sonucuna varamamıstır. (bkz. 25 Eylül 1997
tarihli Aydın Türkiye’ye Karsı Kararı, Raporlar 1997-VI, S. 1889, par. 72 ve
yukarıda bahsedilen Kaya Kararı, s...., par. 75). Fakat, basvuran, Komisyon
önünde sunulmayan yeni kanıtların Mahkeme önünde kendi argümanını destekler
nitelikte olduğunu belirtmistir (bkz. yukarıdaki 83. paragraf). Bu bağlamda,
Hükümet temsilcisinin delil olabilme niteliğine durusmada itiraz ettiği (bkz.
yukarıdaki 87. par.) Susurluk Raporuna atıfta bulunmustur (bkz. yukarıdaki 46.
paragraf).
94. Mahkeme, Sözlesmeci Devletin, Sözlesmeden kaynaklanan
yükümlülüklerini yerine getirmediğine inanması için yeterli esaslı unsurların ortaya
konulup konulmadığını, kendisine sunulan belgelerin ve gerektiği taktirde
kendisinin elde ettiği belgelerin ısığı altında incelemek suretiyle tespit etmelidir
(bkz. mutatis mutandis 18 Ocak 1978 tarihli Đrlanda Đngiltere’ye Karsı Kararı, Dizi
A, no 25, s. 64, par. 160 ve 20 Mart 1991 tarihli Cruz Varas ve Diğerleri Đsveç’e
Karsı Kararı, Dizi A, no 201, s. 29, par. 75). Mahkemenin, öncelikle, sikayet
edilen olaylar sırasında mevcut olan duruma atıfta bulunması gerektiği halde,
devamında ortaya çıkan bilgileri dikkate alması engellenmemistir (bkz. mutatis
mutandis, yukarıda bahsedilen Cruz Varas ve Diğerleri Kararı, s. 30, par. 76).
95. Mahkeme, Basbakan’ın emriyle hazırlanan Susurluk Raporu’nun
Türkiye’nin Güneydoğusunda meydana gelen birçok rahatsız edici olayla
ilgili olduğunu saptamıstır (bkz. yukarıdaki 46. par.). Özellikle Özgür Gündem
gibi birçok gazete ve yayın organının durumu endise verici boyuttaydı. Raporun
yazarına göre, kamuoyunu rahatsız eden bu durumun nedeni Kürt sorunu ve
ülkenin bir bölümünde PKK ile mücadele ederken kullanılan yöntemlerdir.
96. Yeterli derecede güçlü, açık ve tutarlı çıkarımların veya aksi iddia
edilmemis tahminlerin (bkz. Aydın Kararı s. 1888, par 70 ve Kaya Kararı, s...,par.
77) birlikte mevcudiyeti gerekli delil standartına ulasmada yardımcı dahi olsa (bkz.
yukarıdaki 34 ve 91. paragraflar), bunların kanıtsal değeri bu davanın sartları ve
Sözlesmeci Devlete yapılan suçlamanın ciddiyeti ile birlikte
değerlendirilmelidir.
Mahkemeye göre, her ne kadar ciddi endiselere sebep olmus dahi olsa, Susurluk
raporu, mevcut basvuruda, basvurana ve amcasına karsı gerçeklestirilen
saldırıların faili olduğu farzedilen kisilerin kimliklerinin yeterli kesinlikte tesbiti
için yeterli maddi bulgu içermemektedir. Gerçekten, basvuran da bu hususu
görüslerinde kabul etmektedir (bkz. yukarıdaki 83. par.)
97. Sonuç olarak, Mahkeme, Komisyon’un sikayetlerle ilgili vardığı
sonuçlardan ayrılması gerektiği görüsünde değildir. Bu nedenle, Mahkeme,
dosyadaki belgelerin, Esref Yasa ve amcasına yapılan saldırıların güvenlik
güçleri tarafından gerçeklestirildiğine dair yeterli maddi bulgu içermedikleri
görüsündedir.
Bu bağlamda, Sözlesmenin 2. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna
varılmıstır.
2. Sorusturmaların yetersizliği iddiası:
98. “Yüksek Sözlesen Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkese
bu Sözlesmede açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar” seklindeki Sözlesmenin 1.
maddesi, yasama hakkını güvence altına alan 2. madde ile birlikte okunduğunda,
Mahkeme, sahısların kuvvet kullanılması sonucunda öldürülmesi hallerinde,
Sözlesmenin, etkili resmi bir sorusturma yapılmasını doğrudan olmasa da gerekli
kıldığını hatırlatmaktadır (bkz. mutatis mutandis, McCann ve Diğerleri Kararı, s. 48,
par. 161 ve Kaya Kararı, s..., par. 86).
