ZANA/TÜRKĐYE DAVASI
25 Kasım 1997
(69/1996/688/880)
Bu davada, Divan Đçtüzüğü A'nın 51. maddesi uyarınca Büyük Daire olarak
toplanan Avrupa Đnsan Hakları Divanı, su üyelerden olusmustur: R. Ryssdal (Baskan), R.
Bernhardt, Thor Vilhjalmsson, F. Gölcüklü, F. Matscher, A. Spielmann, E. Palm, A. N. Loizou,
John Freeland, A. B. Baka, M. A. Lopes Rocha, L. Wildhaber, G. Mifsud Bonnici, D.
Gotchev, P. Jambrek, K. Jungwiert, P. Kuris, E. Levits, J. Casadevall, P. van Dijk.
USUL
1. Dava, Divan'ın önüne 28 Mayıs 1996 tarihinde Avrupa insan Hakları Komisyonu
(Komisyon) tarafından ve 29 Temmuz 1996 tarihinde Türk Hükümeti (Hükümet) tarafindan,
insan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözlesme'nin (Sözlesme) 32/1 ve
47. maddelerinde belirtilen üç aylık sûre içinde getirilmistir. Dava, Türkiye Cumhuriyeti
hakkında, Türk vatandası olan Bay Mehdi Zana tarafından 25. madde uyarınca 30 Eylül
1991 tarihinde Komisyona yapılan 18954/91 Sayılı basvuruya dayanmaktadır.
Komisyonun talebi, Sözlesmenin 44 ve 48. maddeleri ile Türkiye'nin Divan'ın zorunlu
yargı yetkisini tanımasına iliskin bildirimine (m. 46) dayanırken; Hükümetin basvurusu 48.
maddeye dayanmaktadır. Talebin ve basvurunun konusu, davadaki olayların davalı
Devletin Sözlesmenin 6. maddesinin 1. ve 3 (c) fikralan ve 9. ve 10. maddeleri ile
üstlendiği yükümlülüklerin ihlâlini olusturup olusturmadığına karar verilmesinden ibarettir.
DAVANĐN ESASI
I. Davanın Özel Kosulları
9. 1940 doğumlu bir Türk vatandası olan Bay Mehdi Zana, halen yaSamakta
olduğu Diyarbakır'ın eski belediye baskanıdır.
A. Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesindeki Durum
10. Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde yaklasık olarak 1985'ten itibaren, güvenlik
güçleriyle PKK (Kürdistan isçi Partisi) üyeleri arasında ciddi çatısmalar sürmektedir.
Hükümete göre bu çatısma simdiye dek 4036 sivilin ve 3884 güvenlik görevlisinin
yasamına mal olmustur.
11. Divan'ın davayı değerlendirdiği tarihte, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesindeki on
bir ilden onunda 1987'den beri süren olağanüstü hal uygulaması vardı.
B. Basvurucunun Gazetecilere Yaptığı Açıklama
12. Basvurucu, Diyarbakır Askeri Cezaevinde mahkum olarak bulunurken Ağustos
1987'de gazetecilerle yaptığı bir röportajda, asağıdaki görüsleri açıklamıstır:
"... PKK'nin ulusal kurtulus hareketini destekliyorum. Katliamlardan yana değiliz,
yanlıs seyler her yerde olur. Kadın ve çocuktan yanlıslıkla öldürüyorlar...."
Bu açıklama ulusal günlük gazete Cumhuriyet'te 30 Ağustos 1987'de
yayınlanmıstır.
C. Ceza Yargılaması Süreci
13. 30 Ağustos 1987' de Đstanbul Cumhuriyet savcılığı basın suçu ile ilgili olarak,
diğerlerinin yanısıra basvurucu hakkında Ceza Yasasının 312. maddesine göre
(bkz. asağıda paragraf 31) suç olusturan "yasanın cürüm saydığı bir fiili
savunduğu gerekçesi ile hazırlık sorusturmasına baslamıstır.
14. 28 Eylül 1987'de Đstanbul Cumhuriyet Savcılığı, gazeteciler hakkında takipsizlik,
Bay Zana da yer itibariyle yetkisizlik karan vermistir. Savcılık, dosyayı Diyarbakır
Cumhuriyet Savcılığına göndermistir.
15. Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı 22 Ekim 1987 tarihinde, basvurucunun islediği
suçun Ceza Yasası'nın 142. maddesinin 3-6 fıkralarının (bu hükümlere göre suç,
ırkçı ya da ulusal duygulan zayıflatmayı hedefleyen yıkıcı propaganda olarak kabul
edilmektedir) kapsamına girdiği gerekçesiyle yetkisizlik karan vermistir. Savcı, dosyayı
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi göndermistir.
16. 4 Kasım 1987'de Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı,
basvurucunun gaetecilere bu açıklamayı yaptığında askeri bir cezaevinde
mahpus olduğu ve bu nedenle de asker statüsünde bulunduğu
gerekçesiyle yetkisizlik karan vermis ve dosyayı Askeri Savcılığına
göndermistir.
17. Diyarbakır Askeri Savcılığı 19 Kasım 1987 tarihli iddianameyle Bay Zana
hakkında, Ceza 312. maddesini ihlâl ettiği gerekçesiyle, Diyarbakır Askeri
Mahkemesinde dava Basvurucu, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü bölmeyi
hedefleyen silahlı bir örgüt olan PKK'nın eylemlerini desteklemekle itham edilmistir.
18.Diyarbakır Askeri Mahkemesinde yapılan 15 Aralık 1 987 tarihli durusmada
basvurucu, davasına bakmaya görevli
olmadığını iddia etmis ve esasa iliskin savunma yapmamıstır.
19. l Mart 1988 tarihli durusmada Bay Zana'nın avukatı, müvekkilinin itham
edildiği suçun askeri bir suç olmadığı ve bir askeri
cezaevinin askeri mahal sayılamayacağı gerekçesiyle Askeri Mahkemeden
''görevsizlik kararı vermesini talep etmistir.
Mahkeme bu basvuruyu aynı gün reddetmistir.
20. 28 Temmuz 1988'de basvurucu Diyarbakır Askeri Cezaevinden Eskisehir (sivil)
Cezaevine nakledilmistir.
21. Diyarbakır Askeri Mahkemesinin istinabe ettiği Eskisehir Hava Kuvvetleri
Mahkemesi, basvurucuyu savunmasını yapmak
üzere çağırtmıstır. Açlık grevinde olan basvurucu 2 Kasım 1988 tarihindeki
durusmaya katılmamıstır. 7 Aralık 1988 tarihinde
yapılan durusmaya katılmıs ancak mahkemenin kendisini yargılama yetkisinin
olmadığını düsündüğünden mahkemeye
yanıt vermemistir.
22. 18 Nisan 1988 tarihli kararıyla Diyarbakır Askeri Mahkemesi, davaya
bakmaya görevli olmadığını kabul etmis ve dosyayı
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesine göndermistir.
23. 2 Ağustos 1989'da Bay Zana, Aydın E Tipi Cezaevine nakledilmistir.
24.Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinin istinabe ettiği Aydın Ceza
Mahkemesinde yapılan 20 Haziran 1990 tarihindeki
durusmada basvurucu Türkçe konusmayı reddetmis ve Kürtçe olarak
savunmasını anadilinde yapmak istediğini söylemistir.
Ceza Mahkemesi, kendini savunmayı reddetmekte ısrar etmesi durumunda bu
hakkından vazgeçmis sayılacağını
basvurucuya ihtar etmistir. Bay Zana Kürtçe konusmaya devam ettiğinden
mahkeme, basvurucunun savunma
yapmadığını durusma tutanağına geçirmistir.
D. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinin Karan
25. Daha sonra yargılama, basvurucunun avukatı tarafından temsil edildiği
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam etmistir
26. 26 Mart 1991 tarihli kararıyla Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi,
basvurucuyu "yasanın cürüm saydığı bir fiili savunduğu" ve "umumun emniyetini
tehlikeye düsürdüğü" için on iki ay hapis cezasına mahkum etmistir. 12 Nisan 1991
tarihli yasaya göre basvurucu cezanın beste birini (iki ay on iki gün) hapiste çekecek
ve beste dördü için sartlı tahliye edilecektir.
27. Devlet Güvenlik Mahkemesi PKK'nın Ceza Yasasının 168. maddesi anlamında bir
"silahlı örgüt" okluğunu, Türkiye topraklarının bir bölümünün ayrılmasını amaçladığını
ve cinayet, adam kaçırma ve silahlı soygun gibi siddet eylemleri gerçeklestirdiğini
kabul etmistir.
Mahkeme ayrıca Bay Zana'nın, yargılama sırasında kesin olarak ortaya
çıkarılan, gazetecilere yaptığı açıklamanın Ceza Yasasının 312. maddesinde
düzenlenen suçu olusturduğunu kabul etmistir.
28. Basvurucu, karan 3 Nisan 1991 de temyiz etmistir. Basvurucunun vekiline 18
Temmuz 1991'de tebliğ edilen 19 Haziran 1991 tarihli kararında Yargıtay, Devlet
Güvenlik Mahkemesinin kararını onamıstır.
29. Bu arada, kendisine daha önce verilmis olan cezalan çeken Bay Zana 16
Nisan 1991'de tahliye edilmistir.
30. 26 Subat 1992'de Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı basvurucudan, beste birini
hapiste geçireceği ve geri kalanı için sartlı tahliye edileceği hapis cezasını çekmek
üzere Diyarbakır Cezaevine teslim olmasını istemistir.
ĐL Đlgili Đç Hukuk A. Maddi Hukuk
31. Olayların geçtiği tarihte Ceza Yasasının ilgili hükümleri söyledir:
Madde 168:
"Herkin, 125., ...maddelerde yazdı cürümleri islemek için silahlı cemiyet ve çete
teskil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi
bir vazifeyi haiz olursa on bes seneden asağı olmamak üzere ağır hapis cezasına
mahkum olur.
Cemiyet ve çetenin sair efradı on yıldan on bes yık kadar ağır hapisle
cezalandırılır."
Madde 312:
"Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi göründüğünü söyleyen
veya halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimse altı aydan iki yıla kadar hapis
ve altı bin liradan otuz bin liraya kadar ağır para cezasına mahkum olur.
Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düsmanlığa
açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve dokuz bin liradan otuz
altı bin liraya kadar ağır para cezasile cezalandırılır. Bu tahrik umumun
emniyeti için tehlikeli olabilecek bir sekilde yapıldığı takdirde faile verilecek
ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır...."
B. Usul Hukuku
32. Olayın geçtiği tarihte Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 226. maddesinin 4.
fikrası söyledir:
"Durusmadan vareste tutulmasını talep etmese bile, davanın görüldüğü
yer mahkemesinin yargı çevresi dısında baska bir suçtan tutuldu veya cezası infaz
edilmekte olan sanığın sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığıyla
yaptırılabilir."
III. Sözlesmenin 46. Maddesi Uyarınca Türkiye'nin 22 Ocak 1990 Tarihli Bildirimi
33. 22 Ocak 1990'da Türkiye Dısisleri Bakanı asağıdaki bildirimi, Sözlesmenin 46.
maddesi uyarınca, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine vermistir:
'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına ve insan Haklarının ve Temel
Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözlesmesinin 46. maddesi uyarınca
asağıdaki beyanı yapıyorum:
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, isbu-beyanla insan Haklarının ve Temel
Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözlesmesinin 46. maddesi uyarınca Avrupa
insan Hakları Divanı'nın yargı yetkisini, söz konusu yetkinin Sözlesmenin 1. maddesinin
anlamına uygun sekilde kullanımına iliskin olarak Sözlesmenin Türkiye Cumhuriyetinin
ülkesinin milli sınırlan içinde ortaya çıkan olaylarda yorumlanmasına ve
uygulanmasına dair tüm konularda ve bu konuların, daha önce Türkiye'nin
kendisine tevcih ettiği yetkiye dayanarak Komisyon tarafından incelenmis olması
kosuluyla, ipso fâcto ve özel bir anlasma gerekmeksizin zorunlu olarak kabul eder.
Bu Beyan Sözlesmeden doğan yükümlülüklerin karsılıklılığını da kapsayacak
sekilde karsılıklılık kosuluyla yapılmıs olup tevdi edildiği tarihten itibaren (3) yıl
geçerlidir ve isbu Beyanın tevdi tarihini takiben ortaya çıkan olaylara ve
böyle olaylara iliskin mahkeme kararlarına samildir."