99. Hükümet, sözkonusu basvuruda, devlet görevlilerinin iddia konusu olaylara
karıstığı konusunda delil olmadığını iddia etmistir. (bkz. yukarıdaki 84. par).
Dahası, basvuran, hiçbir asamada ne kendisi ne de amcası adına açık bir
suçlamada bulunmamıstır. (bkz yukarıdaki 67. ve 76. paragraflar)
100. Bu bağlamda, Mahkeme, Hükümetin iddia ettiğinin tersine, sözlesmeci
devlete düsen sorumluluğun, sadece, öldürmenin bir devlet görevlisi tarafından
gerçeklestirildiğinin tespit edildiği hallerle sınırlı olmadığını vurgulamıstır. Ne de
merhumun ailesinin veya diğerlerinin yetkili makamlara öldürmenin
sorusturulması için resmi bir basvuruda bulunup bulunmadığı konusu katidir.
Sözkonusu davada, basvuranın amcasının öldürülmesi konusunda yetkililerin
bilgilendirilmesi, fiilen, Sözlesmenin 2. maddesi bağlamında etkili bir sorusturma
yapma sorumluluğu doğurur (bkz. mutatis mutandis 28 Temmuz 1998 tarihli Ergi
Türkiye’ye Karsı Kararı, Raporlar 1998-..., s. ..., par. 82). Aynı durum, basvurana
sekiz el ates edildiği için, adam öldürmeye tesebbüs suçu olarak nitelendirilen
saldırı için de geçerlidir (bkz. yukarıdaki 36. par.).
101. Sözkonusu davada, hazırlık sorusturmasını yapmakla sorumlu
makamlar ve yetkili Savcılık tarafından sözkonusu olayları takiben hangi
adımların atıldığı hususunda bir ihtilaf yoktur (bkz. yukarıdaki paragraflar 35-45).
Basvurana yapılan silahlı saldırının ardından, aynı gün, 15 Ocak 1993
tarihinde, polis sorusturması baslatılmıstır. Đki gün süren bu ilk asamanın
sonunda, Mardinkapı Emniyet Müdürlüğü, 17 Ocak 1993 tarihli raporu ile
saldırıdan sorumlu olanları tespit etmenin mümkün olmadığı sonucuna varmıstır.
Sonuç olarak, 20 Ocak tarihinde, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, Emniyet
Müdürlüğü’nden sorusturmaya devam etmesini ve süphelileri tutuklamasını
istemis; eğer bu mümkün değilse, üç ayda bir gelismelerden haberdar edilmeyi
talep etmistir. 14 Nisan’da Cumhuriyet Savcısı, polis sorusturması sonuçlarından
dava zamanasımına uğrayana kadar her üç ayda bir bilgilendirilmeyi istediği
yolundaki benzer talimatını yinelemistir. Talimatdaki bir nota göre, sözkonusu
tarih 15 Ocak 1998’e tekabül eder . (bkz yukarıdaki par. 39). Fakat, Hükümet,
Sözlesme organları önünde, polisin üç ayda bir hazırlaması gereken sorusturma
raporlarını sunmamıstır. (bkz. yukarıdaki paragraf 45)
Hasim Yasa’nın öldürülmesi ile ilgili hazırlık sorusturması, olayın
gerçeklestiği aynı gün, 14 Haziran 1993 tarihinde baslamıstır. Yetkililer, 21
Haziran tarihine kadar bir otopsi gerçeklestirmisler, uzman balistik raporu
hazırlamıslar, merhumun oğlu da dahil olmak üzere üç tanık dinlemislerdir.
Mahkemenin, sorusturmadaki son gelismeler hakkında bilgisi yoktur. (ibid)
102. Ancak, Hükümet, Yasa basvurusu hakkında 11 Ekim 1993 tarihinde
bilgilendirilmis (bkz. Komisyon raporunun 6. paragrafı) ve Komisyon, belli bazı
radikal gazetelerle bağlantılı sahıslara, basvurana ve amcasına yapılan saldırıların
ardından yapılan sorusturmalarla ilgili daha detaylı bilgi sunması için Hükümet’i
davet etmistir. (bkz. yukarıdaki paragraflar 34 ve 90)
103. Bu taleplere rağmen, Hükümet, olaylardan bes yıl sonra bile bir sonuca
varamayan sorusturmalarla ilgili gelismeler konusunda somut bir bilgi
sunmamıstır (bkz. yukarıdaki 90. paragraf ve Komisyon Raporu’nun 105.
paragrafı). Gerçekten de Hükümet, sorusturmaların devam ettiğini belirtmesine
rağmen ilerleme kaydedildiğini gösterecek hiçbir bilgi sunmamıstır. (bkz.
yukarıdaki paragraflar 29, 35-45 ve 86). Bu bağlamda, Mahkemenin sorusturmaya
iliskin son bilgisi, Hasim Yasa’nın öldürülmesi ile ilgili sorusturmada uzman
balistik raporunun hazırlandığı 21 Haziran 1993 tarihine dayanır (bkz. yukarıdaki
paragraf 44). Ancak, Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı, 14 Haziran 1993 tarihinde,
polisten kendisini her üç ayda bir sorusturmadaki ilerlemeler konusunda
bilgilendirmesini istemistir (bkz. yukarıdaki par.101). Hükümet tarafından yapılan
tek açıklama, sorusturmaların terörle mücadele kapsamında yürütüldüğü ve böyle
durumlarda, polisin ve adli otoritelerin tedbirli bir sekilde hareket etmeleri ile
daha önce islenen suçların ve faillerinin tespit edilmesini sağlayacak sekilde
çesitli sorusturmaların verileri karsılastırılıncaya kadar beklemelerinin gerektiği
olmustur (bkz. yukarıdaki par. 86).
104. Mahkeme, Türkiye’nin o bölgesinde, dosyadaki olayların gerçeklestiği
dönemde mevcut olan sartları, PKK tarafından gerçeklestirilen siddet eylemlerini
ve bunlara engel olmak için resmi makamlar tarafından alınan tedbirlerin dikkate
almaktadır. Bunlar iç hukukta yürütülen ceza prosedürlerinde sonuç almaya
yönelik delillerin elde edilmesini engel olabilmektedir. Yine de bu sartlar, resmi
makamları, Sözlesmenin 2. maddesinde belirtilen sekilde bir sorusturma
yürütme sorumluluklarını yerine getirmekten alıkoymamalıdır, aksi taktirde, bu
durum, bölgedeki dokunulmazlık ve emniyetsizlik ortamı daha da siddetlenir ve
bu da bir kısır döngüye yol açar (bkz. mutatis mutandis Kaya Kararı, s. ..., par.
91).
105. Ayrıca, Mahkeme, sorusturma makamlarının, Devlet görevlilerinin
saldırılara karısabilme ihtimalini tamamen gözardı etme eğiliminde olduklarını
saptamıstır. Cumhuriyet Savcısı ve Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi,
dava konusu olayları silahlı örgütlerin arasındaki hesaplasma olarak dikkate
almakta (bkz. yukarıdaki 45. ve Komisyon Raporunun 61. paragrafları), Hükümet
ise, Mahkeme önüne sunulan dosyada hiçbir somut kanıt olmamasına rağmen,
saldırıların sorumluluğunun tamamen teröristlere ait olduğu kanısını (bkz.
yukarıdaki 85 ve 86. paragraflar) tasımaktadır.
106. Bu yaklasım, Komisyonun, Türkiye’nin güneydoğusunda Özgür
Gündem için çalısan gazetecilere, gazete bayilerine ve büfelerine yönelik birçok
saldırının gerçeklestirildiği ve bunların içlerinden bazılarının basvuru konusu
yapıldığına dair saptamalarının ısığında değerlendirilmelidir (basvuru
no22492/93, 22496/93, 23144/93 ve 25301/94 - bkz Komisyon Raporunun 52-
59. paragrafları). Hükümet, bu saldırıların varlığını ve ciddiyetini
tartısmamıstır. Komisyon, ayrıca, olayların meydana geldiği sırada gazetenin
sahibi olan Y. Kaya tarafından birçok kere resmi makamlardan koruma talep
edildiğini de saptamıstır.
Komisyon, davanın bütün esaslarını değerlendirdikten sonra, önündeki
davada, Özgür Gündem’in basım ve dağıtımını üstlenen kisilerin, devlet görevlileri
tarafından onaylanmasa bile tolere edilen bir kampanyadan zarar görmekten
korktuklarından, yetkililerin haberdar olamayacakları veya olmadıkları görüsünü
tasımaktadır (bkz. yukarıdaki paragraflar 34 ve 89).
Mahkeme, mevcut basvurunun bu özel durumunu gözönünde tutarak ve
Susurluk Raporu’nun bazı özel bulgularının ısığı altında, (bkz. yukarıdaki 46.
paragraf) sözkonusu görüsün doğru olduğuna karar vermistir. Bu davada, devlet
görevlilerinin saldırılara karısmıs olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmak
yetkililerin görevi idi. Bu bağlamda, basvuranın, güvenlik güçlerini saldırgan
suçlamasıyla resmi olarak teshis etmesinin olayla bağlantısı azdır (bkz yukarıdaki
paragraflar 30,37, 76 ve 85).