Bu bildirim, 22 Ocak 1993'te üç yıllık bir süre için tekrarlanmıs ve 22 Ocak
1996'da, biraz farklı terimlerle, iki yıllık bir süre için yeniden verilmistir.
KOMĐSYON ÖNÜNDEKĐ ĐSLEMLER
34. Bay Zana Komisyona 30 Eylül 1991'de basvurmustur. Bay Zana, Sözlesmenin 6/1.
ve 3., 9 ve 10. maddelerine dayanarak; ceza yargılamasının uzunluğundan,
kendisini mahkum eden mahkeme önüne çıkarılmadığı ve anadilinde (Kürtçe)
savunma yapamadığı için adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğinden ve düsünce ve
ifade özgürlüğüne müdahale edildiğinden sikâyetçi olmustur.
35. Komisyon 21 Ekim 1993'te basvurunun (no. 18954/91) ceza yargılamasının
uzunluğu, basvurucunun durusmalarda bulunmaması ve düsünce ve ifâde
özgürlüğüne müdahale edildiği sikâyetleri yönünden kabul edilebilir olduğunu,
bunlar dısındakiler yönünden kabul edilemez olduğunu açıklamıstır. Komisyon'un 10
Nisan 1996 tarihli raporunda (madde 31) asağıdaki görüsler yer almaktadır:
(a) Sözlesmenin 10. maddesi Đhlâl edilmemistir (on dörde karsı, baskanın
çoğunluğu belirleyici oyuyla on dört oyla);
(b) basvurucunun yargılamada bulunmaması nedeniyle Sözlesmenin 6.
maddesinin l ve 3 (c) fikralan ihlâl edilmistir (oybirliğiyle);
(c) dava makul bir sürede sonuçlandırılmadığı için Sözlesmenin 6/1.
maddesi ihlâl edilmistir (bese karsı yirmi üç oyla).
DĐVAN'A SON SUNUSLAR
36. Hükümet, dilekçesinde Divan'dan sunları talep etmistir:
"(a) Sözlesmenin 10. maddesine göre yapılan sikâyete iliskin olarak zaman
bakımından (ratione temporis) yetkisiz olduğunun beyan edilmesi;
(b) Sözlesmenin 6. maddesine göre yapılan sikâyete iliskin olarak iç hukuk
yollarının tamamen tüketilmemis olduğunun beyan edilmesi; alternatif olarak,
Sözlesmenin 10. maddesine göre yapılan sikâyete iliskin olarak iç hukuk
yollarının tamamen tüketilmemis olduğunun beyan edilmesi;
Sözlesmenin 6. maddesine göre yapılan sikâyete iliskin olarak Sözlesmenin
ihlâl edilmediğinin beyan edilmesi; ve baska bir alternatif olarak,
Sözlesmenin 10. maddesinin ihlâl edilmediğinin beyan edilmesi."
37. Durusmada, basvurucunun temsilcisi Dîvan'dan Hükümetin ilk itirazlarının
hepsinin reddedilmesini ve 10. madde ile 6. maddenin l ve 3 (c) fıkralarının ihlâl
edildiğine karar verilmesini talep etmistir.
KARAR
I. SÖZLESMENĐN 10. MADDESĐNĐN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI
38. Bay Zana, gazetecilere yaptığı açıklama nedeniyle Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi tarafından mahkum edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlâl ettiğini ileri
sürmüstür. Bay Zana, Sözlesmenin 10. maddesine dayanmıstır. Bu hükme göre,
"1. Herkes ifâde özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının
müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlara bakılmaksızın, bir görüse sahip olma,
haber ve düsünceleri elde etme ve bunları ulastırma özgürlüğünü de içerir.
Bu madde Devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema isletmeciliğini izne
bağlamasına engel değildir.
2. Bu özgürlükler ödev ve sorumlulukla birlikte kullanılabildiğinden, ulusal
güvenlik, ülke bütünlüğü ve kamu güvenliği, suçun ya da düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, baskalarının seref ve
haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargılama
organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, demokratik bir toplumda
zorunlu olan ve hukukun öngördüğü formalitelere, sartlara, yasaklara ve
yaptırımlara tabi tutulabilir."
39. Bay Zana ayrıca Sözlesmenin 9. maddesiyle garanti altına alınan düsünce
özgürlüğüne (hakkına) müdahale edildiğinden sikâyetçi olmustur. Komisyon gibi
Divan da bu sikâyetin 10. .maddeye göre yapılan sikâyetle bağlantılı olduğunu kabul
eder.
A. Hükümetin Đlk Đtirazları
40. Hükümet iki ilk itiraz ileri sürmüstür; bunların birincisi zaman bakımından
yetkisizliğe, ikincisi de iç hukuk yollarının tüketilmemis olduğuna dayanmaktadır.
1. Zaman Bakımından Yetkisizlik Đtirazı
41. Hükümet, ilk dilekçelerinde ifâde edildiği gibi, Divan'ın basvurucunun
Sözlesmenin 10. maddesine göre yaptığı sikâyeti incelemeye zaman bakımından
yetkisiz olduğunu çünkü esas olayı basvurucunun Ağustos 1987'de gazetecilere
yaptığı açıklamanın (bkz. yukanda 12) olusturduğunu, bunun da olayın Türkiye'nin
Divan'ın zorunlu yargı yetkisini tanımasından önce meydana geldiğini gösterdiğini
ileri sürmüstür. Hükümete göre Türkiye, 22 Ocak 1990'da Divan'ın zorunlu yargı yetkisini
bu tarihten "sonra ortaya çıkan olaylara ve böyle iliskin mahkeme kararlarına samil"
olarak tanırken, Sözlesmenin 46. maddesinde öngörülen bildirimi yaptığı tarihten
önce meydana gelen olayların ve bu tarihten sonra verilse bile olaylarla ilgili
mahkeme kararlarının Divan'ın denetimi dısında tutulmasını amaçlamıstır.
42. Divan, Türkiye'nin yalnızca bildirimde bulunduğu (bkz. yukanda paragraf 33) 22
Ocak 1990'dan sonraki olaylar bakımından Divan'ın yargı yetkisini kabul ettiğine
isaret eder.Bununla birlikte bu davada Divan, Komisyon Temsilcisi gibi, esas
olayı olusturanın Bay Zana'nın gazetecilere yaptığı açıklama değil, basvurucuyu
Türk yasalarına göre (bkz. yukanda 26) "yasanın cürüm saydığı fiili övdüğü"
gerekçesiyle on iki ay hapis cezasına mahkum eden ve Yargıtay tarafından 26
Haziran 1991'de onanan (bkz. yukanda paragraf 28), ' Devlet Güvenlik
Mahkemesinin 26 Mart 1991 tarihli karan olduğunu kabul eder. 10. maddesi
anlamında "müdahale"yi olusturan ve Divan'ın bu maddeye göre olup
olmadığına karar vermesi gereken, Türkiye'nin Divan'ın zorunlu yargı yetkisini
tanımasından sonra ortaya çıkan bu mahkumiyet ve hapis cezasıdır. Dolayısıyla
bu ilk itiraz reddedilmelidir.
Hükümetin, davayı Divan önüne getiris biçimi ısığında (bkz. yukanda paragraf
1), bu sikayeti zaman bakımından uygun olmaması nedeniyle (Divan'ın yargı yetkisi)
dısında bırakmak için 22 Ocak 1990 tarihli bildirimine dayanmaktan vazgeçmis
sayılıp sayılmayacağı sorunu Divan önünde dile getirilmemistir ve Divan, bu
kosullarda, bu sorunu karara bağlamayı gerekli görmemektedir.
2. Đç Hukuk Yollarının Tüketilmediği Đddiası
43. Alternatif olarak Hükümet, iç hukuk yollarının tüketilmediğini iteri sürmüstür.
Hükümetin ifadesine göre Bay Zana, Sözlesmenin 10. maddesine iliskin sikâyetini,
esas olarak Türk mahkemeleri önünde ileri sürmemistir.
44. Divan, Komisyon Temsilcisi gibi, bu itirazın basvurunun kabul edilebilir olup
olmadığı değerlendirilirken ileri sürülmediğini ve bu nedenle Hükümetin bu
itiraza dayanmaktan vazgeçmis sayıldığını belirtir.
B. Sikâyetin Esası
45. Divan'ın daha önce belirtmis okluğu gibi (bkz. yukanda paragraf 42),
basvurucunun gazetecilere yaptığı açıklamalar nedeniyle Türk mahkemeleri
tarafından yargılanması ve hapis cezası almasının ifade özgürlüğüne bir
"müdahale" olusturduğu tartısmasızdır. Gerçekten, bu hususa itiraz edilmemistir.
46. Bu müdahale; "hukuk tarafından öngörülmemisse", 10. maddenin 2.
fıkrasında anılan mesru amaçların birine ya da birkaçına yönelik değilse ve bu
amaç ya da amaçlan gerçektestirmek için "demokratik bir toplumda zorunlu"
değilse 10. maddeye aykırı olacaktır.
1. "Hukuk Tarafından Öngörülme" Kosulu
47. Divan, basvurucunun mahkumiyetinin ve cezasının Türk Ceza Yasasının 168 ve
312. maddelerine (bkz. yukanda paragraf 31) dayandığını belirterek itiraz edilen
müdahalenin "hukuk tarafından öngörüldüğünü" kabul eder. Bu husus da aynı
biçimde tartısmasızdır.
2. Đzlenen Amacın Mesruluğu
48. Hükümet müdahalenin, ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin sağlanmasını,
ülke bütünlüğünün korunmasını ve suçun önlenmesini gerçeklestirmeye yönelik
olması nedeniyle mesru amaçlara dayandığını ileri sürmüstür. PKK yasadısı bir terör
örgütü olduğu için bu davada ulusal mahkemeler tarafından Türk Ceza Yasasının
312. maddesinin uygulanması, bu tür örgütten desteklemek olarak değerlendirilen
davranısların cezalandırılması amacına yöneliktir.
49. Komisyona göre, siyasal kisiliği olan birinin -basvurucu eski Diyarbakır belediye
baskanıdır-böyle bir ifâdesinin, ulusal makamları ülke içindeki terörist fâaliyetlerin
artmasından korkmaya yöneltmesi akla yatkındır. Bu nedenle (ulusal) makamlar,
ulusal güvenliğe ve kamu güvenliğine yönelik bir tehdit olduğunu ve ülkenin toprak
bütünlüğünü korumak ve suçu önlemek için önlemler alınması gerektiğini
düsünmekte haklıdırlar.
50. Divan, gazetecilerle yaptığı röportajda basvurucunun "PKK ulusal kurtulus
hareketini" desteklediğini açıkça gösterdiğini (bkz. yukanda paragraf 12) ve
Komisyonun da belirttiği gibi, basvurucunun ifâdesinin PKK militanları tarafından
sivillerin öldürülmesiyle aynı zamana denk düstüğünü belirtir.
Bu durumda Divan, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde ciddi çatısmaların
sürdüğü bir dönemde -bölgede iyi tanınan siyasal bir kisilikten gelen- böyle bir
ifâdenin ulusal makamların ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin sürdürülmesine
yönelik olarak önlem almasını haklı kılan bir etkiye sahip olduğunu kabul eder. Bu
nedenlerle sikâyet konusu edilen müdahale 10. maddenin 2. fikrasında yer alan
mesru amaçlan sağlamaya yöneliktir.
1. Müdahalenin Zorunluluğu
(a). Genel tikeler
51. Divan, 10. maddeye iliskin kararlarında ortaya koyduğu temel ilkeleri tekrar eder:
(i) ifâde özgürlüğü, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve toplumun
gelisimi ve her bireyin kendini gerçeklestirmesinin temel kosulunu olusturmaktadır.
Bu, 2. fıkraya uygun olarak, yalnızca onaylanan, zararsız okluğu kabul edilen ya
da nasıl olursa olsun farketmeyen "bilgi" ya da "düsünceler" için değil; hosa
gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar, "demokratik
toplum"un onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hosgörünün ve açık fikirliliğin
gereğidir. 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlük, her hakle dar yorumlanmağı
ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması
gereken istisnalara tabidir (su kararlara bakmız: Handyside / Birlesik Krallık, l Aralık
1976, Seri A no. 24, s. 23, § 49; Lingens /Avusturya, 8 Temmuz 1986, Seri A no. 103, s.
26, §41; veJersild/Danimarka, 23 Eylül 1994, Seri A no. 298, s. 26, § 37).