107. Kısaca, Yasa davasında yürütülen sorusturmalar, güvenlik güçlerinin
saldırılara karısma ihtimali gözönünde tutulmadığı ve olayların ardından su ana
kadar bes yıldan daha uzun bir sürenin geçmis olmasına rağmen somut ve dikkate
değer hiçbir gelisme elde edilemediği için Sözlesmenin 2. maddesinin gerektirdiği
anlamda etkili sayılamazlar.
108. Sonuç olarak, basvuran, iç hukuk yollarını tüketmis sayılmaktadır.
Mahkeme, Hükümetin, ceza hukuku bağlamında ileri sürdüğü ilk itirazını
reddetmis ve Sözlesme’nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar vermistir.
IV) Sözlesme’nin 13. Maddesinin Đhlal Edildiği Đddiası:
108. Basvuran, asağıda sunulan Sözlesmenin 13. Maddesi anlamında etkili
bir iç hukuk yolundan faydalanamadığından sikayetçi olmustur:
“Bu Sözlesmede tanınmıs olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal
fiili resmi görev ifa eden kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmıs
dahi olsa, ihlalin giderilmesi için ulusal bir makama basvurma hakkına sahiptir”.
Hükümet, bu iddiaya itiraz etmistir. Komisyon, Sözlesmenin 13. maddesi
bağlamında incelenmesi gereken ayrı bir konu ortaya çıkmadığı için, bu iddiayı
ayrıca incelemenin gereksiz olduğunu düsünmüstür.
A. Tarafların Argümanları
109. Komisyon’un vardığı sonuca karsı çıkan basvuran, sikayeti ile ilgili
olarak Sözlesmenin 2. maddesi kapsamında yapılan sorusturmadan bağımsız bir
sorusturma yapılması gerektiği görüsündedir. Basvuran, olağanüstü halin
hüküm sürdüğü Türkiye’nin güneydoğusundaki uygulamanın ve yasal düzenin,
Devlete karsı iç hukuk yollarının uygulanmasını daha da zorlastırmak için
değistirildiğini iddia etmistir. Bu bölgede yürürlükteki özel yasalar, iç hukuk
yollarından etkili bir sekilde yararlanmayı engellemek amacıyla, güvenlik
güçlerinin hesap vermemesini sağlayan ve yetkililerin gerçekleri ve
sorumluluklarını reddetme stratejisine dayalı bir sistem kurmustur.
110. Hükümet, iç hukuk yollarının tüketilmesi konusundaki görüslerine
gönderme yaparak (bkz. yukarıdaki paragraf 67), basvuranın, Sözlesmenin 13.
maddesinin ihlal edildiğinden sikayetçi olamayacağını belirtmistir.
B. Mahkemenin Değerlendirmesi
111. Mahkeme, Sözlesmenin 13. Maddesinin, Sözlesmedeki hak ve
özgürlüklerin ulusal hukuk düzeninde olduğu gibi uygulanmasının temini için
ulusal bir makama basvurmayı gerektirdiğini gözlemlemistir. Sözlesmeci
devletler, Sözlesmenin 13. maddesi hükmü kapsamındaki sorumluluklarına
uygun hareket etme konusunda bir dereceye kadar takdir yetkisine sahip olmalarına
rağmen, bu madde, yetkili bir ulusal makamın, Sözlesme kapsamında tartısılabilir
bir sikayetle ilgilenmesini ve uygun çözüm yolunu sunmasını sağlayan ulusal bir
iç hukuk yolunun varlığını gerektirir. Yine de Sözlesmenin 13. maddesinin gerekli
kıldığı iç hukuk yolu, teoride olduğu kadar uygulamada da etkili olmalı ve devletin
otoritelerinin fiil ve ihmalleri ile engellenmemelidir (bkz. Aksoy Kararı, s. 2286,
par. 95, Aydın Kararı, s. 1895, par. 103 ve Kaya Kararı, s. .., par. 106)
112. Mahkeme, Yasa davasında, basvurana ve amcasına yapılan saldırıların
devlet görevlileri tarafından gerçeklestirildiğinin her türlü süpheden arınmıs bir
sekilde kanıtlanamadığı sonucuna varmıstır (bkz. yukarıdaki 97. paragraf). Ancak,
bu durum, Sözlesme’nin 2. maddesiyle ilgili sikayetlerin tartısılamayacağı
anlamına gelmez (bkz. diğer kararlar arasında, 27 Nisan 1988 tarihli Boyle ve
Rice Đngiltere’ye Karsı Kararı, Dizi A no 131, s. 23, par. 52 ve Kaya Kararı, s. ..,
par. 107). Mahkemenin esasa dair vardığı sonuç, yukarıda bahsedilen (bkz.
yukarıdaki par. 106) sebeplerden dolayı, devleti, tartısılabilir olan sikayet konusu
hakkında etkili bir sorusturma yapma sorumluluğundan kurtarmaz.