(ii) 10 maddenin 2. fikrası anlamında "zorunlu" sıfatı, "zorlayıcı bir toplumsal
gereksinim"in varlığını ifade etmektedir. Sözlesmeci Devletler böyle bir gereksinimin
var olup olmadığı değerlendirmede belli bir takdir yetkisine sahiptirler. Ancak bu,
mevzuatı ve bağımsız bir mahkeme tarafından verilse bile mevzuatı uygulayan
mahkeme kararlarını da kapsayacak biçimde Avrupa denetim mekanizmasıyla
uyumlu bir biçimde olabilir. Bu nedenle Divan, bir "sınırlamanın" 10. maddeyle
korunan ifade özgürlüğüyle bağdasıp bağdasmadığı fanusunda nihai kararı
verme yetkisine sahiptir (bkz. yukarıda anılan Lingens karan, s. 25, §30).
(iii) Divan, denetleyici yargı yetkisini kullanırken itiraz edilen müdahaleye,
sorumlu tutulduğu sözlerinin özü ve budan hangi bağlamda söylediğini de
kapsayacak biçimde, davanın bütünün ısığında bakmalıdır. Divan özellikle dava
konusu müdahalenin "izlenen mesru amaçlarla orantılı" olup olmadığını ve ulusal
makamların bu haklılastırmak için ileri sürdükleri nedenlerin "uygun ve yeterli" olup
olmadığını (bkz. yukanda anılan Lingens kararı, s. 25-26, § 40; ve 22 Subat 1989
tarihli / Danimarka karan, Seri A no. 149, s. 12, § 28). Bunu yaparken Divan,
ulusal {Bakamların 10. maddede somutlastırılan ilkelere uygun standartları
uyguladıklarına ve bundan , ilgili olayların kabul edilebilir bir nitelendirmesine
dayandıklarına ikna olmalıdır (bkz. ı andan Jersild karan, s. 26, § 31).
Yukarıdaki ilkelerin Eldeki Davaya Uygulanması
Bay Zana mahkumiyetinin ve cezasının tamamen haksız olduğunu ileri sürmüstür,
1960'lardan beri Kürt davasının aktif bir savunucusu olarak her zaman için siddete
karsı olduğunu söylemistir. Bay Zana Hükümetin, PKK'nın silahlı mücadelesini
desteklediğini ileri sürmekle sözlerini yanlıs yorumlamıs olduğunu savunmustur.
Aslında gazetecilere ulusal kurtulus hareketini desteklediğini ancak siddete karsı
olduğunu söylemis ve kadın ve çocukların katledilmesini kınamıstır. Her halde, PKK
üyesi değildir ve siddete basvurmayan eylemi savunan "Özgürlük Yolu" örgütüne
üye olmaktan hapis cezası almıstır.
53. Öte yandan Hükümet, basvurucunun mahkumiyetinin ve cezasının 10.
maddenin 2. fıkrasına göre tamamen haklı olduğunu ileri sürmüstür. Hükümet,
PKK'nın Güneydoğuda kanlı saldırılarını sürdürdüğü bir sırada basvurucunun
söylediklerinin ciddiyetini vurgulamıstır. Sunuslarında, toprak bütünlüğünü tehdit
eden bir terör ortamıyla karsı karsıya kalan bir Devletin, böyle bir durumun
yalnızca bireylere yönelik olmasına göre daha genis bir takdir yetkisine sahip olması
gerektiğini belirtmislerdir.
54. Komisyon, Hükümetin görüslerinin büyük çoğunluğunu benimsemis ve 10.
maddenin ihlâl edilmediği düsüncesini beyan etmistir.
55. Divan, yukarıda 51. paragrafta ortaya koyulan ilkelerin terörizme karsı
mücadelede ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sürdürülmesi için alınan önlemler
açısından da geçerli olduğunu düsünmektedir. Bu bağlamda Divan, her olayın özel
kosullarını ve Devletin takdir yetkisini özenle göz önünde tutarak, bireylerin ifade
özgürlüğüne iliskin temel haklarıyla demokratik bir toplumun mesru hakkı olan kendini
terörist örgütlerin eylemlerine karsı korumak arasında adil bir dengenin kurulup
kurulmadığını arastırmalıdır.
56. Sonuç olarak Divan eldeki davada, Bay Zana'nın mahkumiyetinin ve cezasının
"zorlayıcı bir toplumsal gereksinim'e yanıt verip vermediğini ve bunların "izlenen mesru
amaçlarla orantılı" olup olmadığını değerlendirmelidir. Bu amaçla Divan,
basvurucunun sözlerinin içeriğim o dönemde Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde
hüküm süren durumun ısığında çözümlemenin önemli olduğu görüsündedir.
57. Divan basvurucunun açıklamasını, kendisinin de esas olarak reddetmediği,
30 Ağustos 1987'de günlük ulusal gazete Cumhuriyet'te yayınlandığı biçimiyle (bkz.
yukanda paragraf 12) temel alacaktır. Açıklama iki cümleden olusmaktadır. Birinci
cümlede basvurucu, "katliamlardan yana" olmadığını söylerken "PKK ulusal kurtulus
hareketi"ni desteklediğini belirtmektedir, ikinci cümlede sunu söylemektedir:
"herkes hata yapar, PKK, kadın ve çocukları yanlıslıkla öldürüyor."
58. Bu sözcükler çesitli biçimlerde yorumlanabilir ancak, her halde, bunlar çeliskili ve
anlamı belirsizdir. Bunlar çeliskilidir çünkü aynı zamanda hem amaçlarına ulasmak için
siddet kullanan bir terörist örgüt olan PKK'yı desteklemek hem de kendisinin
katliamlara karsı olduğunu açıklamak zor görünmektedir. Bunların anlamı belirsizdir
çünkü Bay Zana kadın ve çocukların katledilmesini uygun bulmazken aynı
zamanda bunu herkesin yapabileceği bir "hata" olarak tanımlamaktadır.
59. Bununla birlikte, bu açıklamaya tek basına bakılmamalıdır. (Bu açıklamanın)
basvurucunun da farkında olması gereken, olayın somut kosullan içinde özel bir
anlamı vardır. Divanın daha önce belirttiği gibi (bkz. yukanda paragraf 50) bu
röportaj, o tarihte gerginliğin dorukta olduğu Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde
PKK'nın sivillere yönelik kanlı saldınlarıyla aynı zamana denk düsmüstür.