113. Ayrıca, ihlal edildiği iddia edilen bu hakkın, niteliği itibariyle,
Sözlesmenin 13. maddesinden doğan sorumluluklar üzerinde etkisi olduğunu
tekrarlamak gereklidir. Yasam hakkına verilen asli önem nedeniyle, 13. madde,
hiçbir iç hukuk yoluna halel getirmeksizin, devletlere, sorumluların teshis
edileceği ve cezalandırılacağı, ayrıca, sikayetçilerin etkin bir sekilde bilgi
alabilecekleri bir sorusturma yapma yükümlülüğü getirmektedir (bkz, mutatis
mutandis, Kaya Aksoy ve Aydın Kararları, sırasıyla paragraflar 107, 98 ve 103).
114. Mahkeme, saldırının sözkonusu olduğu durumlarda, yetkili makamların
etkili bir sorusturma yürütme yükümlülüğünde olduklarını tekrarlamıstır (bkz.
yukarıdaki par. 107). Ayrıca, saldırıların ardından bes yıl geçmis olmasına
rağmen, sorusturmalarda hiçbir sonuca ulasılamamıstır. Yukarıda bahsedilen
nedenlerden dolayı, (bkz. yukarıdaki paragraflar 98-108), savunmacı devlet, 13.
maddede gerekli görülen sekilde etkili bir ceza sorusturması yürütmemistir, bu
gereklilik, 2. maddede yer alan sorusturma yükümlülüğünden de kuvvetlidir.
(bkz. Kaya Kararı, s. ..., par. 107 - bkz. yukarıdaki paragraflar 98, 112 ve
114)
Sonuç olarak, Sözlesme’nin 13. maddesi ihlal edilmistir.
V) Sözlesmenin 2. ve 13. Maddelerine Yapılan Müdahalenin Đdari
Uygulama Haline Gelmesi Đddiası:
115. Basvuran, özellikle Susurluk Raporu’na atıfta bulunarak, kendisinin
ve amcasının mağdur olduğu ihlalleri ağırlastıran, Sözlesmenin 2. ve 13.
maddelerinin ihlallerinin resmi olarak tolere edildiği bir uygulamanın
Türkiye’de varolduğunu iddia etmistir. Türkiye’nin güneydoğusunda, ceza
sorusturmaları basarısız olmaya mahkum olup, yetkililerin yasadısı fiillerini ve
güçlerini kötüye kullanmalarını engellemekten de uzaktı. Yetkililer, Sözlesme
hükümlerinin ihlallerinin sistematik olarak reddetmek suretiyle, kendilerine karsı
dava açılmasından kurtulmuslardır.
116. Mahkeme, resmi makamların, basvuranın ihlal edildiğini iddia ettiği
maddelerle ilgili olarak idari pratik olusturup olusturmadığını tespit konusunda
dosyadaki maddi bulguların yeterli olmadığı düsüncesindedir.
VI) Sözlesmenin 10, 14 ve 18. Maddelerinin Đhlal Edildiği Đddiası:
117. Basvuran, Sözlesmenin 10. maddesine dayanarak, kendisine ve
amcasına yapılan saldırıların, Özgür Gündem gazetesini sattıkları için ve devlet
tarafından gözyumulan siddet kampanyasının bir parçası olarak gerçeklestirildiğini
ileri sürerek ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini iddia etmistir. Basvuran,
hem kendisinin hem de amcasının durumunda, Sözlesmenin 2,10 ve 13.
maddeleri ile birlikte etnik köken ve siyasal düsünceler nedeni ile ayırımcılık
yapıldığı için, 14. maddenin de ihlal edildiğini belirtmistir. Son olarak basvuran,
basvuru konusu olayların, açık bir sekilde devlet gücünün kötüye kullanıldığını
ortaya koyduğunu ve bu yüzden Sözlesmenin 18. maddesinin ihlal edildiğini
iddia etmistir.
118. Hükümet, basvuranın iddialarına itiraz etmistir. Komisyon, 10.
maddenin ihlal edilmediği sonucuna vararak, 14 ve 18. maddelerle ilgili olarak
yapılan sikayetlerin temelden yoksun olduğu görüsündedir.
119. Mahkeme, sözkonusu iddiaların, 2. ve 13. maddelerde ele alınan
sikayetlerle aynı olduğunu saptamıstır. Mahkeme, ilgili maddeler konusunda
vardığı sonuçların ısığında, (bkz. yukarıdaki 107 ve 115. paragraflar) sözkonusu
sikayetlerin ayrı olarak ele alınmasının gerekmediği düsüncesindedir.
VII) SÖZLESMENĐN 50. MADDESĐNĐN UYGULANMASI
120. Basvuran, asağıda sunulan 50. maddeye uygun olarak tazminat talebinde
bulunmustur:
“Mahkeme, bir Yüksek Sözlesen Tarafın yargı mercileri veya herhangi baska
bir resmi merci tarafından verilmis olan bir kararın veya alınmıs olan bir tedbirin
bu Sözlesmeden doğan yükümlülüklere tamamen veya kısmen aykırı düstüğü
hükmüne varırsa ve eğer ilgili tarafın iç hukuku bu karar veya tedbirin sonuçlarını
ancak kısmen gidermeye elverisli ise, Mahkeme, kararında, gerektiği takdirde,
zarar gören tarafa hakkaniyete uygun bir tazminata hükmeder”.
Hükümet, birçok konuda basvuranın iddialarına itiraz etmistir. Komisyon
Delegesinin bu konuda özel bir yorumu olmamıstır.
A. Maddi ve Manevi Zarar
121. Basvuran, Mahkeme’den, maddi tazminat olarak hastanedeki tedavisi
için 4.000 Alman Markı, saldırıyı takiben uğradığı gelir kaybı için 50.000 Alman
Markı olmak üzere toplam 54.000 Alman Markı talep etmistir. Basvuran, ayrıca,
Hasim Yasa’nın ailesi adına gelir kaybı ve ölüm masrafları için toplam 50.000
Alman Markı talep etmistir.
Basvuran, asağıda belirtilenler için, manevi tazminat olarak toplam 150.000
Đngiliz Sterlini (ĐS) talep etmistir:
(i) Saldırı için 50.000 Đngiliz Sterlini, yasama hakkının korunmaması için
10.000 Đngiliz Sterlini (ĐS), etkili bir iç hukuk yolunun sağlanmadığı için 10.000
Đngiliz Sterlini (ĐS) olmak üzere toplam 70.000 Đngiliz Sterlini,
(ii) Ölüm nedeni ile 50.000 Đngiliz Sterlini, yasama hakkının
korunmaması nedeni ile 10.000 Đngiliz Sterlini ve etkili bir iç hukuk yolunun
sağlanmaması nedeni ile 10.000 Đngiliz Sterlini olmak üzere merhumun ailesi için
toplam 70.000 Đngiliz Sterlini,
(iii) Sözlesmenin 13. maddesinin ihlalinin mağdurları olarak kendisi ve merhum
için 10.000 Đngiliz Sterlini (ĐS),
122. Hükümet, esasa iliskin görüsünde, bu davada tazminat hükmedilmesine
gerek olmadığını iddia etmistir. Hükümet, alternatif olarak, Mahkeme’yi,
basvuran tarafından yapılan tazminat taleplerini, fahis ve temelden yoksun
oldukları için reddetmeye davet etmistir. Manevi zarar konusunda ise, Hükümet,
öncelikle iddiaların ayrılmamaları gerektiğini belirtmis, ayrıca, sikayetler ve iddia
edilen zarar arasında bir illiyet bağının olmadığını ileri sürmüstür. Hükümet,
Strazburg organları önündeki durusmaya katılmadıkları gerekçesi ile merhumun
ailesine tazminat verilmesine karsı çıkmıstır.
Hükümet, daha genel olarak, talep edilen miktarların Türkiye’nin
güneydoğusundaki sosyal sartlar veya ülkede uygulanan asgari ücret düzeyi
dikkate alınmadan talep edildiğini iddia etmistir. Bu noktada, manevi zarar için
verilen tazminatın zenginlesmeye sebep olmaması gerektiğini belirtmistir.
123. Mahkeme, basvuranın saldırıya uğradığı veya amcasının öldürülmesinde
güvenlik güçlerinin yer aldığı hususunun tespit edilemediğini gözlemlemistir
(bkz. yukarıdaki 97. paragraf). Bu sebeple maddi ve manevi zarar temini için ileri
sürülen iddiaları kabul edemez. Đkinci olarak, Sözlesmenin ihlal edilip edilmediği
tesbit edilmediği için (bkz. yukarıdaki 117. paragraf), bu baslık altında tazminat
ödenemez.