60. Bu kosullar altında büyük bir ulusal günlük gazetede yayınlanan röportajda,
Güneydoğunun en önemli kenti olan Diyarbakır'ın eski belediye baskanının -"ulusal
kurtulus hareketi" olarak tanımladığı- PKK'ya verdiği desteğin, bu bölgedeki
patlamaya hazır havayı daha da ağırlastıracağı düsünülebilir.
61. Bu nedenle Divan, basvurucuya verilen cezanın "zorlayıcı bir toplumsal
gereksinime" yanıt verdiğinin kabul edilmesinin uygun olduğunu ve ulusal
makamların ileri sürdüğü nedenlerin "uygun ve yeterli" olduğunu düsünmektedir;
her halde, basvurucu cezasının yalnızca beste birini hapiste geçirmistir (bkz.
yukanda paragraf 26).
62. Bütün bu etkenleri ve böyle bir davada ulusal makamların sahip olduğu takdir
yetkisinin sınırlarını göz önünde tutarak Divan, incelenen müdahalenin izlenen mesru
amaçlarla orantılı olduğunu düsünmektedir.
Sonuç olarak, Sözlesmenin 10. maddesi ihlâl edilmemistir.
II. SÖZLESMENĐN 6. MADDESiNiN ĐHLAL EDĐLDĐĞĐ ĐDDĐASI
63. Bay Zana Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesindeki durusmaya katılamaması
nedeniyle adil yargılama ilkesinin çiğnendiğinden ve ayrıca hakkındaki ceza
yargılamasının uzunluğundan sikâyetçi olmustur. Sözlesmenin 6. maddesinin 1. ve 3.
fıkralarına dayanmaktadır. Buna göre:
"1. Herkes, ... hakkındaki bir suçlamanın karara bağlanmasında, ... [bir] yargı
yeri tarafından... adil... yargılanma hakkına sahiptir.
3. Cezai bir fiille (suçla) itham edilen herkes, en azından su haklara
sahiptir: (c) kendini bizzat savunma..."
A. Hükümetin Đlk Đtirazı
64. Hükümet, esas olarak sundukları gibi, iç hukuk yollarının tüketilmediğini ileri
sürmüstür. Hükümetin ifadesine göre, basvurucu 6. maddenin 1. ve 3. fıkralarına
iliskin sikâyetim esas olarak Türk mahkemelerinin önünde ileri sürmemistir.
65. Divan, Komisyon Temsilcisi gibi, bu itirazın basvurunun kabul edilebilir olup
olmadığı değerlendirilirken ileri sürülmediğini ve bu nedenle bu itirazdan vazgeçilmis
sayıldığını belirtir.
B. Sikayetlerin Esası
1.Sözlesmenin 6. maddesinin 1. ve 3 (c), fıkraları (Adil Yargılanma)
66. Bay Zana Devlet Güvenlik Mahkemesindeki durusmada bulunmamasının
kendini etkin bir biçimde savunmasını engellediğini ileri sürmüstür. Durusmalara
katılabilseydi, gazetecilere yaptığı açıklamadan kastının ne olduğunu yargıçlara
açıklayabilecekti.
67. Hükümet, basvurucunun Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 226/4
maddesi uyarınca yukarıda paragraf 32) istinabe yöntemi uygulanarak birçok kez
mahkeme önüne çıkarıldığını ileri sürmüstür.
Bu durusmalarda görevsizlik itirazında bulunmak ve Türkçe konusmayı
reddetmekten ı birsey yapmayarak Bay Zana, esasa iliskin kendini savunma
hakkından kasıtlı olarak Bundan baska, avukatlarının Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesindeki ı katılmaları 6. maddenin 3 (c), fikrasmm gereklerini yerine
getirmek bakımından
68. Divan, bir bütün olarak ele alındığında Sözlesmenin 6. maddesinin
amaç ve hedefinin, cezai bir fiile itham edilen herkesin durusmalara katılma
hakkına sahip olduğunu gösterdiğini tekrar eder. Ayrıca, 3. fıkranın (c) ve (d)
bentleri "cezai bir fiille itham edilen herkese" "kendini bizzat savunma ve "tanıkları
sorguya çekme ya da sorguya çektirme" haklarını tanımaktadır ve ilgili kisi mevcut
olmadan bu hakların nasıl kullanılabileceğini anlamak güçtür (bkz. 12 Subat 1985
tarihli Colozza / Đtalya kararı, Seri A no. 89, s. 14, § 27 ve 2 Mart 1987 tarihli
Monnel ve Morris/Birlesik Krallık karan, Seri A no. 115, s. 22, § 58).
69. Eldeki davada Divan, Bay Zana'nın kendisini on iki aylık hapis cezasına
mahkum eden (bkz. yukarıda paragraf 26) Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesindeki durusmaya katılması için çağrılmadığını belirtir.
Bay Zana'nın savunması, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 226/4
maddesi Devlet Güvenlik Mahkemesinin istinabe ettiği Aydın Ceza Mahkemesi
tarafından alınmıstır.(bkz. yukanda paragraf 24 ve 32).
70. Hükümetin iddiasının aksine, basvurucunun Aydın Ceza Mahkemesinde usuli
itirazlarda bulunması ve mahkemeye Kürtçe yanıt vermek istemesi hiçbir
biçimde, açıkça savunma hakkından ve Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
önüne çıkmaktan vazgeçtiğini göstermez. Sözlesmeyle garanti altına alınan bir
hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesiyle mümkün
olabilir (bkz. Yukanda anılan Colozza karan, s. 14, § 28).
71. On iki ay hapis cezasına mahkum edilen Bay Zana'nın karsı karsıya
kaldığı risk göz önünde tutulduğunda Devlet Güvenlik Mahkemesi, eğer
yargılama adil olacaksa, basvurucunun bizzat vereceği ifadeyi değerlendirmeden
karar veremez (bkz. Mutatis mutandis, 19 Subat 1996 tarihli Botten /Norveç karan,
Reports of Judgments and Decisions, 1996-1, s. 145, § 53) Basvurucu durusmada
hazır bulunsaydı, özellikle, bu açıklamayı yaparken kastının ne olduğunu ve
röportajın hangi kosullarda yapıldığını söylemde, gazetecileri tanık olarak
çağırtmak ya da röportaj kaydını istemek olanaklarına sahip olacaktı.
72. Ne Aydın Ceza Mahkemesinde yapılan "dolaylı" durusma ne de Diyarbakır
Devlet Güvenlik Mahkemesinde yapılan durusmaya basvurucunun avukatlarının
katılması, zanlının (durusmada) hazır bulunmasının yerine geçebilir
73. Bu nedenle Komisyon gibi Divan da, Sözlesmenin benimsediği anlamıyla adil
yargılanma hakkının demokratik bir toplumda tuttuğu önemli yer göz önüne
alındığında, savunma hakkına yapılan böyle bir müdahalenin haklı sayılamayacağını
kabul eder.
Sonuç olarak 6. maddenin 1. ve 3 (c), fıkralan ihlâl edilmistir.
2. Sözlesmenin 6. maddesinin 1. fıkrası ( Yargılamanın Uzunluğu)
74. Yargılama islemleri basvurucu hakkındaki hazırlık sorusturmasına
baslanmasıyla 30 Ağustos 1987'de baslamıs (bkz. yukarıda paragraf 13) ve
Yargıtay'ın kararının tebliğ edildiği 18 Temmuz 1991'de (bkz. yukanda paragraf 28)
sona ermistir. Bu durumda hemen hemen üç yıl on bir ay sürmüstür.
Bununla birlikte Divan, ceza yargılamasının uzunluğuna iliskin sikâyeti
değerlendirirken, Türkiye'nin Divan'ın zorunlu yargı
yetkisini tanıdığı bildirimin verilis tarihi olan 22 Ocak 1990 tarihini (bkz. yukanda
paragraf 33) baslangıç için esas alacaktır.
Divan, kuskusuz, az önce anılan bildirimin verildiği tarihte yargılamanın ne
asamada olduğunu da dikkate almalıdır (en
yeni emsal olarak bkz. 25 Mart 1996 tarihli Mitap ve Müftüoğlu kararı, Reports
1996-11, s. 410, § 28). Bu tarihte yargılama iki
yıl bes aydır sürmekteydi.
a. Yargılamanın Uzunluğunun Makullüğü
75. Yargılamanın uzunluğunun makullüğü davanın özel kosullan ısığında, Divan'ın
içtihadıyla koyduğu ölçütler göz önünde
tutulduğunda, özellikle de davanın karmasıklığı ve basvurucunun ve ilgili makamların
davayı takip etme biçimlerine göre
değerlendirilmelidir. Ayrıca davada basvurucunun karsı karsrya kaldığı riskin de
dikkate alınması gerekir (bkz. 27 Haziran
1997 tarihliPhilis/ Yunanistan (no. 2) karan, Reports 1997- ..., s...., § 35).
76. Bay Zana'nın sunusuna göre, dava karmasık değildir ve ceza yargılamasının asırı
uzunluğunun tek nedeni yargısal
makamların tavrıdır: Davası ceza mahkemesinden Devlet Güvenlik Mahkemesine,
daha sonra Askeri Mahkemeye ve en
sonunda tekrar Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderilmis; Đstanbul'dan Diyarbakır'a,
daha sonra Eskisehir ve Aydın'a ve
son olarak tekrar Diyarbakır'a gitmistir.
77. Hükümet, basvurucunun bu açıklamayı Diyarbakır askeri cezaevinde yapması ve
bunun istanbul'da yayınlanan
günlük bir gazetede yer alması nedeniyle ulusal mahkemelerin yer bakımından ve
madde bakımından yetki sorununu
çözme gereğinin altını çizmektedir. Bundan baska firardaki bir seriğin bulunması için
yapılan tesebbüsler ile Bay Zana ve
avukatlarının tavrı da dava konusu yargılamanın uzamasına neden olmustur. Son
olarak, Diyarbakır Askeri
Mahkemesinin yetkisizlik karan vermesinden iki yıl iki ay sonra Yargıtay'dan karar
çıkmıstır.
78. Divan, Komisyon gibi, sikâyet edilen yargılamanın ortaya çıkacak
yetki sorunlarına karsın özel bir karmasıklığının
olmadığını, dava konusu olayların açık olduğunu kabul eder.
79. Basvurucunun tavrına iliskin olarak Divan, 6. maddenin, cezai bir fiille itham
edilen bir kisinin yargısal makamlarla aktif
olarak isbirliği yapmasını gerektirmediğini tekrar eder (diğer emsaller arasında bkz. 8
Haziran 1995 tarihli Yağcı ve Sargın /
Türkiye karan, Seri A no. 319-A, s. 21, § 66). Komisyon gibi Divan da basvurucunun
tavrının, yargılamayı ne kadar
yavaslatırsa yavaslatsın, tek basına böyle uzun bir süreyi açıklamaya yetmeyeceğini
kabul eder.
80. Divan ayrıca, Türkiye'nin Divan'ın zorunlu yargı yetkisini tanıdığı
bildirimin verilis tarihi olan 22 Ocak 1990 (bkz. yukanda
paragraf 33) ile Yargıtay kararının tebliğ edildiği 18 Temmuz 1991 (bkz. yukanda
paragraf 28) arasında bir yıl altı ayın
geçmis olduğuna dikkat çeker.
81. Komisyon ayrıca, basvurucunun yetkisizlik itirazında bulunduğu
Diyarbakır Askeri Mahkemesinin IS Aralık 1987 tarihli
durusması (bkz. yukarıda paragraf 18) ile Askeri ^Mahkemenin 18 Nisan
1989 tarihli yetkisizlik karan (bkz. yukarıda paragraf
22) arasında hareketsiz geçen sürenin yargısal makamlara atfedilebilir olduğunu
belirtmistir.
82. Bu son olarak anılan süre kesinlikle Divan'ın zaman bakımından yargı
yetkisinin dısında da, yine de "makul süre" kosuluna uyulup uyulmadığının
değerlendirilmesinde dikkate alınabilir.
83. Bu bağlamda Divan, Sözlesmenin 6/1. maddesinin, yargılanan kisinin
hakkındaki ithamla nihai kararın makul bir sûrede verilmesi hakkını garanti
altına aldığını tekrar eder. i Devletler hukuk sistemlerini, mahkemelerinin bu
gerekliliğe uymalarını sağlayacak düzenlemelidirler (diğer birçok emsal
arasında bkz. 8 Haziran 1995 tarihli Mansur / karan, Seri A no. 319-B, s. 53, § 68).