Hükümet gibi Mahkeme de basvurunun sadece Hasim Yasa’nın yeğeni
tarafından yapıldığını gözlemlemistir. (bkz. yukarıdaki 63. paragraf).
Bu sartlar altında Mahkeme, Sözlesmenin 2. ve 13. maddelerinin ihlali ile
maruz kaldığı zararlar sonucunda, sadece Esref Yasa’nın tazminata hak kazandığı
görüsündedir (bkz. yukarıdaki 107 ve 115. paragraflar). Mahkeme, hakkaniyet
gereği, basvurana ödeme günündeki kur üzerinden Türk Lirasına çevrilerek
ödenmek üzere 6.000 Đngiliz Sterlini (ĐS) vermeye karar vermistir.
B. Mahkeme Masrafları
124. Basvuran, Sözlesme organları önünde davanın sunulması ve
hazırlanması için yapılan masrafların karsılanması için 16,426.42 Đngiliz Sterlini
(ĐS) talep etmistir. Basvuran, yargılama masrafları listesini, Avrupa
Konseyi’nden adli yardım çerçevesinde alınan miktarı mahsup ettikten sonra
asağıda sekilde sunmustur:
(i) Đngiliz temsilcilerin ücretleri 13,190.70 ĐS
(ii) Türk danısmanların ücretleri 725.00 ĐS
(iii) Çesitli idari harcamalar 985.72 ĐS
(iv) Türkiye’deki idari harcamalar 250.00 ĐS
(v) Tercüme Masrafları 1,440.00 ĐS
Basvuranın avukatı yargılama masrafları için ödemelerin Đngiltere’deki
banka hesabına yapılmasını talep etmistir.
125. Hükümet, yabancı avukat tutularak yargılama masrafları arttığı için
ödeme yapmayı reddetmistir. Buna ek olarak, yargılama masrafları için talep
edilen miktarın fahis olduğunu ve belgelerle kanıtlanmadığını ileri sürmüstür.
126. Mahkeme, basvuranlar kendi yasal temsilcilerini seçmekte özgür
olduklarından, Yasa’nın, insan haklarının uluslararası alanda korunması konusunda
uzman Đngiliz avukatlara basvurmasının elestirilemeyeceğini tekrarlamıstır. (bkz.
mutatis mutandis 25 Mayıs 1998 tarihli Kurt Türkiye’ye Karsı Kararı, Raporlar
1998-..., s..., paragraf 179). Mahkeme, hakkaniyet gereği ve basvuran tarafın
talepleri dikkate alınarak, uygulanması muhtemel Katma Değer Vergisi (KDV) ile
birlikte 12.000 Đngiliz Sterlininin (ĐS), basvuranın Avrupa Konseyi’nden adli
yardım olarak almıs olduğu 8,045 Fransız Frangı mahsup edilmek suretiyle
ödenmesine karar vermistir.
C. Gecikme Faizi
127. Mahkeme, kararın verildiği bu tarihte Đngiltere’de uygulanan yıllık %
7.5 yasal faiz oranının kabul edilmesini uygun
görmüstür.
SONUÇ OLARAK MAHKEME;
1. 1’e karsı 8 oyla, Hükümetin ilk itirazlarının reddine,
2. Oybirliğiyle, basvurana yapılan saldırı ve amcasının vurulması olayları
dolayısıyla Sözlesmenin 2. maddesinin ihlal edilmediğine,
3.1’e karsı 8 oyla, resmi makamların, olaylarla ilgili olarak uygun ve etkili
bir sorusturma yürütmemesi nedeniyle Sözlesmenin 2. maddesinin ihlal edildiğine,
4.1’e karsı 8 oyla Sözlesme’nin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar verir,
5.oybirliğiyle, Sözlesme’nin 10,14 ve 18. maddelerinin ihlal edilip
edilmediğinin incelenmesine gerek bulunmadığına karar vermistir.
6.1’e karsı 8 oyla;
a)Davalı devletin, basvurana, üç ay içerisinde asağıdaki miktarları ödemesine
karar vermistir:
(i) Manevi tazminat olarak 6.000 (altı bin) Đngiliz Sterlini tutarının ödeme
günündeki kur üzerinden Türk Lirası karsılığı ödenmesine,
(ii) Yargılama masrafı olarak -tüm vergilerle birlikte- 12.000 (on iki bin)
Đngiliz Sterlininden, 8.045(sekizbin kırkbes) Fransız Frangının karar tarihindeki
Đngiliz Sterlini karsılığının mahsup edilerek ödenmesine,
b) Bu miktarlar üç ay içerisinde ödenmezse, yıllık % 7.5 basit faiz
uygulanmasına karar vermistir.
7. Oybirliğiyle, geri kalan tazminat taleplerinin reddedilmesine karar
verir.
Bu metin, Đngilizce ve Fransızca olarak hazırlanmıs olup 2 Eylül 1998 tarihinde
Strazburg’da Đnsan Hakları Binasında açık olarak yapılan durusmada sunulmustur.
Đmza: Rudolf BERNHARDT
Baskan
Đmza: Herbert PETZOLD
Raportör
Sözlesmenin 51. maddesinin 2. paragrafına ve Mahkeme A Tüzüğü’nün
53. maddesinin 2. paragrafına uygun olarak Sayın Gölcüklü’nün kısmi muhalefet
serhi bu karara ek olarak sunulmustur.
YARGIÇ GÖLCÜKLÜ’NÜN KISMĐ MUHALEFET SERHĐ
(Geçici Tercüme)
Bazı noktalarda çoğunluğun görüsünü paylasmadığımı
bildirmekten üzüntü duymaktayım.
1. Sözlesmenin 25. maddesi anlamında mağdur olduklarını iddia eden
kuzen ya da yeğen gibi uzak akrabaların, bu maddeye uygun hareket edildiğine
karar veren Komisyona basvuruda bulundukları davalar mevcuttur.
Sözlesmenin 25. maddesi, kimin mağdur durumda olduğuna karar verirken kan
bağının dikkate alınmasını belirtmesine rağmen, bu yaklasımın (uzak akraba
basvurularının) bireysel basvuru hakkının bir çesit kamu davasına dönüsmesi
riskine maruz kalmadan ne kadar sürdürülebileceği hususu sorulmalıdır. Bu
davada, merhuma, sadece yeğeni olan basvurandan daha yakın olan hiçkimse
(karısı ve çocukları gibi), sözlesme organları önündeki durusmaya katılmamıstır.
(bkz. kararın 123. paragrafı). Güneydoğu ile ilgili bütün benzeri davaların
arkasında Diyarbakır Đnsan Hakları Derneği ve kurbanların haklarını savunmak
yerine politik amaçlar tasıyan, merkezi Londra’daki Kürdistan Đnsan Hakları
Projesinin olduğunu unutmamak gereklidir. Benim fikrime göre, basvuranın,
amcasının ölümü ile mağdur duruma düstüğü ve basvurunun bu iddiayı da
kapsadığı seklinde karara varmak çok ileri gitmek olur.
2. Aynı sekilde, basvuran bu davada Türk hukuku tarafından sunulan
etkili ve yeterli iç hukuk yollarını tüketmemistir. Bu noktada 16 Eylül 1996 tarihli
Akdivar ve Diğerleri, 25 Eylül 1997 tarihli Aydın, 28 Kasım 1997 tarihli Mentes
ve Diğerleri, 24 Nisan 1998 tarihli Selçuk ve Asker kararlarındaki karsı
görüslerime gönderme yapıyorum. Nihai olarak, bu sonucun, davanın esası
hakkında karar vermeyi gereksiz kıldığını düsünmekteyim.
3. Dahası ölümün meydana geldiği kosullar hakkında etkili ve yeterli
bir sorusturmanın yapılmamıs olması nedeniyle Sözlesmenin 2. maddesinin
ihlal edilmesi konusunda, ben de Komisyon gibi Sözlesmenin 13. maddesi
kapsamında ele alınacak farklı bir hususun ortaya çıkmadığını düsünmekteyim. Bu
noktada, 19 Subat 1998 tarihli Kaya Türkiye’ye Karsı ve 25 Mayıs 1998 tarihli
Kurt Türkiye’ye Karsı Kararlarındaki karsı görüslerime gönderme yapıyorum.
4. Son olarak, bu davanın önemli ve özel bazı nitelikleri gözönüne
alındığında, manevi zarar ve yargılama masrafları konusunda, çoğunluk
tarafından, basvurana verilmesi uygun görülen tazminat miktarının fahis olduğu
görüsündeyim. Benim düsünceme göre, üç Đngiliz avukatın bu davada yeralması,
özel bir zorlukla karsılasılmaması gerekçesiyle ne gerekli, ne de faydalı idi.

Eklenmiş Dosya : yaşa turkey case