84. Son olarak, gazetecilere bu açıklamayı yaptığı sırada halen hapiste olan
ve Diyarbakır Güvenlik Mahkemesi tarafından yine hapis cezasına çarptırılan (bkz.
yukarıda paragraf i) basvurucu için bu davada karsı karsıya olduğu risk önemlidir.
85. Davanın bütün özel kosullarının ısığında Divan, sikâyet edilen yargılamanın
uzunluğunu görmemektedir. Sonuç olarak, Sözlesmenin 6. maddesinin l. fikrası
bu açıdan ihlâl edilmistir.
III. SÖZLESMENĐN 50. MADDESĐNĐN UYGULANMASI
86. Sözlesmenin 50. maddesine göre,
"Divan, Yüksek Sözlesmeci Tarafların yargısal bir
makamı ya da diğer herhangi bir resmi makamı tarafından
alınan bir karar ya da önlemin tamamen ya da kısmen bu
Sözlesmeyle Üstlendiği yükümlülüklere aylan olduğu
sonucuna varırsa, ve eğer bu Sözlesmeci Tarafın iç hukuku,
bu karar ya da önlemin sonuçlarını ancak kısmen:
gidermeye olanak tanıyorsa, ve gerekliyse, zarar gören tarafın
hakkaniyete uygun olarak tatmin edilmesine hükmedebilir."
A. Zarar
87. Bay Zana maddi zararı için 250.000 Fransız Frangı (FF), manevi zaran için
1.000.000 Fransız Frangı (FF) talep etmistir. Basvurucu, iddiasına göre hukuka aykırı
hapsi sırasında, sonraki etkilerinden halen muzdarip olduğu kötü muamelenin
attım çizmistir; üstelik ceza yargılamasının asırı uzunluğu onun 3713 sayılı terörle
mücadele yasası uyarınca müterafik hapis
cezaları almasını da önlemistir.
88. Hükümet ilk itirazlarına ve esas hakkındaki görüslerine atıf yaparak, esas
sunuslarında Olduğu gibi, Divan'dan bu talebin reddedilmesini istemistir. Alternatif
olarak, ihlâlin varlığına iliskin herhangi bir bulgunun yeterli adil giderim
olusturacağını, baska bir alternatif olarak da Sözlesmenin ihlâli ile iddia edilen
zarar arasında nedensellik bağının olmadığını ileri sürmüslerdir.
89. Komisyon Temsilcisi, 6. maddenin ihlâl edildiği sonucuna varılırsa, yansı
basvurucunun yargılanmasında hazır olmaması yansı da yargılamanın asın
uzunluğu nedeniyle olmak üzere toplam 40.000 FF tazminata hükmedilmesi gerektiği
görüsündedir.
90. Maddi zarar konusunda Divan, 6. maddenin ihlaliyle iddia edilen zarar arasında
nedensellik bağının bulunmadığı görüsündedir, öte yandan Divan, yukarıda
paragraf 73 ve 85'teki ihlâle iliskin bulgular nedeniyle, basvurucunun bunların kendi
basına bir giderim olusturamayacağı manevi zarara uğradığını kabul eder.
Hakkaniyete uygun bir değerlendirmeyle basvurucuya, ödeme tarihindeki kura
göre Türk lirasına çevrilmek üzere 40.000 FF tazminat verilmesine hükmeder.
B. Masraf ve Ücretler
91. Basvurucu, Sözlesme organları önünde ve Türkiye'de savunması için yaptığı
masraf ve verdiği ücretler için kendisinin tahminine göre toplam 142.000 FF'nın geri
ödenmesini de talep etmistir.
92. Hükümet talep edilen miktarın asın ve haksız olduğunu ileri sürmüstür.
93. Komisyon Temsilcisi, avukatların ücretleri ve makul kabul edilebilecek suurlar
içinde masraflar için 30.000 FF'nın ödenmesini önermistir.
94. içtihadına ve elindeki bilgilere dayanarak Divan, hakkaniyet gereği Bay
Zana'ya ödeme tarihindeki kura göre Türk lirasına çevrilmek üzere 30.000 FF
ödenmesine, Avrupa Konseyinden adli yardım olarak alman 20.980 FF'nın bu
miktardan düsülmesine karar vermistir.
C. Temerrüt faizi
95. Divan, bu kararın verildiği tarihte Fransa'da uygulanan yıllık % 3.87 yasal faiz
oranının kabul edilmesini uygun görmüstür.
BU NEDENLERLE DiVAN,
1. Đkiye karsı on sekiz oyla, Sözlesmenin 10. maddesine dayanan sikâyetin zaman
bakımından yetkisi dısında olduğu itirazının reddine,
2. Oybirliğiyle, Sözlesmenin 10. maddesine dayanan sikâyete iliskin olarak iç hukuk
yollarının tüketilmemis okluğu itirazının reddine,
3. Sekize karsı on iki oyla, Sözlesmenin 10. maddesinin ihlâl edilmediğine,
4. Oybirliğiyle, Sözlesmenin 6. maddesine dayanan sikâyete iliskin olarak iç hukuk
yollarının tüketilmemis okluğu itirazının reddine,
5. Üçe karsı on yedi oyla, basvurucunun yargılamada bulunmaması nedeniyle
Sözlesmenin 6. maddesinin l ve 3 (c) fikralannm ihlâl edildiğine,
6. Bire karsı on dokuz oyla, ceza yargılamasının uzunluğu nedeniyle Sözlesmenin 6.
maddesinin 1. fikrasının ihlâl edildiğine,
7. ikiye karsı on sekiz oyla, davalı Devletin basvurucuya üç ay içinde, ödeme
tarihindeki kura göre Türk lirasına çevrilmek üzere manevi tazminat olarak 40.000
(kırk bin) Fransız frangı ödemesine,
8. Bire karsı on dokuz oyla, davalı Devletin basvurucuya avukatların ücretleri ve
masraflar için, üç ay içinde, ödeme tarihindeki kura göre Türk lirasına çevrilmek ve
adli yardım olarak alman 20.980 (yirmi bin dokuz yüz seksen) Fransız firangı bu
miktardan düsülmek üzere 30.000 (otuz bin) Fransız frangının ödemesine;
9. Bire karsı on dokuz oyla, yukarıda belirtilen üç aylık sürenin bitiminden ödeme
gününe kadar geçecek sûre için yıDık % 3.87 basit faizin uygulanacağına;
10. Oybirliğiyle, geriye kalan taleplerin hakkaniyet gereği reddine karar vermistir.